ARSIVANA SAYFA
 
23 Aralık '00
SAYI: 48
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez
Hiç bir güç devrimci tutsakları teslim alamaz!
Sermayenin saldırı politikaları ve cezaevlerinde devrimci katliamı
Kanlı operasyonuna rağmen faşist devlet acz içinde
İstanbul'da katliam vahşetine karşı dinmeyen öfke
Teröre rağmen protestolar engellenemedi
Diri diri yaktılar!
Hücre saldırıları başladı, hala susuyor musunuz?
Bu nasıl pervasızlıktır ki, öldürdüğüne kurtardım der!
Zaferi bir kez daha devrimci tutsaklar kazanacak
"Katil devlet hesap verecek!"
Zulmünü artır ki, çöküşün hızlansın
Saldırı, direniş ve yeni evrenin sorumlulukları
Görüşme sürecine ilişkin tanıklıklar
Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
Faşist katliam senaryosunun bilinçsiz ürkek, saf oyuncularına
Arabulucu heyet üyeleri, devletin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor!
Sahibinin sesi medya çanak yalamaya devam ediyor
Yalan ve katliam
Devrimci tutsaklar bulundukları her alanda aynı kararlılıkla direnmeye devam ediyor
Katliamcı devlet geleneği
Katliam gün yüzüne çıkıyor
Katliam, katliamcıların yıkımına dönüşmelidir
Faşit kaliamı mazur gösteriyorlar
Bu korku, kaygı ve tedirginlik size yeter!
Mücadele Postası




 
 


Türkiye cezaevlerinde faşist katliam

Zaferi bir kez daha devrimci tutsaklar kazanacak!

Faşist Türk devleti 19 Aralık 2000 tarihinde, tüm dünyanın gözleri önünde devrimci tutsaklara dönük kanlı bir operasyon gerçekleştirdi. Faşizmin basit bir piyonu olmaktan başka bir şey olmayan Başbakan Ecevit ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk bu kanlı saldırıyı “devletin şefkat operasyonu” olarak nitelendiriyorlar. Bu tam bir arsızlıktır.

Faşizmin katliam güçleri, robocoplar, Özel Harekat Timleri ve jandarmalar devrimci tutsakların üzerine gaz ve sis bombaları atarak, ağır silahlarla devrimci tutsakları tarayarak, yangın bombalarıyla koğuşlarda yangın çıkartıp tutsakları diri diri yakarak tam bir katliam yaptılar. Vahşetle bile tanımlanamayacak bu katliam sonucunda yirminin üzerinde devrimci tutsak yaşamını yitirdi, yüzlercesi ağır biçimde yaralandı.

Dahası var. Faşizmin Adalet Bakanı H. Sami Türk, çok değil, katliamdan tam bir gün önce “F tipi cezaevlerine geçişin ertelendiğini, toplumsal uzlaşma sağlanıncaya kadar hiçbir nakil işleminin yapılmayacağını” söylemişti. Ne var ki, faşizmin bu zavallı piyonu faşist devletine yakışanı ve bekleneni yaptı. Ölüm Orucu’nu sürdüren ve dahası da bu kanlı operasyon sırasında ağır biçimde yaralanan devrimci tutsakları, inşası biten F tipi cezaevlerine nakletti, orada ölüm hücrelerine koydu. Hitler faşizmine rahmet okutan bir barbarlık örneği olan bu kanlı operasyon hala devam ediyor.

Faşist sermaye devleti devrimci tutsakların kaldığı cezaevlerini yakıp-yıkmayı, onlarca devrimci tutsağı hunharca katledip oluk oluk kan akıtmayı ve ölümün eşiğindeki tutsakları zora başvurarak adına F tipi cezaevi dediği ölüm hücrelerine doldurmayı bir başarı olarak nitelendirebiliyor. Bu arada, Hürriyet başta olmak üzere, sermaye uşağı aşağılık Türk basını ve medyası da devrimci tutsakların soylu direnişini karalayarak gözden düşürmeye çalışıyor, yalana dayalı bir propaganda ile devletin zafer kazandığını yayıyor. Bu tam bir acizliktir.

Ortada başarı olarak nitelendirilebilecek hiçbir şey yoktur. Devletin zafer çığlıkları atması da boşunadır. Devrimci tutsaklar faşizmin kanlı operasyonuna yiğitçe direnmişlerdir. Ölüm Orucu devam ediyor. Devrimci tutsaklar cezaevlerinde, hastanelerde ve zorla konuldukları hücrelerde hayranlık uyandırıcı bir yiğitlikle direnmeye devam ediyorlar. Direniş bitmemiştir, sürmektedir ve sürecektir. Zaferi bir kez daha devrimci tutsaklar kazanacaktır. Onların şahsında işçiler-emekçiler ve gerçek devrimciler kazanacaktır. Devrim kazanacaktır. Politik zafer daha ilk hamlede kazanılmıştır, devrimci tutsaklar faşizme fiili yenilgiyi de tattıracaklardır.

