İçindekiler:

5 Eylül 2021
Sayı: KB 2021/Özel-31

Kapitalizm savaş demektir!
Hudutlar, “namus” ve riyakarlık…
Saray rejimi ırkçılıkla riyakarlık batağında
DDK’nın yetkileri genişledi
Sosyal medyaya saldırı hazırlığı
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri...
Kamu toplu sözleşmesi...
Hakkımız olanı almak için kolları sıvayalım!
Birleşik Metal’in TİS taslağı
“Alba’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Sosyalizm, sınıf partisi ve din - V. İ. Lenin
ABD ve NATO’nun Çin ve Rusya korkusu
Rusya-Çin Antlaşması
Avukat Roland Meister ile röportaj
Afganistan yıkımının baş sorumlusu!
“Adaletsizliği dayanışma ile aşacağız”
Lübnan’da ABD’nin kuşatmasını yaran hamle
Rektörlük seçimlerine dair: Ne Melih ne Naci!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Saray rejimi ırkçılıkla riyakarlık batağında:

Taliban’a destek Kürt halkına düşmanlık!

E. Bahri

 

Sermaye için çalışan düzen partileri genelde halka yalan söyler, boş vaatlerde bulunur, işledikleri suçları başkalarının sırtına atar ve buna benzer birçok sahtekarlık daha yaparlar. Bu, onların üstelendikleri uğursuz misyondan kaynaklanır. Zira onlar gerçekte sermaye sınıfı için çalışırken, halka hizmet ettiklerini söylerler. Yani kaba riyakarlık onların olmazsa olmazlarından biridir. Burjuvazinin din istismarcısı siyasal temsilcileri ise yalan, riyakarlık ve sahtekarlıkta emsallerini açık arayla geride bırakırlar. Böyleleri burjuva anlamda bile en ufak bir insani ya da ahlaki değer taşımazlar. Bu tür “manevi yükler”den arınarak siyaset meydanına inerler. IŞİD’iden “ılımlı” İslamcısına kadar tümü böyledir.

Düzen partileri kat kat maske takarak halkın karşısına çıksalar da bazı kritik anlarda o çirkinlik abidesi yüzlerini göstermeden edemezler. Örneğin AKP’nin cihatçı çetelerle kurduğu ilişkiler bu türdendir. Vaazlarda başkalarına “ahlak dersi” vermeye kalkışan bu yozlaşmış gerici tabaka, vahşi katliamlar yapan cihatçıları yıllardan beri besliyor. Bir kısmını ise “paralı asker” olarak kullanıyor. El Nusra, IŞİD, El Kaide’den türeyen birçok grupla yıllardan beri işbirliği yapıyorlar. Bu işbirliği, Suriye’nin yakılıp yıkılması suçunda büyük bir rol oynadı.

***

Dinsel gerici parti, baştan beri MHP ile kurduğu zımni koalisyonu 2015’te fiili hale getirdi. O tarihten beri cihatçı çeteleri AKP-MHP rejimi birlikte desteklemeye ve kullanmaya başladı. Diğer her şey bir yana, salt bu katilleri desteklemek, rejimin gerçek niteliğini gözler önüne seriyor. Artık maskeler paramparça, vaazlar ise anlam taşımıyor. Zira icraatlar, rejim hakkında net bir fikir veriyor. 

Afganistan’daki son gelişmelerle birlikte cihatçı çeteler ile AKP-MHP rejiminin ittifakı ve zihniyet ortaklığı doruğa çıktı. Bu bağlamda dinci-faşistlere dalkavukluk yapan Doğu Perinçek’in Taliban hareketine “biat etmesi”, dinci-ırkçı zihniyetin güya “sol” kılıklı temsilcilerinin de çirkin yüzlerini gözler önüne sermiştir.   

***

Dinci-faşist rejimin “Taliban aşkı”nı Kıbrıs ziyaretinde Tayyip Erdoğan ilan etmişti: “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum.”

Bu açıklama malumun ilanı olsa da bu şekilde dünyaya duyurulması, rejimin zihin dünyasına tepeden tutulmuş bir ayna oldu. Tayyip Erdoğan AKP’si ile onu destekleyen meczuplar, tarikat şeyhleri, faşist partinin şefi, Perinçekçi dalkavuklar vb… Talibanla ‘ortak inanç’ vurgusu bu yelpazede yer alanların ucubeliğini, insani değerlere düşmanlığını gösterdiği gibi, zifiri karanlık vadeden bir rejime destek verecek derecede gericileştiğinin ispatıdır.

