31 Temmuz'04
Sayı: 2004/30 (22)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni ve güçlü bir çıkış için görev başına!
  Ne kader ne kara tren, sorumlu kapitalist düzendir!
  Pamukova’daki tren “kaza”sı değil kapitalizmin cinayeti...
  BTS ve TMMOB’un Tren katliamı üzerine ortak açıklaması...
  Özelleştirme öldürür!
  AKP ve Hak-İş’in Türk-İş’le kayıkçı dövüşü
  Gerici rejimler Kürt halkına düşmanlıkta birleşiyor!
  Kongra-Gel’in 1 Haziran çıkışının anlamı ve etkileri
  ÖSS sonuçları açıklandı...
  Eli kanlı bir siyasi meftanın cenaze merasimi
  Belediyelerde yürütülen köleleştirme ve özelleştirme saldırısı tüm işçi sınıfına yöneliktir...
  Çırak çocuklar...
  Sosyalizmin büyük ozanı Pablo Neruda’nın 100. doğum yılı anısına...
  ‘96 Ölüm Orucu şehitleri İstanbul’da anıldı
  Direnişçi Castleblair işçileriyle konuştuk...
  Bir direnişçi Castleblair işçisinden Castleblair fabrika temsilcilerine açık mektup...
  Sun Tekstil’deki ihanet ve EMEP...
  Daimler-Chrysler’de saldırı ve sendikal ihanet!
  Ortadoğu halklarını tehdit eden İsrail’in nükleer silahları derhal imha edilmelidir
  Bültenlerden...
  5. Munzur Kültür ve Doğa Festivali başladı...
  “Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayacağız!”
  AKP treni: Eski raya yeni hız
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Gerici rejimler Kürt halkına
düşmanlıkta birleşiyor!

Tayyip Erdoğan geçen yıl yapmayı planladığı İran gezisini, Tahran yönetiminin Kongra-Gel’i terör örgütleri listesine almaması ve Bush’la savaş çetesi tarafından gelen uyarılar üzerine iptal etmişti. Gelinen yerde ise İran rejiminin Kürt hareketine karşı fiili saldırıya geçmesi Ankara’da hoşnutlukla karşılanmış, gerici iki rejimin Kürt halkına düşmanlıkta anlaşmaları üzerine Erdoğan, İran gezisini 28-29 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirdi. Erdoğan ve heyeti başta İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi olmak üzere çok sayıda üst düzey İranlı yetkiliyle görüşmelerde bulundu.

ABD’yle İsrail’in rahatsızlık duymalarına rağmen gerçekleşen İran ziyareti, sermaye devletinin Kürt halkını inkâra ve imhaya dayalı şoven politikasındaki ısrarının da bir göstergesidir. Zira gezi, Ankara ile Tahran yönetimlerinin Kongra-Gel’in tasfiye edilmesi ve Güney Kürdistan’da bağımsız bir Kürt oluşumunun engellenmesi konularında mutabık olmalarından sonra gerçekleşti.

Ancak Tahran ziyaretinin bunun da ötesinde anlamları vardır. Bu boyutu Erdoğan şu sözlerle ifade etti, ‘’Kısa vadede hedefimiz, geçen yıl koyduğumuz bir hedeftir, o da -iki ülke arasındaki ticaret hacminde- 5 milyar doları yakalamaktır. Bu konuda mutabıkız. Çalışmalarımızı da bu istikamete sürdürüyoruz.’’

Kürt hareketine karşı ortak saldırı

Son zamanlarda Kongra-Gel’e karşı saldırı düzenleyerek Ankara’nın takdirini toplayan İran rejiminin de Ankara’dan beklentileri vardır. Tahran yönetimi beklentisini şöyle ortaya koymuştu:

“PKK, Türkiye için ne kadar tehditse Halkın Mücahitleri de İran için öyledir. Dolayısıyla, yıllardır İran’daki rejim muhalifi olarak çalışan ve Irak’tan destek alan örgüte Türkiye’nin açıktan karşı gelmesini bekliyoruz.”

Türkiye, bu beklentiyi ‘karşılıklılık’ ilkesi çerçevesinde uygun gördü ve Tahran’a ‘anlaşmaya hazırız’ mesajını iletti.

İki ülke güvenlik heyetleri geçen ay Ankara’da genel bir uzlaşma sağlamıştı. İran ziyaretinde ekonomik ilişkilerin yanısıra ‘terörle mücadelede işbirliği’ konusunda anlaşmaya vardıklarını söyleyen Erdoğan, İran’ın Kongra-Gel’i terör örgütleri listesine aldığını resmen açıklamasını da istedi. Nitekim iki ülkenin ortak planlar hazırladığı ve duruma göre Kongra-Gel’e karşı saldırıya geçebileceklerini de Erdoğan açıkladı. Suriye’nin de benzer bir tutum içinde olduğu hesaba katıldığında, Kürt düşmanlığının bu gerici rejimleri “ortak payda”da buluşturduğu açıkça görülmektedir.

Kısa süre önce Ankara’yı ziyaret eden Suriye başbakanı Mustafa Otri ile yapılan görüşmelerin temel konularından birini, Ankara-Şam yönetimlerinin Kürt halkına karşı ortak tutum almaları oluşturuyordu. İran’la yapılan anlaşmalar, imzalanan protokollerle, saldırganlığın üçüncü ayağı da oluşturulmuş oldu.

“Olası bir Kürt oluşumu engellenmelidir!”

