26 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/40

Kriz ve işçi hareketi
Sınıfın mücadele dinamikleri ortak dava etrafında birleştirilmelidir!
Krizi emekçilere ödetme çabası devam ediyor
Demokrasicilik oynamaktan bıkmadılar!
Yerel seçimlere doğru AKP’nin “önleyici” saldırıları
Din istismarcısı AKP ve Alevi düşmanlığı
Sermayenin parlayan yıldızı Star Rafineri
Tarihsel mirasın ışığında güne yüklenelim!
Partimizin doğal önderi Sinan yoldaş!
Kızıl bayrak hâlâ senin ellerinde, yükseklerde dalgalanıyor!
Silahlanma ve kapitalizm
Açlığın olmadığı bir dünya mümkün!
Suriye pazarlığı için “dörtlü zirve”
Brezilya seçimleri ve sağın yükselişi
Almanya’da konut sorunu
Dünyada grevler ve kitle eylemleri
“Boykot” şovu altında Suudi rejimiyle iş tutuyorlar
Lastik fabrikasında bir yaz dönemi
EMİS görüşmeleri anlaşmayla sonuçlandı
İzmir’de ‘Kriz ve İşçi Sınıfı’ paneli
“Yanındayız Derneği” kimin yanında?
Gericiliği susturmak, krizin faturasını ödememek için mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Boykot” şovu altında Suudi rejimiyle iş tutuyorlar

 

Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesini örtbas etmeye çalışan şeriatçı Suudi rejimini şu ana kadar ‘uyarmak’la yetinen Batılı emperyalistler, sözde boykot edeceklerini açıkladıkları “Çölde Davos” diye anılan zirvede Körfez şeyhleriyle yeni işbirliği projeleri imzalamayı sürdürüyor.

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da “Geleceğe Yatırım Girişimi” (Future Investment Initiative) başlığıyla dün başlayan zirve, emperyalist tekellerin -yani dünyadaki zenginliğin büyük çoğunluğunu elinde bulunduran ve bunu yöneten sermayedarların- başlıca gündemindeki yerini koruyor.

Kaşıkçı cinayeti sonrası Batı emperyalizminin kimi siyasi temsilcileri ve şirket CEO’ları zirveye katılmayacaklarını duyursa da, bu “boykot” açıklamaları göstermelik olmaktan öteye gidemedi. Anlaşmalardan görünen o ki, emperyalizmin sözcüsü siyasetçiler “boykot” şovları yaparken, temsil ettikleri tekeller Körfez şeyhleriyle hiç sakınca görmeden iş tutmaya devam ediyor.

İlk günde imzalanan anlaşmalar 50 milyar doları geçti

Emperyalist tekellerin iştahını açan konulardan birisini Suudi petrol şirketi Aramco’nun halka arz -sermayedarlara devir- süreci, bu yönde atılacak adımlar, yapılacak anlaşmalar oluşturuyor.

“Burada Kaşıkçı’nın ölümünden herkes üzüntü duyuyor, ama bunu aşmamız gerek” diyen Aramco’nun CEO’su Emin Nasır, 23 Ekim’de başlayan zirvede şu ana kadar 34 milyar dolarlık anlaşmaya imza attıklarını açıkladı. Nasır’ın söylediğine göre 15 farklı mutabakat zaptı imzalandı ve bunları imzalayanlar arasında Fransa, Çin, ABD, Japonya, İngiltere, Güney Kore ve Hindistan’dan şirketler bulunuyor. Bu şirketlerden bazıları ise şöyle: Total, Halliburton, Schlumberger, Baker Hughes, Hyundai Ağır Sanayi ve Sumitomo.

Suudi rejiminin resmi yayın organları ise ilk günde, imzalanan anlaşmaların tutarının 50 milyar doları geçtiğini açıkladı. Mutabakat zaptı anlaşmalarına imza atanların; Fransa, Çin, ABD, Japonya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İngiltere, Güney Kore ve Hindistan merkezli şirketler olduğu belirtildi. Anlaşmalarda başta gelen sektörlerin enerji, ulaşım ve petrokimya olduğu kaydedildi.

Hollanda, Fransa, ABD ve İngiltere’nin göstermelik boykotu

Zirveyi boykot edeceğini açıklayanlar arasında ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire, Hollanda Maliye Bakanı Wopke Hoekstra ve İngiltere Uluslararası Ticaret Bakanı Liam Fox da bulunuyordu. Bununla birlikte “boykot” ikiyüzlülüğüne başvurmadan gerici rejimden pay kapmaya çalışanlar arasında da Çin ve Rusya gibi ülkeler yer alıyor.

