16 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/07

Birleşik, kitlesel direniş!
Şovenizmin etkisi işçi sınıfı harekete geçene kadardır
Sosyal-şovenizm üzerine
Türkiye-ABD/NATO arasındaki “geleneksel” ilişkiler
HDP 3. Olağan Kongresi gerçekleştirildi
“Kamu yararını savunmaya devam edeceğiz!”
Kamu emekçilerinin direnişi 1. yılında
Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu
İşgalci HT Solar işçileri ne kazandı?
Örgütlenme seferberliği başlatıyoruz!
2018 8 Mart’ı ve eylem hattımız
Vera Zasuliç
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
“Bu Pazar kanlı Pazar”
Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı öfke büyüyor!
Yeni bir saldırı ve savaş hükümeti
“İntihar toplumsal bir anlama sahiptir”
İnancımızı kuşanalım, tıpkı öfkemiz ve umudumuz gibi!
Sıcak Bir Günün Şafağında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İnancımızı kuşanalım, tıpkı öfkemiz ve umudumuz gibi!

 

İkitelli’de İstanbul’un “mall of”larından biri gecenin içinde rengarenk lambaları ile insanları tüketime çağırıyor, kapitalizmin neresinden tutarsanız orasının elinizde kaldığı bu merkezin ışıkları sadece geceyi değil sınıf devrimcilerinin faaliyet alanını da aydınlatıyordu. Arkalarına Mall of İstanbul’un ışıklarını alarak fotoğraf çektirenlerin buluştuğu köprüydü burası. Alışveriş merkezinin yanından yorgun yüzleri ile İkitelli Organize Sanayi işçilerinin geçiş noktası olan bu köprü, arkasında ve üzerindeki manzara ile kapitalizmin o şaşalı görüntüsünün ikiyüzlü hatlarını ortaya seriyordu.

Her hafta olduğu gibi yine ellerinde devrimin ve sosyalizmin sesi Kızıl Bayrak gazetesi ile sınıf devrimcileri köprünün üzerinde idiler. Arkalarından alışveriş merkezinin içindekileri üreten ve onlara sadece vitrinlerden bakabilen işçiler ağır ağır geçiyorlardı. O an evlerinde sıcak bir yemek ya da iyi bir uykuyla özdeşleşen yatağın hayali ve bir günü daha kazasız belasız atlatmanın “şükrü” ile yol alıyorlardı.

Sınıf devrimcileri ise hazırlıklarını yapmış, ellerinde gazeteleri ile işçilerin karşısındaydılar. Gecede köprünün altından yükselen İstanbul’un trafiğinin korkunç sesi duyuluyordu. Bir de bu sesi yırtan “Devrimin ve sosyalizmin sesi! Devrimci haftalık basın! Kızıl Bayrak!” sloganları ile güncel gelişmelere karşı yükselen mücadele çağrısı!

Bahar, üşüyordu. Ellerindeki eldiven dahi kâr etmemişti soğuğa. Ona doğru yürüyen kalabalığa doğru uzatıyordu üşüyen ellerindeki gazeteyi. “Okumak ister misiniz?” diye soruyordu. Boş bakışları ile geçenler oluyordu elbet. Ondan tarafa bakmak istemeyen ya da başını öne eğerek hızlanan işçiler de. Kızmıyordu ya da üzülmüyordu. Yoldaşı Mahir’in sesi duyuluyordu. Zamları anlatıyordu yoldaşı. Zamlar karşısında eriyen maaşlara değinerek sürdürüyordu konuşmasını. Mahir’in sesini duymuş olmaları, bu sömürü düzenine mahkûm olmadıklarını, bir alternatiflerinin olduğunu haykıran ve bunun için mücadeleye çağıran bir rehberlerinin olduğunu görmüş olmaları dahi kafiydi. Elbet, bu rehberin, kızıl bayrağın altında toplanacakları günler gelecekti. Israrla, inatla işçileri o günlere kazanmak için oradaydılar! Kızmaya ya da üzülmeye hacet yoktu! Yılgınlık, karamsarlık onların işi değildi! O, sadece yeşil parka giyerek “solcu” geçinen ve bakışlarını kaçıranlara kızıyordu. Gülümseyerek geçenler ise çoğunluktaydı. Ansızın durarak “ne kadar?” diye soran ama cevabı dahi beklemeden cebindeki tüm bozuklukları veren işçiler de oluyordu. Sohbet ediyordu bazen Bahar. Kâh savaş üzerine, kâh alınamayan ücret zamlarına dair. Ama her konuşmanın sonunda muhakkak bela okuyordu işçiler kendilerine bunu reva görenlere. Öfke, hiddetliydi! Bahar, o öfkeli gözlerin konuşmanın sonunda kendilerini selamlayan ışıklı harelere dönüşmesini hayretle izliyordu. Düzene öfke, devrimciler şahsında cisimleşen devrime sempati idi aynı gözlerde barınan. Ve bahar, acıyla fark ediyordu. Bu gözlerde öfke de umut da sevinç de vardı ama sadece inanç yoktu!

