İçindekiler:

1 Ağustos 2021
Sayı: KB 2021/Özel-27

Faşizme ve ırkçılığa karşı omuz omuza!
Seçim hesapları ve Kürt sorunu
Covid-19 salgınında vahşi sömürü...
Yaşam alanlarımız için mücadeleye!
AKP iktidarının “küresel ısınma” bahanesi
İnternet yayıncılığı rejimin hedefinde
“Sağlıkta daha çok sorun yaşanacak”
Yasalar ve sınıf mücadelesi
Sinbo direnişçisinin Ankara yürüyüşü...
İstanbul Sözleşmesi ve mücadele
Boğaziçi Direnişi sürüyor...
Marx ve Engels’ten "Genelge Mektup"... Burjuva sosyalizmi üzerine
Alman devleti anti-komünizmi tırmandırıyor
Brauns: Almanya'nın antikomünizmi...
Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin 70. yılı
Emperyalistlerin harap ettiği Afganistan
Kapitalizm, iklim krizi ve “doğal afetler”
Dünyayı insanlığa dar edenler...
“Örgütlülük sadece müzisyenler için değil”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dünyayı insanlığa dar edenlere
dünya dar geliyor!

 

Yangınlar, sel baskınları, kuraklık, kitlesel göçler gibi olgular günümüz dünyasında hiç gündemden düşmezken, bu karamsar tabloya karşılık burjuva basın zaman zaman “müjdeli” bazı haberler de vermiyor değil.

Geçtiğimiz hafta dünyanın süper zengini bazı kişiler tarafından gerçekleştirilen uzay yolculukları mesela... Olay burjuva basında geniş ve sansasyonel bir şekilde kendine yer buldu.

Uzaya yolculuk yapan kişilerin hepsi de sahip oldukları servetle dünyanın sayılı zenginleri arasında yer alan kişiler. Bunlardan Richard Branson 11 Temmuz’da, Jeff Bezos ise 20 Temmuz’da uzaya uçuş gerçekleştirdiler. ABD’li Bezos, Amazon’un ve Blue Origin adlı uzay şirketinin sahibi. Şimdilerde 200 milyar doları aşkın servetiyle dünyanın en zengin insanı. Aralarında Virgin Galactic adlı uzay şirketinin bulunduğu, 40 şirketten oluşan Virgin Group adlı şirketin sahibi olan Branson da 5,7 milyar dolarlık servetiyle yine dünyanın sayılı zenginlerinden birisi.

Bunları, henüz kendisi bir uçuş gerçekleştirmese bile, alanın diğer tanınmış bir başka milyarderi olan Elon Musk’un takip edeceği söyleniyor. Tesla’nın yanı sıra, tanınmış uzay şirketi olan SpaceX’in sahibi olan Musk da yaklaşık 200 milyar dolar servetle, dünyanın ikinci en zengin kapitalisti durumunda.

Dünyanın en zengin kapitalistlerinin uzaya yönelmeleri, sırf hobi olsun diye veya zevklerini tatmin etmek için değil kuşkusuz. Nitekim Jeff Bezos yakın zamanda Amazon CEO’luğundan ayrılarak, kendini tamamen uzay işlerine verdiğini açıkladı. Çevre kirliliği, savaşlar, yoksulluk ve açlıkla dünyayı yaşanmaz hale getiren burjuvazi, geleceği ve çareyi uzayda arıyor anlaşılan.

Dünyadan sonra uzay da paylaşılıyor

Kapitalizm tarih sahnesine çıkalı 200 yılı aşkın bir süre oldu. Kapitalizm yerkürede, tarihin hiçbir dönemiyle karşılaştırılmayacak derecede çok ve hızlı bir tahribat yarattı. Kâr ve daha çok kâr uğruna doğal kaynaklar hızla tüketildi. Yeryüzünün paylaşılmadık ve el atılmadık hiçbir yeri bırakılmadı. Paylaşılacak yer kalmayınca, yeniden paylaşmak için savaşlara başvuruldu. İki büyük dünya savaşı ve yüzlerce bölgesel savaş bunun için çıkarıldı.

