28 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/36

Kriz sizin, mücadele bizim işimiz!
Sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyütelim!
Sermayenin “Yeni Saldırı Programı”
YEP: Krizi emekçilere fatura etme programı
EMİS krizin faturasını işçiye kesmek istiyor
Fabrikalarda işten atma ve ücretsiz izin!
Patronlardan kriz fırsatçılığı
Patronlar devlet korumasında, taleplerimiz karşılanmadı!
Greif davası bilgilendirme toplantısına çağrı
EİB Genişletilmiş Yürütmesi toplandı
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Krizdeki sistemin işlevsiz örgütü
Küresel ısınma; buzullarda erime, kuraklık ve sıcaklıklarda değişim!
İlmek ilmek örülen bir fabrika deneyimi
AKP’nin öğrenci yerleştirme kaosuna çözümü mesleki eğitimi güçlendirmek
Patronlar bu kriz sizin, bedelini ödeyin!
“Kurtuluşumuz örgütlenmemize bağlı!”
Hapishanelerde işkence itirafı
Yargının bağımsızlığı?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz emekçileri vuruyor, sömürücüler yerel seçime hazırlanıyor…

Sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyütelim!

 

Son yıllarda Türkiye’de “seçim havası” kalıcı hale getirildi. Baskın genel seçimlerden beri ayrıca yoğunlaşan bir seçim gündemiyle yaşıyoruz. 24 Haziran’da oldu bitti ile genel seçim sona erer ermez yerel seçim konuşulmaya başlandı. 2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerin erkene alınması, Kasım’a çekilmesi tartışılıyordu. Atı çalan gerici-faşist koalisyon hız kesmeden baskın bir yerel seçimle Üsküdar’ı tümden geride bırakmayı dillendiriyordu, fakat şimdilik vazgeçilmiş görünüyor. Yeniden atağa geçmezlerse, bugün söyleyip yarın sandığı kurma hamlesi yapmazlarsa önümüzdeki Mart’ta yerel seçimler gerçekleşecek.

Ülkede burjuva demokrasisi çerçevesinde bile seçim mizanseni oynanmıyor aslında. Kaç seçimdir gerçekte seçim hırsızlığı, yolsuzluğu, dalaveresi sahneleniyor. Ayrıca halihazırda halkın seçim gibi bir gündemi de yok zaten. Ortada sadece iktidarı ve muhalefeti ile düzen partilerinin seçimi konuşması veya bu süreçte kendi iç dalaşlarını tamamlaması var. Partiler adaylarını belirlemeye başladılar bile. Diğer yandan da “genel seçimde olmadı bari yerel seçimlerde birkaç yer koparalım da AKP’yi yıpratalım”a sıkışmış reformistlerin arayışları söz konusu.

Bu arada Türkiye bir sorun yumağına dönüşmüş durumda. Savaş çığırtkanlığı yapan, birçok ülke yönetimi ile gerilimi tırmandıran bir yönetim var. Toplum ekonomik kriz ve yansımalarıyla boğuşuyor. Hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Fabrikalarda işten atmalar, ücretlere zam uygulamamalar, ücretsiz izinler yaşanıyor. Bunlar gündemde alta itilmeye çalışılıyor. Din istismarcısı iktidar ekonomik kriz üzerine bol bol konuşuyor ama olmadığına inandırmak için. Sermaye grupları dahi kriz gerçekliğini ortaya koyup aşalım derdindeler, fakat iktidara göre sorunsuz zamanlardayız.

“Kriz yok, işsizlik yok” diyenlere işçiler yaşamları ile yanıt veriyorlar. Benzin döküp bedenlerini yakıyorlar. Bir baba çocuğuna pantolon alamadığı için intihar ediyor. Haberi yapan gazeteci gözaltına alınıyor. Ortadaki sorunun ekonomik boyutunun üstü örtülüp intihar eden babanın psikolojik sorunları olduğu üzerine demeçler veriliyor. Ortada psikolojik bir sorun varsa da bunun temeli yine ekonomik nedenlerdir.

