ARSIVANA SAYFA
 
23 Aralık '00
SAYI: 48
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez
Hiç bir güç devrimci tutsakları teslim alamaz!
Sermayenin saldırı politikaları ve cezaevlerinde devrimci katliamı
Kanlı operasyonuna rağmen faşist devlet acz içinde
İstanbul'da katliam vahşetine karşı dinmeyen öfke
Teröre rağmen protestolar engellenemedi
Diri diri yaktılar!
Hücre saldırıları başladı, hala susuyor musunuz?
Bu nasıl pervasızlıktır ki, öldürdüğüne kurtardım der!
Zaferi bir kez daha devrimci tutsaklar kazanacak
"Katil devlet hesap verecek!"
Zulmünü artır ki, çöküşün hızlansın
Saldırı, direniş ve yeni evrenin sorumlulukları
Görüşme sürecine ilişkin tanıklıklar
Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
Faşist katliam senaryosunun bilinçsiz ürkek, saf oyuncularına
Arabulucu heyet üyeleri, devletin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor!
Sahibinin sesi medya çanak yalamaya devam ediyor
Yalan ve katliam
Devrimci tutsaklar bulundukları her alanda aynı kararlılıkla direnmeye devam ediyor
Katliamcı devlet geleneği
Katliam gün yüzüne çıkıyor
Katliam, katliamcıların yıkımına dönüşmelidir
Faşit kaliamı mazur gösteriyorlar
Bu korku, kaygı ve tedirginlik size yeter!
Mücadele Postası




 
 


Katliam katliamcıların yıkımına dönüşmelidir

Mehmet Özgül/Özgür Politika/21 Aralık ‘00

'Aldatıldık, kullanıldık, şimdi katliam yapıyorlar.' F Tipi hücrelere diri diri gömülmemek için yaşamlarını ortaya koyan tutsaklarla Hükümet arasında arabuluculuk yapan Kurul'dan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi Mehmet Bekaroğlu'nun ilk sözleri bunlar oluyor. Diyalogla bir çözüm umudunda odak noktası haline gelen Kurul'un bir diğer üyesi Türkiye Mimar Mühendis Odalar Birliği (TMMOB) Başkanı Kaya Güvenç de "kandırıldık, bizi bir araç olarak kullandılar, işte katliam yapıyorlar, her şey ortada, ne diyeyim ki" diyor. Derin bir hayal kırıklığını sadece Bekaroğlu, Güvenç ve diğer Kurul üyeleri değil, arabulucu olan, çeşitli girişimlerde bulunan aydınlar, sivil toplum örgütleri ve onlar aracılığıyla büyük bir umuda kapılan halk, kamuoyu da yaşıyor. Bekaroğlu "Anladık ki her şey planlanmış. Çok önceden karar alınmış, her türlü hazırlık yapılmış. Müdahale kaçınılmazdı" diyor.

Adalet Bakanı Türk ise korkunç bir utanmazlıkla hala "aldatmadık, sonuna kadar diyalog yolunu denedik, ölümler olmasın diye operasyon yaptık" diyebiliyor. Katliamcının utanacak yüzü olmuyor! Türk, uzlaşma görüntüsü çizerken bile aslında satır aralarında uzlaşmazlığı tesis ediyordu. F Tipi'ni erteledik diyor ama "koğuşlar da olmayacak" diye vurgu yapmayı ihmal etmiyordu. Bu tutsaklara "boşuna umuda kapılmayın, erteleme oyalama olacak" mesajıydı. Tutsaklar da haklı olarak koğuş olmayacaksa hücre olacak diye düşünüyor, hücre duvarlarının yıkılması, birarada kalacak asgari bir sayının net olarak ortaya konulmasını ve açıklanmasını istiyordu.

