28 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/36

Kriz sizin, mücadele bizim işimiz!
Sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyütelim!
Sermayenin “Yeni Saldırı Programı”
YEP: Krizi emekçilere fatura etme programı
EMİS krizin faturasını işçiye kesmek istiyor
Fabrikalarda işten atma ve ücretsiz izin!
Patronlardan kriz fırsatçılığı
Patronlar devlet korumasında, taleplerimiz karşılanmadı!
Greif davası bilgilendirme toplantısına çağrı
EİB Genişletilmiş Yürütmesi toplandı
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Krizdeki sistemin işlevsiz örgütü
Küresel ısınma; buzullarda erime, kuraklık ve sıcaklıklarda değişim!
İlmek ilmek örülen bir fabrika deneyimi
AKP’nin öğrenci yerleştirme kaosuna çözümü mesleki eğitimi güçlendirmek
Patronlar bu kriz sizin, bedelini ödeyin!
“Kurtuluşumuz örgütlenmemize bağlı!”
Hapishanelerde işkence itirafı
Yargının bağımsızlığı?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İlmek ilmek örülen bir fabrika deneyimi

 

Bir yaz çalışması dönemini daha geride bıraktık. Gençlik olarak bu yaz döneminde de mücadeleyi “tatil” etmeden, soluğumuzu parçası olduğumuz işçi sınıfının yanında, fabrikalarda aldık.

Çalışma koşullarının ağır, esnek çalışmanın yoğun olduğu, işçilerin hemen hemen hiçbir hakkının bulunmadığı bir tekstil (iplik) fabrikasında işe başladım. Dünyaca ünlü markalara kazak üretimi gerçekleştirilen fabrikada, ağırlıklı olarak kadın işçi çalıştırılıyor. Patron için ucuz işgücü anlamına gelen kadın işçilerin geneli İŞKUR üzerinden işe alınıyor. İŞKUR demek, sigortasız çalışmak demek (sadece sağlık priminin yatırılacağı söylense de o bile yatırılmıyor). İŞKUR demek, güvencesiz iş, paranın eksik ve zamanında yatmaması demek. Kısacası İŞKUR, köleliğin diğer adıdır. Ben de İŞKUR üzerinden alındım. İplik üretim alanında çalıştım. İŞKUR’la alınan işçilerin çoğu İŞKUR’un ne olduğunu bilmiyordu. İşe alınırlarken işyeri yönetimi onlara anlatmamıştı bunu. İşçi arkadaşlarımla genelde üzerine konuştuğumuz konu İŞKUR’du. Herkes şikayetçiydi, ancak “ne yapacaksın el mahkum” deyip, çalışmaya devam ediyorlardı.

Koca koca makinelere, bir tek işçi bakıyorduk. Ellerimizde kanca, eğitimini dahi almadan makinelere dolanan ipleri kesmeye çalışıyorduk. Tabi çoğu zaman kestiğimiz ip olmuyordu; kimi elini, kimi göbeğini, kimi kolunu kesiyordu. Makinelere tek başıma baktığım vakit, elime ilk kez kancayı geçirdiğim zaman kadın işçiler bana “aramıza hoş geldin” demişlerdi. İşçiler arasında yaralanma artık gelenek olmuştu.

Fabrikanın birçok sorunu vardı. Soyunma odalarında ve çalışma ortamında havalandırmanın olmamasından tutun da yemeklerin kötü ve yetersiz olmasına, ustabaşlarının baskılarından uygulanan mobinglere, çalışma ortamının aşırı tozlu olmasından havada elyafların uçuşmasına ve zorla mesailere bırakmaya kadar bir sürü sorun… Keza kadınlar için kreş büyük bir ihtiyaçtı, çünkü çoğunun küçük çocuğu vardı ve bırakacakları bir yer, bir kreş olmadığı için işi bırakmak zorunda kalıyorlardı. Fabrikamızda işler genellikle yazın yoğun kışın azaldığı için, yaz aylarında aldıkları yüzlerce işçinin önemli bir kısmını kışın “eleyerek” işten atıyorlardı. Patronların gözünde hiçbir değerimiz yoktu ki makine parçaları gibi ihtiyaç olmadıkça kenara itilebiliyorduk.