Ekonomik krizle gidilen yerel seçim dönemi

Ekonomik krizin etkileri yaşamın her alanına yansıyor. Yakıcı sonuçlarının kayıtlara geçeceği yılsonu da geçtikten sonra yerel seçimler gerçekleşecek. Oy isteyenler eskiden vaatte bulunurlardı. Bir kısmımız bilirdik belki boş olduğunu söylenenlerin ama düzenin oy avcıları bir şeyler söyleyip inandırmaya çabalarlardı. Artık alıklaştırılmış bir oy kitlesi ve istenilen açıklamayı yapıp sonucu veren YSK var. Geri kalanı bir ritüeli yerine getirmek oluyor aslında; “-mış gibi” yani...

Elindeki belediyeleri tutmak, kayyum ile gidenleri geri almak, belki bir iki ilin dengelerini ve sonuçlarını değiştirmek sınırında hamleler planlanıyor. AKP iktidarını belediyelerle sarsacağına inanan zihniyet seçimler sürecine bilinç kaybı ile başlamıştır. Sermaye devletinde yerleşmiş, yıllar içinde kök salmış, iktidarlaşmış bir partinin veya sermayenin egemenliğinin belediyeleri ele geçirerek geriletileceğini, hatta alaşağı edileceğini düşünmek kendini aldatmanın doruğudur. Aldanmadan kitlelere böyle açıklanıyorsa da karşısındakini aptal yerine koyan bir yaklaşım var demektir. Sermaye iktidarının, belediyelere kayyum ataması, belediye başkanlarını tutuklaması ne kadar zamanını aldı gerçekten? Hele ki genel seçimle ülkenin tek söz sahibi konumuna gelmişken, artık tek adamın iki dudağından çıkacak bir emre bakıyor.

Öte yandan iktidar da muhalefet de ekonomik kriz karşısında çözümsüzlük içindeler. Dünyayı derinden sarsacağı beklenen kriz, yabancı sermaye yatırımı ile kendini toparlamaya çalışan Türkiye sermayesi ve devletini kaygılara düşürmüş durumda. İnşaat sektörüne yüklenildi, en başta inşaat sektörü patladı. Otomotiv dalgalanmalar yaşamaya başladı. Doların artması hammadde almayı zorlaştırmaya başladı. Devletin ihale verdiği projeler askıya alındı vs.

İşçi ve emekçilerin sorunlarından uzaklaştırıldığı bir yerel seçim, beyin bulandıran siyasal açıklamaların gölgesinde geçirilmeye çalışılabilir ama sıkılan kemerlerle son rahat nefesini de verip gerilen işçi ve emekçilerin öfkesinin taşma durumu da göz önüne alınmalı. 3. havalimanı işçileri, baskı ve korku atmosferinde bile ekonomik darboğazın eyleme dönüşmesinin örneğiydi.

İşçi ve emekçilerin sorunlarını düzen partileri çözemez

Düzenin dümenindekiler de düzen muhalefetindekiler de farklı tonları ile burjuvazinin sözcüleri, temsilcileridir. İşçi ve emekçilerin yaşadığı sorunların yaratıcıları, düzenin sahipleridirler. Sorunları yaratanlar sorunlarımızı çözemezler. Daha da doğrusu çözmek istemezler, çünkü kendi gemilerini ancak böyle ilerletebilirler. Tabii ki her dönem olduğu gibi seçim dönemlerinde de vaatler sıralanabilir, “biz gelince çözeriz” nutukları atılabilir. Bu da işçi ve emekçileri sahte cephelerde taraflaştırmak istemelerindendir.

İşçi ve emekçilerin kendi sorunları için mücadele etmesinin kanallarını yaratalım. Kritik ekonomik talepler ve harekete geçirici siyasal söylemleri belirleyerek toplumun biriken tepkisini açığa çıkartmaya yüklenelim. Süren grev, direniş ve eylemlerin güçlenmesi ve toplumsal etkisinin artması için çabalayalım.