İçindekiler:

7 Nisan 2025
Sayı: KB 2025/05

Genel grev genel direniş!
Düzen muhalefeti ve halk hareketi
Halk hareketi ve sermayenin tutumu
Direniş ve insan olmanın onurunu taşımak!
Devrimci bir gençlik hareketi için!
Gençlik isyanı üzerine gözlemler
Zorbalığa karşı direniş!
Gençliğin mücadele potansiyeli ve görevler
Zorbalığa karşı özgürlük mücadelesi
1 Mayıs'ta alanlara!
Özgürlük ve gelecek için sokaktayız!
Politik gençlik hareketi geleneği
Kapitalizme karşı mücadeleye!
İşçi sınıfı talepleriyle direnişe!
Türkiye-İsrail gerilimi
Al birini vur ötekine
Suriye'de terör hükümeti kuruldu
"HTŞ hükümeti savaş suçları işledi"
Emperyalist hazırlıkların yol haritası
Almanya'da savaş kabinesine doğru
"Faşizme karşı halk ayaklanması"
OVP'nin uzun vadeli hedefleri
Tarihsel olana da sahip çıkma...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Almanya’da CDU/ CSU-SPD savaş kabinesine doğru

 

“Kapitalizm savaşsız ayakta duramaz; yaşamının öz suyu savaşlardır.”

Rosa Luxemburg 

23 Şubat 2025 Almanya Federal Parlamento Seçimleri yüzde 82.5 gibi yüksek bir katılımla gerçekleşti. Seçim sonrasında başlayan koalisyon görüşmelerindeki tartışmalara bakıldığında, seçimleri “savaş kabinesinde bir görev değişimi” olarak nitelendirmek yerinde olacaktır. Yaşamın her alanına nüfuz ettirilen militarizm, seçimler üzerinden “toplumsal rıza”nın alınmasıyla kaleyi adeta içten fethetti. Federal Parlamento’da grubu olan CDU/CSU, SPD, Yeşiller ve ırkçı-faşist AfD, seçim kampanyalarında ağız birliği etmişçesine Federal bütçenin yarısını silahlanmaya ayırmak istediklerini beyan etmişlerdi. Kurulma aşamasında olan CDU/CSU-SPD “savaş kabinesi” yüzde 80’nin üzerinde bir “toplumsal rıza” almış olmanın pervasızlığı ile hareket ediyor.

CDU başkanı Friedrich Merz öncülüğünde kurulma aşamasında olan yeni savaş kabinesinin, Scholz hükümetinin üstesinden gelemediği savaş politikaları finansmanına ağırlık vereceği ve yüz milyarlarca Euro’luk bütçeleri silahlanmaya ayıracağı şimdiden kesinleşmiş görünüyor. 

Kabine için yapılan tartışmaların merkezinde “ulusal güvenlik” ve “askeri kapasitenin genişletilmesi” yer alıyor. Bu kapsamda “savunma” harcamalarına ayrılan 900 milyar Euro’nun eski meclis tarafından onaylanması, Almanya’nın “uzun vadeli savaş ekonomisine” geçtiğinin açık göstergesi.

Bu dönüşüm, yalnızca hükümet politikalarında değil, toplumsal ve kurumsal yapıların yeniden dizayn edilmesinde de kendini gösteriyor. Askeri harcamalar ve ordunun genişletilmesi için yapılan yasal düzenlemeler, ülkeyi fiilen bir savaş kabinesinin yönettiğini kanıtlar nitelikte. Mevcut tartışmalara bakıldığında, iktidardaki aktörler değişse de politik yönelimin değişmediği, savaş hazırlıklarının öncelik haline getirildiği görülüyor.

Militarist bir dönüşüm süreci

Bugün Almanya’da yaşanan gelişmeler, ülkenin İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemdeki militarist dönüşüm sürecine benzer bir tablo oluşturuyor. Almanya’nın sanayi politikaları, finansal düzenlemeleri ve kamu harcamaları giderek daha fazla askeri hedeflere yöneliyor. Bavyera Sağlık Bakanı’nın hastanelerin savaşa hazırlıklı olması yönündeki talimatı, bu sürecin sadece “savunma” sanayiyle sınırlı olmadığını gösteriyor. Sağlıktan lojistik altyapıya kadar geniş bir yelpazede yapılan düzenlemeler, devletin kriz ve çatışma ortamına hazırlandığını anlatıyor.

Savaş politikalarının toplumsal yaşam üzerindeki etkileri de giderek belirginleşiyor. Artan askeri harcamalar ve sosyal hizmetlerde yapılan kesintiler emekçi sınıfların ekonomik yükünü ağırlaştırırken, militarist söylemler ve güvenlikçi politikalar kamuoyu nezdinde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Savaş ekonomisinin devreye sokulması, yalnızca hükümet politikalarının değil, toplumsal algının da militarize edilmesi anlamına geliyor.

Sonuç olarak, Almanya’da yürütülen siyasi ve ekonomik politikalar, ülkenin küresel güç dengelerinde yeniden konumlanmasını hedefleyen militarist bir dönüşüm sürecine girildiğini gösteriyor. Müstakbel CDU/CSU-SPD hükümetinin askeri harcamalara öncelik vermesi, sağlık sisteminin savaş koşullarına uyarlanması, toplumsal algının militarize edilmesi ve devletin kriz yönetimini tamamen “güvenlik” odaklı hale getirmesi, büyük bir felakete davetiye çıkarıldığına işaret ediyor. 

