ARSIVANA SAYFA
 
23 Aralık '00
SAYI: 48
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez
Hiç bir güç devrimci tutsakları teslim alamaz!
Sermayenin saldırı politikaları ve cezaevlerinde devrimci katliamı
Kanlı operasyonuna rağmen faşist devlet acz içinde
İstanbul'da katliam vahşetine karşı dinmeyen öfke
Teröre rağmen protestolar engellenemedi
Diri diri yaktılar!
Hücre saldırıları başladı, hala susuyor musunuz?
Bu nasıl pervasızlıktır ki, öldürdüğüne kurtardım der!
Zaferi bir kez daha devrimci tutsaklar kazanacak
"Katil devlet hesap verecek!"
Zulmünü artır ki, çöküşün hızlansın
Saldırı, direniş ve yeni evrenin sorumlulukları
Görüşme sürecine ilişkin tanıklıklar
Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
Faşist katliam senaryosunun bilinçsiz ürkek, saf oyuncularına
Arabulucu heyet üyeleri, devletin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor!
Sahibinin sesi medya çanak yalamaya devam ediyor
Yalan ve katliam
Devrimci tutsaklar bulundukları her alanda aynı kararlılıkla direnmeye devam ediyor
Katliamcı devlet geleneği
Katliam gün yüzüne çıkıyor
Katliam, katliamcıların yıkımına dönüşmelidir
Faşit kaliamı mazur gösteriyorlar
Bu korku, kaygı ve tedirginlik size yeter!
Mücadele Postası




 
 


Görüşme sürecine ilişkin tanıklıklar...

Görüşmeler Nerede Tıkandı?

Oral Çalışlar/Cumhuriyet, 18 Aralık ‘00

Ölüm oruçlarının ölüme dönüşmemesi amacıyla Bayrampaşa Cezaevi'nde sürdürülen bir dizi görüşmeye katıldım. Geçen perşembe (14 Aralık) gecesi saat 24.00 sıralarında görüşmeler kesildi. Ölüm oruçları sürüyordu.

Bir hafta boyunca, onlarca saat süren bir görüşmeyi bütün ayrıntılarıyla bu köşede anlatmaya olanak yok. Şu koşullarda bunun bir yararı da olduğunu sanmıyorum.

Zaman kaybetmemek ve kamuoyunu aydınlatmak amacıyla bazı satırbaşlarını belirtmek istiyorum. Geçen cumartesi günü (9 Aralık) sabahı Yaşar Kemal , Orhan Pamuk , Zülfü Livaneli, Can Dündar ve Mehmet Bekaroğlu ile birlikte akşama kadar süren bir görüşme yaptık.

Bu görüşmenin sonunda ölüm orucundakiler, F tipi hücre sisteminin 20 kişilik birimlere dönüştürülmesini, buna bağlı olarak Terörle Mücadele Yasası'nın 16. maddesinin kaldırılmasını istediler. Ayrıca, 'üçlü protokol' diye anılan savunma hakkını ve tedaviyi engelleyen protokolün yerine sağlık ve savunma hakkını uluslararası standartlara uyduran değişiklikler yapılması gerektiğini belirttiler. Cezaevlerinde meydana gelen olaylar yüzünden ve 1996 ölüm orucunun ardından sakat kalanların, içeride tedavisi imkânsız hastalıkları olanların, yani yasa gereği bırakılması zorunlu bulunan bütün mahkûmların tahliyesini, bu konudaki bürokratik engellerin sona erdirilmesini talep ettiler. Onun dışında DGM'lerin kaldırılması, Terörle Mücadele Yasası'nın insan haklarına ve demokrasi ölçütlerine aykırı maddelerinin ayıklanmasını dile getirdiler. Cezaevlerindeki saldırılarda görev alanların mahkeme önüne çıkarılması, istekleri arasındaydı.

