İçindekiler:

1 Eylül 2024
Sayı: KB 2024/14

Emperyalist savaşların gölgesinde 1 Eylül
Türkiye-Irak anlaşması ve Kürt sorunu
"Abbaslı gösteriden" geriye ne kaldı?
Orman yangınları ve iktidarın vurdumduymazlığı
AKP gericiliğinin 23 yıllık bilançosu
Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma etkinlikleri üzerine
İktidara sefahat, emekçilere derin sefalet
Emeğin Kurtuluşu İşçi Okulu
İşçi ve emekçiler hakları için eylemde!
İnşaat işçileri köle değildir!
Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları
ABD savaş namlularını Ortadoğu'ya çevirdi
Almanya'nın "yeni" jeopolitik yönelimi
Emperyalizmin himayesinde soykırımın yeni aşaması
Emperyalist savaşa karşı sınıf mücadelesine!
Kapitalizm kendisi ile birlikte insanlığı da çürütüyor
2024 Paris Olimpiyatları'nın ardından
YÖKAK verilerinin gösterdiği
Mesleki eğitimde sermayenin sömürü hırsı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Mesleki eğitimde sermayenin sömürü hırsı

 

Sermaye devleti, kapitalistlere nitelikli ve ucuz emek gücü yaratmak için mesleki ve teknik eğitimi sürekli kullandı. Dinci-faşist iktidar ise başa geçtiği andan bu yana eğitimi kendi ideolojisi çerçevesinde şekillendirmek için sayısız politikayı hayata geçirdi. Eğitim içerik bakımından gerici ve niteliksiz hale getirilirken, aynı anda sermaye sınıfının ihtiyaçlarına göre de şekillendirildi. 

Geçtiğimiz hafta MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından yayımlanan “Mesleki ve Teknik Eğitim Politikası Belgesi”, iktidarın mesleki eğitime nasıl baktığını ve mesleki eğitim alan öğrencilere dair görüşünü bir kez daha gözler önüne serdi. Belgede, mesleki eğitimle öğrencilerin iş gücüne katılımının daha rahat olacağı, her öğrencinin meslek sahibi birey olabileceği yönünde bilgiler sunuluyor. Belgede sunulan veriler, öğrencilerin mesleki ve teknik eğitimi tercih etmediklerini de gösteriyor. “Mesleki ve teknik eğitimin geliştirilmesinin önündeki sorunlar” tanımında öğrencilerin bu alanda bir gelecek görmediği, rehberlik servislerinin sadece başarısız olanları mesleki eğitime yönlendirebildiği ifade ediliyor. 

Belge, temelde üç ana politika üzerinden oluşturulmuş görünüyor: Mesleki ve Teknik eğitime erişim, mesleki ve teknik eğitimde iyileştirme, mesleki ve teknik eğitim ile istihdama hazırlık. Mesleki eğitime erişimi artırmak adına MESEM gibi merkezlerin artırılması, öğrencilerin mesleki ve teknik eğitime yönlendirilmesi hedefleniyor. Mesleki eğitimin iyileştirilmesi başlığında ise teknolojinin gelişmesine uygun alanların oluşturulmasına, OSB’lerde kurulacak yeni eğitim merkezlerine ve eğitimin içinde var olan döner sermayenin daha iyi işletilmesine ve takip edilebilirliğine dair notlar sunuluyor. Mesleki ve teknik eğitim alanında yoğunlaşmayı sağlamak için alanında “uzman kadroların” yetiştirilmesine dair politikaların işletileceği ifade ediliyor. Üçüncü başlıkta ise mesleki ve teknik eğitimden mezun olanların istihdamda yaşadığı sorunlar sıralanıyor ve “çözüm yollarına dair izlenecek politikalar” sunuluyor. Ayrıca ortaöğretimde mesleki ve teknik eğitim almış öğrencilerin yükseköğretimi tercih etmeleri “sorun” olarak sunuluyor ve “öğrencilerin çalışma yaşamına bir an önce katılmalarını sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi” gerektiği vurgulanıyor.

AKP-MHP iktidarının özetle temel üç başlık üzerinden sunduğu “Mesleki ve Teknik Eğitim Politikası Belgesi”, mesleki ve teknik eğitim aracılığıyla “kapitalistler için sömürü cenneti nasıl var edebilir” hesabıyla kurgulanmış bir belgedir. Belgede açığa çıkan gerçeklerden bir diğeri ise, mesleki eğitimin sonunda üniversiteye geçişin sıkıntılı olmasından dolayı öğrencilerin mesleki eğitimi tercih etmedikleridir. Öğrencilerin bu eğitimi tercih etmemelerinin önemli bir nedeni ise, çocuk yaşta atölye tezgahlarında sömürü koşullarına maruz kalmaları veya yaşamlarından olmalarıdır. Geçtiğimiz eğitim döneminin başından bu yana Mesleki Eğitim Merkezi’nde (MESEM) eğitim alan daha doğrusu bir işçi gibi çalıştırılan onlarca çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. MESEM’lerde yaşanan iş cinayetleri ve ortaya çıkan azgın sömürü koşulları, sermaye devletinin eğitimi kar hırsı ve sömürü için nasıl kullandığını da gözler önüne seriyor. 

