15 Aralık 2017
Sayı: KB 2017/48

ABD-İsrail-Suudi saldırganlığının Kudüs hamlesi
Stratejik ortakların açık-gizli suç dosyası!
Dinci faşizmin karanlığı ve çıkış arayışı
Taşeron işçisine kadro aldatmacası
Yapılması gereken açıktır: Grev!
“Mücadele etmeyen işçi köleliğe mahkumdur”
HT Solar’da hiçbir şey bitmiş değil!
İstanbul’da direniş sürüyor
Dünyayı sarsan altmış yıl!
Emperyalist savaşa karşı mücadeleye!
Gerici kuşatmayı kırmak için tek yol mücadele!
Kurultay Hazırlık Komitesi toplandı
Bugünün mücadelesini yarına bırakma!
Gençlik Erdal Eren’i andı
Suriye’de “siyasi çözüm” ve Ortadoğu’da artan gerilim
Almanya’da siyasi kriz sürüyor
Silahların gölgesinde kâr hesapları
19 Aralık Katliamı’nın 17. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

25 Kasım ve 5 Aralık’ın ardından...

Gerici kuşatmayı kırmak için tek yol mücadele!

 

Namus” kisvesi altında kadınların katledildiği, şiddete maruz kaldığı ve kadını aşağılayan zihniyetin tam koruma ve kollaması ile tacize, tecavüze uğradığı bir yılı geride bırakacağız. Veriler ve istatistikler günümüzde kadının kapitalist sistem içinde, adeta Ortaçağ’ı aratmayacak kölelik koşullarında yaşamak zorunda kaldığını ortaya koyuyor.

Düzen temsilcileri ya bu gerçekliği ters yüz etmenin ya da bu gerçeklik üzerinden oy avcılığına girişmenin derdine düşerek, sınıfsal konumlarının omuzlarına yüklediği ödevleri layıkıyla yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.

Bu açıdan geride bıraktığımız 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü ve 5 Aralık “Türk kadınının” seçme ve seçilme hakkının 83. yıl dönümü vesilesiyle hükümet ve düzen muhalefetinden gelen açıklamalar, düzen siyasetinin yaydığı gerici burjuva ideolojisinin, kadının kurtuluşuna giden yolda koca bir engel olduğunu bir kez daha gösterdi. Her iki gündem üzerinden yapılan açıklamalar, iktidarı-muhalefetiyle düzen siyasetinin kapitalist sistemin bekası zemininde yükselen kadın düşmanlığında ortaklaştıklarını gözler önüne serdi.

Yalan ve ikiyüzlülük: AKP

Siyasi yaşamı boyunca AKP, kapitalist sistemin kadına biçtiği ikinci sınıf konumu pekiştiren ve dinsel gericilik sosu ile bunu daha da derinleştiren icraatların baş aktörü oldu. İktidar olmanın nimetleri ile yolunu yürümeye devam eden AKP, elinde tuttuğu sermaye devletinin güç aygıtları ile kadınların eşitliği ve özgürlüğünün önüne tüm gövdesi ile dikiliyor. Bu uğurda dini duygularını suistimal ederek ve şovenizm zehri ile sersemleterek kadınları gerici burjuva ideolojisine yedeklemeye çalışıyor. Bu amaçladır ki Erdoğan her 8 Mart’ta olduğu gibi 25 Kasım’larda da özel olarak kadınlara seslenmeyi önemsiyor.

İktidarı döneminde kadın cinayetleri %400 artmış olan AKP’nin şefi Erdoğan, 25 Kasım vesilesiyle yaptığı bu yılki konuşmasında adeta kadınlarla alay etti. Bizzat AKP’nin uygulayageldiği politikalar sonucu katillerin ödül gibi “ceza”lar aldığı, tacizcilerin ve saldırganların resmi ağızlarca korunduğu bir dönemde Erdoğan, katillerin cezalarını çekmeleri gerektiğini ifade etti.

Erdoğan’ın çarpıtmaları ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dizdiği övgüler arasında, kadına yönelik şiddeti körükleyen dinsel gericiliği savunmaya girişmesi dikkat çeken bir başlık oldu. Bu başlık, Erdoğan’ın geçen yıllardaki konuşmalarında yer alan, dinsel gerici algıya göre kadınların neler yapıp yapamayacağı vurgularının bu sene tercih edilmemesi ile birlikte düşünüldüğünde ayrıca önemlidir. Zira AKP’nin, çocukların tecavüzcüleri ile evlendirilmesini öngören ve çocuk evliliklerinin önünü açan yasa tasarısı gibi dini söylemlerle kitlelere yamamaya çalıştığı gerici politikalarına karşı gelişen öfkenin AKP cephesindeki etkilerini göstermektedir. Bununla birlikte çarpıtmalar yoluyla bol keseden AKP icraatlarının övülmesi, AKP’nin seçimlerde kadınlardan gelecek oylara olan susamışlığını ortaya koymaktadır. Zira Erdoğan konuşmasının sonunda kendi gerici çıkarları uğruna kadınları görev başına çağırmış ve kendisini kadınların özgürlüklerinin temsilcisi ilan ederek kadınlar için seçim döneminde seferberlik ilan etmiştir.

