5 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/17

Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
2017 1 Mayıs’ı ve sendikal bürokrasi
İstanbul 1 Mayıs’ının ardından...
1 Mayıs’ta Taksim iradesi
Ankara 1 Mayıs’ında ‘Hayır’ çağrısı
Bursa 1 Mayıs’ına 4 bin işçi ve emekçi katıldı
İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda 1 Mayıs
Gebze ve İzmit’te binlerce işçi 1 Mayıs’a katıldı
İllerde 1 Mayıs mitingleri
Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs
Devrimci mirası yaşatmak, daha ileriye taşımakla mümkündür!
Avrupa’da 1 Mayıs kutlamaları
Dünyada 1 Mayıs
Avrupa’daki 1 Mayıs kutlamalarından yansıyanlar
Venezuela’daki gelişmeler üzerine
Meşruiyet krizi ve sınır ötesi saldırganlık
Metal Fırtına’da bir dönüm noktası: 5 Mayıs 2015
Yasaklar devrimci iradeyi teslim alamayacak!
Sovyetler Birliği’nin Hitler faşizmine karşı zaferi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sovyetler Birliği’nin Hitler faşizmine karşı zaferi

 

8 Mayıs 1945... Bu tarih Alman faşizminin yenilgisinin kayıtlara geçtiği gündür. Bu yenilgi Sovyet halklarının ve komünistlerin çabasıyla insanlığın zaferidir aynı zamanda.

Bu tarih bize baskının, zulmün, savaşların kaynağını ve çözüm yolunu, insanlığın barbarlıktan kurtuluşunu göstermektedir aynı zamanda.

“Bunalımlar, savaşlar ve devrimler” dönemi ve faşizmin doğuşu

Doğası gereği savaşlar kapitalizmin varlık-yokluk meselesidir. 20. yüzyılın başında dünya kapitalizmi öyle bir yarış içindedir ki, ülke burjuvazileri arasındaki rekabet, pazar kapma yarışı öyle bir boyuta gelmiştir ki, devletler arasındaki savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Bir ülke içerisindeki sömürü ilişkileri kapitalizmin emperyalist aşamasıyla beraber bir ülkenin diğer bir ülkeyi sömürüsü biçimini almıştır. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı tam da kapitalizmin çıkar çatışmaları sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu kan gölünün ufkundan doğan kızıl bir güneş olan Ekim Devrimi proletaryanın savaşları bitirecek yegâne güç olduğunu göstermiştir. Aynı dönem, proletaryanın iktidarı alamadığı ülkeler için muazzam bir gericilik döneminin de başlangıcı olmuştur. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yıkımının ardından toparlanma çabası içindeki ülke burjuvazileri, üretimi ya da kârlarını arttırmak, sömürüyü hızlandırmak, pazarlarını genişletmek ve Ekim Devrimi’nden de güç almış olan kendi ülke işçi sınıflarını ezmek için adımlar atmaya başlamıştır. Bu dönem, emperyalizmin proleter devrimlere yanıtı olan kapitalizmin en gerici, en şoven ve en saldırgan hali, açık diktatörlük biçimindeki faşizmi doğurmuştur.

Bolşevikler öncülüğündeki Rus proletaryasının attığı tarihsel adımı kendi ülkelerindeki proletaryanın da atmasından korkan burjuvazinin iktidarı elinde tutmak için giriştiği bu çaba insanlığı çok kısa zamanda felaketin eşiğine getirmiştir. Emperyalist-kapitalist sistem, yaşadığı 1929 buhranıyla daha da zor duruma düşmüş ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın tohumları ekilmeye başlanmıştır. Savaşın başlangıcı olan 1 Eylül 1939 tarihindeki Polonya işgalini önceleyen 10 yıl bu çıkar ilişkilerinin doğurduğu onlarca saldırganlığa, işgale tanıklık etmiştir. İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler başta olmak üzere faşizm tüm Avrupa’da güçlenmiştir.

Alman burjuvazisi dışarıda pazarını genişletmek, içeride işçi sınıfını ezmek, çalışma kamplarında milyonlarca insanı kölece çalıştırarak emeğini sömürmek için “Güçlü Almanya” diyerek yola çıkan Hitler’i desteklemiştir. Açlık ve yoksullukla baş etmeye çalışan işçi ve emekçiler şovenizmle, Yahudi düşmanlığıyla sersemletilmiş, çarenin tüm dünyaya savaş açmak olduğuna inandırılmıştır.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı da emperyalist-kapitalist sistemin çıkar çatışmalarının bir ürünü olarak doğmuştur. Sistemin kendisine karşı gördüğü en büyük tehdit olan Sovyetler Birliği’nin yıkılması bu savaşın hedeflerinin başında gelmektedir. Her ne kadar kapitalist ülke burjuvazileri kendi çıkar çatışmaları üzerinden bu savaşta karşı karşıya gelse de emperyalist-kapitalist sistem Sovyetler karşısında açık-gizli ortak bir tutum almıştır.