 “Mesleki ve Teknik Eğitim Politikası Belgesi” üzerinden sunulan veriler, belgenin kapitalistlerin yeni ihtiyaçlarına yanıt üretebilmek adına oluşturulduğunu gösteriyor. Sermayenin demir yumruğu olarak hareket eden bu iktidarın eğitim alanında hayata geçireceği yeni sömürü hamlelerine geçit vermemek için örgütlü mücadeleyi yükseltmek önümüzdeki tek çıkış yoludur. Unutmayalım ki sermaye kendine dikensiz bir gül bahçesi ve ucuz, nitelikli bir iş gücü yaratmak istemektedir. Çocukları ve gençliği bu vahşi sömürü çarkları arasında ezdirmemek için birleşik mücadeleyi yükseltelim!

K. Sönmez

 

Diyanet bu defa velilere seslendi

 

15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin ardından ülkeyi OHAL ile yöneten AKP iktidarının öncelikli hedeflerinden biri eğitim oldu. Keza, eğitimi adeta çürüme noktasına getirmesine rağmen ardı ardına yeni hamleler yapmaya devam ediyor. 15 Temmuz’dan bugüne üniversitelerde kayyım rektör atamaları rutin hale getirildi, ilerici akademisyenler hedef gösterilip ihraç edildi. Lise ve ortaokullarda zorunlu din dersi saatleri çeşitli kılıflara uydurularak arttırıldı. Bunlarla yetinilmedi Diyanet, tarikat ve faşist örgütlenmeler eliyle öğrencileri gerici-şoven ideolojiyle zehirleme saldırısına yeni boyutlar eklendi.

Bu saldırıların bir kısmı, düzen çarkının önemli parçalarından olan Diyanet tarafından gerçekleştiriliyor. Geçtiğimiz günlerde Diyanet tarafından verilen cuma hutbesinde “adabı muaşeret” teması işlenerek, velilere çocuklarını daha fazla din odaklı derslere yönlendirmeleri gerektiği söylendi. Eğitim müfredatına bakıldığında ise liselerde sekiz saat olan din dersi, dört saat “zorunlu seçmeli”, dört saat “tercihe bağlı” olmak üzere on altı saate çıkarıldı.

Diyanet, hutbeyi “Dünyamız huzur ve mutluluk bulsun, ahiretimiz cennet olsun” diyerek bitirdi. İktidar, sorgulamayan ve boyun eğen bir nesil yaratmak isterken aynı zamanda aile kurumunu da bu işe dahil ederek, sefalet içine ittiği işçi ve emekçilere “cennet” vaat ediyor. Bu kaba dayatmaları yapan iktidar hem öğrencileri büyük bir bunalıma sürüklüyor hem veliler üzerinde baskı kuruyor.

Öte yandan, büyük bir şatafat içinde yaşayan Ali Erbaş’ın başında bulunduğu Diyanetin Saray rejiminden aldığı teşvikler katlanarak artıyor. Diyanete birçok bakanlıklardan daha fazla bütçe ayıran sermaye iktidarı, yaşanan ekonomik krizi “aşmanın” yolunu “aza tamah edip, şükretmeyi” öğütlemekte buluyor. Saray-Şimşek saldırı programıyla işçi ve emekçilerin sefaletini derinleştiren, gençliğe bunalım ve geleceksizliği reva gören AKP, günden düne din istismarına daha sıkı sarılıyor. Diyanet’e 2024’ün ilk altı ayında 46 milyar 732 milyon 58 bin TL teşvik vermesi tesadüf değil. Kriz derinleştikçe, din istismarı da artıyor. Bundan dolayı Diyanet, saray için kıymete biniyor. 

Saray rejiminin bu çabasının bir diğer anlamı ise eğitim alanında yarattığı çürümeyi toplumsallaştırmaktır. Çürümenin son yıllarda açık bir şekilde tepki çektiği görülüyor. Pandemi sürecinden beri toparlayamadıkları eğitim sistemindeki çürümeyi, din istismarıyla toplumun belli bir kesimine kabul ettirmeye çalışıyorlar.

 Ancak saray rejiminin “çözüm” olarak gördüğü yöntemler boşunadır. İşçi ve emekçilerin yoksulluğunu derinleştirirken Diyanet’i kullanarak gözlere perde çekme çırpınışlarının toplum nezdinde kabul edilebilir bir yanı kalmadı.

Sermaye iktidarı, Diyanet vb. kurumlarıyla saldırıların boyutlarını artırıyor. Bu pervasız saldırıları organize edenler ancak örgütlü mücadeleyle def edilebilir. Gençliği buhrana sürükleyen, işçilere yoksulluk dayatan kapitalist düzen, tüm çürümüşlüğüyle yıkılmayı hak etmektedir.

S. Sancar