20 kişilik mekân talebini Adalet Bakanı'na ilettik. Bakan, rakam telaffuz etmeyeceğini ve koğuş sistemine dönmeyi düşünmediklerini dile getirdi. Akşam olduğunda Adalet Bakanı bir basın toplantısı düzenleyerek F tipi cezaevlerine nakillerin durdurulduğunu ve toplumsal bir mutabakat sağlanana kadar buralara nakil yapılmayacağını açıkladı. Toplumsal mutabakattan söz ederken, konuyla ilgili danışılacak kurumları, adlarını vererek sıraladı: TMMOB, Tabipler Birliği ve Barolar Birliği.

Bu konuşmanın ardından söz konusu sivil toplum örgütleri sürece katıldılar. Çarşamba (13 Aralık) akşamı tutukluların ve Mehmet Bekaroğlu'nun talebiyle cezaevine gittiğimde TMMOB Başkanı Kaya Güvenç , Türk Tabipler Birliği İkinci Başkanı Metin Bakkalcı , İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman da oradaydı. Tutuklu avukatı Behiç Aşçı ve tutuklu aileleri adına Naime Kara da gelmişlerdi.

Mehmet Bekaroğlu, Adalet Bakanı'nın ''makul sayıda tutuklunun, tecrit ve izolasyonu dışlayan bir şekilde yaşayacağı düzenlemelerin yeniden yapılması için söz konusu sivil toplum örgütlerinin bir taslak hazırlamalarını ve hazırlayacakları taslakları dikkate alacağını ve onlarla mutabakat sağlanmadan F tipine nakiller yapılmayacağını'' söylediğini belirtti. Bunun bir metin halinde açıklanmasını da kabul ettiğini bildirdi.

Kaya Güvenç'in elindeki F tipi tahmini proje taslağına baktık. Bu krokilere bakarak 18 kişilik birimlerin ya da 12-6'lık birimlerin mümkün olduğunu gördük. Kaya, bu tür bir mimari değişikliğin kolayca yapılabileceğini belirtti. Bu arada taslaklardan, 18'lik birimle diğer birimler arasında bir tecrit duvarı olduğu saptandı. Bu duvarın da gidip incelenerek yıkılabileceği söylendi.

Ancak başından beri Bekaroğlu, Bakan'ın rakam telaffuz etmek istemediğini, ancak varılacak mutabakata bağlı olacağını vurguladı. Metinler üzerinde belli bir anlaşma sağlandıktan sonra, siyasi mahkûmların temsilcileri, 18 kişilik birimlerin ve tecrit duvarının yıkılacağının Bakan tarafından kabul edildiğinin kendilerine bildirilmesini istediler. Rakam açıklanmadan yapılan bir duyurunun kendileri için tatmin edici olmadığını vurguladılar.

Bekaroğlu, Bakan'la yeniden konuştu. Bakan, ''Bu rakamlara ve duvara hayır da demiyorum evet de demiyorum, ancak şu noktada bu konuda sayılara dayalı bir açıklamayı doğru görmüyorum. Benim için mutabakat ve bu kuruluşların hazırlayacağı raporlar bağlayıcı, bu sözümde duruyorum'' dedi. İçerideki temsilciler, ''18 kişilik sayı ve duvarın yıkılacağının açıklanmaması durumunda biz de ölüm oruçlarını bitirmeyiz'' dediler. Sivil toplum örgütlerinin yöneticileri ise, Bakanlığın kendilerini muhatap kabul etmesinin önemli bir güvence olduğunu, sivil kuruluşların daha sağlıklı, uluslararası standartlara ve insan haklarına uygun çözümler üretebileceklerini belirttiler. Tutukluların güvensizliğine de, yaşanmış olaylar nedeniyle hak verdiklerini onlara anlattılar. O noktadan sonra yapılacak daha başka bir şey kalmamıştı. Hep birlikte cezaevinden çıktık. Tutukluların istekleri son kez Bakan'a yeniden iletildi.

