İçindekiler:

1 Ağustos 2021
Sayı: KB 2021/Özel-27

Faşizme ve ırkçılığa karşı omuz omuza!
Seçim hesapları ve Kürt sorunu
Covid-19 salgınında vahşi sömürü...
Yaşam alanlarımız için mücadeleye!
AKP iktidarının “küresel ısınma” bahanesi
İnternet yayıncılığı rejimin hedefinde
“Sağlıkta daha çok sorun yaşanacak”
Yasalar ve sınıf mücadelesi
Sinbo direnişçisinin Ankara yürüyüşü...
İstanbul Sözleşmesi ve mücadele
Boğaziçi Direnişi sürüyor...
Marx ve Engels’ten "Genelge Mektup"... Burjuva sosyalizmi üzerine
Alman devleti anti-komünizmi tırmandırıyor
Brauns: Almanya'nın antikomünizmi...
Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin 70. yılı
Emperyalistlerin harap ettiği Afganistan
Kapitalizm, iklim krizi ve “doğal afetler”
Dünyayı insanlığa dar edenler...
“Örgütlülük sadece müzisyenler için değil”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Toprağımızın, suyumuzun yok edilmesine karşı mücadeleye!

 

Emperyalist-kapitalist sistemin rant ve talan uğruna doğayı katletmesi nedeniyle dünyamız yaşanamaz hale geliyor. İklim krizi son yıllarda “felaket” halini alan doğa olaylarıyla kendini daha fazla hissettiriyor. Aynı ülke içinde bir yanda sel yaşanırken, diğer yanda kuraklıktan dolayı yüzlerce canlı yaşamını yitiriyor. Topraklar sermayedarlara peşkeş çekilirken, canlıların yaşam alanları neoliberal politikalar doğrultusunda yok ediliyor. İktidarların yanlış su politikaları, HES ve JES projeleri, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı, merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesi vb. etkenler, son dönemde yaşanan doğal afetlerin “felakete” dönüşmesinin en büyük nedenleri arasında yer alıyor.

Tüm bunların ürünü olarak, geride kalan temmuz ayı, doğa olaylarının “felakete” dönüştüğü bir ay olarak geride kaldı:

- 15 Temmuz’da, Rize’deki yoğun yağış sel ve heyelan felaketine dönüştü. Felaketten 100’e yakın köy etkilendi, 6 kişi yaşamını yitirdi, dereler taştı ve ulaşım aksadı.

- Aynı günlerde, Konya’da Tuz Gölü’ne giden su kanallarına bent çekilmesi sonucu oluşan kuraklıktan dolayı bölgedeki binlerce flamingo yavrusu yaşamını yitirdi. 51 dernek ve çevre örgütü olaya ilişkin yaptıkları açıklamada, yanlış su ve tarım politikaları sonucu binlerce flamingo yavrusunun öldüğünü, gölü besleyen su kaynaklarına 1960’lı yıllardan bu yana müdahale edildiğini ve böylelikle sulak alanların %60’ının kaybedildiğini ifade ettiler. Bilim insanları ise her geçen yılın, en yüksek kuraklığın yaşandığı yıl olduğunu açıklıyorlar.

- Geçtiğimiz hafta perşembe günü (22 Temmuz) Artvin’de yaşanan sel felakete dönüşürken, 1 kişi kayboldu, 37 bin ev ve konut yıkıldı, 1.459 bina ise hasar aldı.

- Temmuzun son günleri ise Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerindeki birçok alanda gerçekleşen yangınlara sahne oldu.

Benzer, hatta daha ağır “felaketler” dünyanın başka yerlerini de vurdu:

- Geçtiğimiz haftalarda, Almanya ve Belçika’da yıkıcı tahribata, Almanya’da 176, Belçika’da 37 kişinin ölümüne neden olan sel felaketi, Batı Avrupa’nın birçok ülkesinde de etkisini gösterdi. Almanya ve Belçika’nın yanı sıra Hollanda, İsviçre ve Lüksemburg’u da vuran şiddetli yağışlar sonucunda kasabalar enkaza dönüştü, çok sayıda kişinin kayıp olduğu bildirildi.