Görünen o ki, siyasetçiler zirveye katılmasa da, temsil ettikleri tekellerin yöneticileri şeriatçı rejimle işbirliğini açık bir şekilde sürdürüyor. Bu ise emperyalist kapitalizmin iç yüzünü bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor.

Tekelleri temsilen siyasetçiler ya sessizlikle ya da ikiyüzlü açıklamalarla süreci geçiştirirken , sermayedarlar kârlarını ve zenginliklerini büyütme peşinde her türlü kirli işbirliğini ve ilişkiyi sürdürüyor. Zira Kaşıkçı cinayeti sermayedarlar için “üzüntü duyulacak bir olay” ve “iş yapmak için bunları aşmak gerek!”

Fakat Yemen’i 4 yıla yakındır bombalayan ve şu anda milyonlarca kişiyi açlığa sürükleyen Suudi rejimini doğrudan destekleyen, silahlarla donatan emperyalist tekellerden ve bu kirli işbirliğini yeri geldiğinde “silah vermeyeceğiz” yalanlarıyla, buna gerekmediğinde de sessizlikle hasır altı eden siyasi temsilcilerden fazlasını beklemek, eşyanın tabiatını görmezden gelmek oluyor.

 

 

 

 

Kaşıkçı cinayeti ve AB

 

Cemal Kaşıkçı cinayetine “görev savma” sınırlarında değinen AB şefleri, Suudi Arabistan’ın -zaten herkesin malumu olan- suçunu itirafından sonra cinayetin aydınlatılması için çağrıda bulundular.

AB’nin etkin iki gücü Almanya ile Fransa cinayeti kınamak ve aydınlatılmasını talep etmek gibi beylik laflar etmenin ötesine geçemediler.

Cinayetle ilgili açıklama yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi korkunçtur. Hâlâ hiçbir şey aydınlatılmadı. Elbette konunun tam olarak aydınlatılmasını talep ediyoruz” dedi.

Fransa’da cinayete dair açıklamayı Dışişleri Bakanı Le Drian yaptı. Fransız bakan, “Cevapsız kalan çok soru var. Derin soruşturulma yapılmasını istiyoruz. Kaşıkçı cinayetini şiddetle kınıyoruz” dedi.

Avrupa Birliği adına yapılan açıklama da diğerlerinden pek farklı değildi. AB açıklamasında “Kaşıkçı’nın ölümüyle ilgili detaylar ve 1963 Viyana Konsolosluk Sözleşmesi’nin şok edici şekilde ihlali çok endişe vericidir. Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin kapsamlı, güvenilir ve şeffaf soruşturma devam etmeli, sorumluların hesap vermesi sağlanmalı” denildi.

AB üyesi bazı ülkeler adına yapılan açıklamalarda Suudi Arabistan’ı eleştiren ifadelerin tonu biraz daha sert olsa da, yukarıda andığımız üç açıklama Avrupa burjuvazisinin yaklaşımını dile getiriyor. Bu açıklamalar, Almanya-Fransa ikilisi başta olmak üzere, AB üyesi ülkelerin Suudi krallığı ile işbirliğine kaldıkları yerden devam edeceklerini haber veriyor.

AB emperyalistlerinin, müttefikleri olan Suudi rejiminin konsoloslukta uluorta cinayet işlemesinden hazzettikleri söylenemez. Buna rağmen Ortaçağ artığı şeriatçı rejimle ilişkilerinin zedelenmemesi için ellerinden geleni de yapacaklar. Halen cinayetin aydınlatılmasından söz etmeleri, Suudi krallığına zaman kazandırmaktan öte bir anlam taşımıyor. Zira cinayet mahali de fail de ortadadır.

Her koşulda temsil ettikleri tekellerin çıkarlarını korumakla mükellef olan AB şefleri, ne kadar cinayet işlese işlesin, petro-dolar zengini Suudi krallığıyla arayı açmazlar. Nitekim üç yıldan beri Yemen’de toplu cinayet işlemesine kayda değer bir itirazları olmadı. Bu cinayeti de kısa sürede unutup şeriatçı rejimle işbirliğine devam edecekler. Hal böyleyken “AB kriterleri”, “özgür dünyanın değerleri” gibi laflar edilmesi ancak bir riyakarlık gösterisi olabilir.