Bu açıdan Erdoğan’ın konuşmaları, AKP’nin çöküp gitmeye yazgılı sonuna yaklaşmasının çırpınışları olduğu kadar, işçi-emekçi kadınların karşı karşıya kaldığı gerici zehirlenmenin boyutunu ve kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelelerinde önlerinde duran tehlikeyi de işaret etmektedir.

Kadınların “dramı” ve oy avcılığı: CHP

AKP, 2019’da gerçekleşecek seçimlere odaklanarak kadınları gerici ideolojisi etrafında kenetlemeye çalışırken, kadın sorununa bakışta AKP ile kapitalist sistemin özünde buluşan CHP de aynı hedefe başka saikler üzerinden yürüdü. Kılıçdaroğlu’nun 25 Kasım vesilesiyle sarf ettiği “Erkek işsizse hıncını evdeki karısından çıkarır” sözleri tartışma konusu oldu.

Elbette, Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği sosyo-ekonomik bir olgudur. Fakat Kılıçdaroğlu’nun tam da temsil ettiği burjuva düzenin ideolojisi gereği üzerinden atladığı ve AKP’ye “muhaliflik” temelinde ele aldığı olgunun arka planında kadını erkeğin bir nevi uzantısı olarak gören, ona evde oturmasını ve erkeğin tam egemenliği karşısında boyun eğmesini isteyen kapitalist sistem, onun ekonomik ilişkileri bulunmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun üstünden atlamaya çalıştığı bu zemin, programatik olarak tam da ayaklarını sıkıca bastığı yerdir. AKP’yi işsizliğin ana kaynağı ilan eden ve kendi iktidarı döneminde işsizlik sorununu çözeceğini iddia eden bu anlayış, işsizliğin kapitalist sistemin en doğal ve kopmaz sonuçlarından biri olduğunu ve ancak kesin çözümünü de bu sistemin ortadan kalkması ile bulacağını söyle(ye)mez. Haliyle, suya sabuna dokunmadan kapitalist sistemin kadınların başına musallat ettiği tüm sorunlar, hasmına karşı bir koz olarak Kılıçdaroğlu’nun ağzında yaveye dönmüştür ve bu doğrultuda da sıradanlaştırılmaktadır. Ağzındaki tüm lafların gerisinde ise bir tek hedef yatmaktadır ki, o da sıkça bahsettiği 2019 seçimleridir. Öyle ki kadınların seçme seçilme hakkını elde etmelerinin 83. yılında CHP’nin gerçekleştirdiği “Kadınlar İçin Adalet Kurultayı”nda Kılıçdaroğlu, kadınların karşı karşıya kaldığı yakıcı sorunlardan açlık ve sefaleti, “dram” olarak tanımış ve bu “dramlara” karşı mücadeleyi yine AKP’yi sandığa gömmek olarak tarif etmiştir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki AKP bugünün olgularını çarpıtırken, CHP tarihsel olguları çarpıtarak bu topraklarda kadınların seçme ve seçilme hakkı için verdiği mücadeleyi CHP yönetiminin nasıl da sindirdiğini görmezden gelmiş ve kazanılmış bir hakkı Kemalizm’in kadınlara sunduğu bir “bağış” ve daha özelde ise Mustafa Kemal’in kadınlara duyduğu bir “şükran” olarak sunmuştur. Kadınların mücadelesini tarihten silerek kadınların kazanımlarını Kemalizm’in “lütfu”na indirgeyenlerin bugün de kadınlara tüm haklarını CHP’nin vereceğini “müjdelemesi” hiç de şaşırtıcı değildir. Bunun için kadınların yapması gereken tek şey ise, Kılıçdaroğlu’na göre çok basittir: 2019’da CHP’ye oy vermek!

Yaşamak için sosyalizm

Düzen temsilcileri bu dalaşmanın içerisinde kendi ikiyüzlülüklerini teşhir ederken, işçi-emekçi kadınları kendi saflarına yedekleme çabasını sürdürüyorlar. Ancak unutulmamalı ki bu çaba tek ortak hedefe hizmet etmektedir. AKP’si ve CHP’si ile düzen partileri kadını kapitalist sistemin çizdiği sınırlar içinde tutmaktadır ve bu sayede kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesi kötürümleştirilmek istenmektedir. İşçi ve emekçi kadınların yeri düzen partilerinin safları değil, kendi kurtuluşları için kapitalist sisteme karşı işçi sınıfının vereceği bağımsız devrimci mücadelenin saflarıdır.

Ve işçi emekçi kadınlar, bu saflardaki yerlerini almadıkça; kadın cinayetlerini, şiddeti, aşağılanmayı, kadın emeğini hiçleştiren anlayışı üreten bu sisteme karşı mücadele etmedikçe, düzen siyasetinin bu gerici kuşatması kırılamayacaktır. Her sene burjuvazinin çeşitli sözcüleri kendi yarattıkları pislikleri “dram” olarak karşımıza çıkarıp oy avcılığı yapacak ya da akıllarımızla alay edercesine gerçekleri ters yüz ederek yüzümüze güleceklerdir. Kaybedilen ise sınıfsal onurumuz olduğu kadar koca bir gelecek ve yaşamın ta kendisi olacaktır.


 
§