İçindekiler:

5 Eylül 2021
Sayı: KB 2021/Özel-31

Kapitalizm savaş demektir!
Hudutlar, “namus” ve riyakarlık…
Saray rejimi ırkçılıkla riyakarlık batağında
DDK’nın yetkileri genişledi
Sosyal medyaya saldırı hazırlığı
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri...
Kamu toplu sözleşmesi...
Hakkımız olanı almak için kolları sıvayalım!
Birleşik Metal’in TİS taslağı
“Alba’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Sosyalizm, sınıf partisi ve din - V. İ. Lenin
ABD ve NATO’nun Çin ve Rusya korkusu
Rusya-Çin Antlaşması
Avukat Roland Meister ile röportaj
Afganistan yıkımının baş sorumlusu!
“Adaletsizliği dayanışma ile aşacağız”
Lübnan’da ABD’nin kuşatmasını yaran hamle
Rektörlük seçimlerine dair: Ne Melih ne Naci!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sosyal medyaya saldırı hazırlığı

 

Pandemiyi yönetemeyen, doğal afetlerin felaketlere dönüşmesinin sorumlusu olan, milyonlarca işçi ve emekçiyi açlığa mahkum eden AKP-Erdoğan iktidarı zorbalığını artırarak ayakta kalmaya çalışıyor. Yaşadığı çok yönlü sıkışmışlığının sonucu olarak saldırılarını türlü biçimlerde sürdüren faşist iktidar, sosyal medyaya yönelik saldırılarını “dezenformasyonla mücadele” adı altında hızlandırıyor.

Reuters Dijital 21 raporuna göre, Türkiye’de 60 milyon kişi sosyal medyayı kullanıyor. Sosyal medya genellikle bilgi edinmek, haber almak ve haber vermek, görüş dile getirmek, tepki göstermek için yaygın şekilde tercih ediliyor.

Tepeden tırnağa kendisi dezenformasyon olan AKP-MHP iktidarı da toplumsal tepkileri bastırmak, gerçeği maniple etmek, toplumsal hafızayı yok etmek için sosyal medya mecrasını aktif olarak kullanıyor. Beslediği ak-trol ordusu ile kendisine muhalif her kesimi hedef gösterdiği gibi, algı yaratarak da gerçekleri saptırmaya çalışıyor.

Saldırı yeni değil

İfade Özgürlüğü Derneği’nin (İFÖD) “Fahrenheit 5651 - Sansürün Yıkıcı Etkisi” başlığını taşıyan 2020 EngelliWeb raporu 2020 sonu itibariyle, Türkiye’de engellenen web sitesi sayısının 467 binin üzerinde olduğunu ortaya koydu. İFÖD, engellenen web siteleri dışında, 150 bin URL adresine, 7 bin 500 Twitter hesabına, 50 bin tweete, 12 bin YouTube videosuna, 8 bin Facebook içeriğine ve 6 bin 800 Instagram içeriğine de erişimin engellendiğini tespit etmiş. Bu rapor bile henüz yasa çıkmadan sosyal medyaya dönük müdahalenin boyutlarını ortaya koyuyor. Çıkarılmak istenen yasanın, sosyal medyaya ya da sosyal medya üzerinden muhaliflere yapılan saldırılara meşru bir zemin yaratma kaygısı güttüğü açık.

Meşruluğunu günden güne yitiren saray rejiminin bu hamlesi yeni değil. İlk olarak 2007 yılında 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Kanunu” yürürlüğe girdi. O tarihten itibaren yüzlerce web sitesi ve içerik bu yasa baz alınarak engellendi. Çocukları internetten korumak görüntüsü ile yürürlüğe giren yasa ilk andan itibaren AKP’ye muhalif sesleri susturmanın bir aracı olarak kullanıldı. 5651 sayılı yasa ilk çıkarıldığı yıllarda sadece mahkeme ve res’en de BTK tarafından engelleme kararı verilmesi söz konusuyken, günümüzde mahkemeler ve BTK’nın yanı sıra Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklar, valilikler, Diyanet İşleri Başkanlığı ve çeşitli kurumlar tarafından da engelleme yapılabildiği anlaşılıyor. Bu kurumlara, çeşitli kanun, yönetmelik ve düzenlemeler yapılarak, “erişim engelleme yetkisi” tanınmış.

Şimdilerde tartışılan “Dezenformasyonla Mücadele Yasası”nın ise 2021 Ekim’inde yürürlüğe girmesi hedefleniyor. Bu yasa kapsamında sosyal medya üzerinden “yalan haber” yapanlara yönelik 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve sosyal medyayı bir süre kullanamama gibi cezalar öngörülüyor. Cezai yaptırımlar için de Türk Ceza Yasası’nda bazı düzenlemelerin yapılabileceği belirtiliyor. 

