İçindekiler:

5 Eylül 2021
Sayı: KB 2021/Özel-31

Kapitalizm savaş demektir!
Hudutlar, “namus” ve riyakarlık…
Saray rejimi ırkçılıkla riyakarlık batağında
DDK’nın yetkileri genişledi
Sosyal medyaya saldırı hazırlığı
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri...
Kamu toplu sözleşmesi...
Hakkımız olanı almak için kolları sıvayalım!
Birleşik Metal’in TİS taslağı
“Alba’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Sosyalizm, sınıf partisi ve din - V. İ. Lenin
ABD ve NATO’nun Çin ve Rusya korkusu
Rusya-Çin Antlaşması
Avukat Roland Meister ile röportaj
Afganistan yıkımının baş sorumlusu!
“Adaletsizliği dayanışma ile aşacağız”
Lübnan’da ABD’nin kuşatmasını yaran hamle
Rektörlük seçimlerine dair: Ne Melih ne Naci!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

DDK’nın yetkileri genişledi…

Yolun sonuna doğru
sindirme politikalarında tam gaz

 

Dinci-faşist iktidar yolun sonuna yaklaştıkça saldırılarını tırmandırıyor. Her türlü muhalif sesi bastırmak için kullanageldiği yöntemleri çeşitlendiren, var olanları ise yoğunlaştıran AKP-Erdoğan iktidarı bir kez daha düğmeye bastı ve Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerini denetleme yetkisini genişletti.

DDK eliyle yürütülen siyasi manipülasyon

Son dört yıl içinde değişiklere uğrayan ve adı sıkça gündeme gelen DDK, 1980 askeri faşist darbesinin ürünüdür ve ilgili yasada Cumhurbaşkanlığına bağlı ‘üst denetleme kurulu’ olarak yer almaktadır. Milli Güvenlik Konseyi’nce 1981 yılında çıkarılan 2443 sayılı yasayla Anayasa’ya giren bu kurulun görev tanımı, o yıllarda kamu kurum ve kuruluşlarında inceleme, araştırma ve denetleme yapmak idi.

Darbe günlerinden bugünlere pek çok değişikliğe uğrayan DDK, Erdoğan AKP’sinin elinde bir ‘lütfa’ dönüştü. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde siyasal olayların araştırılması gibi görevler de yüklenen DDK, kamu kuruluşlarını denetleme işlevinin çok ötesine geçerek, kamuoyunu denetleme görevini yürütmeye başladı. Öyle ki, darbe girişiminin ardından KHK’lar ile ülkeyi yöneten ve “kandırıldığını” açıklayan Erdoğan, yargının görevini de DDK’ya devretti. AKP’ye muhalif olan herkesin kamu kuruluşlarından uzaklaştırılması için DDK’yı devreye soktu. 2016 yılında yaptığı bir konuşmasında DDK’nın “paralel yapıyla mücadelede” görevlendirdiğini söyleyerek, “Şu anda bana bağlı olarak çalışan Devlet Denetleme Kurulu’nun en öncelikli görevi budur. Her kurumumuzu denetleyeceksin, her kurumda bu tür kim varsa tespit edip hemen yargıda bunlar için süreci başlatacaksınız diye talimatımı verdim” diyecekti.

Düzenli olarak yayınlanan raporların AKP döneminde durdurulması, hatta eski yayınlanan raporların da kaldırılması ile “kamu kurumlarında şeffaflık” vadeden DDK, karanlığa büründü.

Kamuoyunu manipüle etmenin, kendi suçlarını yine kendi denetimindeki bir kurum aracılığıyla “denetleyerek” örtmenin ve aynı zamanda muhalif avını yürütmenin bir aracı olarak kullanılan DDK hiç şüphesiz faşist darbecilerin bile hayal edemeyeceği “görevler” üstlendi. Bağımsız yargının rafa kaldırıldığı, Erdoğan’ın bir sözü ile davaların açılıp hükümlerin verildiği bir ortamda DDK da kamuoyunda adının gereği olarak “devletin denetlendiği” yanılsamasını yaratmak için bulunmaz bir nimet oldu.

DDK, fişleme ve sindirme mekanizması

AKP’nin DDK’nın görev tanımlarına yaptığı müdahale siyasi manipülasyon yaratmanın da ötesine geçti. 2018 yılına gelindiğinde yeni Anayasa ile uyum çerçevesinde yine bir KHK ile kaldırılan ancak yeni düzenlemelerle Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile tekrar kurulan DDK’nın yetkileri genişletildi. Artık inceleme, araştırma ve denetleme yetkilerinin yanı sıra soruşturma yürütme ve görevden alma yetkileri de DDK’nın bünyesinde toplandı.

