26 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/40

Kriz ve işçi hareketi
Sınıfın mücadele dinamikleri ortak dava etrafında birleştirilmelidir!
Krizi emekçilere ödetme çabası devam ediyor
Demokrasicilik oynamaktan bıkmadılar!
Yerel seçimlere doğru AKP’nin “önleyici” saldırıları
Din istismarcısı AKP ve Alevi düşmanlığı
Sermayenin parlayan yıldızı Star Rafineri
Tarihsel mirasın ışığında güne yüklenelim!
Partimizin doğal önderi Sinan yoldaş!
Kızıl bayrak hâlâ senin ellerinde, yükseklerde dalgalanıyor!
Silahlanma ve kapitalizm
Açlığın olmadığı bir dünya mümkün!
Suriye pazarlığı için “dörtlü zirve”
Brezilya seçimleri ve sağın yükselişi
Almanya’da konut sorunu
Dünyada grevler ve kitle eylemleri
“Boykot” şovu altında Suudi rejimiyle iş tutuyorlar
Lastik fabrikasında bir yaz dönemi
EMİS görüşmeleri anlaşmayla sonuçlandı
İzmir’de ‘Kriz ve İşçi Sınıfı’ paneli
“Yanındayız Derneği” kimin yanında?
Gericiliği susturmak, krizin faturasını ödememek için mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Açlığın olmadığı bir dünya mümkün!

 

Bir avuç asalağın emeği sömürmesi ve sınıflar arası eşitsizlik temeline dayalı kapitalist sistemde, milyonlarca insan açlık çekmeye mahkum ediliyor. Açlık vebası, işçi ve emekçilerin üzerinde bir salgın gibi gittikçe yayılıyor.

Günümüzde açlığın olmadığı bir ülke hemen hemen yok gibidir. Bir yerde üretim araçlarını tekelinde bulunduran burjuva sınıfı, diğer yanda emek gücünden başka satacağı hiçbir şeyi olmayan işçi sınıfı arasındaki gelir farklılığı giderek derinleşmiştir. Öyle ki dünya üzerinde yaratılan zenginliklerin yüzde 82’sini sadece en zengin yüzde 1’lik kesim tekelinde bulundururken, buna karşın nüfusun en yoksul yüzde 50’sini oluşturan 3,7 milyar kişinin ise üretilen bu zenginlikten hiç pay alamadığı, İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın açıklamalarında yer alıyor.

Birleşmiş Milletler ise dünya genelinde açlık çekenlerin sayısının son üç yılda yükseldiğini, küresel düzeyde 821 milyon kişinin, bir başka deyişle her dokuz kişiden birinin yetersiz beslendiğini açıklamıştı.

Dünyadaki kaynaklar dünya nüfusunun çok daha fazlasına yetebilecek miktarda olmasına rağmen, kapitalist sistemde 1 milyara yakın insan açlığın pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. Dünya genelinde emperyalist hegemonya savaşlarının giderek tırmandırıldığı bir evrede, savaş aygıtlarına ayrılan dev bütçelerden üçte biri ile dünyadaki açlık, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlar rahatlıkla çözülebilir.

Örneğin, Ortadoğu ülkesi olan Yemen’e baktığımızda savaşların yarattığı ağır faturayı emekçilerin açlıkla karşı karşıya kalarak canlarıyla ödemek zorunda kaldıklarını görüyoruz. 23 Ekim’de Birleşmiş Milletler’in açıkladığı verilere göre Yemen’de açlık çekenlerin sayısı 10 milyona yakınken, bu sayının 5,6 milyon kişi daha artarak 14 milyona çıkabileceği tahmin ediliyor. Bu gerçekler Yemen’deki vahim durumu gözler önüne seriyor.

