9 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/22

İşçi sınıfı yumruğunu masaya vurmalıdır!
Türkiye-AB ilişkisi; bir küs bir barışık!
Doğanın ve kentin talanı için “yenilikler” gündemde!
Direniş şehitleri anıldı
“Tarihsel bir saldırı varsa tarihsel bir direniş gerekir!”
Gülmen ve Özakça için eylemler
Sermaye devleti grev ve direnişlere yasaklarla saldırıyor
‘Kıdem tazminatı haktır, gasp edilemez!’ paneli
Kıdem tazminatı hakkımıza sahip çıkalım!
15-16 Haziran Direnişi’nin ruhuyla genel grev genel direniş!
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 5
Örgütlüyüz, güçlüyüz, kazanacağız!
Lise ve üniversiteliler piknikte buluştu
Dinci gericilik eğitimi kuşatıyor!
Yeni yükseköğretim yasa tasarısıyla güvencesizleşme ve şirketleşmenin önü açılıyor
Kapitalizm korumaz süründürür, yaşatmaz öldürür
MI6, Kaddafi ve Manchester katliamı
Kapitalizm çürütür, yok eder!
Nazım Hikmet ve Ekim Devrimi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Nazım Hikmet ve Ekim Devrimi

 

Bolşevik Kitof haykırdı yoldaşlara :
“- Yoldaşlar, - dedi, -
                        tarih
                        yani işçi ve köylü sınıfları,
                        yani kızıl asker,
               yani, bir meşale yakıyoruz, - dedi, -
                        hücuma kalkıyoruz, - dedi...

Ve Neva nehrinde buzlar kızarırken
o n l a r  bir çocuk gibi iştihalı
                                    ve rüzgâr gibi cesur,
Kışlık Saray’a girdiler.

Sosyalizm kavramını kullanmak ve sosyalizmi yaşamak… İşte bunlar bambaşka şeylerdir. Bir kavramı telaffuz etmek ve o kavramı bir yaşam biçimi haline getirmek… Nazım, işçi sınıfının şairi olarak bir yanıyla aydın bir kimlikti. Fakat Nazım yaşamı ile işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde örgütlü bir militandı ve yaşamını boylu boyunca bu mücadeleye adamıştı. Kendi deyimi ile:

Hazım zamanlarını, boş gecelerini değil, boydan boya ömrünü vermiştir ihtilâle...”

Nazım Hikmet işçi sınıfının ve onun kurtuluş mücadelesinin, sosyalizmin en önde gelen şairlerinden… Tabi hal böyle olunca böylesi, yaşamını işçi sınıfının kurtuluşuna adamış bir şairin, tarihte önemli bir yerde duran, bir işçi devrimi olan Ekim Devrimi üzerine söz söylememiş olması düşünülemez.

Kruşçev’e yazdığı bir mektubunda şöyle diyor: “Bolşevik partisine, ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ardından, 1924 yılında, yine Moskova’da 1925 yılı başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldum. Doğu emekçileri komünist üniversitesini bitirdim ve parti işleri için Türkiye’ye gittim. 1925 yılı sonunda, Ankara’da yeraltı çalışmaları gösterdiğim için gıyaben 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Ben, sayılı komünist şairlerdenim. Çok mutluyum, çünkü büyük Ekim Devrimi’nin beşinci yıldönümünü Moskova’da kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. SBKP’nin 22’nci kongresini kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım.

Yani baştan sona devrimle yoğrulmuş bir yaşam ve bilinç…

İşçi sınıfının tarihsel devrimci misyonunu teoriden pratiğe doğru kavrayan bir kimlik olarak Nazım, onun tarihsel eylemi olan Ekim Devrimi’ne gerekli ilgiyi göstererek bu tarihsel eylemi ak kağıdına da kelime kelime nakşetmeyi ihmal etmiyor. Bursa Hapishanesi’nde özgürlüğünden yoksunken dahi Ekim Devrimi’ni anlatacak kadar bilinç özgürlüğü yaşıyor Nazım. Bedeni tutsak fakat bilinci devrim barikatlarında, bilinci Bolşeviklerle…

Lenin’in “yumuşak ve derin sesi”ni dinleyen şiir ustası dostumuzun kalemi yumuşak ve derin hareketlerle, adeta mitralyözü bir Ukrayna şarkısı gibi işleten işçiler edasıyla defterine kelimeleri damla damla akıtıyor:

Bin dokuz yüz on yedi
ikinciteşrin yedi...
Yumuşak ve derin
sesiyle Lenin:
“Dün erkendi, yarın geç
zaman tamam bugün,” dedi..
Yağlı çarklılarla yağlı işçiler:
“Bugün!” dedi.
Ölümü açlıktan öldüren siper:
“Bugün!” dedi.
Ağır
çelik
kara
toplarıyla AVRORA:
“BUGÜN!” dedi,
“BUGÜN!” dedi…

Tabi Nazım’ın Ekim Devrimi konusundaki ilgisinin arka planına da bakmak gerekir. Nazım “Komünistlere bir çift söz”ünde ‘Yaşamın her neresinde olursanız olun Lenin her daim yaşamınızın her alanında olması gerekir’ mealinde konuşur. Yani bu, Lenin’in devrimci teorisine olan bilinçli bağlılık anlamına gelir.

