1 Şubat 2019
Sayı: KB 2019/05

Çürümüş rejimin güdümündeki seçimler kimin için “kader belirleyici”dir?
Kokuşmuş rejimin yayılmacı-ilhakçı politikasına hayır!
Erdoğan’ın “demokrasi tramvayı”
Yerel seçim oyunu sürüyor!
Kriz Türkiye’si, fırsatlar ülkesi!
Ekonomik güven dipte, gıda enflasyonu yükseliyor!
Rant kapısına çevrilen sendikalar
Krizin derinleştiği bir yıl bizi bekliyor
DEV TEKSTİL 2019/1 Genel Meclisi kararları
Tekstilde işten çıkarmalar ve haksızlıklar sürüyor
Spartakist Hafta makaleleri - Rosa Luksemburg
ABD emperyalizmi saldırganlıkta sınır tanımıyor!
Emperyalist hegemonya kavgasında silahlanma çılgınlığı
Opel’de sular ısınıyor
Kadın işçiler ve mücadele talepleri
Cinsel istismar suçtur, meşrulaştırılamaz!
Devrim okullarının ardından...
Yalnızlık örgütsüzlükte!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Venezuela’da darbe girişimi…

ABD emperyalizmi saldırganlıkta sınır tanımıyor!

E. Güneş

 

Venezuela’da Mayıs 2018’de oyların yüzde 67’sini alan Maduro 6 yıl için yeniden devlet başkanı seçilmişti. Muhalefetin boykot ederek katılmadığı seçimlerde 5,8 milyon oy ile Maduro en yakın adaydan 1,8 milyon daha fazla oy almıştı. Başkanlık yemininin Ulusal Meclis’te yapılmasına izin verilmemesi, bunun bizzat Meclis Başkanı Guaido tarafından engellenmesi üzerine, Maduro 10 Ocak’ta yüksek mahkemede yemin etti ve ikinci dönem başkanlık görevine başladı.

Seçimlerin ardından Amerikan emperyalizmi, Avrupalı emperyalistler ve Lima Grubu olarak adlandıran 12 Latin Amerika ülkesi, seçimi tanımadıkları, Maduro’nun meşru olmadığı açıklamasını yaptılar. Sadece Meksika, halkların kendi kaderini tayin hakkına karışmayacaklarını açıkladı.

Muhafazakâr Halk İradesi (Voluntad Popular) partisinin kurucularından Juan Guaido 5 Ocak’ta Ulusal Meclis başkanlığına seçilmişti. Burada yaptığı konuşmada halkı 23 Ocak’ta sokaklara çıkmaya çağıran Guaido, Ulusal Meclis’in onayıyla, 23 Ocak’ta düzenlenen bir mitingde yemin ederek kendisini “başkan” ilan etti.

Trump bu haberi bekliyor olmalıydı ki, açıklamanın yapılmasından birkaç dakika sonra, Guaido’yu ülkenin meşru lideri olarak tanıdığını duyurdu. Trump’ın açıklamasını, Kolombiya devlet başkanı sağcı Ivan Duque ile Brezilya’da devlet başkanı faşist Bolsonaro’nun açıklamaları izledi. Amerika Devletler Örgütü (OAS) ve Lima Grubu da hemen Guaido’yu meşru gördüklerini ve geçici başkan olarak tanıdıklarını açıkladılar. Bu açıklamalar bunun uzun süredir planlandığının göstergesiydi.

ABD kuklası Guaido’ya destek için gösteriler düzenlenirken, Maduro’ya destek için Venezuela halkı da sokaklara çıktı. Venezuela ordusu, muhalefetin çağrılarına rağmen, anayasaya bağlı kalacağını ve Maduro’yu desteklediğini açıkladı.

Uluslararası planda ilk destek açıklaması Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’ten geldi. Rusya da Maduro’yu “Venezuela’nın yasal seçilmiş devlet başkanı olarak tanımaktadır!” açıklamasını yaptı. Küba, Uruguay, Meksika, Türkiye, Çin, İran ve Filistin de Maduro’ya desteklerini bildirdiler.

Trump’ın açıklamasının ardından konuşan Maduro, bunun bir “darbe” olduğunu ve Washington ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini açıkladı ve ABD diplomatik personeline Venezuela’yı terk etmeleri için 72 saat tanıdı. ABD Dışişleri Bakanlığı diplomatların çekilmeyeceği açıklaması yapsa da, personelin bir kısmı ülkeyi terk etti.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Perşembe günü ABD emperyalistlerinin ağırlığı olan OAS’ye üye ülkelere Guaido’yu destekleme çağrısı yaptı. Guaido’nın geçici başkan olarak tanınması için OAS’de yapılan oylama ABD için fiyaskoyla sonuçlandı. 34 üye ülkeden sadece 16 ülke bu öneriyi desteklerken, aralarında Meksika’nın da bulunduğu diğer ülkeler öneriyi onaylamadı. Bunun ardından Pompeo, Venezuela’ya 20 milyon dolar “insani yardım” gönderileceğini açıkladı. Bu “insani yardım”ın işbirlikçi sağcı muhalefetin kasalarına akacağına, bununla darbenin finanse edileceğine kuşku duyulmuyor.

Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Bolton, Perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD’deki Venezuela’ya ait petrol gelirlerinin Guaido’ya yönlendirileceğini bildirdi. Venezuela devlet işletmesi PDVSA’nın yan kuruluşu olan Citgo’nun ABD’de işletilen rafineriler ile benzin istasyonlarını kontrolünün de Guaido’nun bir temsilcisine devredileceği açıklandı. Ancak Citgo hisselerinin yarısının Rus petrol tekeli Rosneft’e ait olması önemli bir sorun. Venezuela bu kuruluşu 2016’da borçları karşılığında Rusya’ya vermişti.

ABD, Guaido’nun kendisini devlet başkanı ilan etmesiyle başlayan kriz nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’ni Cumartesi günü toplantıya çağırdı. Aralarında Almanya’nın da bulunduğu dört Avrupalı ülke Venezuela’ya 8 gün içinde yeniden seçimlere gitmesi için ültimatom verdi. Venezuela Dışişleri Bakanı Arreaza ile Maduro buna sert tepki gösterdiler.

Avrupalı devletler Guaido’nun yanında yer alırken, Latin Amerika’da eleştiriler büyüyor. OAS ülkelerinden sonra, 15 Karibik devletinin bölgesel ittifakı
Caricom’da da ABD’nin açıktan müdahalesi tepkilere konu oldu. Caricom’da yer alan ülkelerinin çoğu Guaido’yu geçici başkan olarak tanımadıklarını açıkladılar.

ABD emperyalistlerinin milyonlarca dolar harcayarak uzun bir süredir Venezuela’da muhalefeti örgütlediği biliniyor. Trump tekrar tekrar Maduro liderliğindeki Bolivar hükümetini yıkma çağrısı yapmıştı. Maduro’ya karşı muhaliflerin kontrol ettiği Ulusal Meclis’i desteklemiş ve Maduro’nun Kurucu Meclis’i hayata geçirmesi durumunda yeni yaptırımlar uygulayacağı konusunda tehditler yağdırmıştı. Darbe girişimiyle bu saldırganlık bir üst düzeye çıkarılmış bulunuyor.

Bu sürece nasıl gelindi?

ABD emperyalizmi, Chavez’in iktidarı aldığı günden bu yana Bolivarcı hükümeti ezmek için her türlü kirli ve kanlı oyuna, darbelere başvurdu ve başvurmaya devam ediyor.

Maduro bugüne değin bu saldırıları göğüslemeyi başardı. Bunun arkasında şüphesiz Chavez ile başlayan Bolivarcı devrim sürecinin kazanımları ve zayıflasa da halkın desteği vardı. (Chavez, iktidara geldikten sonra petrolü ulusallaştırarak petrol gelirlerini sağlık, gıda, konut, eğitim gibi alanlara aktarmış, sosyal yardımlarla, yoksulluk ve işsizliği azaltarak halkın refah düzeyini yükseltmişti.)

Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan Venezuela’da, Maduro’nun iktidara geldiği dönemde petrol fiyatlarındaki ciddi düşüş ekonomik durumu kontrolden çıkardı. Ülke büyük bir ekonomik kriz batağına sürüklendi. Ulusal para birimi bolivar hızla değer kaybetti. Sosyal politikaların bir parçası olarak ulusal pazarda çok düşük rakamlarla satılan mallar (buna petrol, altın, bakır, kobalt, alüminyum gibi madenler de dahil) alınarak, Kolombiya, Brezilya, Karayipler’de vb. satıldı. Bu durum kaçakçılık sektörünü büyütmekle kalmadı, malların kıtlığını da beraberinde getirdi. Ülkede en temel gıda ve tüketim maddelerine ulaşılamaz oldu. Bu durum emekçi kitlelerde de hoşnutsuzluğu büyüttü. Enflasyon astronomik rakamlara ulaştı. Siyasal kutuplaşma büyüdü, siyasal kriz derinleşti. Bolivarcılar ile Amerikancı muhalifler arasında gerilim iyiden iyiye tırmandı.

Artık yüzde bir milyona yükselen enflasyon kontrol altına alınamaz durumda. Ulusal para sürekli değer kaybediyor. En büyük petrol rezervlerine sahip ülkede petrol üretimi sürekli azalıyor. En önemli temel gıda maddeleri, ilaç, yedek parça vs. bulunamıyor.

