9 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/22

İşçi sınıfı yumruğunu masaya vurmalıdır!
Türkiye-AB ilişkisi; bir küs bir barışık!
Doğanın ve kentin talanı için “yenilikler” gündemde!
Direniş şehitleri anıldı
“Tarihsel bir saldırı varsa tarihsel bir direniş gerekir!”
Gülmen ve Özakça için eylemler
Sermaye devleti grev ve direnişlere yasaklarla saldırıyor
‘Kıdem tazminatı haktır, gasp edilemez!’ paneli
Kıdem tazminatı hakkımıza sahip çıkalım!
15-16 Haziran Direnişi’nin ruhuyla genel grev genel direniş!
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 5
Örgütlüyüz, güçlüyüz, kazanacağız!
Lise ve üniversiteliler piknikte buluştu
Dinci gericilik eğitimi kuşatıyor!
Yeni yükseköğretim yasa tasarısıyla güvencesizleşme ve şirketleşmenin önü açılıyor
Kapitalizm korumaz süründürür, yaşatmaz öldürür
MI6, Kaddafi ve Manchester katliamı
Kapitalizm çürütür, yok eder!
Nazım Hikmet ve Ekim Devrimi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dinci gericilik eğitimi kuşatıyor!

 

Topluma dönük dinci gerici ideolojik saldırılar yoğunlaşıyor. Bu saldırıların önemli bir ayağını ise eğitim alanındaki değişiklikler oluşturuyor. Daha önce “dindar ve kindar bir gençlik istiyorum” diyerek dinci gerici hedeflerine işaret eden Erdoğan ve AKP’si eğitimi de buna göre dizayn ediyor.

Yakın bir zaman önce Türkiye’de zorunlu din dersleri ciddi bir tartışma konusuydu. Zorunlu din derslerinin kaldırılması talebiyle ciddi bir kamuoyu da oluşmuştu. Din derslerinin içeriği de tartışmaların önemli bir parçasıydı. Dinci gericilik din derslerinin aynı zamanda “ahlak bilgisi” olduğunu söylüyor, savunusunu buradan yapıyordu. Şimdi ise bırakalım zorunlu din dersi tartışmasını, din dersi dışındaki bütün ders içeriklerine dinci gericilik sirayet etmiş durumda. Bu durum dün de böyleydi. Bugün, daha çok böyle.

Tecavüzcü Ensar Vakfı’nın düzenlediği bir etkinlikte konuşan Erdoğan “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” diyerek hâlâ hedefledikleri noktada olmadıklarını söylemiş oldu. Bugünkü dinci gerici dayatmalar göz önüne alındığında hedeflenenin nasıl bir kültürel iktidar noktası olduğu az çok tahmin edilebilir. Bunun önemli bir ayağını ise eğitim oluşturuyor. Daha önce PDR hizmetlerinde değişikliğe gidileceği duyuruldu. PDR eğitimi alan öğretmenlerin dışında alanlardan alımların önü açıldı. Bu, din öğretmenlerinin, imamların; ilkokullara, liselere rehber öğretmen olarak atanabileceği anlamına geliyor. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, zorunlu eğitim süresinin 13 yıla çıkartılacağını duyurdu. Okul öncesi eğitimin de bir yıl zorunlu hale getirileceğini söyledi. Bu yeni adımın amacını ise yine aynı konuşmada açıkladı;  “Şuna çok inanarak söylüyorum, maddi yönden de Türkiye’nin eğitimi iyi bir yerde, manevi yönden de iyi bir yerde. Önümüzdeki dönemde inşallah müfredatı da gözden geçiriyoruz. Değerler eğitimini de evlatlarımıza daha fazla vereceğiz.”

15 Temmuz Fethullahçı darbe girişimini fırsata çevirerek dinci milliyetçi rejimini kurabilmek için 16 Nisan hileli referandumuyla kendine hukuksal dayanak yaratan AKP iktidarı her alanda saldırılarını yoğunlaştırıyor. Bu saldırıları püskürtmek için direnmekten başka çare yok.

 

 

 

 

Gericiliğin karanlığı yırtılıp atılacaktır!

 

Geçtiğimiz günlerde Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde gerici-faşist bir grup “ramazan ayında yemek yiyemezsiniz” diyerek ilk önce Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne, ardından İletişim Fakültesi’ndeki öğrencilere saldırdı. Tekbirler eşliğinde palalar ve taşlarla saldıran gerici güruh 3 öğrenciyi yaralarken, ÖGB ise tüm bu saldırıları izlemekle yetindi. Saldırıların ardından üniversiteye gelen polisler gerici-faşist gruba müdahale etmek yerine üniversite öğrencilerine gaz ve plastik mermilerle saldırdı, 20 öğrenci bu esnada gözaltına alındı.

Bu saldırılara bizler ilk defa tanıklık etmiyoruz. Her sene bu ve buna benzer haberlerle karşılaşıyoruz. Daha önceki senelerde Malatya’da bir üniversite öğrencisi “oruç tutmadığı” bahanesiyle ülkücü bir grubun saldırısına uğramış, kaldırıldığı hastanede ise yaşamını yitirmişti.