***

Tayyip Erdoğan’ın ‘Talibanla inançlarımız ortaktır’ açıklaması siyasi bir mesajdı aynı zamanda. AKP şefi hem Afganistan’da ABD emperyalizmine hizmet etmek için, hem yayılmacı heveslere dayalı dış politikası gereği Taliban’a şirin görünmek zorunda. Bu arada onlarla anlaşabileceğine inancı da tam görünüyor. Taliban yabancı askeri güç istemediğini ilan ederken, Ankara’daki “yerli-milli” Amerikancılar “Asker Afganistan’dan çekilmeyecek, çekilmemeli” diye vaazlar vermeye devam ettiler.

Koşullar değişti ve sonunda NATO işgali kapsamında Afganistan’a gönderilen askerleri mecburen geri çekmeye başladılar. Milli Savunma Bakanlığı çekilme kararıyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Çeşitli temaslar, mevcut durum ve şartlar değerlendirilerek TSK (Türk Silahlı Kuvvetler) unsurlarının tahliyesine başlanmıştır.”

Bu gelişme, Ankara’daki işbirlikçilerin Afganistan’da ABD’ye hizmet ederek, Joe Biden yönetiminin desteğini alma heveslerini gölgeledi. Yine de bu heveslerinden vazgeçmiş değiller. Nitekim sahneye çıkan AKP şefi konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Taliban liderlerinden gelen mesajlara şimdilik ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaşıyoruz. Afganistan’da önümüzdeki sürecin nasıl şekilleneceğini Taliban’ın sözleri değil icraatları, eylemleri ve atacağı adımlar belirleyecektir… Türkiye Afganistan›daki tüm taraflar ile yakın diyalogda olmaya da devam edecektir.”

Rejimin başı, askerlerini çekmek zorunda kalsa da Taliban şeflerinin mesajlarına “ihtiyatlı bir iyimserlikle” bakmaya devam ediyor. AKP şefinin derdi Taliban’ın gericiliği, halkı vahşi şeriat kurallarına mahkum etmesi filan değil elbet. O, Taliban rejimiyle işbirliğine nasıl devam edeceğini netleştirme derdindedir.

Bu arada Taliban’ın Katar’daki Siyasi Büro Sözcüsü Muhammed Naim Vardak Türkiye ile kurulacak ilişkilerin çerçevesini şöyle çiziyor:

“Birincisi İslam dininin prensipleri, ikincisi ise ülkenin ve halkın yüksek menfaati. Bu iki husus nedeniyle özellikle Türkiye ile iyi, yapıcı ve olumlu ilişkiler kurmak istiyoruz.”

AKP şefinin peşlerinden koştuğunu gören adamlar, “dünya lideri”ne Talibanla kuracağı ilişkilerin kıstaslarını dayatıyor.

***

Birleşmiş Milletler’in ‘terör örgütü’ diye sınıflandırdığı Taliban hareketi ve onun kuracağı rejime bu kadar önem ve destek veren saray rejimi ile dalkavukları, demokratik hakları için mücadele eden Kürt halkı ve Kürt hareketine nasıl yaklaşıyor?

Rejimin başı, dalkavukları, destekçileri, medyadaki tetikçileri, farklı alanlardan devşirdiği birtakım düşkünler, tam bir utanmazlıkla HDP’yi ve ona oy veren milyonlarca kişiyi ‘terörist’ olmakla itham ediyorlar. Sarayın meclisteki görevlileri, polisi ve yargısı bu sahte ithama dayanarak Kürt hareketine ve ona destek veren kitlelere saldırıyorlar. Bunun yetmediği yerde kontra tetikçilerini, linç güruhlarını sokaklara salıyorlar.

Bu zihniyete göre ezilen bir halkın en doğal, en insani demokratik haklarını, özgürlüklerini talep etmesi, bu uğurda mücadele etmesi, dilini ve kültürünü geliştirmeye çalışması “teröristliktir”. Yine bu dinci-ırkçı riyakarlara göre kafa kesen, kız çocuklarını zorla ailelerinden alıp “seks kölesi” olarak kullanan, kadınları pazarda satan, onları kara çarşafa ya da burkaya mahkum eden, işten-eğitimden-sosyal yaşam alanlarından zorla uzaklaştırıp evlere kapatanlar terörist filan değil.

IŞİD’i, El Nusra’yı, Taliban’ı “ortak inançlara sahip din kardeşi” ilan edip onlarla işbirliği yapanlar, Kürt hareketini “terörist” ilan ediyor ve her gün Kürt halkına karşı nefret suçu işliyorlar. Bu da saray rejimi ve destekçilerinin riyakarlığın sınırlarını altüst ettiğini göstermekle kalmıyor, ırkçılık histerisine kapılmış bir güruh gibi hareket ettiklerini de gözler önüne seriyor.