Bir gün “iş güvenliği eğitimi” yapılacaktı. Bizler gruplar halinde yemekhaneye çağırılıyorduk. Neden çağırıldığımızı 3 senedir fabrikada çalışan bir işçi abiye sorduğumda, “Ne için çağıracaklar, iş güvenliği ile ilgili bir şeyler geveleyecekler ama burada hiçbir hükmü olmayan şeyler…” diye yanıtlamıştı.

Ekonomik krizin etkilerini işçilerin yaşamında giderek daha çok hissettirdiği bir dönemde fabrikaya girmiştim. Herkesin dilinde, pazar alışverişleri tutarının geçmişi mumla arattığı vardı. Bir gün yemek molasında işçi arkadaşlarla sohbet ederken bir abla şöyle demişti: “Hep patronlara teşvik veriyorlar, işçiye gelince yok. Patronlar devletiymiş, öyle diyorlar, her şey onlar için.” Bunu söyleyen, Karabüklü, daha dün sohbet ettiğimizde kadınların yalnız başına markete gitmesinin günah olduğunu söyleyen dindar bir ablaydı. Ancak ekonomik kriz yaşamlarında bu denli etki ettikçe, devletin yanlarında değil de patronların yanında olduğunu görünce önyargıları kırılıyor zamanla.

İşçiler zorla mesaiye bırakılıyor demiştim. 7 gün, günde 12 saat çalıştırılıyordu kadrolu olanlar. Şarkı sözünün de dediği gibi: “Dokumada çalışan kızlar, günleri naylon iplik, ucuz keten…” Ailelerimizden çok iş arkadaşlarımızı görüyorduk. Her ne kadar işçiler bölünüp parçalanmaya çalışılsa da büyük bir ailenin fertleri gibiydik fabrikada. Diğer bir işçi gelmeden makineleri bırakamıyorduk, yani birlikte bir şeyler üretiyorduk.

Kapitalist üretim, işçileri zorunlu olarak bir araya getiriyor. Bir de işçiler yaşadığımız sorunların ortak olduğunu, birlikte mücadeleyi ilmek ilmek örmemiz gerektiğini kavradıkları anda, işte o zaman, elleri yaralayan kancaların, uygulanan mobinglerin, sömürülen emek gücünün hesabı patronlar düzeninden sorulacaktır!

İstanbul’dan bir DGB’li

 

 

 

 

 

Genç komünistler Ümit Altıntaş’ı andı

 

Genç komünistler, Ulucanlar Zindan Direnişi’nin 19. yıldönümünde, Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) Merkez Komite Üyesi Ümit Altıntaş’ın mezarı başında anma etkinliği gerçekleştirdi.

Anmada sermaye düzeninin Ulucanlar’da gerçekleştirdiği katliama giden siyasal süreç üzerine bir konuşma gerçekleştirildi. Ulucanlar’da yaşanan direnişle birlikte, başta Ümit Altıntaş ve Habip Gül olmak üzere devrimci yaşam ve kimliğin üzerinde duruldu. “Düzene karşı devrim” diyen ve tüm yaşamlarını en zorlu dönemde devrime adayan sınıfın öncü partisinin bayrağını Ulucanlar’da yükselten Ümit ve Habip’in yaşamları anlatıldı.

İçinde geçmekte olduğumuz dönemin, tıpkı Ulucanlar Katliamı’na giden süreç gibi, başta zindanlar olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında baskının arttığı bir dönem olduğu, işçi ve emekçilere, ezilen halklara ağır sömürü koşulları dayatıldığı söylenirken, bunun karşısında duracak olanın örgütlü bir toplum olacağı vurgulandı.

Anma devrim şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından Ulucanlar Katliamı’na yazılmış “Zafere On Yıldız” şiirinin okunmasıyla devam etti. Ardından söylenen devrimci marşlar ile anma sona erdi.