Yaşlı dünyamız, kapitalizmin yol açtığı savaşlar, küresel ısınma, yoksulluk ve açlık gibi ağır sorunları taşıyamayacak derecede yıpranmış ve yorgun düşmüş durumda. Fakat kapitalistler dünyanın bu haline bakıp acıyacak değiller. Onlar için tek amaç olan sınırsız sömürü, büyüme ve birikim için, tüm canlı yaşamı tehlikeye atma pahasına dünyayı yıkıma sürüklemeye devam ediyorlar.

Ne var ki bu aynı kapitalistler, dünyadaki kaynakların sınırlı olduğunu da herkesten iyi biliyorlar. Onun içindir ki uzaya yönelik yatırımlar ve ona yönelik planlar gün gittikçe artmaktadır. Emperyalist devletler artık Ay’da veya Mars’ta koloniler kurmak peşindeler. Yeryüzünün ardından, şimdi de uzayı paylaşıyorlar.

İnsanlık ilk defa 1969’da Ay’a ayak bastı. O tarihten bu yana 52 yıl geçti ve uzay araştırmaları, buluşlar ve alana yönelik yatırımlar kıyas kabul etmeyecek derecede gelişme kaydetti. O dönem, başta ABD ve SSCB olmak üzere, uzay çalışmaları sadece devletler tarafından yürütülüyordu. Fakat kapitalizmin evrimi içerisinde, her şeyde olduğu gibi bu alanda da çok hızlı bir özelleştirme yaşandı. Günümüzde artık bu işler SpaceX, Blue Origin, Virgin Group ve dünyanın başka ülkelerinde onlarca başka uzay şirketlerinden soruluyor. Devletler adına uzayda faaliyet yürüten ve hızla büyüyen bu şirketler, zamanla bırakalım devletin denetimine tabi olmayı, devletlerin politikalarını belirleyen birer “şirket devletine” dönüşüyorlar.

Zenginlerin rüyası emekçilerin karabasanı oluyor

Kapitalist dünyada yeni keşiflerde ve bilimsel buluşlarda motivasyonu sağlayan asıl şey, burjuvazinin ihtiyaçları veya hegemonya yarışında üstünlük sağlama çabasıdır. Bugün gittikçe kızışan hegemonya yarışı sadece yeryüzünde değil, uzayda da son sürat sürüyor. Taraflar uzaya daha fazla uydu göndermek için birbirleriyle kıyasıya bir yarış içerisindeler. Uzay hızla askerileşiyor.

Uzayda öne geçen, hegemonyada da üstünlük sağlıyor. Fakat bu işler ciddi bir maddi külfet gerektiriyor aynı zamanda. Bugün başta SpaceX olmak üzere, uzaycılıkta başa yarışan kapitalist şirketlerin dünyanın sayılı zenginine ait olması, bu alana yatırdıkları tüm paraların da onlara ait olduğu anlamına gelmiyor. Aynı zamanda devletler adına faaliyet yürüten bu şirketlere, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için devletler devasa bütçeler ayırıyorlar. Hibeler, vergi indirimleri, teşvikler, sübvansiyonlu ve güvenceli kredilerden oluşan milyarlarca dolar veya euro, ağırlıklı kısmı emekçilerin vergilerinden oluşan devlet kasasından veriliyor. Örneğin Tesla 2014’te Nevada çölünde bir pil tesisi açmak için ABD devletinden 1,3 milyar dolar vergi indirimi aldı. Böylece bu kapitalist tekeller sadece emekçilerin emeğini sömürerek değil, aynı zamanda bu türden devlet yardımlarıyla da gittikçe palazlanıyorlar.

Yani dünyanın süper zenginlerinin, ister devletleri için olsun, isterse de kendi zevkleri için olsun, uzaya yaptıkları her uçuş yeryüzündeki emekçilerin biraz daha yoksulluğa ve sefalete itilmesi anlamına geliyor. Zenginlerin rüyaları gerçekleşsin diye emekçilerin rüyaları karabasana çevriliyor.