RTÜK aracılığı ile televizyonlar üzerinde, Basın İlan Kurumu aracılığı ile gazeteler üzerinde, 5651 sayılı yasa ile web siteleri üzerinde kontrol mekanizması zaten kurulmuştu. AKP-MHP iktidarına muhalif her türlü ses bastırılmaya çalışılıyordu. Yeni yasa, sosyal medya üzerinde de fiilen kurulan baskıyı meşrulaştırma kılıfı olarak gündeme getiriliyor.

Sosyal medyada biriken öfke

Ülkede yaşanan her gelişme, gerici-faşist iktidarın çıkışsızlık içinde debelendiğini, eskisi kadar kolay yönetemediğini gözler önüne seriyor. Pandemide, orman yangınlarında, sellerde, depremde şeffaf bilgi paylaşımından kaçan iktidara karşı giderek büyüyen bir kitlenin haber almak için yüzünü sosyal medyaya dönmesi, tepkilerini orada ifade etmesi, sorular sorması iktidar için sosyal medyayı her geçen gün daha büyük bir tehlike haline getiriyor. 

Bugün sosyal medya, ekonomiden politikaya, iş cinayetlerinden işçi mücadelelerine, kadına yönelik şiddetle mücadeleden toplumsal tepkilere, hayvan haklarından doğanın korunmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede görünmez kılınan pek çok konuyu görünür hale getiriyor. İktidarın politikaları, baskı ve zorbalığı işçilerde, Kürt halkında, kadınlarda, gençlerde, doğa savunucularında sürekli bir öfke mayalıyor. Yürürlüğe girmesi planlanan yeni yasa tasarısı, çürümüş ve çökmekte olan düzenini bir gün daha ayakta tutmaya çalışan AKP-MHP iktidarının, gelişebilecek toplumsal hareketlilikleri bastırma hazırlığıdır aynı zamanda.

Pek çok kesimin öfkesini yansıttığı sosyal medya da baskı ve zorbalıktan payına düşeni aldığı ölçüde kitlelere sokaklardan başka yol kalmıyor.

 

 

 

 

 

Emekçileri uyutmaya çalışıyorlar

 

Biz çalışanlara “Haftada en fazla bir gün izin kullanacaksın. Dinlenme, ailemizle vakit geçirme gibi her şeyi bu bir güne sıkıştıracaksın” diyorlar. Bu da bizi adeta robotlaştırıyor. Sosyal bir varlık olan biz insanları asosyalleştiriyorlar.

Yorgun argın işten eve geldiğimizde ya da tatil günümüzde televizyonu açtığımızda, bir tarafta izdivaç programı, bir tarafta cinayet programı, vb… bir dizi saçmalıkla bizi uyutmak için çalışıyorlar. Bu programlarda mesleği bırakmış ama “gazeteci” olarak televizyonlara çıkanlar sözde “adalet” dağıtıyorlar. Ama “her şeyin adil olduğunu göstermek” yalanıyla, gerçekleri örtbas etmek için çalışıyorlar. Adaletin olmadığı yerde gerçek gazetecilerin görevini yapamadığı bu ülkede gazeteci diye karşımıza çıkanlar magazincilik yapmaktan, hükümete yaranarak kariyer elde etmekten başka bir iş yapmıyorlar. Bunların yaptıkları programlar en fazla mizah programı olur!

Bunlar yanan ormanlardan, ihmallerden asla bahsetmiyorlar. Yanan ormanların yerine yapılan otelleri öve öve bitiremiyorlar. HES’lerle yok edilen ormanları, tarım arazilerini, güzelim akarsuları düşünmeyen; tek derdi kendi ve yandaşlarının çıkarını gözetmek olan hükümeti adeta “çevre dostu” ilan ediyorlar. “Gazeteci”, “programcı” sıfatıyla ekranların karşısına çıkıyor ama bu gerçekleri görmüyorlar. 100 gram çayı saatlerce övebilme becerisini her seferinde gösterebiliyorlar.

“Kişiliğini yitirmişler” ordusu için ağaçların yok olması, derelerin kuruması, balıkların ve diğer canlıların ölmesi önemli değil. Onların taptığı tek şey var: Doğanın ve canlıların yıkımı uğruna daha fazla para için her şeyin betonlaştırılmasıdır. Bu yıkımı yapanları görmezden gelenler, “ekonomimize katkı sunuyorlar” diye aklayanlar, üç kuruş için onurunu, kişiliğini satanlar da bu suçun ortağıdır.

Küçükçekmece’den bir Kızıl Bayrak okuru