Zaten son günlerdeki gelişmelerin ayrıntıları ortaya çıktıkça başta Adalet Bakanı ve Başbakan olmak üzere Hükümet'in nasıl bir ikiyüzlülükle katliamı planladığı gün yüzüne çıkıyor. Bekaroğlu’nun Pazar günü Bayrampaşa'daki tutsaklardan "yeniden görüşmeleri başlatarak olayı çözmek istedikleri" mesajı aldıklarını açıklaması her şeyi net olarak ortaya koyuyor. Eski Bayrampaşa Cezaevi Savcısı Necati Özdemir de bunu doğruladı. Bekaroğlu'yla birlikte hemen Adalalet Bakan'ı ve Başbakan'ı aradıklarını, ancak "yeni bir görüşmenin yararı olmayacağı" yanıtını aldıklarını ifade ederek katliamcıların yalanlarını ifşa ettiler. Zaten katliamcılardan İçişleri Bakanı Tantan "baskın yapacak timleri bir yıldır eğitiyoruz" itirafında bulunarak "diyalog, uzlaşma"nın birer oyalamadan başka bir şey olmadığını net olarak ortaya koydu. Bekaroğlu ve Güvenç'in de ifade ettiği gibi Hükümet diyalogla çözüm umudu çabalarını tutsaklara kamuoyu desteğinin azaltılması için bir araç olarak kullandı. Yani insanlar ölmesin diye en insancıl çabalardan insanları vahşice katletmek için yararlanacak kadar acımasız ve alçakça hareket etti.

Vahşeti sözcüklere dökmek mümkün değil. Cemseden indirirken her yanı yanmış, etleri gözüken tutsağı kinle boynundan tutup sedyeye bastıran asker bu devletin iğrenç yüzünü temsil ediyordu. Bayrampaşa'dan yanık yüzüyle haykıran bayan tutsak "6 bayanı diri diri yaktılar" diye devletin bazı tutsakların baskını protesto için kendilerini yakma eylemini dahi nasıl katliam için kullandığını haykırdı. Baskınlarda her türlü silah, bomba ve yakıcı madde kullanıldı. Kimbilir tutsaklar daha ne acımasız ve iğrenç yöntemlerle katledilmişlerdir. Ama tüm bunların aksine Başbakan, Adalet Bakanı ve Türk medyası korkunç bir ikiyüzlülükle katliamı "Hayat kurtarma operasyonu" olarak nitelediler. Daha düne kadar "Andıç"çı talimatlardan şikayetçi olan bazı basın organları ve kalemleri de "Andıç" emireri olduklarını sergilediler. Andıççılar tarafından hazırlanmış senaryolar eksiksiz uygulanmaya çalışıldı. Nice dezenformasyon arasında güya Bayrampaşa'dan bir tutsağın Bartın'da başka bir tutsağa kendinizi yakın emri iddiası öne çıkarıldı. Bu telefon görüşmesini size kim verdi, kim aldı? Doğruluğunu neye dayandırdınız? Yabancısı olmayanlar konuşanların polis veya MİT elemanları olduğunu çok iyi anlar. Türk medyası bazı istisnalar hariç cezaevlerin, ölüm orucu olaylarına başından beri kana ve vahşete susamış birer yaratık olarak yanaştı. Türk medyası Hükümet ile birlikte cezaevlerinde vahşeti gerçekleştirdi. Tutsakların bir katili de onlardır!

Kara Ecev-it diyor ki; "Teröristleri terörizmlerinden kurtardık! Operasyonu örgüt baskısıyla ölüm orucuna girenlerin hayatını kurtarmak için yaptık!" Vahşetlerin unutulmaz isimlerinden, Susurluk Özel Eroinci Kontra Çetesi'nin başlarından Mehmet Ağar da "Bu operasyonu ancak Kıbrıs'a Barış Hareketi düzenleyen Ecevit yapabilirdi" dedi. Doğru, Ecevit'in nasıl bir kurtarıcı olduğunu sadece Kıbrıs Rumları değil Kıbrıs Türkleri de bilir. İşgalden sonra Kıbrıs Türkleri gördüler ki, gelenler kurtarıcı değil birer çapulcu.

