İçindekiler:

23 Nisan 2021
Sayı: KB 2021/Özel-16

1 Mayıs’ı savunmak için...
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
Haklarımız ve geleceğimiz için...
Keyfi yasakları tanımıyoruz!
İEKK: Yaşasın birlik, mücadele, dayanışma!
DGB: Özgürlüğümüz için 1 Mayıs’ta alanlara!
1 Mayıs çağrıları yasak tanımıyor
Emekçi penceresinden 128 milyar doların hesabı
Geleceksizliğin panzehri örgütlü mücadele!
1 Mayıs’ın tarihsel önemi ve devrimci özü - H. Fırat
Lenin’den işçilere 1 Mayıs çağrısı...
Burjuva siyaset de yasak!
Lüks haline gelen “Dinlenme hakkı!”
Küba Komünist Partisi 8. Kongresi
Almanya ve İsviçre’de 1 Mayıs hazırlıkları
Emperyalist rekabet ve Ukrayna gerilimi
ABD ve NATO’nun Afganistan “yenilgisi”
Natanz nükleer tesislerine sabotaj...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Gerici-faşist iktidarın açmazları derinleşiyor...

Burjuva siyaset de yasak!

E. Bahri

 

Ülkede pek çok alanda sorunların derinleşmesi vahim bir noktaya ulaştı. Ekonomide kriz sürüyor. İşsizlik, yoksulluk, zamlar ve sefalet sarmalı yaşam mücadelesi veren milyonlarca işçinin, emekçinin hayatını günden güne zorlaştırıyor. Birçok ekonomist, önümüzdeki aylarda ekonomide daha sert sarsıntılar yaşanacağını, diğer bir ifadeyle krizin daha da derinleşeceğini öngörüyor.

Pandemiyi ‘kendi haline’ bırakan sermaye iktidarı, koronayı bir felakete dönüştürdü. Resmi verilere göre bile her gün yüzlerce kişi hayatını kaybediyor. Vaka/hasta sayısında Türkiye dünyada ikinci sıraya yükseldi. Yine resmi verilere göre İstanbul’da insidans değerinin 900’ü (100 binde vaka sayısı) aştığı belirtiliyor. Oysa ‘normalleşme’ için bu sayının 50’nin altına düşmesi gerekiyor.

Dış politikada yaşanan açmazlar, birçok alanda iflas aşamasında. Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, siyonist İsrail’in kapılarını arşınlayan rejimin görevlileri boyun bükerek, gerdan kırarak ‘barışalım’ diye yalvarıyorlar. Batılı emperyalistler “Kimse bu yıpranmış diktatör kadar bize taviz veremez” tespitinden hareketle gerici-faşist rejimle işbirliğini sürdürüyor. ABD ile Rusya arasında gerilim artarken, her iki tarafla işbirliği yapan dikta rejimin sergilediği ‘ikili oyun’ ise, tam bir çıkmaza doğru yol alıyor. 

Emekçilere faturası ağır olan, binlerce insanın hayatına mal olan bu rezilliklerin sorumlusu olan Perinçek destekli AKP-MHP rejimi aynı zamanda burnuna kadar yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık, rant-talan batağına saplanmış durumdadır. Rejim her tarafından dökülür, elinde kaba zorbalık dışında etkili bir araç kalmazken, CHP’nin başlattığı “128 Milyar Dolar Nerede?” kampanyası, AKP şefi ile etrafındaki hırsızlar şebekesinin ezberini bozdu. Birbiriyle çelişen çok sayıda budalaca açıklama yapmaları, suçüstü yakalanan şebekenin yaşadığı korku ve telaş hakkında fikir veriyor.

CHP binalarına da özel tim operasyonu

‘Olağan’ bir burjuva sistemde AKP-MHP koalisyonu çoktan siyaset çöplüğündeki yerini almıştı. Oysa yaşanan derin iflasa rağmen kurdukları gerici-faşist rejimi kaba şiddet ve sahtekarlıkla, riyakarlık ve pişkinlikle ayakta tutmaya, ömrünü uzatmaya çalışıyorlar. Saraya biat etmeyen muhalif güçleri hedef alan sürek avları yetmediği için sıra ana muhalefet partisi CHP’ye gelmiş görünüyor.

128 milyar doları düşük kurla yandaş kapitalistlere satan rejim, bununla ilgili soru sorulmasına tahammül etmiyor. Yağma ve talan konusunda keyfine göre hareket eden Erdoğan ve müritleri, işledikleri ağır suçların hesabını vermemek için saldırıya geçiyorlar. Sefil bekaları için koca bir serveti harcayanlar, soruların Meclis’in dört duvarının dışında da sorulmaya başlamasını engellemek için tam bir kudurganlıkla saldırdılar. Birçok konuda rejimin kuyruğuna takılan CHP, ‘pasif muhalefet’ yaparak Erdoğan ve avenelerini rahatlatan bir rol oynadı. ‘Adalet Yürüyüşü’nden sonra ilk defa misyonunu oynamaya çalışınca rejimin zorbalığına maruz kalmaya başladı.

Ana muhalefet partisinin binalarını gece yarıları basan özel timler, asılan pankartları indirerek, düzen muhalefetine bile siyaset yasağı dayatmaya çalışıyor. Üç rakamın yan yana getirilip 128 sayısının oluşturulmasına bile saldıran kolluk kuvvetleri, şatafatlı sarayda kol gezen korkunun nasıl da derinleştiğini gösteriyor. Yanı sıra kokuşmuş rejimin açmazlarının burjuva partilere siyaset yasağı dayatacak derecede derinleştiğine de işaret ediyor.

