19 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/19

Efendi de uşak da yerli yerinde…
Erdoğan ve heyeti ABD’deki görüşmelerini tamamladı
Savaşın rantını yiyenler “çözüm” istiyor!
Polis saldırısına uğrayan avukatlara açılan dava görüldü
İran sınırına duvar ve Kürt sorunu
Sermayenin saldırılarına karşı birleşik mücadele!
Kıdem tazminatı için “İşsizlik Fonu” itirafı
İşten atma saldırılarına ve köleliğe karşı grev ve direnişler sürüyor
DEV TEKSTİL GMYK 2017 Mayıs Ayı Toplantı Sonuç Bildirgesi
Gülmen ve Özakça ile dayanışma eylemleri
Açlık greviyle dayanışma büyürken polis saldırısı da tırmanıyor
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
DGB-DLB, evlatlarını yitiren anneleri ziyaret etti
Namık Kemal Üniversitesi’ndeki boykot deneyimimiz üzerine
İsrail zindanlarında direniş devam ediyor
Siyasal İslam, Hamas ve direniş
Yunanistan’da toplumsal çöküntü
Reklamlarda güzellenen Shell ve “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”
“Bizim kutlayacak Anneler Günü’müz yok!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Savaşın rantını yiyenler “çözüm” istiyor!

 

Kürt ulusunun haklı istemleri kendini dayattıkça, rejimin inkâr ve imhadan ibaret çözümünün iflas ettiği her defasında açığa çıktıkça birtakım projeler gündeme geliyor. Önümüzdeki günlerde bu çerçevede birçok “açılım” yeniden gündeme gelecek gibi görünüyor. Sermaye basınının kimi liberal kalemleri kendi köşelerinden bunun yolunu açmaya çalışırken, son olarak TÜSİAD da meseleye bakışını ortaya koydu.

Silahların susmasını istiyorlarmış!

Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, PKK’ye yönelik olarak, “Silahlı mücadelenin bir daha geri dönülmemek üzere muhakkak terk edilmesini ve bunun koşullarının sağlanmasını arzu ediyoruz” diye bir açıklama yaptı. Hükümetin de bu konuda adım atması gerektiğini söyleyen Bilecik, “Bunun için siyaset kanalının önünün açılması ve siyasetin, diyaloğun çözümün mimarı olmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Bilecik bu çağrıyı Diyarbakır’da Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), “39. Girişim ve İş Dünyası Konseyi” toplantısında yaptı. Gümrük Bakanı Bülent Tüfekçi, TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy ve sermaye çevrelerinin katıldığı bu toplantıda Bilecik, reform adıyla diğer başlıkların yanı sıra ekonomik planda beklentilerini dile getirdi.

Bölgenin ucuz iş gücü potansiyelinin farkında olarak, bu potansiyelin değerlendirilmesi gerektiğini dile getirirken, işsizlik sorununu ve genç nüfusu öne çıkardı. Konuşmasında, sermayenin çıkarlarını ve beklentilerini sıralamayı, Türkiye’de var olan toplumsal sorunlar ile gerekçelendirerek kulağa hoş gelen taleplerde bulunmayı da ihmal etmedi.

Silah tüccarları “barış güvercini” olabilir mi?

TSK’nın askeri ihtiyaçlarını karşılayan projelerde başı çeken, AKP döneminde de büyümesini sürdüren, yani kirli savaş ortamında daha da palazlanan KOÇ grubu gibi sermaye çevrelerinin Kürt sorunu çerçevesinde bir çözümden bahsetmesi elbette şaşırtıcı değil. Böylesine çatışma ortamlarının sadece besleneni değil, aynı zamanda finansörü de olan bu sermaye gruplarının silahların susmasını istemesinin belli nedenleri var. Her durumda kazanıyor olmalarına rağmen en çok kazanacakları dönemin “yatırımlarını” en kolay yapacakları zamanlar olduğunu biliyorlar. Adına serbest piyasa sistemi dedikleri bu düzende onların anladığı istikrar, kendilerine kâr getirecek ucuz iş gücü ve daha geniş pazarlara daha kolay ulaşabilmektir. Diğer taraftan uluslararası tekellerle ilişkileri onları ayrıca zorlamaktadır. Neticede gözetilmesi gereken çıkarlar sadece işbirlikçi yerli sermayenin değil; iş aldıkları, ortaklıklar kurdukları, kazançlarından pay aldıkları emperyalist tekellerin de çıkarlarıdır.