Türk sermaye iktidarının en önemli kaygılarında biri, Güney Kürdistan’da bağımsız bir devlet yönetimin kurulmasıdır. Böylesi bir gelişmenin, Kürt halkının temel demokratik haklarını kullanmasına bile tahammül edemeyen Ankara’daki gerici/şoven rejimi rahatsız etmesi anlaşılır. İmralı teslimiyetiyle birlikte Kürt hareketi düzenle uzlaşma, barışma ve bütünleşme sürecine girdi ve halen Kürt kitlelerini de bu çizgi üzerinden denetim altında tutuyor. Fakat öte yandan Kürt halkının temel sorunları da yerli yerinde duruyor. Bu ise Kürt hareketinin olmasa da, Kürt sorununun neden rejimin gündemindeki yerini koruduğunu gösteriyor. Ezilen halkların isyan etmesinin kaçınılmaz olduğunu egemenler de biliyor elbet. Kürt halkına düşmanlıkta ısrar etmelerinin temel nedeni budur.

Sermaye iktidarı, Güney Kürdistan’da olası bir Kürt yönetiminin kurulmasının, diğer parçalara da örnek oluşturacağı varsayımıyla hareket ediyor. Böyle bir oluşumu engelleyebilmek için kendisiyle benzer konumda olan Suriye ve İran yönetimlerini de seferber etmek uğraşı içinde. Yani Suriye-İran’la aranan işbirliğinin bir yönü Kongra-Gel’i tasfiye etmekse, diğer yönü Güney Kürdistan’da “bağımsız” bir Kürt oluşumunu engellemektir.

Nitekim Erdoğan’ın 28-29 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirdiği İran ziyaretinde öncelikli gündem maddesinin, “Kuzey Irak’ta muhtemel bir bağımsız veya yarı-bağımsız Kürt oluşumuna karşı Şam, Tahran ve Ankara’dan menkul bir ‘üçlü blok’ kurulması olduğu” resmi çevreler tarafından açıklandı. Erdoğan’da konuya dair açıklamasında, “üç ülkenin, Irak’taki olumsuz gelişmelere karşı acil olarak ortak bir duruş sergilemelerinin, bu ülkedeki yeni süreci de olumlu anlamda etkileyeceğini” iddia etti.

Üçlü şer ittifakıyla emperyalist-siyonist zorbalarla stratejik işbirliği içinde olan Türk sermaye devleti, bizzat bu ittifakın hedefi olan İran ve Suriye ile de, Kürt halkına düşmanlık temeline dayalı bir başka ittifakın başını çekmiş oluyor.

“Ticaret hacmini 5 milyar dolara
çıkarmayı hedefliyoruz”

Türkiye-İran ilişkilerinin bir diğer önlemi ayağı ise iki ülke sermaye grupları arasındaki ticaret hacmini geliştirmektir. Erbakan hükümeti döneminde, 8 Ağustos 1996’da, Türkiye’nin İran’dan doğalgaz satın almasını düzenleyen bir anlaşma imzalanmıştı. Anlaşma uyarınca gaz çekişi 2001’de başladı. Ancak gaz fiyatı ve çekilecek gaz miktarıyla ilgili kimi sorunlar vardı. Erdoğan’ın İran gezisi ile bu sorunların da çözüme kavuşturulduğu açıklandı.

“İran doğalgazının Türkiye üzerinden batıya geçirilmesi konusunda çalışmaların devam ettiğini, sonuçlandırılması için iki ülkenin ilgili bakanlarına talimat verildiğini” bildiren Erdoğan, Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacminde ciddi bir sıçrama yaşandığını belirterek, “Ticaret hacmini 5 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.

Bu arada Erdoğan’a ABD’den bir son dakika uyarısı da geldi. İran’la petrol-doğalgaz anlaşması yapan tüm şirketlere yaptırım uygulama yönünde yasa çıkardıklarını anımsatan ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden üst düzey bir yetkili, “Başbakan Erdoğan’ın İran’a giderken müttefiki ABD’nin kaygılarından haberdar olduğunu umuyoruz” açıklamasını yaptı. Bilindiği üzere Bush yönetimi, İran gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasına sıcak bakmıyor. ABD’ye uşaklıkta sınır tanımayan AKP hükümeti, ancak hizmet ettiği sermaye sınıfının çıkarları böyle gerektirdiği için zaman zaman Washington’daki savaş çetesinin sözünden çıkabiliyor.

Erdoğan’ın İran gezisinde sermaye adına kotardığı bir diğer iş ise, Türk Tepe-Akfen (TAV) konsorsiyumunun İran’la yaşadığı soruna çözüm bulmak oldu. Buna göre daha önce işletmesi TAV’a verilmişken kapanan uluslararası Humeyni havaalanı, TAV’la birlikte yeniden açılacak.

İşbirlikçi sermaye iktidarı, komşu ülkelerle geliştirdiği ilişkiler ile hem sermayenin bu pazarlara girmesi için zemin hazırlıyor, hem de “teröre karşı ortak mücadele” adı altında Kürt halkına ve olası devrimci halk hareketlerine karşı Ankara-Tahran-Şam yönetimlerinin ortak tavır alması yönünde çaba harcıyor. Gerici rejimlerin bu girişimlerine karşı işçi-emekçilerin, ilerici- devrimci güçler için, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarıyla mücadele etmek, yaşananlara verilebilecek en anlamlı yanıt olacaktır.