Geçtiğimiz hafta yine Erdoğan’ın imzasıyla DDK’nın yetkileri tekrar artırıldı. DDK yetkileri sivil toplum örgütleri ve sendikaları kapsayacak şekilde genişletildi.

Yandaş medyada “Vatandaşın mağduriyeti giderilecek” başlıkları ile duyurulan bu gelişme, açıktır ki, faşist darbenin ürünü olan bir kurumun AKP’nin elindeki dönüşümünde gelinen son noktadır. Faşist darbenin çocuğu olan AKP’nin baskı, zor ve anti-demokratik icraatları kolaylıkla benimsemesi ve dahası faşist üstatlarına parmak ısıttıracak derecede bu yöntemleri pervasızlıkla geliştirmesi şaşırtıcı değildir. Darbelerden beslenen AKP’nin mayasında zorbalık ve gericilik vardır.

Yeni düzenleme hiç şüphesiz AKP’nin yolun sonuna geldiğini de göstermektedir. Gazetecilerin, düzen muhalefeti liderlerinin sokak ortasında çeteler eliyle sindirilmeye çalışıldığı, internet haberciliğinin hedef tahtasına çakıldığı ve tutuklama-gözaltı terörünün dolu dizgin sürdürüldüğü bugünler AKP’nin çıkış yolu olarak baskı ve zoru yoğunlaştırdığını gösteriyor. DDK eliyle yapılmak istenen, sendikalar ve meslek örgütlerinin üzerinde de baskının artmasıdır. Dikensiz gül bahçesi yaratmanın peşine düşen Erdoğan, tek bir muhalif sese, örgütlü güce tahammül edememektedir. Yeni düzenleme, iktidarın 2010’lu yıllardan bu yana DDK eliyle yürüttüğü siyasal propaganda ve nüfuz savaşının bir ayağıdır.

Baskılara karşı örgütlülüğü büyütmek

Şüphesiz sendikalara ve meslek örgütlerine yönelik bu saldırı ilk değildir. Örgütlü güçten her daim korkan AKP iktidarının tutuklama, soruşturma saldırılarının yanı sıra hedef gösterme, kararlama politikaları da son yıllarda yoğunlaşarak, iktidarın can simidi ve kadim yöntemi oldu. İşçi sınıfı tarih sahnesine çıktığı günden beri bu kadim saldırılara elindeki biricik silahla cevap verdi: Örgütlenmek! AKP iktidarının korkularını kabusa çevirmek ve yaklaşan sonunu hızlandırmak için yine bu silaha sıkı sıkıya sarılmaktan başka çare yoktur. Örgütlü gücü büyütmek ve sınıfa karşı sınıf bilinciyle safları sıklaştırmak günün can alıcı görevidir.

 

 

 

 

 

 

“Düzenleme geri çekilsin”

 

AKP-MHP iktidarının şefi Erdoğan’ın imzasıyla Devlet Denetleme Kurulu’nun yetkilerini genişleten düzenlemeye ilişkin meslek örgütleri açıklama yayınladı.

DİSK, KESK,  TMMOB ve TTB ortak açıklama yayınladı. Yazılı yapılan açıklamada şu vurgular yer aldı:

“...Devlet Denetleme Kurulu hem kuruluşu hem de yetkileri bakımında anayasal hukuk devleti anlayışıyla hiçbir biçimde bağdaşmamaktadır. Hukukun üstünlüğü ilkesini yok saymaktadır. Başta emek ve meslek örgütleri olmak üzere tüm demokratik kitle örgütleri yasada yer almayan keyfi bir ceza hukukuna tabi kılmaktadır. Bu durum anayasaya, yasalara ve uluslararası sözleşmelere açık biçimde aykırıdır.

Meslek birliklerini, sendikal örgütleri ve demokratik kamuoyunu baskı altına alarak susturmayı hedefleyen bu hukuk dışı uygulamadan derhal vazgeçilmelidir.

Anayasal hak ve özgürlüklerimizi sınırlandırmaya yönelik adımlar ve tek adam rejiminin baskıcı yapısını güçlendiren tüm düzenlemeler geri çekilmelidir.”