- 24 Temmuz’da Hindistan’da şiddetli yağışların neden olduğu sel ve heyelanlarda 100’ü aşkın kişi yaşamını yitirdi.

- 25 Temmuz’da, Belçika’da bir kez daha aşırı yağış sele dönüştü.

- Aynı günlerde, Çin’in Henan eyaletinde şiddetli yağışların yol açtığı sel nedeniyle en az 12 kişi yaşamını yitirdi.

Son bir ay içinde dünyanın dört bir yanında aşırı yağışların “sel felaketine” dönüşmesi, insan etkinliğinden bağımsız değildir. Rant ve talan uğruna doğa katledilmekte, maden ocakları, otoyollar, köprüler gibi dev beton yığınları ormanlık alanları tahrip etmektedir.

Doğa ve çevrenin tahribatı yapılan araştırmalarla da gözler önüne seriliyor. TEMA, 15 kenti odağına aldığı iki yıllık çalışmayla, madencilik faaliyetleri için ayrılan alanları tespit etti. Buna göre, 15 kentin yüzde 62’si, maden için ruhsatlandırılmış durumda. Geçtiğimiz haftalarda HDP Mersin İl Örgütü Ekoloji Komisyonu’nun yaptığı açıklamada ise Mersin’de son 13 yılda 650 bin dekar tarım alanının yok edildiği belirtildi.

Yine geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin dört bir yanında Amed’de, Şırnak’ta, Antakya’da, Siirt’te, Adana’da, Mersin’de orman yangınları meydana geldi. Binlerce canlı türü yangında yaşamını yitirirken, doğa onarılması zor bir şekilde tahribata uğradı.

Mafyatik saray rejimi, yaşanan “felaketler” konusunda, tüm suçu iklim krizine yükleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmaktadır. Örneğin Rize’de yaşanan sel felaketinin sonrasında kente giden AKP şefi Erdoğan, ikiyüzlüce açıklamalarda bulundu. “Rize’miz ve Doğu Karadeniz’imiz her zaman bu tür felaketlerle karşı karşıya. Bol yağmur alan bir ilimiz” diyen Erdoğan, eskiden bölgede dikey yönlü ağaçların olduğunu hatırlattı. AKP şefi, “O ağaçlar söküldü ve yerine çaylıklar yapıldı. Kendi dayılarımın evlerinin altındakiler de kaydılar. Ne gerekiyorsa yerine getireceğiz” diye konuştu ve ardından adeta Rize halkıyla dalga geçercesine, üzerlerine çay fırlattı.

Bu arada kadına yönelik şiddeti “tolere edilebilir” olarak görmesiyle bilinen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ise, selden etkilenenlerin temel gereksinimleri için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına 1 milyon lira kaynak aktardıklarını açıkladı. Onların bu “yardım” yalanlarını, örneğin Elazığ depremzedeleri için toplanan paraları iç etmelerinden veya depremzedelere yapılan TOKİ’ler için ilerleyen zamanlarda kira almaya başlamalarından çok iyi biliyoruz. Halkın acılarını istismar edenler, doğal afetlerin “felakete” dönüşmesinin asıl sorumlularıdır. Dere yataklarında yapılaşma, Karadeniz Sahil Yolu’nun oluşturduğu setin derelerin denize ulaşmasına engel olması, HES’lerin derelerin akış rejimini bozması, plansızlık, ranta dayalı imar politikaları ve doğal yapıyı bozan projeler, ardı ardına yaşanan ve felakete dönüşen afetlere davetiye çıkarmaktadır.

Doğamız, emperyalist-kapitalist rant ve talan projeleri uğruna yok edilmektedir. Doğamızın yok olmaması için, rantçı-yağmacı-talancı düzene karşı hep birlikte mücadele edelim! Tıpkı Kaz Dağları’nın talan edilmesine karşı durduğumuz gibi, tıpkı maden ocaklarının yapımına karşı Rize İkizdereli köylülerin haftalarca direnmesi gibi, tıpkı Muğla İkizköy halkının yapılması planlanan kömür madeni için Akbelen Ormanı’nın katledilmesine karşı çadır kurup direnmeye devam etmesi gibi, suyumuz, toprağımız ve yaşam alanlarımız için birlikte mücadele etmeliyiz!

P. Sevra