Özellikle savaşların sürdüğü Afrika ülkelerinde de tablo çok farklı değil. Tıp Dergisi Lancet tarafından yayımlanan rapora göre Afrika kıtasında yaşanan çatışmalar sonucu ortaya çıkan hastalık ve açlığa bağlı olarak 20 yılda 5 milyon çocuk hayatını kaybetti. Ebeveynleri de eklediğimizde çok ciddi sayıda ölümler yaşandığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Yoksulluk sadece sömürge ve yarı sömürge ülkelerin sorunu olmaktan da çoktan çıkmış bulunuyor. Metropol ülkelerin emekçileri de açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Avrupa ülkelerinden olan ve emperyalist savaşlarda, savaş aygıtları üretmede rakiplerini geride bırakan “zengin” ülke Almanya’da açlık kol geziyor. Alman Çocukları Koruma Birliği tarafından yapılan açıklamada, Almanya’daki yoksul çocukların sayısının 4 milyon 400 bin olduğu ifade edildi. Keza “demokrasinin beşiği” olarak bilinen Fransa’da açlık ciddi seviyeye ulaşmış durumda. Ulusal İstatistik Enstitüsü (INSEE) tarafından 13 Ekim’de yayımlanan raporlara göre Fransa’da ülke nüfusunun yüzde 14’üne denk düşen 8,8 milyon yoksul olduğu açıklandı. Birileri zenginliklerine zenginlik katabilsin diye emekçilerin bir tas yemeği gasp ediliyor.

Son olarak 20 Ekim’de Dünya Bankası tarafından hazırlanan “Yoksulluk ve Refah Raporu”nda da, gerçekler bir kez daha gözler önüne serildi. Rapora göre dünya nüfusunun neredeyse yarısı olmak üzere 3,4 milyar kişi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor ve günde 5,50 dolar ile geçinmeye çalışıyor.

Bir de açlığın kol gezdiği yaşadığımız toprakları inceleyelim…

Birleşmiş Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), Türkiye’de Eylül 2018 açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı. Türkiye’de dört kişilik bir aile, sağlıklı beslenebilmek için günlük 61,9 TL, aylık 1.857 TL harcama yapmak zorunda. BİSAM araştırmasında, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmek ve insanca yaşayabilmek için yapması gereken asgari harcama tutarının da aylık 6 bin 424 TL olması gerektiği açıklandı.

Türkiye’de işçilerin aldığı asgari ücret ise sadece 1.604 TL. Türkiye’de yaklaşık 7 milyon işçi asgari ücretle geçinmek durumunda. Toplamda yaklaşık 13.8 milyon işçi çalıştığına göre demek ki işçilerin yarısından fazlası asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Özellikle ekonomik krizin derinleştiği, krizin faturasının patronlarca işçi ve emekçilere fatura edildiği bir süreçten geçiyoruz. Ekonomik kriz, temel tüketim maddelerine getirilen zamlarla, işçilerin sosyal haklarının gasp edilmesi ve maaşlarının azaltılmasıyla ya da işten atmalarla fatura ediliyor. Böylelikle emekçiler daha da yoksullaşıyor.

16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde Tüketici Hakları Derneği’nin (THD) yayınladığı rapor bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne serdi. Rapora göre, Türkiye’de tüketicilerin yüzde 20’si, yani 16 milyondan fazla insan açlık sınırının altında yaşarken, nüfusun yüzde 60’tan fazlası, yani 48 milyon insan da yoksulluk içinde. İşçi ve emekçiler açlığa, yoksulluğa, kölelik koşullarında yaşamaya karşı ses çıkardığında ise hemen sermaye devletinin zor aygıtlarıyla karşı karşıya geliyor ve baskıyla, saldırılarla sindirilmeye çalışılıyorlar. Sermaye devleti işçi ve emekçilere koyu bir geleceksizlikten, açlıktan, yoksulluktan başka bir şey sunmuyor.

Yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca işçi ve emekçi olarak yaşadığımız açlık, gördüğümüz baskı ve bize dayatılan sömürü koşulları kaderimiz değildir. Birilerinin zenginlikleri, bizlerin yarattığı değerler üzerinden oluşuyorsa, bu düzenin çarkını üretimden gelen gücümüz ve birliğimizle kırabiliriz. Sermaye, işçilerin örgütsüzlüğünden güç alıyor. Açlığın, yoksulluğun ortadan kaldırılmasının tek çözümü işçilerin birlik olması ve bu sorunları döne döne yaratan kapitalist sistemi yıkmasıdır.