1 Şubat 2019
Sayı: KB 2019/05

Çürümüş rejimin güdümündeki seçimler kimin için “kader belirleyici”dir?
Kokuşmuş rejimin yayılmacı-ilhakçı politikasına hayır!
Erdoğan’ın “demokrasi tramvayı”
Yerel seçim oyunu sürüyor!
Kriz Türkiye’si, fırsatlar ülkesi!
Ekonomik güven dipte, gıda enflasyonu yükseliyor!
Rant kapısına çevrilen sendikalar
Krizin derinleştiği bir yıl bizi bekliyor
DEV TEKSTİL 2019/1 Genel Meclisi kararları
Tekstilde işten çıkarmalar ve haksızlıklar sürüyor
Spartakist Hafta makaleleri - Rosa Luksemburg
ABD emperyalizmi saldırganlıkta sınır tanımıyor!
Emperyalist hegemonya kavgasında silahlanma çılgınlığı
Opel’de sular ısınıyor
Kadın işçiler ve mücadele talepleri
Cinsel istismar suçtur, meşrulaştırılamaz!
Devrim okullarının ardından...
Yalnızlık örgütsüzlükte!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çürümüş rejimin güdümündeki seçimler kimin için “kader belirleyici”dir?

 

7 Haziran 2015’ten sonra Türkiye’de “olağan” koşullarda seçim yapılamıyor. 7 Haziran’da hezimete uğrayan AKP, seçim sonuçlarını hiçe saymış, sonrasında ise burjuva hukuku anlamında bile “olağan” seçimler dönemi kapanmıştır. Hal böyleyken hem AKP-saray rejimi hem burjuva muhalefet partileri 31 Mart yerel seçimlerinin “kader belirleyici” olacağını vaaz ediyorlar.

Bu vaazlar, sermaye partileri arasında bile eşitsiz koşullarda cereyan eden bir seçim için veriliyor. Devletin tüm kurumlarının AKP-saray rejiminin elinde olduğu, medyanın %95’inin saray beslemesi tetikçilerden oluştuğu, seçimlere aylar kala seçim yolsuzluklarının ortalığı kapladığı bir seçim var gündemde. İşte böyle bir kepazelik birileri için “kader belirleyici” olabiliyor.

Seçimler ve emekçilerin kaderi

İşçi sınıfı ile emekçiler söz konusu olduğunda, seçimler hiçbir zaman “kader belirleyici” olmamıştır, olamaz da. Zira seçimler, burjuvazinin yürütme organını belirlemek için yapılıyor. Burjuvazinin yıpranan siyasi temsilcileri yenileriyle değiştiriliyor. Emekçiler sahte vaatlerle bir süreliğine daha oyalanıyorlar. Böylece kapitalizmin ücretli kölelik ve sömürü çarkı yağlanmış oluyor. Bu oyunda emekçilerin payına, kendilerini sömüren sınıfların yönetici seçme oyununda figüranlık yapmak düşüyor.

Seçimlerin hile, hırsızlık ve her türden kepazeliğin sergilendiği bir seremoniye dönüştürüldüğü Türkiye’de, bu oyunun biçimsel anlamda bile “demokratik” bir işlevi kalmamıştır. Tek adama dayalı dinci-faşist rejimin güdümünde yapılan seçimler, sermayenin demir yumruğu olan bu rejime “şaibeli meşruluk” sağlamanın ötesine geçemiyor.

Son seçimlere bakıldığında, ülkenin üzerine bir kabus gibi çöken AKP-saray rejiminin kirli oyunlar çevirdiği bir arenadan başka bir şey görünmüyor. 1 Kasım seçimlerini kan dökerek kazanmış, 16 Nisan anayasa referandumu hezimetini geçersiz oylarla kazanıma dönüştürmüş, 24 Haziran seçimlerini ise milyonlarca oyun yönünü değiştirerek, yani çalarak “zafer” kazanmış bir rejim var. İcraatlarıyla ekonomik krizi daha da derinleştiren bu rejim, kapitalizmin krizinin bütün faturasını işçi sınıfıyla emekçilerin sırtına yıkıyor. Hal böyleyken işçi ve emekçilere düşman olan bu rejimin meşruiyetini düşünmek, emekçilerin değil ancak asalak kapitalistlerin işi olabilir.