Lenin’in, “Militarizm, burjuvazinin elinde işçi sınıfını ezmenin ve kendi çıkarlarını ilerletmenin bir aracıdır” tespiti sadece Almanya’da değil, bütün emperyalist merkezlerde ve onların çeperinde kümelen ülkelerde yükselen bir eğilim. Kapitalizm bir kez daha savaşsız yapamayacağını ortaya koyuyor.

 

Fransa’da silahlanma ve “savaş ekonomisi” dönemi

 

Fransa emperyalist hegemonya savaşında nükleer silahlanmasını güçlendirmek için harekete geçti. Cumhurbaşkanı Macron 18 Mart’ta yaptığı konuşmada, nükleer başlık taşıyabilen ilave savaş uçaklarının inşa edilmesi için yeni yatırımlar yapılacağını duyurdu.

Geçtiğimiz aylarda Fransa’nın “savaş ekonomisi” döneminde olduğunu tekrarlayan Macron, Mart ayı başında ise “Fransız halkının ekonomik birikimlerini askeri yatırım olarak değerlendirme” talebinde bulunmuştu.

Nükleer silahların yenilenmesini, özellikle “Fransız nükleer caydırıcılığının modernizasyonunu” amaçlayan proje Mart 2024’te onaylandı. “Askeri programlama yasası” ile önümüzdeki yedi yılda yapılacak harcamaların 295 milyar Euro’dan 450 milyar Euro’ya yükseltilmesi hedefleniyor. 

Macron, Fransa’nın resmen “savaş ekonomisi”ne geçtiğini, her türlü olasılığa karşı hazırlıklı olmak için daha hızlı üretim yapılması gerektiğini söylüyor. Savunma Bakanı Lecornu da gerekli yatırımların listesini açıkladı. Buna göre Fransız Donanması’nda en az üç firkateyn ve yirmi kadar Rafale jeti eksik. Bakan, Ukrayna’da insansız hava araçlarını engellemek için kurulan sinyal bozucu sistemlere atıfta bulunuyor ve “Avrupalılar uzay alanında hızlanmalı. Dünyanın bütün büyük ulusları uzayı militarize etme sürecinde” diyor. 

Fransız savaş makinesinin şefi, “Teslim tarihlerine uyulmaması durumunda üretici şirketlere ağır yaptırımlar uygulanacak” tehdidi savuruyor. Silah sektöründeki tekeller de, bankaların buna uyması halinde kendilerinin hazır olduğunu açıklıyor. Fransız Havacılık ve Uzay Endüstrileri Birliği’nin başkan yardımcısı, “Bugün talep ettiğimiz ilk şey görünürlük, ama her şeyden önce kesin siparişler” diyor. Silahlanma yarışı tırmanırken, silah tekelleri “yeter ki siparişler gelsin” diyerek ellerini ovuşturuyor. 

Öte yandan “milliyetçi” duygular kaşınarak, ordu ile ulus arasındaki bağın canlı tutulmasının önemine dikkat çekiliyor. Militarist politikalara itiraz etmesin diye Fransız halkına ırkçı-şoven zehir enjekte ediliyor.

Sermaye iktidarı hastane, sağlık, eğitim, ulaşım, emeklilik için gereken kaynakları bulmanın imkânsız olduğunu iddia ediyor. Ancak 2017’den bu yana askeri bütçeyi iki katına (100 milyar dolar) çıkarmakta güçlük çekmiyor. Her türlü silahlanma için, askeri rezervin 44 bin 500’den 100 bine çıkarılması için gerekeli bütçeyi buluyor. 

Bu arada zihinleri savaşa hazırlamak için yaklaşık otuz sayfa uzunluğunda bir “hayatta kalma kiti” başlıklı kitapçık dağıtılacakmış. Kitapçıkta, “Fransa’da yakın bir tehdit durumunda yapılması gerekenler”, “kendinizi nasıl koruyacağınız”, “bir alarm durumunda ne yapmanız gerektiği” gibi konuların ayrıntılı olarak anlatıldığı belirtiliyor.

ABD başta olmak üzere tüm emperyalist devletler, insanlığı büyük bir yıkımın eşiğine götüren nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar dahil, çılgınca bir silahlanma yarışı içerisindeler. Silah tekellerinin kasalarını doldurmak ve emperyalist yayılmacılık uğruna izlenen politikalar dünyamızı geri dönüşü olmayacak bir yıkıma, bir yok oluşa doğru sürüklüyor. Silah tekelleri ve emperyalist-kapitalist devletler, kendi kirli çıkarları uğruna halklar arasında ırkçılığı ve faşizmi körüklüyor, bölgesel savaşlarla gerici-milliyetçi boğazlaşmaları yaygınlaştırıyor.

Her dönem olduğu gibi militarizmi sosyal yıkım politikaları, demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı tamamlıyor. Bunlara karşı yerli ve göçmen işçi ve emekçiler ile gençlik örgütlü mücadeleyi yükseltme sorumluluğuyla karşı karşıya bulunuyor.

Ö. Çalışkan