Kronikleşen bu durum yurtdışına kitlesel göçü körüklüyor. Kıtlığın yarattığı hoşnutsuzluk, Amerika destekli gericilerin kitleleri sokağa dökmesini kolaylaştırıyor. Burjuvazinin elinde bulunan medya sayesinde bu kolaylıkla yapılabiliyor. Maduro’ya karşı şiddetli protestolar gerçekleşiyor.

Venezuelalı emekçilerin direnişi!

Bolivarcı hükümeti yıkmaya ant içen ABD emperyalizmi, bunu yirmi yıldır sayısız darbe girişimiyle denedi. Emperyalistlerin bu kanlı, kirli, hain planları her defasında Venezuelalı emekçilerin direnişine çarparak parçalandı.

Venezuela halkı 2002 yılında ABD emperyalistlerine ve onların işbirlikçilerine unutulmaz bir ders vermişti. Şubat ayında Chavez’in PDVSA yönetimini değiştirmesinin ardından, ABD ve İspanya başta olmak üzere Batılı emperyalistler petrol işçilerini greve çağırdılar. 12 Nisan’da ise Chavez’i kaçırıp darbe yaptılar. Bunun duyulması üzerine milyonlarca emekçi Caracas’ın emekçi mahallelerinden ve ülkenin birçok yerinden başkente aktı. Başkanlık sarayı kuşatılarak gösteriler düzenledi. Emekçiler Chavez geri getirilene değin alanları terk etmediler. Emekçilerin direnişiyle Amerikancı darbe başarısızlığa uğradı.

Bunun içindir ki, ABD emperyalizmi sadece Bolivarcı hükümete değil, “Bolivarcı devrim”in sınırlı kazanımlarını korumaya çalışan Venezuela’nın emekçi halkına da kin kusuyor ve bu direnç odağını ezmek istiyordu.

Venezuela’yı hedef tahtası haline getiren bir diğer neden ise, “Bolivar devrimi”nin Latin Amerika’nın emekçileri üzerindeki etkisiydi. Venezuela, Amerikalı emekçiler için bir umut ışığı olmuş, bir dizi ülkede sol hükümetler iktidara taşınmıştı. Bu ülkeler kendi ekonomik- sosyal örgütlülüklerini oluşturdular ve ABD emperyalizmini buralara almadılar.

Ortadoğu’dan sonra Latin Amerika!

Emperyalistler söz geçiremedikleri ülkeleri dün olduğu gibi bugün de ekonomik yaptırımlarla, ambargolarla, imha tehditleriyle, gizli operasyonlarla vb. ezmeyi hedefliyorlar. İşbirlikçisi olmayı kabul etmeyen hükümetlere, halklara ve emekçilere karşı her türlü kirli ve kanlı yöntemi kullanarak azgınca saldırıyor, kanlı darbeler örgütlüyor, diktatörleri iktidara getiriyor, paramiliter milisleri ve çeteleri besleyerek emekçilerin üzerine salıyorlar.

Batı Asya’da, Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da sürdürülen emperyalist saldırganlığın bir benzeri Latin Amerika halkları üzerinde denenmek isteniyor. Emperyalizmin hedef tahtasında Küba, Nikaragua ve Venezuela bulunuyor. Amerikan emperyalizmi arka bahçesi olarak gördüğü bu ülkeleri kendi düzeni için bir tehdit unsuru olarak görüyor.

Venezuela’nın Rusya ve Çin ile ekonomik ve son olarak Rusya ile girdiği askeri ilişkiler, Amerikan emperyalizminin daha da saldırganlaşmasına yol açmıştır.

21. yüzyıl sosyalizmi”!

Venezuela deneyimi “21. yüzyıl sosyalizmi”nin sınırlarını ortaya koymaktadır. Sosyalizm perspektifiyle hareket edilmediği, sınıflar ve özel mülkiyet düzeni varlığını sürdürdüğü sürece, sınırlı reformlarla emekçilerin sorunlarının gerçek ve kalıcı çözümünün mümkün olmadığı bir kez daha görülmektedir.

 

 

 

 

Guaido: “Askerlerle görüşüyorum”

 

ABD merkezli Washington Post gazetesine konuşan Guaido orduda kendisini destekleyen generaller ve sivil yetkililerle görüştüğünü söyledi. Askerlerle görüşmelerinin devam ettiğini ifade eden Guaido, yabancı ülkelere temsilci atamalarıyla ilgili girişimler içerisinde olduğunu kaydetti. Amerikadan aldığı desteğe dair de konuşan Guaido, Illinois eyaleti Senatörü Dick Durbin, Florida Senatörü Marco Rubio ve New Jersey Senatörü Robert Menendez ile görüştüğü bilgisini verdi.