Sermayenin gündemi

Burjuvazinin sınıf çıkarlarını koruma konusunda emsallerini fersah fersah geride bırakan AKP-saray rejiminin birinci gündemi, krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmektir. Güçlü bir sınıf ya da kitle hareketi olmadığı için krizin faturasını pervasızca emekçilerin sırtına yıkıyor. Bu pervasızlık burjuvazinin bütün kesimlerini memnun ettiği için, seçimlere büyük önem atfedenlerin gündemlerinde yer almıyor.

Saray rejiminin bir diğer gündemi ise savaş ve saldırganlıktır. Kürt halkını tehdit eden, Fırat’ın doğusunu işgal etme histerisine kapılan bu rejim, cihatçı çeteleri kullanarak işgal ettiği Suriye topraklarında kalıcılaşmak için sürekli yeni manevralar yapıyor. Ekonomik krizin ağır yükü altında ezilen emekçilerin sırtına, izlediği yayılmacı politikanın faturasını da ekliyor.

Saray rejimi bu icraatları gerçekleştirirken, burjuva muhalefet partilerinden buna dönük herhangi bir itiraz gelmiyor. Esas gündemleri bu iken, seçimler üzerinden fırtına koparan AKP ile burjuva rakipleri, emekçileri kendi sorunlarından uzaklaştırıp, kapitalist sınıfların çıkarına göre şekillenen seçim mizanseniyle ilgilenmeye çağırıyorlar.

İşçi sınıfıyla emekçilerin gündemi

AKP-saray rejimi ile onun aparatı gibi hareket eden düzen partilerinin gündemi ile işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin gündemi birbirine zıttır. Karşıt iki dünyanın, uzlaşmaz iki sınıfın gündemlerinin de farklı olması kaçınılmazdır. Emekçilerin gündemi işsizlik, yoksulluk, sefalet, sağlıklı beslenme, sağlıklı barınma, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşabilmektir. Zaten ekonomik krizin yükü altında ezilen emekçileri, seçim sonrasında ivme kazanacak yeni bir yıkım saldırısı bekliyor.

Emekçilerin bir diğer gündemi saray rejiminin dayattığı karanlık/belirsiz gelecek korkusudur. Ne kendileri ne çocukları için olumlu bir gelecek bulabilen emekçileri artan enflasyon, satın alma gücünün zayıflaması, çocuklarının belirsiz bir geleceğe doğru sürüklenmeleri gibi yaşamsal sorunlar ilgilendiriyor.

Evet, sermayenin, onun siyasal temsilcileri ile emekçilerin gündemleri birbirinden çok farklıdır. Bununla birlikte medyayı, diyaneti ve devletin kurumlarını elinde bulunduran burjuvazi kendi gündemlerini topluma dayatıyor. Yandaş besleme medyanın inandırıcılığı dibe doğru yol alsa da yapay, yalan, uydurma gündemleriyle halkın bir kısmının zihnini halen bulandırabiliyor.

Gündemi eylemle birleştirmek

Bir işçi ile bir kapitalistin ya da iki zıt sınıf olarak işçilerle kapitalistlerin paralel düşünmesi olası değil. Aynı durum, saraylarda sefahat sürenlerle sefalete mahkum edilenler için de geçerlidir. Bu bağlamda seçim öncesi sürece göz attığımızda emekçilerin temel sorunları ile sermaye partilerinin öncelikleri arasında geniş bir açı olduğunu görüyoruz. Buna rağmen saray rejimi ile düzen partileri kendi gündemlerini işçi ve emekçilere dayatabiliyorlar.

Bu dayatmayı kırmanın yegane yolu, işçi sınıfının kendi gündemini pratiği ile bütünleştirmektir. İşçi sınıfı ile emekçi müttefikleri, kendi gündemlerine göre hareket edebilmeli, sınıf kardeşlerine bunu taşıyabilmeli, kazanımlarını korumak için gerektiğinde şalteri indirmeli, taleplerini yükselterek sokaklara çıkmalıdırlar. İşçi sınıfı kendi gündemini burjuvaziye ve saray rejimine dayatmalıdır. Bu, hem sermayenin yapay gündemlerinden kurtuluşu anlamına gelecek, hem de sınıfın kendi talepleri etrafında birleşip mücadele etmesinin zeminini hazırlayacaktır.