İçindekiler:

1 Eylül 2024
Sayı: KB 2024/14

Emperyalist savaşların gölgesinde 1 Eylül
Türkiye-Irak anlaşması ve Kürt sorunu
"Abbaslı gösteriden" geriye ne kaldı?
Orman yangınları ve iktidarın vurdumduymazlığı
AKP gericiliğinin 23 yıllık bilançosu
Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma etkinlikleri üzerine
İktidara sefahat, emekçilere derin sefalet
Emeğin Kurtuluşu İşçi Okulu
İşçi ve emekçiler hakları için eylemde!
İnşaat işçileri köle değildir!
Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları
ABD savaş namlularını Ortadoğu'ya çevirdi
Almanya'nın "yeni" jeopolitik yönelimi
Emperyalizmin himayesinde soykırımın yeni aşaması
Emperyalist savaşa karşı sınıf mücadelesine!
Kapitalizm kendisi ile birlikte insanlığı da çürütüyor
2024 Paris Olimpiyatları'nın ardından
YÖKAK verilerinin gösterdiği
Mesleki eğitimde sermayenin sömürü hırsı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

YÖKAK verilerinin gösterdiği: Eğitim hakkının çalınması

 

Ekonomik krizin etkisi ve geleceklerinin belirsiz olmasından kaynaklı her yıl binlerce üniversite öğrencisi eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalıyor. Bu sorunu yaşayan üniversitelilere dair geçtiğimiz günlerde Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun (YÖKAK) yayınladığı veriler sorunun ne kadar vahim bir hal aldığını gözler önüne serdi. YÖKAK’ın verilerine göre geçtiğimiz 2023 yılında 149.909 öğrenci üniversiteyi yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bu sayılar ile birlikte son üç yılda 878.909 öğrenci ekonomik kriz ve gelecek kaygısından kaynaklı eğitimini terk etmek zorunda kaldı. Diğer bir ifadeyle eğitim hakkı gasp edildi.  

Öğrencilerin üniversiteyi terk etme sebeplerinin ilk sıralarında ekonomik krizin faturasının gençliğe de ödetilmesi var. Eğitim hayatına adımını atan milyonlarca öğrenci beslenme, barınma, ulaşım, ders materyalleri gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getiriliyor. Her eğitim döneminin başında üniversite yemekhanelerine, yurtlara, ulaşıma ve ders materyallerine yapılan zamlar öğrenciye kesilen faturanın özetini oluşturuyor. Geçtiğimiz yılın başında özel vakıf üniversitelerine %200lere ulaşan zamlar yapılması da öğrencileri üniversiteyi terk etmek zorunda bırakan bir diğer önemli sebep oldu. 

***

Sorunlar bu kadarla da sınırlı değil. “Tarihi eser” niteliği taşıyan KYK yurtlarında veya “çok lüks” koşullara sahip özel yurtlarda fahiş fiyatlarla kalmak zorunda bırakılıyoruz. Bu iki seçenekten birini tercih etme şansımız olmadığında ise, çok cüzi fiyatlarla kalabileceğimiz tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bırakılmış oluyoruz. Artık birçok arkadaşımız eğitimine devam etmek için okula zaman ayırmaktan çok çalışmak zorunda kalıyor. Okul ve iş arasındaki eğitim sürecine mahkûm edilen birçok arkadaşımız ise yaşama tutunabilmek adına eğitim hayatını yarıda bırakıyor. YÖKAK’ın sunduğu veriler, bu durumun güncel örneği ve bize yansıyan tablosudur. 

Binlerce sıra arkadaşımız okul ve iş ikilemi arasına sıkıştığı için eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalırken, sermaye iktidarı Sabancıların, Koçların, beşli çete başta olmak üzere yüzlerce sermayedarın vergi borçlarını bir gecede, tek kalemde siliyor. AKP-MHP rejiminin sunduğu hizmetler sayesinde bu ve benzer sermaye grupları, sömürü ve yağmadan elde ettikleri kazançlarına kazanç katmaya devam ediyor. Karları milyarları bulanların hanesinden silinen borçlar peyderpey açlık sınırının altında, gece gündüz ağır koşullarda çalışan emekçilere ve bizlere ödetiliyor. 

Ekonomik krizin faturasının bizlere yıkılmasının yaratığı sefaletin yanı sıra artık birçok sıra arkadaşımız kendisini nasıl bir geleceğin beklediğini de öngöremiyor. Kazandığı bölümden mezun olmuş ama iş bulamayan yüz binlerce işsiz mezunu gören arkadaşlarımız bundan kaynaklı gelecek kaygısı yaşıyor. Tüm dünya da artan baskı, savaş ve şiddet ortamı ise gençliğin gelecek kaygısını derinleştiriyor. Doğanın, canlı yaşamın kapitalist sistem tarafından yok edilmek istenmesi, krizin ağırlaşan faturası binlerce gencin gelecek hayallerini çalıyor. Okulundaki ÖGB, polis baskısı, kol-kulüp çalışmalarının yasaklanması, söz, ifade, basın özgürlüğü haklarının gasp edilmesi de gençliğin geleceğini görememesinin nedenleri arasında yer alıyor. Bu eğitim döneminin başında art arda gelen intihar haberleri, geçtiğimiz yıllarda Sibel Ünli ve Enes Kara’nın intihar etmeden önce bıraktıkları notlar, gençliğin geleceksizliğe nasıl sürüklendiğini gösteren somut örnekler. 