Özetlersek: Bakanlık, söz konusu sivil toplum örgütlerinin hazırlayacağı raporlara bakarak ve toplumsal mutabakat doğrultusunda F tipi cezaevlerini değiştireceğini söyledi. Tutukluların temsilcileri ise, bunun yetmediğini, Bakan'ın 18 kişilik birimler ve tecrit duvarı konusunda açıklama yapmasını ve güvence vermesini istediler. Sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ise F tipinin tecrit anlayışına karşı olduklarını, bu cezaevinin mimari yapısının değiştirilmesi için asgari 15-18 kişilik mekânlar üretebileceklerini ve bu konuda kendilerinin muhatap alınmasını önemli gördüklerini ölüm orucundakilere anlattılar. Özetle durum bundan ibarettir.

Ölümler olmasın!..





“Garantörüz, hücreler olmayacak”

Mehmet Bekaroğlu/ Özgür Politika/18 Aralık ‘00

Sayın Bekaroğlu Ölüm Orucu'nun kritik bir aşamaya girdiği sırada görüşmeler tıkandı, çekildiniz..

Adalet Bakanı'nın deklare ettiği, bizim formüle ettiğimiz, somutlaştırdığımız bir formül vardı. Onu arkadaşlar yeterli görmediler. (Gülerek) Arkadaşlar derken, biz arkadaş kelimesini kullanıyoruz da bazıları bundan rahatsız oluyor. Reddedince, tabi olabilir, bir tıkanıklıktır, belki beklenince adımlar atılabilir, aşılabilir diye görüşmelere bir ara verdik. Ama bu arada bir avukat arkadaş çıkıp basına olmayan bir şeyi deklare ettiler. İşte kurul olarak bizim bir şeyi kabul ettiğimizi, Bakan'ın bunu reddettiğini ve Bakan'ın da bizim yetkimizi aldığını söylediler, doğru olmayarak.

Çözüm için hangi öneriler de bulunuyorsunuz?

Birçok ihtimal var tabi. Biz diyoruz ki uluslararası normlar izolasyonu tanımlamış, bu izolasyonu ortadan kaldıracak bir hukuki ve mimari düzenleme yapılacak. Ayrıca Türkiye'nin şartları özel olduğundan dolayı bir güvenlik problemini de dikkate alıyoruz. Bu söylediklerimizi formüle edelim, yazalım ve bu işi bitirelim dedik.

Tutsaklar somut olarak ne diyor?

İçerdeki arkadaşlar "hücreler, yani bu bir ve üç kişilik duvarlar yıkılacak, insanlar bir koğuşta yatacak" diyor güvenlik bakımından. Tutuklu ve hükümlülere dedik ki, 'Bütün bilimsel normları kullanarak, Türkiye'de bu konuyla ilgilenen herkesin de fikrini alarak bir çözüm oluşturacağız. Bakanlıkta oluşturacağımız bu çözüme evet diyor. Dolayısıyla siz burda somut bir rakamda ısrar etmeyin. Bu aleyhinize de olabilir. Türkiye kendine göre hapishane kültürü oluşturmuştur, bazı uluslararası normlar aleyhinize olabilir. Dolayısıyla siz bizi bazı şeylerle bağlamayın. Ortaya koyduğumuz bu genel ilkeler önemlidir. Eğer bize referans kurumları olarak bakıyorsanız olmaz.'

Tabi biz tutukluların talebini Bakan'a ilettik. O da açıklamasında bunları kabul etmedi. Biz kendi başımıza karar veremiyeceğimize göre, o aşamada yapacağımız bir şey kalmadı. Görüşmelerden çekildik. Türkiye'de ilk defa bir Bakan,'biz toplumsal duyarlılıkları dikkate alarak bunu erteliyoruz. Kamu kurumunda olan sivil toplum örgütleriyle birlikte bu işi çözeceğim' diyor. Bu Türkiye için çok önemli bir demokratik kazanımdır. Ama maalesef bu heba ediliyor. Aslında tutuklu ve hükümlüler bu formülasyonu kabul ettiler. Bizim yapacağımız bu genel çerçeveyi somutlayacak, güvenceye alacak bir formül bulmak. Bu formülü de bulduk.

Nedir bu formül?

