İçindekiler:

5 Eylül 2021
Sayı: KB 2021/Özel-31

Kapitalizm savaş demektir!
Hudutlar, “namus” ve riyakarlık…
Saray rejimi ırkçılıkla riyakarlık batağında
DDK’nın yetkileri genişledi
Sosyal medyaya saldırı hazırlığı
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri...
Kamu toplu sözleşmesi...
Hakkımız olanı almak için kolları sıvayalım!
Birleşik Metal’in TİS taslağı
“Alba’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Sosyalizm, sınıf partisi ve din - V. İ. Lenin
ABD ve NATO’nun Çin ve Rusya korkusu
Rusya-Çin Antlaşması
Avukat Roland Meister ile röportaj
Afganistan yıkımının baş sorumlusu!
“Adaletsizliği dayanışma ile aşacağız”
Lübnan’da ABD’nin kuşatmasını yaran hamle
Rektörlük seçimlerine dair: Ne Melih ne Naci!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kapitalizm savaş demektir!

Çözüm devrimde, barış sosyalizmde!

 

İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halklar 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü emperyalist barbarlığın giderek tırmandığı bir dönemde karşıladılar. 1 Eylül vesilesiyle yapılan eylem, etkinlik ve açıklamalarda bir kez daha barış özlemi, savaşsız bir dünya temennileri dile getirildi.

Kapitalizm savaş demektir!

Bugünün dünyasına en genel hatlarıyla bakıldığında bile, insanlığın emperyalist savaşlarla, etnik-mezhepsel çatışmalarla, günbegün tırmandırılan militarizmle büyük bir uçurumun kenarına sürüklendiği açıkça görülebiliyor.

Avrasya’dan Ortadoğu’ya, Kafkasya’dan Asya-Atlantik’e uzanan geniş bir coğrafya, emperyalistler arası egemenlik mücadelelerinin öne çıkan sahnelerine dönmüş durumda. Şiddeti ve görünümleri farklı da olsa, aynı durum Afrika ve Latin Amerika için de geçerli. Emperyalistler arası hegemonya mücadeleleri henüz genel bir savaşa dönüşmüş değil. Fakat olayların seyrinin bu yönde ilerleyeceğine dair bir dizi gelişme yaşanıyor. Afganistan, Irak, Libya, Yemen ve Suriye örneklerinde olduğu gibi yerel ölçekte yaşanan savaşlar bu olgunun en açık göstergeleri olarak önümüzde duruyor.

İnsanlığı ve dünyamızı giderek daha çok tehdit eden emperyalist savaş ve saldırganlığın gerisinde ise, emperyalist-kapitalist sistemi pençesine alan çok yönlü bunalımlar yer almaktadır. Bunlardan en önemlisi, ‘70’lerden bugüne devam eden ve aşılamayan, zaman zaman ağırlaşarak genel bir çöküşün zeminini hazırlayan ekonomik-mali bunalımdır ve emperyalist savaş politikalarının tırmanmasının temel belirleyeni durumundadır. Zira emperyalist tekeller savaş ve saldırganlığı, küresel ölçekte kapitalist ekonomiyi pençesine alan krizlerini yönetmenin temel bir aracı olarak görmektedir:

“Bu krizden çıkış için burjuva dünyasının önünde iki yol durmaktır. Bunlardan ilki, krizi işçi sınıfına ve emekçilere fatura etmektir. Bu, son 30 yıldır yapılmakta olanı yeni bir düzeyde şiddetlendirmek anlamına gelmektedir. İkincisi, sermaye birikimindeki aşırılığı ve aşırı üretim fazlasını geniş çaplı bir ‘değersizleşme’ süreci içinde ortadan kaldırmaktır. Bu ise geniş çaplı iflaslar zincirinden ekonominin yeni bir düzeyde askerileştirilmesine ve büyük çaplı yıkıcı savaşlara kadar, sosyal-siyasal ve kültürel faturası olağanüstü ağır bir dizi yol ve yönteme kapıyı ardına kadar açmak anlamına gelir. Zira kapitalizm, genel bir ekonomik çöküşe evrilme potansiyeli taşıyan geniş çaplı bir krizden, her zaman üretici güçlerin ve birikmiş zenginlerin geniş çaplı bir tahribi olmaksızın, kendini kurtaramaz.” (Bütünlüğü içerisinde kapitalizmin krizi - tkip.org)

Emperyalistler arası hegemonya mücadelesi küresel ekonomik bunalımın derinleşmesiyle hız kazanmakta, insanlığı ve dünyamızı tehdit eden emperyalist saldırganlığın ve savaş politikalarının önünü sonuna kadar açmaktadır. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından, 1991 yılında Körfez Savaşı ile startı verilen ve giderek farklı coğrafyalara yayılan savaşlar dizisi bu olgunun dolaysız sonuçları olarak önümüzde durmaktadır. Geride kalan 30 yılın olayları, kapitalist-emperyalist sistemin yeni bir bunalımlar ve savaşlar dönemine girdiğini tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır:

“Bir emperyalist ve gerici savaşlar dönemine girmiş bulunuyoruz. 1970’lerin ortasında ABD emperyalizminin Vietnam’dan kovulmasından sonra emperyalist müdahale ve savaşlar bir parça geri plana düşmüştü. 1991’de Irak, sonra 1998’de Yugoslavya savaşıyla birlikte yeniden gündemin ön planına çıktılar. O zamandan beri emperyalist dünya, şu veya bu sorunda tıkanma doğduğunda, bunu savaş makinasını harekete geçirerek çözmek yoluna gidiyor. Bu türden müdahaleler ve bizzat savaşlar artık sıradan olaylar haline geliyor. Bunalımların yanı sıra savaşlarla belirlenen yeni bir tarihi döneme girdiğimizin en dolaysız göstergeleridir bunlar.”