“Uzay turizmi”

Bundan yarım asır önce, daha henüz Ay’a gidilmemişken, ABD’nin 34. Başkanı Eisenhower şöyle demişti: “Ulusal prestij için aya gitme yarışına 40 milyar dolar harcayan her kimse delidir!” Ona bunu söyleten asıl şey o zamanki kamuoyu baskısıydı kuşkusuz . İnsanların ezici bir çoğunluğu uzaya yapılacak yatırımların insanlık için çok da acil ve gerekli olmayan harcamalar olduğunu şünüyorlardı. Yarım asırda çok şey değişti. Köprülerin altından nice sular aktı. Günümüzde uzay yarışı ve ona yatırılan paralar dudak uçuklatıyor.

Bazı güncel verilere göre, uzay bugün 350 milyar dolarlık bir ekonomiye ulaşmış bulunuyor. Bunun 2040 yılında 1 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. UBS’nin tahminlerine göre, yalnızca uzay turizminin değeri 2030’da 3 milyar doları bulacak.

Kapitalist şirketlerin asıl hedefi uzayı kolonileştirmektir. Örneğin SpaceX nihai hedefini, 2050’ye kadar Mars’ta bir koloni kurmak, roketlerle kıtalar arası seyahat yapmak ve gönderilen yüzlerce uydu aracılığıyla ücretsiz internet sistemi kurmak olarak belirtiyor. Burada diğerleri asıl hedefken, internet sadece bir yan üründür.

Bu şirketlerin asıl hedefi hegemonyada üstünlük sağlamak olsa bile, insanlığın lügatine yeni giren bir kavram olan “uzay turizmi” aracılığıyla astronomik kârlar da elde etmek istiyorlar. Nitekim geçenlerde dünyanın süper zenginlerinin yaptıkları ilk uzay yolculuğunun ardından, dünyanın diğer zenginleri de uçmak için sıraya girdiler. Richard Branson’un Virgin Glactic’i ile seyahat etmek için 600 kişinin şimdiden rezervasyon yaptığı bildiriliyor. Bu kişiler, sadece atmosfer ile dünyayı birbirinden ayıran uzay sınırına (100 km) uçup geri gelmek için kişi başına en az 250 bin dolar ödüyorlar. Hazırlıklar hariç 10 dakikadan biraz fazla süren bir yolculuk için muazzam bir para…

Yine Jeff Bezos’un uzay aracında bulunan boş bir koltuk için yapılan müzayedeye 59 ülkeden 7 bin kişi katılırken, koltuk en son 28 milyon dolara satıldı. Teksaslı bir başka uzay şirketi olan Axiom’un, uluslararası uzay istasyonuna Ocak 2022’de taşımayı düşündüğü üç kişi, bu yolculuk için 55 milyon doları gözden çıkardı.

Dünyanın kapitalist haramileri, kendi 10 dakikalık zevkleri için astronomik rakamları cep harçlığı gibi bir çırpıda vermekten çekinmezken, yeryüzündeki milyarlarca insan yoksulluk, sefalet ve açlıkla boğuşmaya devam etmektedir. Bu durum, onlara bu pervasızlığı yapma olanağı sağlayan kapitalist sistemin ne kadar ahlaksız ve insanlık dışı bir sistem olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

Kapitalistler insanlığın sorunlarına çözüm arıyor?

Kapitalistlerin, emekçiler için bir sömürü ve baskı düzeni olan sistemlerini meşrulaştırmak için başvurdukları en temel yalan, bu sistemin herkesin yararına olduğu yalanıdır.

Bu baylara soracak olursanız, uzay ile ilgili yapıp ettikleri her şey insanlığın yararı içindir. Sahip oldukları devasa servetler emekçilerden çaldıklarından oluşan bu haramiler, bununla yetinmeyip, bu bezirgan saltanatının devamı için emekçilere ideolojik olarak saldırmayı da hiçbir zaman ihmal etmiyorlar.