İşçiler, emekçiler!
Faşizmin kanlı saldırısı devrimci tutsaklar şahsında emekçi halk hareketini hedeflemektedir. Kırılmak, ezilmek ve teslim alınmak istenen, işçilerin ve emekçilerin baskı ve sömürü düzenine karşı direnme isteği ve iradesidir. İşbirlikçi faşist rejimin büyük bir gözü dönmüşlükle devrimci tutsakların üzerine ölüm kusması bu nedenledir.

Devrimci tutsaklar devrimin onurudur. Gelecek umudumuzu koruyan, büyüten ve yücelten devrimci tutsaklara ve onların destansı direnişine sahip çıkalım. Faşizmin kanlı saldırısına “dur” demek ve faşist katliamların hesabını sormak için hemen harekete geçelim.

Devrimci tutsaklar onurumuzdur!
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

TKİP-Yurtdışı Örgütü





Avrupa’daki Ölüm Orucu Dayanışma Komitesi...

Direniş bitmedi, sürüyor ve sürecek!
Zaferi biz kazanacağız!


Günlerce “faşist devlet cezaevlerinde katliam yapacak” dedik. Faşist devlet kendine yakışanı yaptı. Toplam 20 cezaevinde kanlı bir operasyon düzenledi. Ölüm Orucu’nun 61. gününde ölümün eşiğindeki tutsakların üzerine sis bombaları atarak, kepçelerle duvarları yıkarak, ateşli silahlar kullanarak yeni kitlesel bir katliam yaptı. Hitler faşizmine rahmet okutan bir vahşetin sonucunda ilk belirlemelere göre Çanakkale Cezaevi’nde DHKP-C dava tutsağı Fidan Kalşen, TKP(ML) tutsaklarından Dursun Önder, İstanbul Ümraniye Cezaevi’nde DHKP-C dava tutsağı Ahmet İbili, Bursa Cezaevi’nde DHKP-C dava tutsaklarından Murat Özdemir, TKP(ML) dava tutsaklarından Ali İhsan Öztürk, Çankırı Cezaevi’nde DHKP-C dava tutsağı Hasan Güngörmez ve İrfan Ortakçı, Uşak Cezaevi’nde TKP(ML) dava tutsaklarından Gönül Aslan, ayrıca İstanbul Bayrampaşa Cezaevi’nde toplam 18 devrimci tutsak diri diri yakılarak hunharca katledilmiştir. Ümraniye ve Çanakkale cezaevlerinde operasyonlar devam ediyor. İşbirlikçi faşist devletin katliam güçlerinin saldırıları sonucunda onlarca devrimci tutsak ağır biçimde yaralanmıştır. Başta Hürriyet olmak üzere sermaye uşağı basın ve medyanın gerçekleri bilerek kamuoyundan gizlemesi nedeniyle tutsakların akıbeti hakkında kesin bilgiler alınamıyor. Saldırılarda ölenlerin sayısının resmi açıklamaların çok üstünde olduğu kesindir.

Faşist devlet yalnızca cezaevlerinde değil, dışarda da operasyonlar yapıyor. Türkiye’de dün gece başlayarak, ilan edilmemiş bir sıkıyönetim rejimi uygulanıyor. Devletin katliam güçleri başta Ankara olmak üzere pek çok kentte evleri bastı, yüzlerce kişiyi de gözaltına aldı. Operasyonların yoğun biçimde sürdürüldüğü gündüz saatlerinde de devrimci tutsakların durumları hakkında bilgi almak isteyen başta tutsak yakınları, avukatlar, basın mensupları olmak üzere, protestolarda bulunan çok sayıda kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltılar artarak devam etmektedir. Devletin gözü dönmüş kolluk güçleri sokaklarda terör estirmektedir.

Cezaevlerine dönük katliam kararı bizzat bir cinayet odağı olan MGK’da (Milli Güvenlik Kurulu) alındı. Bir kukla hükümet olan Ecevit hükümetinin bakanlar kurulunca onaylandı ve faşist devletin eli kanlı katliam güçleri tarafından uygulandı. Daha önce yapılanlarda olduğu gibi, bu katliamın sorumlusu devlettir.

Faşist devlet korkak, kalleş ve aciz bir devlettir. O kadar ki, bu korkak ve aciz devlet ölümün eşiğindeki savunmasız tutsakların üzerine sis ve gaz bombalarıyla, dozerlerle ve ateşli silahlarla saldırmaktadır. Bu barbar devlet dünyanın gözü önünde bilerek ve planlayarak vahşetle bile tanımlanamayacak bir katliam gerçekleştirmiştir. Ne var ki tam bir arsızlıkla bu kanlı icraatını tutsakları kurtarma operasyonu olarak göstermeye çalışmaktadır.

Ama boşuna! Bu korkak, kalleş ve aciz devlet tarih ve insanlık karşısında işlediği tüm cinayetlerinin hesabını vermekten kurtulamayacaktır. Katil devletten bu cinayetlerinin hesabını tek tek soracağız! Katil devlet mutlaka ama mutlaka hesap verecek!