“Ekonomik bunalım, artı sosyal ve siyasal bunalım, bir arada sistemde yapısal tıkanıklıklar demektir. Kapitalist düzende ve emperyalist sistemde bu türden tıkanmalar, emperyalist savaşlarla aşılır. Bunalımlara her zaman militarizm ve silahlanma yarışı eşlik eder. Çelişkilerin yoğunlaşması ve keskinleşmesinin emperyalistler arası ilişkilere bir yansımasıdır bu. Pazarlar daralıyor, hammadde kaynaklarının önemi artırıyor ve bunlar üzerine sert bir rekabet başlıyor. Bu da savaş gücünü artırmayı, savaş aygıtlarını güçlendirmeyi gerektiriyor.” (H. Fırat, Tarihsel çağ ve yeni tarihsel dönem, tkip.org) 

Çözüm devrimde, barış sosyalizmde!

Bunalımlar ve savaşlarla belirlenen tarihsel dönemin bir diğer temel gerçeği ise, alttan alta mayalanan sınıf-kitle hareketleri ve halk isyanlarıdır. Sistemin derinleşen çok yönlü bunalımları, bu bunalımların ortaya çıkardığı iktisadi, siyasi ve sosyal sonuçlar, başta emek-sermaye çelişkisi olmak üzere, kapitalizmin temel çelişkilerini alabildiğine derinleştirmektedir. Ekonomik-mali krizin döne döne emekçilere fatura edilmesi, savaş ve saldırganlık politikalarının mazlum halkların yaşamını yıkıma uğratması, emperyalist tekellerin yeni ham madde, pazar ve rant alanları arayışının doğa ve çevreyi tahrip etmesi dünya çapında emekçiler içerisinde öfkenin büyümesine, alttan alta sosyal mücadelelerin mayalanmasına yol açmaktadır.

Özellikle savaş makineleriyle yakılıp yıkılan bölgelerde ezilen halklar ile emperyalistler arasındaki çelişkiler giderek derinleşmekte, ezilen halkların barış özlemi yakıcı bir talep olarak öne çıkmaktadır. Emperyalist haydutlara karşı artan haklı-meşru öfke ve yıkıcı savaşlar karşısında öne çıkan barış özlemi, henüz kendini kapitalist sistemi hedef alan devrimci bir mücadele üzerinden ortaya koyabilmiş değil. Bu durum, emperyalist haydutlar tarafından önemli bir avantaj olarak değerlendirilmekte, savaş gerçeğinin emperyalist karakterini gizlemenin, ezilen halkların barış özlemini istismar etmenin vesilesi yapılmaktadır.

Emperyalistlerin barış konusunda ortaya koydukları iki yüzlü istismarcı tutumları bir yana, toplumun ilerici-sol dinamikleri dahi savaş ve barış sorununa ilişkin tutarlı bir anti-kapitalist, anti-emperyalist tutum ortaya koyamamaktadır. Son 1 Eylül süreci bu olguyu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu açıdan sözü Lenin’e ve komünistlerin savaş ve barış karşısında alınması gereken tutuma dair yakın dönem değerlendirmelerine bırakıyoruz:

“Savaş kapitalizmden ayrı tutulamaz. Bu nedenle savaşın yok edilmesi ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla, yani sömürücü burjuva sınıfın devrilmesiyle... Sosyalizmin inşası ve sınıfların ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. ‘Gerçekçi’ olduğu ne kadar iddia edilirse edilsin, bütün diğer teori ve öneriler, sömürü ve savaşı devam ettirmek için ortaya atılmış bir aldatmacadan başka bir şey değildir.” (Lenin, Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi’nin Emperyalist savaşa karşı mücadele ve görevlerimiz başlıklı karar metninden...)

“Evrensel barış, şiddetin, savaşların ve militarizmin kesin olarak son bulması, bunlar sosyalizmin en temel amaçları ve idealleri arasındadır. Ama marksistler, bunlara ulaşmanın ancak bunları üreten tarihsel-toplumsal zeminin kurutulmasıyla, yani kapitalizmin yeryüzünden kesin olarak silinmesiyle olanaklı olacağını da çok iyi bilirler. ‘Kapitalizm savaş demektir, barış sosyalizmle gelecek!’ şiarı bunu anlatır.” (Savaş, anti-emperyalist mücadele ve partimizin programı, tkip.org)