Bu saldırılar AKP iktidarının yaratmak istediği “dindar ve kindar bir nesil” politikasının bir sonucudur. Dinci-gericilik tüm yaşamımızda kendini göstermeye devam ederken bu tür saldırıların yaşanması bir rastlantı değil elbette. Otobüste şort giydiği gerekçesiyle bir kadının tekmelenmesi, daha birkaç gün önce oruç tutmadığı bahanesiyle sokak ortasında bir kadının darp edilmesi, Ensar Vakfı’nda yaşanan 45 çocuğa yönelik cinsel istismar haberleri… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örneklerin hepsi dinci-gericiliğin toplum yaşamı üzerine çöken karanlığıdır.

Siyasal gericilik en fazla gençlik üzerinden kendini var etmeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan’ın Ensar Vakfı’nın 38. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma bunun en açık kanıtı. 45 çocuğun cinsel istismara uğradığı bir vakfın genel kurulunda Erdoğan nasıl bir gençlik yaratmak istediklerini vurguladı. Konuşmasında 14 yıldır iktidarda olmalarına rağmen henüz sosyal ve kültürel sonuçlar oluşturma noktasında sıkıntılar yaşadıklarını, bu alanda yeni yeni mesafe almaya başladıklarını söyledi. Ayrıca konuşmasında “15 Temmuz’un en büyük kahramanlarından biri de gençlerimizdir. O gece oraya gelenler, Gezi Parkı’nın gençleri değildi. Canını bayrağı, ezanı için ortaya koyan gençlerdi” diyerek yaratmak istedikleri nesli bir kez daha tariflemiş oldu.

Egemenler günümüzde olduğu gibi, tarihin birçok döneminde dinsel gericiliğe sığınmışlardır. Ezilenleri kontrol altında tutmanın, gerçek sınıf ilişkilerini perdelemenin en önemli aracı haline gelmiştir din. Ancak bu araç burjuvaziyi bir yere kadar kurtarabilecektir.

Engels’in de dediği gibi: “Gelenek büyük bir tutucu güçtür, tarihin hızını keser. Ama edilgendir, bu nedenle yenilmek zorundadır. Din de kapitalist topluma uzun süre koruyucu duvar olamaz!” Bu nedenle dinci-gericiliğin karanlığı tarihin bir zorunluluğu olarak yırtılıp atılacaktır.

D. Yalım

 

 

 

 

 

Yıldız Kampüsü Erdoğan’a tahsis ediliyor!

 

Yıldız Teknik Üniversitesi’nin (YTÜ) Beşiktaş’ta bulunan Yıldız Kampüs’ü, iki yıl önce restorasyon yapılacağı gerekçesiyle İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nin Davutpaşa’ya taşınmasıyla boşaltılmaya başlanmıştı. Öğrencilerden gelebilecek tepkiler sebebiyle restorasyon yapılacağı yalanı öne sürülmüştü. Ancak 22 Mayıs’ın sabah saatlerinde kampüse gelen çok sayıda nakliye kamyonuyla Çukur Saray, Tarihi Rektörlük ve Mediko da boşaltılmaya başlanarak asıl amaçları gün yüzüne çıkmış oldu. Beşiktaş kampüsü, keyfi bir şekilde Cumhurbaşkanlığı Ofisi olarak kullanılmak için boşaltıldı. Buna karşılık 31 Mayıs’ta YTÜ öğrencileri bu keyfi kararı protesto etmek ve kampüslerine sahip çıkmak amacıyla Yıldız Kampüsü’nde şenlik yapma kararı aldılar. Buna karşılık Rektörlük o günün erken saatlerinden itibaren öğrencilerin kampüse girmesini ‘güvenlik’ gerekçesiyle yasakladı. Üniversite öğrencileri kendi üniversitelerine giremezken kampüsün içi sivil polisle doldurulmaya başlandı. Bu keyfi tutum ve engellemelere boyun eğmeyeceğini ifade eden öğrenciler o gün saat 16.00’da kampüs kapısında toplanarak ve içeriden de gelen kalabalık kitleyle kapıda buluşarak yaptıkları basın açıklamasıyla tepkilerini ortaya koydular.

Dışarıda savaş ve saldırganlığını her geçen gün arttıran sermaye devleti, üniversitelerimizde ilerici-devrimci öğrencilere karşı cihatçı çeteleri beslerken, yayınladığı KHK’larla ilerici-devrimci akademisyenleri ihraç ederken ve her geçen gün eğitim müfredatının içeriğini dinci gerici bir şekle büründürürken aslında bu sistemde eğitim sisteminin nasıl olduğuna da ışık tutmuş oluyor. Eğitim sisteminde amaçları toplum için üretim ve bilim olmadığı, sermayeyi büyütmek olduğu için okullarımız dinci-gerici kurumlara, üniversitelerimiz cumhurbaşkanlığı için külliyeye çevriliyor. Bizler mücadele etmediğimiz sürece yaşam alanlarımız, üniversitelerimiz sermaye devletinin keyfi istekleriyle gasp edilecektir.

P. Sevra

 
§