Ve Suriyeliler. Bahar’ın kulaklarına sıkça Arapça çalınıyordu burada. Genç Suriyeli işçiler, anlam veremeyerek bakıyorlardı gazeteye. Genellikle grup halinde geçiyorlardı. Yorgunlardı. Bahar onlara baktıkça daha da üşüyordu, üzerlerinde incecik ceketleri ve kırmızı burunları ile yanından her geçişlerinde. Kendisine kadın kimliğinden kaynaklı olsa gerek pek soru sormuyorlardı. Genellikle Mahir’den gazete almaya çalışıyorlardı. Mahir ise küçük bir okuma sınavına tabi tutuyordu onları. Sınavı geçenler gazeteyi alabiliyordu. Bahar yine böyle bir sınavı göz ucuyla izlerken yanında mendil satan iki küçük çocuk belirdi: “Abla, zabıtalar bir şey yapmadı ya!” Bahar, önce şaşırdı. Sonra gülümseyerek “Yo, hayır. Ama teşekkür ederiz!” diye cevapladı onları. Küçüklerden bir karış daha uzun olanın yüzü aydınlandı. Teşekkür edilmiş olmanın heyecanıydı yüzündeki. Hiçbir şey demeden birbirlerini ite kaka ve aynı zamanda -Bahar, bunu nasıl yaptıklarına şaşırıyordu- zıplayarak kalabalığın arasında kayboldu, devrimci faaliyetin küçük muhafızları.

Bahar, küçüklerin ardından gülümsedi ve kalabalığa döndü tekrar. Mahir, bu defa iki genç işçi ile sohbet ediyordu. Kulağına çalındığı kadarı ile ücretlerin düşüklüğünden yakınıyorlardı. Kredi borçları birikmişti…

Bahar’ın aklında ise inancın kuvveti vardı. Alışveriş merkezinin ışıklarına doğru baktı ve meydan okurcasına sesini yükseltti: “Ekim Devrimi 100. yılında! Rusya’da bundan 100 yıl önce işçiler iktidarı aldılar! Patronların egemenliğine son verdiler! Kendi iktidarları altında işçiler savaşa son verdiler. Açlığa, işsizliğe son verdiler! Kadınlara eşitlik ve özgürlük getirdiler. Bugün de Ekim Devrimi yol gösteriyor! Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!”

Mall of İstanbul’un ışıkları köprüyü aydınlatmaya devam ediyordu. Artık işçilerin geçişi ise seyrekleşmişti. Sınıf devrimcileri onlarca gazeteyi işçilere ulaştırdıktan sonra işçi semtinin yolunu tuttular. Faaliyeti değerlendirerek aldıkları yolda kalabalığa karıştılar.

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi

 

 

 

 

Patron medyasının anlatmadığı senin gerçek gündemindir

 

Patron medyası gerçek gündemlerden kaçıyor, magazin programlarına hız veriyor. Oysa gerçek gündem biz işçilerin emeğini yok sayan uygulamalardır. Gerçek gündem insanca yaşamaya yetmeyen asgari ücrettir. Kiralık işçiliğin yarattığı sorunlardır. İşsizliktir. İşsizlik nedeniyle intihar eden emekçilerdir. Patronların gasp ettiği haklarımızdır.

Patronlar için mesai yapan medyanın üstünü kapatmaya çalıştığı da biz işçi ve emekçilerin canını yakan gerçek gündemlerdir. Patron medyası sadece bizim gerçek sorunlarımıza gözünü kapamıyor. Para babalarının ve partilerinin zihinlerimizi kapatma stratejisine tam destek veriyor. Kapitalistlerin gözümüzün açılmaması, duyarsız olmamız hedefine hizmet ediyor.

Sadece kapitalizmin çıkarları patron medyasını ilgilendiriyor. Örneğin canımızın yongası kıdem tazminatı hakkımızın sonu demek olan kıdem tazminatı fonu yasasına patron medyası tam gaz destek verdi. 130 bin metal işçisi en önemli silahı olan grev hakkını kullanacaktı. Grev yasaklandı. Patron medyası grev yasağını alkışladı. Emeğin korunması için mücadele eden öncü emekçilere yönelik baskılara, sindirme ve susturma politikalarına tam destek verdi.

Peki neden? Çünkü patron medyasının parçası olduğu düzen biz işçilerin gazabından korkuyor. Korkmakta haklılar da.... Bilinçli, örgütlü işçilerin sömürü çarkını kıracağını, tekerleklerine çomak sokacağını biliyorlar. Bu nedenle biz işçilerin bilinçlenmelerinden, gerçekleri öğrenmelerinden korkuyorlar. Bilinçli bir toplum istemiyorlar. Çünkü sınıf bilincine sahip işçilerin tekerlerine çomak sokacaklarını biliyorlar.

Biz işçiler birleşirsek patronları koruyan düzene de, medyanın patron borazanlığına da son veririz.

Kayseri’den bir metal işçisi

 
§