3 Mart 2017
Sayı: KB 2017/09

Devrimci baharın coşkusu ile dinci-faşist rejimi geri püskürteceğiz!
Karanlıklar düzeni aydınlığa saldırıyor
Referandum ve işçi sınıfı
Aldatmaca ve oyalamanın yeni adı: OHAL Komisyonu
İdam tartışmaları eşliğinde sandık hesabı
Dinci-gerici AKP iktidarı emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin ortak eseridir
Mesut Barzani Türkiye’de ne arıyor?
Ajitasyon-propaganda faaliyetimizi güçlendirelim!
Devrimci sınıf mücadelesinde sendikalar
Çifte sömürüye, baskıya, gericiliğe HAYIR!
8 Mart’ta ücretli izin ve resmi tatil istiyoruz!
Çocuk bakımı toplumsallaşmalı, ücretsiz-nitelikli kreşler açılmalıdır!
Regl izni istiyoruz!
MİB MYK Mart ayı toplantısı sonuç bildirgesi
Ankara İşçi Meclisi Bahar Buluşması sonuç deklarasyonu
Dinci faşist diktaya HAYIR! Düzene karşı devrim!
ABD-AB ilişkilerinde yeni dönem ve çatışan çıkarlar!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mesut Barzani Türkiye’de ne arıyor?

 

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Türkiye’de ve bölgede son derece kritik gelişmelerin yaşandığı bir süreçte bir kez daha Türkiye’ye geldi. Önce kadim dostu Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ve ardından da Başbakan Binali Yıldırım’la resmi görüşmeler yaptı.

Mesut Barzani bu türden ziyaretleri ilk kez yapıyor değil. Hatırlanacağı üzere, 2012 yılında ve yine kritik bir süreçte, Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin lideri Muhammed Mursi ile birlikte AKP Kongresi’nde boy göstermişti. Ardından, 2014 yılında, yine Erdoğan’ın daveti ile ve tam da yerel seçim öncesinde Diyarbakır’a geldi. Kürt sanatçı Şivan Perwer, İbrahim Tatlıses ve Erdoğan’la kol kola, önceden hazırlanmış mizansen çerçevesinde düzenlenen sahnede şov yaptılar. Barzani yine dinci-gerici AKP iktidarının ve Erdoğan’ın sıkışık olduğu bir sırada gelmiş bulunuyor.

Hiç kuşkusuz öncekiler gibi bu ziyaret de olağan bir ziyaret değildir. Hepsi de bilinçli ve planlanmış ziyaretlerdir. Hepsi de içe ve dışa dönük önemli siyasi mesajlar yüklüdür. Neresinden bakılırsa bakılsın her üç ziyaret de Erdoğan ve dinci-gerici AKP iktidarına ve elbette ki sömürgeci Türk sermaye devletine siyasi bir destek niteliği taşımaktadır. Barzani tam da Türkiye’nin geleceğinin kararlaştırılacağı bir referandum öncesi bu ziyareti gerçekleştirerek, özellikle Kürtler arasındaki PKK ve HDP karşıtı bilumum çevrelere, kadim dostu diktatör Erdoğan’ı destekleme çağrısı yapmaktadır.

Her şey bir yana, Ankara’ya gelmeden kısa süre önce Alman FAZ gazetesine verdiği bir demeç vesilesiyle dile getirdikleri bu durumun ibret verici ifadesidir.

Barzani, bu her üç ziyaret sırasında da, günümüzde Kürt halkına dönük tam bir toplu imhaya dönüşen kirli savaşı görmezden gelerek, gitgide tırmandırılan saldırı ve savaş politikalarına tek cümle değinmeyerek, kadim dostu Erdoğan’a övgüler düzmüştür. Öyle ki, Kürt halk düşmanlığında sınır tanımayan Erdoğan’ı, tam da hainlere yaraşır bir düşkünlük ve utanmazlıkla “Kürt sorununu çözebilecek yegane lider” diye tanımlayabilmiştir. Sömürgeci Türk sermaye devletine ve dümenindeki Erdoğan’a bundan daha iyi ve bundan daha açık bir destek olamazdı herhalde.

HDP eşbaşkanları ve tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması şeklindeki sözlerine gelince, bu sözlerin hiçbir samimiyeti bulunmamaktadır. Kaldı ki bu sözler, adı geçen gazete ile mülakatı sırasında Kürt halkını ve uluslararası ilerici kamuoyunu aldatmak amaçlı olarak dile getirilmiştir. Türkiye’deki görüşmelerde ise bu husus hiç dile getirilmemiştir.