Bezos ve Musk, “İnsanlık uzayı sadece keşfetmemeli, aynı zamanda oraya yerleşmelidir. İnsanlık gezegenler arası bir tür olacak!” diyorlar. Yine verdiği bir mülakatta Bezos, “Karneye bağlı bir durağanlık medeniyeti olmak istemiyorsak, tüm pratik amaçlar için kaynakların sonsuz olduğu yıldızlara yerleşmemiz gerekiyor.” diye buyuruyor. Elon Musk ise 2016’da verdiği bir konferansta şöyle diyor: “Ancak tarih bir yok oluş olayının olacağını gösteriyor. Alternatif, uzayda yolculuk eden bir uygarlık ve çok gezegenli bir kültür olmaktır!”

İcraatlarıyla dünyayı yaşanmaz hale getiren ve tüm canlı yaşamı yok oluşun eşiğine sürükleyen bu bayların, insanlığı ve uygarlığı kurtarma pozlarına bürünmeleri arsızlığın ve ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Fakat onlar bunu son derece bilinçli yapıyorlar. Böylece insanlığın bugün karşı karşıya olduğu onulmaz sosyal sorunların kapitalizm dahilinde çözümünün mümkün olduğunu söylemek istiyorlar. Özcesi “büyük insanlık”ı, soluğunuzu tutun, uzaya yerleşiyoruz, her şey çok güzel olacak demeye getiren bir yalana inandırmak istiyorlar .

Oysa biz biliyoruz ki, kapitalizm göğe de çıksa aynı kapitalizmdir. Roket fırlatma rampalarının yeryüzünde yarattığı ekolojik ve sosyal tahribat bir yana, daha şimdiden uzay yörüngesine fırlattıkları binlerce uydunun yarattığı ışık ve radyasyon kirliliği ciddi boyutlardadır. Dünyayı yaşanmaz hale getirenler, şimdi de aynı açgözlülükle uzaya dadanıyorlar. Bu gidişle kapitalistlerin elinde, uzay da dünyanın akıbetine uğramaktan kurtulamayacaktır.

Dünyanın süper zenginleri, pandemi baş gösterdiğinde, yanlarına özel doktorlarını da alarak, özel jetlerine binip Yeni Zelanda’daki sığınaklara çekilmişlerdi. Ama artık bu sığınakları da yeterince güvenli görmediklerinden, gelecekte özel roketlerine binip uzaya uçacaklar anlaşılan.

Fakat değil uzaya, her nereye giderlerse gitsinler, yaşamını cehenneme çevirdikleri milyarlarca işçi, emekçi ve yoksulun soracağı hesaptan kurtulamayacaklardır. O gün geldiğinde ne özel sığınakları ne özel jetleri ne de uzaydaki kolonileri onları kurtaracaktır. “Büyük insanlık ayağa kalktığında, sadece tarlalar, fabrikalar ve madenlerin sahibi olmayacak, gerçek sahiplerinin elinde o vakit gökyüzünden insanlığın başına bomba ve roket değil, bereket ve mutluluk yağacaktır sadece

 

 

 

 

 

Joe Biden gerilimi tırmandırıyor

 

Altı ay önce başkanlık koltuğuna oturan Joe Biden, izlediği agresif dış politika ile ABD emperyalizminin hegemonyasında yaşanan aşınmayı durduracağını iddia ediyor. Öncelikli hedefi Çin olmakla birlikte, Rusya’ya karşı daha provokatif tutumlar sergilemesi dikkat çekiyor. Çin’i provoke etmek kolay göze alınabilecek bir şey değil. Rusya ise nispeten “kolay lokma” sayılıyor olmalı.

Joe Biden’in Rusya lideri Vladimir Putin’e sataşma konusundaki pervasızlığı dikkat çekiyor. Bir süre önce Putin’in bir katil olduğunu ilan etmişti. Putin’in yanıtı ise soğukkanlıydı. Haziran ayında Brüksel’de düzenlenen NATO devlet başkanları zirvesinin ardından Putin’le görüşen Biden, sataşmalara ara vermiş gibiydi. Ancak Washington’daki Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne ziyareti esnasında yaptığı konuşma durumun pek öyle olmadığını gösterdi. ABD’nin güvenlik politikalarına dair bir konuşma gerçekleştiren Biden, bir kez daha Putin’i hedef aldı:

“Putin ile görüştüğümde, hakiki bir sorunu olduğunu fark ettim. Nükleer silahı ve petrol gelirlerinden başka hiçbir şeyi olmayan bir ekonominin üzerinde oturuyor. Başka hiçbir şeyleri yok... Başının gerçekten dertte olduğunu biliyor ve bence bu onu çok daha tehlikeli yapıyor.”