Kürt sorunu çerçevesinde, kirli savaşın rantını yiyenlerin bu savaşın acılarına üzülmelerini beklemek abestir. Yeri gelir dönemin TÜSİAD başkanı Ümit Boyner gibiler Diyarbakır’da Kürtlerle birlikte halay çeker, yeri gelir Koç ve benzerleri birlikte halay çekilen o halkın öldürülmesi için silah satar. Bu, emperyalist tekeller için de fazlasıyla geçerlidir. Türkiye’de kimi zaman insan hakları ihlallerine karşı demokrasiden bahseden AB ve ABD emperyalizminin, sürmekte olan bu savaşın da finansörü olduğu bir sır değildir.

“Siyaset kanalının önünün açılması”ndan, “diyalog”dan bu kadar rahatça bahsedenlerin konuştuğu yer Diyarbakır, yani Amed’dir! Amed sokaklarında, Cizre’de, Sur’da, vahşet bodrumlarında katledilen Kürtlerin kanı hala kurumamışken konuşanlar, Taybet ananın günlerce sokakta kalan cesedi karşısında susmuşlardı. 2 ay önce, 2017 Newroz’unda güzel sanatlar fakültesi öğrencisi Kemal Kurkut’un vurulması karşısında susanların dili, öldürülen Kürt çocukları karşısında da yine lal olmuştu. Diyaloğu, demokrasiyi hatırlatanlar, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi vurulduğunda seslerini çıkarmamışlardı. Siyaset kanalının önünün açılması gerekiyormuş! O kanal sadece sizlere, sizin sömürü düzeninizi sorunsuzca devam ettirmek için çalışanlara açık. 7 Haziran, 1 Kasım, hileli referandum vb. dönemeçler, iktidar erkini elinde bulunduranlar için düzen siyasetinin nasıl bir oyuncak, on milyonlarca yoksul için ise sinsi tuzaklarla dolu bir labirent olduğu gerçeğini bir kez daha doğrulamıştır.

Elbette unutmamak gerekir ki kapitalist sınıfın samimiyetsizliği sadece Kürt halkına karşı değildir. Bu savaşa alet ettikleri yoksul Türk halkına karşı da o derecede samimiyetsizdirler. Çünkü kirli savaşın bedelini zenginler ödemezler, sadece rantını yerler. Bu bedeli ödeyecek emekçi çocukları fazlasıyla vardır bu ülkede. Asker cenazelerinin villalardan değil, yoksul semtlerdeki virane evlerden kalkıyor olması çok şey anlatmaktadır.

Silah ve kan tüccarı olanlar, kandan beslenen akbabalar “barış güvercini” olamazlar. İstedikleri, Kürt halkının ulusal taleplerinin kabul edilmesi değildir. Onlar şimdi yakılıp yıkılan yerlerde direnerek sağ kalmayı başaranların, haklı ulusal taleplerinden vazgeçmeyenlerin canlısından, bölgenin zenginliklerinden ve imkanlarından kazanmanın peşindeler.

 

 

 

 

1341 AKP’li yargıç atandı

 

Geçtiğimiz günlerde AKP’nin eski yol arkadaşı Fethullahçı çeteden boşalan koltukları doldurmak için hâkim alımları yapılacağı duyuruldu. Bu doğrultuda 1341 yeni hakim ataması gerçekleştirildi.

Referandum tartışmalarının önemli konularından biri de yargının tamamen AKP’nin tekeline gireceği idi. Özellikle eski adıyla Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeni adıyla Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) atamalarında yapılan değişiklikler bu tartışmaların merkez noktasıydı.

Bugün, henüz HSK atamaları dahi yapılmadan yargının halihazırda AKP’nin tekelinde olduğuna tanıklık ediyoruz. Atanan 1341 yargıcın %90’ı AKP ile doğrudan ilişkili. Çoğu AKP il–ilçe yöneticilikleri yapmış, meclis üyesi olmuş, milletvekili adayı olmuş, AKP’ye yakın derneklerde ve vakıflarda bulunmuş kişilerdir.

Bu isimler arasında en çok dikkat çekenler ise; Fethullahçı çeteyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle kapatılan Uşak Hukukçular Derneği’nin Başkanı ve AKP Uşak Milletvekili Adayı Fahrettin Tuğrul, çocuk istismarcısı Ensar Vakfı’nın Ankara Şube Başkanı Ercan Poyraz, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın özel kalem müdürü, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün sarayda çalışan kızı…

Mahkemeye gideceksiniz ve karşınıza yargıç diye çocuk istismarcısı Ensar Vakfı’nın Ankara Şube Başkanı Ercan Poyraz çıkacak. Düzenin kimliği ne ise adaleti de o olur. Bu düzen katliamcı, tecavüzcü, ırkçı, gerici bir düzendir. Haliyle onun adalet anlayışı da “adalet” dağıtacak yargıcı da böyle olacaktır. Boğazına kadar pisliğe batmış olan bu düzeni ve onun dinci gerici temsilcisi AKP’yi yıkmadan gerçek adaletten söz edilemez.

 
§