Ziyaretin dışa dönük yüzü çok daha kirlidir

Bu ziyaret, aynı zamanda, ABD’nin önümüzdeki dönemde Trump’ın önüne konmak üzere olduğu söylenen Suriye, İran, Irak ve tüm bir Ortadoğu’da izleyeceği politikanın ne olacağının iyiden iyiye merak edildiği bir sırada yapılmıştır. Erdoğan ve Barzani iki Amerikancıdır, iki işbirlikçidir. İkisi de hem içeride ve hem de bölgede en sıkışık günlerini yaşıyorlar. Birbirlerine, ama özellikle ABD’ye en muhtaç oldukları bir durumdadırlar. Erdoğan, adeta tüm umutlarını kendisi gibi maceracı, çılgın ve “öngörülemez” olarak tanımlanan Trump’a bağlamıştır. Trump’ın kendisini yalnızlıktan kurtarmasını, açmazlarına son verip, kendisine yeni ufuklar açmasını beklemektedir. Geleceğini adeta ABD ve İsrail’in yeni dönemde bölgede izleyecekleri savaş planlarına bağlamıştır. ABD emperyalizmi ve siyonist barbarların savaş arabasına bağlanmaya gönüllüdür ve son dönemlerde her vesile ile bunu dile de getirmektedir. Bu çerçevede ABD’ye veremeyeceği bir taviz yoktur.

Keza M. Barzani de benzer bir durumu yaşamaktadır. İçeride halkından (aşiretinden değil) oldukça kopmuştur. Benzer bir durumu Güney Kürdistan’daki Kürt partileri ile de yaşamaktadır. Güney’deki Kürt partileri ile aralarındaki kopukluk her geçen gün daha da açılmaktadır. Mesut Barzani’nin başkanlığının süresi dolmuştur ve bunun yeniden belirlenmesi gerekmektedir. Nedir ki bu fiilen engellenmektedir. Bu arada bölgesel Kürt parlamentosu son derece işlevsiz hale gelmiştir. Sonuç olarak, Barzani’nin içeride dayanakları oldukça zayıflamıştır. Geçmişten gelen itibarı hayli sarsılmış, çok tartışmalı hale gelmiştir. O da ABD’ye tutunarak ve onun bölgeye dönük planlarının uysal eklentisi olarak ayakta durmaktadır. Musul ve Şengal’de izlediği politika bunun ifadesidir.

ABD’nin Trump’la birlikte bölgede yoğun bir hareketlilik içine gireceğinin daha şimdiden işaretleri vardır. Alanda yeni hamleler yapmaya, edilgenliği bir yana bırakıp, aktif bir pozisyon almaya hazırlanmaktadır. Bu çerçevede, kendisine oldukça muhtaç olduğunu bildiği Türk sermaye devleti ve Erdoğan’a yeni roller vermek istemektedir. Onu sımsıkı kendi savaş arabasına bağlamaya çalışmaktadır. Sonucundan bağımsız olarak, YPG konusundaki politikasını gözden geçirmesi için Türk sermaye devletine sürekli telkinlerde bulunmak da bu hazırlığa dahildir.

Bu konudaki kayda değer bir diğer yeni gelişme de, yine ABD ve yanı sıra da Türk sermaye devletinin telkinleri ve teşvikleri ile Barzani’nin Suriye’de, somut olarak da Rojava’da daha aktif bir pozisyon alması şeklindedir. Barzani de bu konuda hayli isteklidir. Son dönemlerde Rojava’da kendi çizgisindeki Kürt partilerini bu yönde harekete geçirmesi, bu partilere bağlı peşmerge güçlerini teçhizatlandırıp, ABD’nin savaş planları çerçevesinde hareket etmek üzere hazırlaması, bunun içindir. Hiç kuşkusuz burada amaç, PKK ve PYD/YPG’ye alternatif bir güç olmaktır. YPG’nin alternatifsiz olmadığını göstermektir.

ABD ve sömürgeci Türk sermaye devleti bir süredir yoğun biçimde Barzani hareketini bu yönlü bir maceraya hazırlıyorlar. Onu adeta iterek öne çıkmasını sağlamaya çalışıyorlar. Sonuç olarak Mesut Barzani, PKK ve YPG’ye dönük kirli ve karanlık planları ele almak da dahil, çok yönlü bir dizi kirli ve karanlık savaş planlarını konuşmak için Ankara’ya çağrılmıştır. Umduklarını elde edip etmeyeceklerini, başta tüm milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri olmak üzere bölge halklarının mücadele düzeyi belirleyecektir.

 
§