Ecevit'i tanıyanlar onun nasıl bir kariyerist olduğunu iyi bilirler. Kariyeri için yapmayacağı şey yoktur. Parti içinde yaprak bile kıpırdayamaz. 1970'lerde Hükümet olabilmek için Adalet Partisi'nden otel odalarında 11 milletvekiliyle nasıl pazarlık yaptığını ve 11'ini de nasıl bakan yaptığını tüm Türkiye biliyor. Şimdi de hastalığını, ayakta duramayışını sindiremiyor galiba. "Ben öleceksem bu dünya her kese dar olmalı" ruh halinin gencecik nice insanın kıyımına karar verişinde büyük rolü olsa gerek. Ecevit polis olaylarını yorumlarken "Birileri düğmeye bastı" demişti. Anlaşılan düğmeye basanlardan biri ya da düğmeye basan değil de basılan düğmelerden biri de kendisi.

Ecevit operasyon için "milletimize hayırlı olsun" sözünü kullanacak kadar alçaldı. Bu nasıl bir yaratık! Bu nasıl iğrenç bir mahlukdur ki bir katliam için "milletimize hayırlı olsun" diyebiliyor. Ölüm Oruçları sürüyor. Katil milletvekillerden MHP'li Sağlık Bakanı Durmuş, "Ölüm Oruçları sürüyor mu" sorusuna yanıt vermekten kaçındı.

Hastaneler de zorla müdahaleler, hücrelerde işkenceler hiç bir işe yaramayacaktır. 12 Eylül'ün en karanlık dönemlerinde bile zorla müdahaleleriniz para etmedi. Hele örgüt baskısı falan demagojileri hiç işe yaramaz. Kendiniz o yüce iradeler karşısına geçin de görün. Nice general, müdür, bakan görmüştür. Bir yüzyüze gelin ki nasıl ezilip büzüldüğünüzü göreceksiniz. Bunun için şimdiden "başardık, zaferimiz kutlu olsun" demeyin! Başbakan, Hükümet ortakları, Bakanlar ve kaleminden kan damlayanlar, ÖZGÜR POLİTİKA'nın "Zulmet ki saltanıtın tez yıkıla!" manşetini iyi okusunlar! O Ana'ya iyi baksınlar!

Evet ölüm oruçları sürüyor. Hele böyle bir katliamdan sonra da sürecek! Tüm demokrat kamuoyu bu bilinçle hareket etmelidir. Belki dünyada, bölgede ve Türkiye'de o kadar gelişmeden sonra böyle bir katliam beklenmiyordu. Bunun için kimimiz kin, öfke içinde kendiliğinden hareket ediyoruz. Derlenmenin, toparlanmanın zamanıdır. Tüm güçleri birleştirmek şartdır. Türk ordusu aynı günler Güney Kürdistan'a girdi. Amaçlardan biri de PKK'yi kendisine yönelik saldırıyla uğraşmak zorunda bırakarak tamamen yok etmeye çalıştığı bir anda Türkiye devrimci hareketiyle birlik kurmasının önüne geçmektir.

Dikkat edilirse Hükümet PKK'li tutsaklara fazla saldırmadı. Amaç irade birliğini, güç birliğini parçalamak. PKK en üst düzeyde bu oyuna dikkat çekti. Katliam zulmedenlerin saltanatının yıkımına dönüştürülebilir. Derin ve büyük öfkenin büyük bir kitle hareketine dönüşmemesi için hiç bir neden yok. Olması gereken tek şey güçleri birleştirmek. Bu tarihi sorumluluk öncelikle Ortadoğu'nun en dinamik gücü olan Kürt hareketine düşüyor. Merkezi düzeyde devrimci ve demokrat yapıların güçlerinin birleşmesi için girişimde bulunmak için zaman yitirilmemelidir. Böyle anlarda sen şunu dedin, ben bunu dedim tartışması yapmak katliamcılara hizmet etmekten başka bir şey değildir.

Demokratik, yasal kurumlara çok şey düşüyor. HADEP için Türkiye'lileşmek için tarihi bir fırsat sözkonusu. Bu böyle anlarda mümkündür. Bütün ilerici partiler, sivil toplum örgütleri, emek örgütleri, aydınlar, milletvekilleri, yerel yönetimler zulme karşı güçlerini birleştirerek meşru zeminlerde ayağa kalkmalıdırlar, serhıldana girişmelidiriler. Kalkılsın ki "Zulmedenlerin saltanatı tez yıkılsın"!