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da, Maduro’ya destek veren Küba’ya verdiği yanıtla yeni bir tehditte bulundu. Sosyal medya üzerinden mesaj paylaşan Bolton, “Küba’nın Maduro’nın güvenliğine ve paramiliter güçlere verdiği desteğin bilindiğini” iddia etti. Bolton; Amerikan diplomatlarına, Venezuela’daki muhalefetin kontrolündeki “ulusal meclis”e ya da “demokratik lider” Guaido’ya yönelik herhangi bir şiddet ve gözdağına karşılık verecekleri tehdidinde bulundu.

 

 

 

 

 

İsrail darbeci “başkan”ı tanıdı

 

Siyonist İsrail’in başbaşkanı Netanyahu, darbeci “başkan” Juan Guaido’yu tanıdıklarını açıkladı. Netanyahu sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak Guaido’yu diğer ülkeler gibi “Venezuela’nın yeni lideri” olarak tanıdıklarını ifade etti. Netanyahu mesajında şunu dedi:

İsrail, Venezuela’daki yeni liderliği tanımada Birleşik Devletler, Kanada, Latin Amerika’daki ülkelerin çoğu ve Avrupa’daki ülkelere katılıyor.”

 

 

 

 

FHKC’den darbeye tepki

 

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) yazılı açıklama yaparak Venezuela’ya yönelik darbe girişimini kınadı.

Darbeye ABD’nin “küstahça destek” verdiği ve Venezuela’nın içişlerine karıştığı belirtilen açıklamada, bunun Venezuela halkının iradesine karşı bir darbe olduğu ifade edildi.

Venezuela’ya müdahaleler, ABD’nin demokrasi ve insan hakları iddialarının yalan olduğunu bir kez daha göstermiştir” denilen açıklamada, Amerikan emperyalizminin Venezuela’ya yönelik kuşatmasını pekiştirmeye ve ülkeyi sömürgeci politikalarına bağımlı kılmaya dönük her türlü çabası kınandı.

Venezuela’daki mevcut yönetimin ve halkın, her platformda siyonist İsrail’e karşı Filistin halkının yanında olduğu ifade edilen açıklamada, Filistin halkının Chavez’in “Venezuela Filistin, Filistin Venezuela’dır” sözüne sahip çıktığı belirtildi.

 

 

 

 

Sarı Yelekliler eylemleri: 11. hafta

 

Her Cumartesi devam eden Sarı Yelekliler eylemi 26 Ocak günü 11. haftasını geride bıraktı. Genel olarak hareket kararlılığını korurken bölgesel toplantılar ve koordinasyon toplantıları dinamizmi ilerletiyor. 26 Ocak’taki Paris eylemleri başarılı geçti. Zira tüm polis şiddetine karşın kitleler sokakları terk etmedi. Polisin açık hava gözaltısı anlamına gelen meydanları kapatma politikasına rağmen kitlesel olarak eylem sürdürüldü. Eyleme öğrenci gençliğin yoğun katılımı göze çarpıyordu.

Gün içerisinde Paris’te toplanan Sarı Yelekliler ilerleyen saatlerde binlere ulaştı. Toplanma yerlerinden yürüyüşler yapıldı. Kitleler polis saldırısına militan direnişlerle cevap verdi.

Ayrıca diğer kentlerde de kitlesel eylemler yapılırken, Toulouse ve Bordeaux’da eylemlerin sürekliliği korundu, on binler sokaklar döküldü. Devletin resmi rakamlarına göre ülke genelinde 69 bin kişinin eylemlere katıldığı ileri sürülürken, Paris’te 4 bin kişinin eylemlere katıldığı iddia edildi.

Mahkemeden biber gazı terörüne onay

Fransa’da da eylemlerde polisin hedef alarak kullandığı biber gazının yasaklanması için yapılan başvuruyu mahkeme reddetti.

Sarı Yelekliler eylemleri 11. haftasını geride bırakırken, en az 14 kişinin biber gazı nedeniyle gözünü kaybettiği belirtiliyor. Polisin saldırılarında kişileri hedef alarak kullandığı biber gazı nedeniyle de 69 kişinin yaralandığı ifade edilirken, Genel İş Konfederasyonu (CGT) ve İnsan Hakları Ligi, biber gazının yasaklanması için mahkemeye başvurdu.

Paris İdari Mahkemesi, başvuruyu reddederken, biber gazı kullanacak polislerin yaya kamerası taşıyacağı iddiası karara gerekçe olarak gösterildi.

Polisin biber gazı kullanımı ve yaralananlara dair açıklama yapan Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner polislere kamera takılacağını ileri sürmüştü.