İçindekiler:

7 Nisan 2025
Sayı: KB 2025/05

Genel grev genel direniş!
Düzen muhalefeti ve halk hareketi
Halk hareketi ve sermayenin tutumu
Direniş ve insan olmanın onurunu taşımak!
Devrimci bir gençlik hareketi için!
Gençlik isyanı üzerine gözlemler
Zorbalığa karşı direniş!
Gençliğin mücadele potansiyeli ve görevler
Zorbalığa karşı özgürlük mücadelesi
1 Mayıs'ta alanlara!
Özgürlük ve gelecek için sokaktayız!
Politik gençlik hareketi geleneği
Kapitalizme karşı mücadeleye!
İşçi sınıfı talepleriyle direnişe!
Türkiye-İsrail gerilimi
Al birini vur ötekine
Suriye'de terör hükümeti kuruldu
"HTŞ hükümeti savaş suçları işledi"
Emperyalist hazırlıkların yol haritası
Almanya'da savaş kabinesine doğru
"Faşizme karşı halk ayaklanması"
OVP'nin uzun vadeli hedefleri
Tarihsel olana da sahip çıkma...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Halk hareketi ve sermayenin tutumu

 

Eylemli halk hareketinin patlak vermesinde gözaltı ve tutuklamalar tetikleyici biri rol oynadı. Kurulan kumpasla Ekrem İmamoğlu ve onlarca kişinin tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu. Gençler, işçiler, emekçiler, kadınlar, toplumun farklı ezilen kesimleri sokaklara indiler. AKP iktidarı baskı ve şiddeti boyutlandırarak tepkiyi frenlemek istedi. Binlerce kişi gözaltına alındı, yüzlerce kişi tutuklandı. İşkence, baskı, gözaltı ve tutuklamalar ayyuka çıktı. Ancak zorbalık bu defa ters tepti.

Gelişebilecek bir halk hareketi sadece iktidarın değil, sermaye sınıfının da en büyük korkusuydu. Bu nedenle, tekelci sermayedarların örgütü TÜSİAD AKP iktidarının baskıcı politikalarını eleştirmek ihtiyacı duymuştu. Sermayeyi palazlandıran ekonomi politikalarını alkışlarken, artan hukuksuzluk ve keyfiyetten duyduğu rahatsızlığı ürkekçe de olsa dile getirmek zorunda kalmıştı.

AKP buna bile tahammül edemedi. TÜSİAD’ın üst düzey temsilcileri gözaltına alındı. AKP sözcüleri zehir zemberek açıklamalar yaptılar, aba altından sopa gösterdiler. TÜSİAD’ı “vesayetçilik”le suçladılar. 

***

AKP iktidarı 23 yıldır sermayenin çıkarlarını korumada sınır tanımadı. Her zaman sermaye örgütlerini memnun eden icraatlara imza attı. TÜSİAD da onun döneminde karlarını katladığı için Erdoğan’a tam destek verdi. Bununla birlikte son süreçte AKP iktidarının yargıyı araçsallaştırmasına, siyaseti dizayn etme yaklaşımına yönelik eleştirilerini artırdılar. 

TÜSİAD, CHP ve diğer düzen partilerinin AKP iktidarının kuşatması altında olmasından rahatsız. AKP iktidarının düzen muhalefetini kriminalize etmeye yönelik yaklaşımını düzenin geleceği açısından sorun olarak görüyor.

Sermaye baronları AKP iktidarının siyaseti dizayn etme, Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesme saldırısının ağır ekonomik sonuçları konusunda da rahatsızlar. Bu sonuçlardan biri maliyeti yüksek kur oluşturuyor. Diğerleri yüksek enflasyon, yüksek faiz vb...

Sermaye baronları bu şiddette bir şoku kaldıramayacaklarını ifade ediyorlar. Merkez Bankası uygulanan yıkım politikaları sayesinde yaklaşık 65 milyar dolarlık net rezerv biriktirmişti. 19 Mart operasyonu üç gün içinde yaklaşık 25 milyar doların erimesine neden oldu. Merkez Bankası’nın net rezervinin yüzde 38’i buharlaştı. 

Sermaye baronları CHP’nin etkisizleştirilmesi operasyonu nedeniyle derinleşen siyasal krizin ekonomik krizi ağırlaştırması ve yüksek faiz dalgasına yol açmasından dolayı kaygılılar. Artan siyasi riskler ve belirsizlik nedeniyle krizin daha da büyümesinden korkuyorlar. Yargının siyasallaştırıldığına dair güçlü inanç nedeniyle uluslararası sermayenin ülkeyi terk etmesinin yaratacağı sonuçların gerilimini yaşıyorlar.   