***

Ekonomik krizden ve geleceksizlikten kaynaklı eğitim hayatımız sona ermek zorunda kalıyorsa, yaşamlarımız bir kişinin iki dudağından çıkacak tek cümleye bakıyorsa, her yıl yüzlerce sıra arkadaşımızın ya iş cinayetlerinde ya da “bu düzende benim bir geleceğim yok” diyerek intihar edip yaşamını yitiriyorsa ne çıkar ki bundan! Sonuçta kapitalist sistemde hepimiz sermayedarlar için birer sayıdan ibaret değil miyiz? 

Bizleri birer sayıdan ibaret gören bu çürümüş kapitalist düzeni reddediyoruz. Milyonları sefil bir yaşama mahkûm eden, gençliğe geleceksizliği reva görenlerin borçlu olduğu koca bir yaşam var. Ekonomik krizlerin faturasını ödememek, geçinemediği, geleceğini göremediği için yaşamına son veren sıra arkadaşlarımızın hesabını sormak için örgütlü mücadelemizi yükselteceğiz. Eşit, parasız, nitelikli, ulaşılabilir eğitim hakkımız, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için günün acil görevi olarak örgütlülüğü büyüteceğiz!

İstanbul’dan bir DGB’li

 

 

Kayıt parası uygulaması devam ediyor

 

9 Eylül günü ilk ve ortaöğretim okulları açılacak. Okulların açılmasına sayılı günler kala emekçilerin en yakıcı gündemi okul masrafları olmuş durumda. Okul kıyafetinden kırtasiye malzemelerine, okul servisinden beslenme çantası ihtiyaçlarına kadar en temel eğitim kalemleri adeta ateş pahası olmuş durumda. 

Okulların açılış süreçlerinde emekçilerin bir diğer temel gündemi de “bağış” adı altında zorunlu bir şekilde alınan kayıt paraları oluyor. Bir yandan MEB okullarda “bağış” adı altında kayıt parası alınmayacak diyor, öte yandan okullara yeterli kaynak ayırmıyor. Hal böyle olunca sorun çözümsüz olarak kalıyor ve okul yönetimleri “kayıt parası” toplamaya devam ediyor.

İstanbul Bahçelievler’de yaşayan ve çocuğu ikinci sınıfa giden bir emekçi durumu şöyle anlatıyor:

“Benim çocuğum bu sene ikinci sınıfa geçti. Geçen sene kaydını yaptırdığımda okul bizden 45 bin TL kayıt parası istemişti. Biz baya itiraz edince 10 bin TL’ye indirebilmiştik. İlk başta ben bu duruma çok karşı geldim ‘vermeyeceğim’ diye inat ettim. Memleketimden bazı kişileri bile araya soktum. Bana dediler ki ‘Bir okul ne kadar büyük olursa olsun devlet okullara en fazla iki görevli veriyor’. Şimdi bu iki kişi de devlet memuru ya, sonuç olarak belli bir çalışma saati var. Mesaisi bittiği gibi okul temiz mi değil mi bakmadan okuldan gidiyor. Bu iki kişi öğrenciye de yetişemez ki, zaten mümkün değil. Okullara Milli Eğitim kendisi demiş. Para toplayın iki-üç hademe daha tutun diye. 

Ben MEB’i aradım. ‘Adresimiz tutuyor, ben bu okula çocuğumun kaydını zaten yaptırabilirim müdür bizden para istiyor’ dedim. Bana ‘Normalde para almak yasak ama bağış olarak isteniyorsa buna biz bir şey diyemeyiz’ dediler. Zaten MEB bu kadar çanak tutmasa okul müdürleri böyle yapabilir mi? Kayıt döneminde açık açık şunu da söylüyorlar: ‘Tamam kimse para vermesin ama bizden de okulun dört dörtlük temiz olmasını beklemeyin’. Benim çocuğum evden çok okulda vakit geçiriyor, buna gönlüm razı gelir mi? Mecbur bırakılıyoruz biz bu parayı vermeye. 

Utanmadan televizyona çıkıyor Milli Eğitim Bakanı bas bas bağırıyor ‘okullar da bağış toplanamaz’ diye. Bir tane para toplanmayan okul yoktur. Bu yıl bir arkadaşım aynı okula çocuğunu kayıt ettirmek istedi, bu sene de kayıt ücreti olarak 65 bin TL istediklerini öğrendik. Bizleri bu parayı vermeye mecbur bırakıyorlar. Çevredeki diğer okullara yazdıralım desek başka okullarda kapı önlerinde açık açık uyuşturucu satıldığını biliyoruz. Bir de bunlar daha ilk okul, ortaokul çocukları yani. Tek başımıza olduk mu en fazla yapabildiğimiz şey istenilen parayı biraz düşürmeye çalışmak oluyor. Bu durumu ancak yüzlerce bile değil, binlerce kişi tepki gösterebilirse durdurabiliriz. Yoksa hiçbir şey yapılamaz böyle sürer gider.” 

Kızıl Bayrak / İstanbul