Öte yandan ABD emperyalizminin akıl hocaları, esas sorunun ve esas düşmanın Çin olduğunu söylüyorlar. Emperyalist rejimin imkanlarını buna göre kullanması ve savaş aygıtının yeni duruma uygun bir konumlanma içinde olması gerektiğini hatırlatıyorlar. Daha “şahin” olan kanat ise, Çin’le savaşın kaçınılmaz olduğunu iddia ediyor. Buna rağmen Biden, Çin liderini değil, Putin’i hedef alan provokatif açıklamalardan vazgeçmiyor.

Bu küstahça açıklamalar, Rusya’nın ABD için “kolay lokma” olduğu anlamına mı geliyor? Rusya’nın izlediği politikaya bakıldığında durumun öyle olmadığı anlaşılıyor. Zira ABD-NATO ittifakının Rusya’yı kuşatma pervasızlığına karşı Putin yönetiminin geliştirdiği politika, hiç de alttan alan bir görünüm sergilemiyor. Rusya ne Gürcistan ne Suriye ne Ukrayna ne Kırım konusunda ABD’nin beklediği geri adımları attı. ABD’ye karşı kullanılan dil çoğunlukla ihtiyatlı olsa da Rusya pratikte çıkarlarını koruma konusunda kararlı olduğunu göstermekten de geri durmuyor.

Sataşmalara verdiği yanıtlara bakılırsa, Putin, Biden’ın provokatif açıklamalarına “ısıracak köpek havlamaz” muamelesi yapıyor. ABD için “ortaklarımız” ifadesi kullanan Putin yönetimi, Biden yönetimini uluslararası anlaşmalara uymaya çağırıyor. ABD ile “aşık atma” tutumundan kaçınan Rusya, Washington’dakilere her fırsatta “Tek kutuplu dönem kapanmıştır” tezini hatırlatıyor. Beyaz Sarayın akıl hocalarına dünyada güç dengelerinin değiştiğini hatırlatan açıklamaları diplomatik bir dille tekrarlıyor.

Putin’in soğukkanlı tutumu ve Moskova yönetiminin buna uygun bir duruş sergilemesi, Biden’ı agresifleştiriyormuş gibi bir izlenim var. Zira sataşma ve provokatif açıklama ve girişimlere rağmen hegemonya çatışmasının seyri değişmiyor. Bu ise ABD’nin etkisinin zayıflamaya devam etmesi anlamına geliyor. Biden’ın hırçınlığının bir sebebi de bu gidişatı değiştirme gücünden yoksun olmasıdır. Bundan dolayı olsa gerek, ortada bunu gerektirecek bir şey olmamasına rağmen sözü savaşa getirerek şu sözleri de sarf etti:

“Eğer büyük bir güçle savaşa girersek, gerçek silahların kullanıldığı bir savaşı kast ediyorum, bunun çok büyük sonuçlar doğuran bir siber saldırı sonucu olma ihtimalinin hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu düşünüyorum”

Rusya kaynaklı siber saldırıların ABD’de bazı hassas kurumları hedef aldığına dair tartışmalar yıllardan beri devam ediyor. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiğine dair iddialar da var. Putin yönetimi ise bu iddiaları reddediyor ve ABD’nin somut delil göstermesini istiyor. Tabii bu konuda somut delil gösteremeyen Biden, “gerçek silahlarla büyük bir güçle savaş olabileceğini” söylüyor.

Rusya’yı hedef alan bu sözlerin Putin yönetimini korkutması beklenmiyor. ABD’nin yeni silahlar geliştirip tehditler savurması, başka ülkelerin yanı sıra Rusya’yı da daha çok silahlanmaya itiyor. Bu bağlamda Biden’ın tehditleri pratikte gerçekleşmese bile, güncel planda silahlanma yarışını körüklüyor, gelecek açısından ise çatışma riskini arttırıyor.