Zira sermaye ekonomide güven ve istikrara önem verir. Harcamaları, yatırımları güven sayesinde yaparlar. Rejimin CHP’ye yönelik operasyonu, burjuvazinin istediği risksiz ekonomik ve siyasi ortamı bozdu. Kredi Risk Primi şimdiden 300’lerin üzerine çıktı. Bu nedenle Türkiye’nin uluslararası borçlanma maliyetleri arttı. Döviz cinsinden borcu büyüdü. Finansal istikrar bozuldu. Bu süreç sermaye kaçışına yol açtı. 

Sermaye son operasyon nedeniyle AKP iktidarının ekonomi politikasının başarısız olacağını düşünüyor, bu nedenle tedirgin oluyor. Şimşek programının iflasa doğru sürüklendiğini daha açık ifade etmeye başladılar. 

Ancak, yaşanan gerilime rağmen bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sömürü düzeninin bekası için elbirliğiyle çalışmaya devam edecekler. Ağırlaşan krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeyi hedefleyen sosyal yıkım politikalarında ortaklaşmayı sürdürecekler. 

H. Yağmur

 

Aşılan korku duvarları...

 

Düzenin devamlılığı için zorun şart olduğunu savunanların en büyük yanılgısını tarih defalarca gözler önüne sermiştir. 

Zorbalığa maruz kalanlar da hak ve özgürlüklerin ancak mevcut düzenin sınırları aşıldığında kazanılabileceğini defalarca yaşayarak öğrenmişlerdir.

Kitlelerin bastırılmış öfkesi yıllarca süren sömürü, adaletsizlik ve zorbalık karşısında patlak verdiğinde, egemenlerin tüm hesapları bozulur. 

İşte o zaman her şey rayından çıkar. Ya eski köhnemiş yapı çöker ya da toplum daha büyük bir baskı düzenine sürüklenir. 

Ancak korku duvarlarını geride bırakmış olsa da, geniş emekçi kitlelerin ve gençliğin örgütlü mücadelesi olmadan hiçbir şeyin yoluna girmeyeceği de açıktır.

Egemenlerin korkusunu büyüten kitle hareketi 

Victor Hugo, 1793 isimli eserinde Fransız devrimi öncesi Paris’ini anlatırken, “Her şey korkunçtu ama kimse korkmuyordu” der. İşte diktatörleri en çok sarsan da budur. Yönetilenlerin artık korkmamaya başladığını fark ettiklerinde, düzenlerini korumak isteyen diktatörler daha fazla korku yaymak için her türlü baskı ve zorbalığı devreye sokarlar. 

Her otoriter rejim gibi dinci-faşist iktidar da kendisini mutlak otorite sanarak hareket ediyor. Medyayı, yargıyı, orduyu, polisi, bürokrasiyi kullanarak iktidarını ilelebet sürdürebileceğini varsayıyor. Ancak tarih boyunca hiçbir diktatörlük geniş halk kitlelerinin örgütlü mücadelesi karşısında uzun süre ayakta kalamamıştır. En alttakiler sesini yükselttikçe despotların korkusu büyür ve korku büyüdükçe baskı mekanizmalarına daha çok başvurulur. Türkiye’de yaşananlar da bu gerçeğin bir yansımasıdır. 

19 Mart’tan itibaren büyüyen sokak eylemleri dinci-gerici rejimin daha da azgınlaşmasına yol açarken, diğer taraftan derinleşen korkusuna ayna tutuyor. Saray rejiminin başı Erdoğan’ın tehdit dolu konuşmaları, korkunun boyutlarını da ortaya koyuyor. Kitle hareketlerini hedef alan Erdoğan elbette despotluğun artmasının öfkenin büyümesine yol açacağını biliyor. 

Ancak başka bir yolunun olmadığını görüyor. Bu nedenle saray rejimi toplumsal hareketliliği bastırmak için her yolu deniyor. Polis şiddeti, yargı sopası, medya manipülasyonları eşliğinde dini söylemlerle zihinleri bulandırmaya ve korku duvarını yeniden inşa etmeye çalışıyor. 

Her şeyin raydan çıkması gerekiyor!

Bugünkü düzen içinde kazanım elde etmenin ve kazanılanları korumanın kolay olmadığı görüldü. Düzende en basit demokratik hakları kazanmak ve kullanmak bile ancak örgütlü mücadeleyle mümkün. Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinden nefret eden saray rejimi, korkuyu yayarak kitleleri sindirebileceğini var sayıyor. Baskı ve terörü tırmandırarak mevcut düzenin “istikrar”ını sağlamaya çalışıyor. Ancak her şeyin rayına oturması ve “istikrara” kavuşması için, önce bu köhnemiş düzenin raylarından çıkması gerekiyor. Mücadele büyüdükçe ve örgütlü hale geldikçe, kitleler kendi “kaderlerini tayin etme” gücünü eline alacaktır. İşte o zaman, hiçbir baskı aygıtı onların karşısında duramayacaktır. Sergilenen terör ve zorbalığa rağmen artık kimse korkmuyor. Ve korku duvarını aşanların karşısında hiçbir diktatörlüğün ayakta kalma şansı yoktur. 

Veli Aydın