Zaferi şehitlerimizle kazanacağız demiştik, tekrarlıyoruz. Zafer işçilerin, emekçilerin ve gerçek devrimcilerin olacaktır. Zaferi biz kazanacağız! Devrim kazanacaktır. ABD uşağı işbirlikçi faşist devletin bu kanlı operasyonu da öncekiler gibi sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Devrimci tutsaklar hayranlık uyandırıcı bir yiğitlikle direnmeye devam ediyorlar. Direniş bitmedi, sürüyor ve sürecek! Bizi yenemeyeceksiniz!

Başta ABD olmak üzere tüm emperyalistlere ve onun hizmetindeki Uluslararası Af Örgütü’ne, Uluslararası İşkenceyi İzleme Komitesi’ne, Uluslararası Adalet Divanı’na, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ve Avrupa Parlamentosu’na sesleniyoruz; evrensel temel hak ve özgürlükler üzerine, insan hakları üzerine ettiğiniz tüm sözler tam bir yalandır, tam bir ikiyüzlülükten ibarettir. Türkiye cezaevlerini kan gölüne çeviren faşist devlet sizin desteğinizle ayakta duruyor. Devrimci tutsakların üzerine kan kusan silahlar sizin verdiğiniz silahlardır. Her yerde ölüm üreten tecrit ve izolasyon uygulaması sizin eserinizdir. Faşist devletin kanlı operasyonundan siz de sorumlusunuz. Faşist devleti bu kanlı operasyon için cesaretlendiren de sizsiniz. Sizden de hesap soracağız. Tarihin ve ilerici insanların yargısından kurtulamayacaksınız.

Tüm duyarlı kamuoyunu, ilerici, demokrat ve anti-faşistleri, insanım diyen herkesi Türkiye’nin insanlık düşmanı faşist devletinin bu katliamını lanetlemeye, her yola başvurarak protesto etmeye, düzenlediğimiz protesto eylemlerine aktif biçimde katılıp bize güç vermeye ve faşist devletten hesap sormaya çağırıyoruz. Hep birlikte faşist devlete “DUR” diyelim!

Devrimci tutsaklar onurumuzdur!
Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
Faşist devletten hesap soracağız!

Ölüm Orucu Dayanışma Komitesi
19 Aralık 2000




Cezaevlerindeki faşist katliamlara karşı
İsviçre’de yaygın kitlesel protesto gösterileri


Faşist katliam operasyonun başladığı aynı gün hemen harekete geçildi. Mümkün olan en geniş kitleye ulaşılmaya çalışıldı. Kitle öğlen saatlerinde Zürih’te toplanmaya başladı. 250 kişilik bir kitle, Almanca “Türkiye cezaevlerinde yeni faşist katliam” yazılı pankartın arkasında Türk Konsolosluğu’na doğru yürüyüşe geçti. Eylem izinsiz olmasına rağmen yürüyüş boyunca polis müdahale etmeyi tercih etmedi. Konsolosluk önüne gelindiğinde kitle barikatı zorladı. Bu anda polis plastik mermiler ve gözyaşartıcı gazlarla müdahalede bulundu. Kısa bir arbede yaşandı. Sonra aynı güzergahta başlangıç yerine kadar düzenli kortejlerle yüründü. Kitle dağılmadan akşam saat beşte tekrar bir yürüyüş yapılacağı duyuruldu. Aynı gün akşam saatlerinde 400 kadar bir kitleyle tekrar yürüyüş yapıldı. Aynı gün Bern parlamentosu başka bir grup tarafından işgal edildi.
Katliamın ikinci günü Basel’de yaklaşık 700 kişilik bir kitleyle izinsiz bir yürüyüş yapıldı. Başlangıçta polis müdahalede bulunmadı. Polisin gösterdiği güzergahta yürümek kabul edilmeyince müdahale edildi. Çıkan arbede de dört polis yaralandı. Sonra yürüyüş hedeflenen yere kadar devam etti. Yürüyüşçülerle polis arasındaki gerginlik, basın ve polis üzerinde yabancı düşmanı bir kampanyaya dönüştürüldü. Kamuoyunun tepkisi kışkırtılmaya çalışıldı.

Üçüncü gün Cenevre’de Birleşmiş Milletler binası önünde yaklaşık 400 kişilik bir protesto gösterisi yapıldı. Bir temsilci ile görüşüldü. Türkiye masasından bir yetkili istendi. Oyalanmaya çalışıldığımız anlaşılınca yol trafiğe kapatıldı. Sonra şehir merkezine doğru yürüyüşe geçildi. Merkeze gelindiğinde yürüyüş mitinge çevrildi. Fransızca açıklama okundu. Tekrar Birleşmiş Milletler binası önüne doğru topluca yüründü, sloganlar atılıp dağılındı. Aynı gün sosyalist parti binası başka bir grup tarafından işgal edildi. Dördüncü gün Bern’de kitlesel olarak meşaleli yürüyüş yapıldı.

BİR-KAR/İsviçre