128 milyar doların hesabını sormak istemesi, özellikle bunu kitlelere taşıyarak yapmaya çalışması, CHP’nin pervasızca hedef alınmasına gerekçe yapıldı. İflas eden gerici-faşist rejimin, düzenin ana muhalefet partisinin bile siyaset yapmasını polis şiddetiyle yasaklamaya kalkması, kapitalist sistemdeki yozlaşma ve açmazların vardığı boyutu da gözler önüne seriyor.

CHP ile lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun hedefe çakılması yeni değil elbette. Özellikle AKP şefinin hedefinde her zaman CHP ve ‘Bay Kemal’ var. Ana muhalefet partisini “milli güvenlik sorunu” olarak gören Erdoğan ve müritleri, Kılıçdaroğlu dahil çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlığını düşürmeye çalışıyorlar. Bu amaçlarına ulaşabilirlerse eğer, HDP’ye karşı kullandıkları faşist taktiği CHP’ye de uygulamaya çalışacaklar. Yani sistem, artık CHP gibi ‘pasif muhalefet’ yapan düzenin partisine bile tahammül etmiyor. Tam bir çürüme, kokuşma, iflas ve zorbalık halidir bu.

Sistemdeki çürüme siyasette dışa vuruyor

Gerici-faşist AKP-MHP rejimi Türk burjuvazisi ve emperyalistlerin desteği ile kuruldu. Rejim halen de bu iki temel dayanak noktasından güç alıyor. Aksi bir durum olsaydı çökerdi. Emperyalist ve siyonist güçlerin hem ülke hem bölge için uygun gördükleri bu ‘model’ gerçekte iflas etti. Bölgesel planda Amerikancı, neo-liberal İslamcı gericilik ‘modeli’ tutmadı. Türkiye’de ise, siyasi alandaki derin iflas, kapitalist ekonomideki krizin yansıması olarak belirginleşti.

Bu ‘model’in ‘muhalefeti’ de öncekilerden farklıyldı. Nitekim CHP, yıllardan beri ciddi bir burjuva muhalefet yapmadı ya da yapamadı. Bazı yumuşak eleştiriler dışında etkili muhalefet yapmaktan kaçındı. Rejimin saldırı okları CHP’ye çevrildiğinde gerçekleştirilen ‘Adalet Yürüyüşü’ istisnası hariç, genelde rejimi rahatsız edecek tutumlardan uzak durdu.

“Baskıcı zorba rejim-pasif muhalefet” denklemi sermayenin de emperyalistlerin de tercihi oldu. Rejimin ‘yeni Osmanlıcı’ heveslerle gerçekleştirdiği bazı icraatlar kimi zaman emperyalistleri kimi zaman sermayeyi rahatsız etse de bu kullanışlı rejimi gözden çıkarmadılar. Ne de olsa her alanda kirli işlerini görüyordu ve ‘halk desteği’ vardı. Kimi icraatları ise ‘can sıkıcı ayrıntılar’ sayıldı.

Faşist baskılar, Kürt halkına karşı kirli savaş, IŞİD’le işbirliği, gazetecilerin zindanlara kapatılması, akademik alandaki ilerici potansiyelin tasfiyesi, yağma ve talana dayalı bir rejimin kurulması, burjuva hukukun ayaklar altına alınması, çıplak arama pervasızlığı, işkenceler vb. -bu icraatların hiçbirine ne sermayeden ne emperyalistlerden itiraz geldi. Çünkü “Bizim kirli işlerimizi görsün de ne halt ederse etsin” mottosuyla hareket ettiler.

CHP’nin izlediği ‘muhalefet’ bu modele ‘zeval getirmeme’ şeklinde özetlenebilir. AKP-MHP koalisyonunun büyük oranda kitle desteğini yitirmesi ve kendi bekası için pervasızlıkta sınır tanımaması, eskisi gibi hizmet etmesinin koşullarını ortadan kaldırdı. İstemeyerek de olsa alternatif arayışına başlamak zorunda kaldılar. CHP’nin biraz daha etkili muhalefet yapmaya başlamasının bu yönelimle de bağlantısı olduğuna kuşku yok.

Suç dosyası kabarık olan Tayyip Erdoğan’la  müritlerinin siyasi alandan verecek bir karşılıkları kalmadığı için kolluk kuvvetleri ve yargı terörü ile düzen muhalefetini sindirmeye çalışıyorlar. Bundan dolayı düzen güçleri arasındaki çelişkilerin daha da derinleşmesi şaşırtıcı olmaz. Rejimden gelecek saldırılar ile CHP ve muhalefetin buna vereceği yanıtlar önümüzdeki süreçte düzenin siyaset arenasındaki gelişmelerin seyrini belirleyecektir.

Böylesine kokuşan bu düzenden işçi ve emekçilerin bir beklentisi olmamalı artık. Düzen siyasetinde değişim olsa bile bu, büyük sorunlarla boğuşan emekçilerin derdine derman olamaz. İşçi sınıfı ile emekçilerin talepleri, özlemleri, onurları ve gelecekleri için örgütlü mücadeleyi yükseltmek dışında bir çıkış yolları bulunmuyor.