Savaş ve Sovyetler Birliği

1939’da savaşın başlamasıyla kendisinin hedef haline geleceğinin bilincindeki Sovyetler Birliği imzaladığı saldırmazlık anlaşmasıyla zaman kazanmış, Kızıl Ordu’yu güçlendirmek için seferber olmuştur. 1941’de Hitler’in ordularının Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla beraber yıkımların en büyüğü yaşanmaya başlanmıştır. Hitler, ordularının %70’ini Sovyet topraklarında konuşlandırmıştır. 6 yıl süren savaştaki toplam kayıp ve zararın %73’ü bu cephede yaşanmıştır. Alman askerlerinin %90’ı Kızıl Ordu tarafından yok edilmiştir. Gerçek savaşın bu cephede yaşandığını göstermek için son olarak şunu söyleyebiliriz ki; böylesi bir dünya savaşında yaklaşık 60 milyon insan ölmüş ve bunlardan 20 milyondan fazlası Sovyet insanıdır.

Bu savaşta Kızıl Ordu’nun en büyük destekçisi proletaryadır. Eline silah alıp insanlığın kurtuluşu için savaşmakla kalmamış, zafer için sadece kanını değil, alınterini de ortaya koymuştur. 81 bin 500 km demiryolu, 15 bin köprü ya inşa edilmiş ya da restore edilmiştir. 1943’te 32 gün içinde 95 kilometrelik demiryolu döşenmiştir. Bu inşaya 25 bin işçi gönüllü olarak katılmıştır.

1943’te Ekim Devrimi’nin yıldönümünde Moskova sırtlarındaki Hitler Orduları 8 Mayıs 1945’te tamamen bozguna uğratılmıştır.

Kızıl Ordu 2 Mayıs 1945 günü Berlin’e girmiş ve 8 Mayıs günü Hitler Orduları komutanı yenilginin belgesini imzalamıştır. Hitler bu yenilgi karşısında intihar yoluna başvurmuştur.

ABD ve İngiltere ise son birkaç ay kala Hitler’in akıbetini görmüş ve Hitler’in ardından yeniden şekillenecek olan Almanya ve Avrupa’da söz sahibi olmak için Normandiya çıkartmasıyla Almanya’ya girmiştir. Zaferden pay kapmaya çalışanlar, barışı temsil etme iddiasındakiler, çok geçmeden, Hitler faşizminin yenilgisinden bir ay sonra Hiroşima’ya atom bombası atarak Hitler faşizminin mirasçısı ve dünya jandarması rolünü üstleneceğini tüm dünyaya kanıtlamıştır.

Günün ihtiyacı

Bu zafer insanlığın zaferidir. Sovyet halklarının ve dünya komünistlerinin fedakârlıkları üzerine inşa edilmiş bir zaferdir. Ancak nihai zafer değildir. Faşizm yenilmiştir. Ancak faşizmi yaratan koşullar, emperyalist-kapitalist sistem yerinde durmaktadır. O yıkılmadıkça ne savaşlar bitecektir ne de faşizm gerçekten tarihin çöplüğüne gönderilecektir. Bunun en büyük kanıtı güncel gelişmelerdir. Emperyalist yayılmacılık politikaları başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanın yaşamına mal oluyor, milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Savaş ve saldırganlık dünya savaşlarını aratmayacak boyutlardadır artık.

Türkiye’de de bir örneğini gördüğümüz gibi tüm dünyada ırkçı-şoven söylemler ve partiler güçlenmektedir. Bu, burjuvazinin bilinçli bir tercihidir ve çok daha büyük savaşlara, yıkımlara hazırlanmaktadır. Kendileri için Ekim Devrimi gibi bir tehlikenin farkındadırlar. Önlemini kitleleri ırkçı-şoven politikalarla sersemleterek almaktadırlar. ABD’de Trump’ın başkan olması, Fransa’da Le Pen’in oyunun artması, Almanya’da PEGİDA, AfD vb.nin güçlenmesi, Türkiye’de AKP-MHP’nin dinci-faşist ittifak peşinde olması boşuna değildir.

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na gerçek yanıtı Rus proletaryası Ekim Devrimi ile vermiştir. 2. Emperyalist Dünya Savaşı’nı Sovyetler Birliği, faşizmi alt ederek bitirmiştir. Bugün de savaşları bitirecek olan işçi sınıfının iktidarıdır.

 
§