Bu Kurul garantör kurum. Bu kurum tutuklunun avukatı, ailesi, İHD, TİHV gibi insan hakları dernekleriyle de görüşerek ne yapılabileceği sonucuna varılacak. Biz tutuklu ve hükümlülere şu garantiyi veriyoruz. Biz izolasyonu ortadan kaldıracak, makul sayıda insanın birarada olmasını sağlayacak, ayrıca tutuklu ve hükümlünün savunmasından sağlığına kadar bütün bu haklarını garanti edecek yeni düzenlemeler yapılması için gayret göstereceğiz. Maalesef bu noktada görüşmeler koptu. 60. gün, Allah korusun her an ölümler gelecektir. Bu da hiç kimsenin lehine olmayacaktır.

Adalet Bakanı koğuşlar olmayacak, odalar olacak, odalar hücre..

Adalet Bakanı asıl verdiği sözü açıkladı. Ondan sonra atraksiyonlara göre bir sürü baskı var. Ona göre bir şeyler söylüyor. Önemli olan biz refarans kurumlarsak, bunu dünyaya ilan etti, AP'de konuşuldu, çizdiğim çerçeve geçerlidir. Diyelim ki Bakan 18 kişilik koğuş yapacağım dedi, ama yapmadı, ne olacak, nedir bunun garantisi. Ama bakın şimdi ilk defa biz dört kurumun hayır dediği hiçbir şeyi yapmayacağım, bunlarla uzlaşacağım diyor. Bundan güzel bir garanti olabilir mi? Bu kurumlar hücreye karşıdır.

Yeni bir düzenlemede de hücrenin olmayacağı garantisi veriyorlar

Elbette, yazıyoruz metne zaten, diyoruz ki tecriti imkansız kılacak makul sayıda insanın birlikte yaşamasına olanak verecek mimari ve hukuki düzenlemeler diyoruz. Bir ihtimal olarak odaları koruyarak salonu, mutfağı herkes ortak kullanıyor, odalara akşam gidip insanlar yatıyor.

Yani oda kapıları her zaman açık olacak..

Evet, kapılar sürekli açık, o bölümün diyelim giriş kapısı, her yerden de girilemiyor, havalandırma ve mutfak gibi ortak kullanım alanlarına açılan kapıları var ve başka kapıları da yok. Başka ihtimaller de var tabi. Dışardan koğuşun vanasının ışığın kapatılması bir izolasyondur, olmamalıdır. Biz bunların hepsini tek tek inceleyip karşı çıkacağız. Tutuklunun güvenliği var. Öyle sistem getireceksiniz ki oraya izleme komitelerinden, infaz hakimliğine güvenceler de olmalı. Çok ileri adımlar var. Uzun zamandır çalışıyoruz. Bu garanti önemlidir.

Biliyorsunuz 96'da 12 kişi yaşamını yitirdi, sözler verildi, sonra tutulmadı..

Biliyoruz, işte biz de bunları aşmak için en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Anlaştık, duvarları yıkacağız sözü mü daha garantilidir, yoksa bunu garanti edecek bunu referans olan kurumları ortaya koymak ve dünyayı buna tanık yapmak mı daha garantidir? En iyi formül budur.

Ancak ölümler her an olabilir, yeniden görüşmeler başlamayacak mı?

Taraflar var, bizi çağırırlarsa biz gideriz. Kamuoyunun baskısı var, yeniden görüşmeleri bırakamazsınız diye. Bakan'a ilettim. Bakan orda tıkandı, 'ordan bir çağrı gelirse biz gidin diyoruz' dedi.

Yani bir anlamda yeniden başlamak Bakan'a bağlı.

Bizi biri göndermeli, ben milletvekili olarak giderim ama bunun bir anlamı olmaz, öncekiler gibi referans olursak bir sonuca varırız. Bakan'dan veya içerden biz görüşmek istiyoruz diye savcılığa bir talep gelse biz valizlerimiz hazır bekliyoruz, her an yeniden görüşmeye hazırız.