Ayrıca bir başka şiirinde ise: “Şairim 
şiirden anlarım,
en sevdiğim gazel  Anti Düringidir Engelsin” derken, yine aynı şiirde; “Fakat asıl şaheserime başlamak için 
Hafızı Kapital olmayı bekliyorum”
diyerek marksist felsefe ve teoriye ilgisini ve bu bilinç üzerinden devrimci şairliğini ortaya koymaktadır.

Yaşamın hemen her alanına dair şiirler yazan büyük usta, her şiirinde dünyaya bir pencereden bakar. Bu pencere işçi sınıfının kurtuluşu anlamına gelen sosyalist düşüncedir. Ve bu yanıyla Ekim Devrimi onun için dünya tarihinde önemli bir dönemeç noktasıdır. Kapitalist dünyaya karşı yükseltilmiş kızıl bir bayrak olan bu devrim pratiği Nazım için önemli bir laboratuardır. Ve bu “bilim insanımız” bu laboratuarı en iyi şekilde değerlendirmeye bakar.

Nazım Hikmet işçi sınıfının devrimci mücadelesinde ve tarihsel olarak tuttuğu yeri ile daima yaşayacak ve bize yön gösterecektir. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında ve ölümünün 54. yılında büyük ustayı saygı ile anıyoruz.

F. Deniz

 

 

 

 

Çevre kirliliği mi önemli rant mı?

 

Nedir çevre, yaşadığımız yer midir? Yolun kenarındaki 3-5 ağaçlık alan mıdır? Sıkış tıkış binaların arasındaki çiçekler midir? Yoksa tamı tamına hayatımızdaki yeşil olan tonlar mıdır? 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü geride bıraktık. Dünyamızı kirletenler yine kürsülerde içi boş nutuklar attılar. Vahşi kapitalizm gölgesini satamayacağı ağaçları dahi katlederken, emperyalist haydutlar “çocuklara güzel bir dünya, oksijeni bol ülkeler bırakacağız” diye nutuklar atıyorlar. Sözde birkaç araştırmacıya ödüller veriyorlar. Hâlbuki daha birkaç hafta öncesinde Antalya’da çevre mücadelesinde öne çıkmış emekli çift doğayı talan etmek isteyenler tarafından katledildi.

Ortaçağ artığı krallar helikopterle dolaştıktan sonra en güzel ormanlık alanlarda yangınlar çıkarılarak buralar ranta açıldı. Yaz sezonu geldi, bu orman yangınlarının kasıtlı olarak başlayacağı tarih demektir. Gerçi artık sermaye yeşil alanları ranta açmak için yangınlara ihtiyaç duymuyor. Gece yarısı çıkarılan kapkaç yasalarla bu işi çözüyorlar. Öyle ki 10 bin yıllık tarihi eserler 40 yıl kullanılacak baraj için feda edilerek kültürel miraslar da yok edilmektedir. Bu yağma ve talana dur diyenleri, kasalarına girecek paradan başka hiçbir şeyi düşünmeyen şirketler şikâyet etmektedir. Sanki doğaya, canlı hayatına kast eden kendileri değil de doğayı koruma mücadelesi verenler!

Sermaye temsilcileri havamızı suyumuzu, doğamızı kârları için kirletirken aynı zamanda yeni salgın hastalıkların türemesine de neden oluyorlar. Bu durum da ilaç tekellerinin işine yaramaktadır. Kısacası kapitalistler yarattıkları her kötülüğü, yıkımı, tahribatı kendileri için fırsata çeviriyorlar.

Kapitalistlerin daha fazla kâr için yarattıkları yıkımları ancak örgütlü mücadeleyle bertaraf edebiliriz. Yurttaş Kazım’ın, Havva ananın feryadı kulaklarımızdadır. Yıllar evvel Dilovası’nın kanser ovası olduğu bilimsel bulgularla ortaya çıkarılmıştı. Buna rağmen hiçbir önlem alınmadı. Çünkü Dilovası’nda çalışan işçi ve emekçilerin, çevresindeki mahallelerde yaşayanların sağlığının kapitalistler için bir önemi yok. Onlar için önemli olan kasalarına girecek paradır. Hükümetler de sermayeyi temsil ettikleri için bu durumu örtbas etmektedir. Hâlbuki aynı yöneticiler yıllar evvel Kazlıçeşme ve Haliç’in temizlenmesi gerektiğini, eski şaşalı günlerine geri döndürmek için sanayi tesislerinden arındırılması gerektiğini söylüyorlardı. Buralardaki bütün fabrikaları yıkıp şehrin çeperine, uzaklara taşımışlardı. Ancak ikiyüzlü burjuvazi, halkın sağlığını çevre güzelliğini savunduğu için bunu yapmamıştı. Kazlıçeşme ve Haliç’teki fabrikalarda çalışan işçilerin tamamı örgütlüydü. Buraların rantı yüksekti. İşte sermaye sınıfı ancak işçi sınıfının örgütlülüğünü parçalamak, dağıtmak, rant elde etmek söz konusu olduğunda çevre sorunlarını hatırlar. Hadi şimdi de yıkın kanser ovası olan Dilovası’nı görelim! Ama yapmazlar. Onlar ancak Dilovası’ndaki fabrikalar ne zaman kapitalistleri rahatsız edecek biçimde örgütlü mücadeleye girişirse o zaman “çevre kirliliği” sorununu hatırlayacaklardır.

M. Güzel


 
§