3 Mart 2017
Sayı: KB 2017/09

Devrimci baharın coşkusu ile dinci-faşist rejimi geri püskürteceğiz!
Karanlıklar düzeni aydınlığa saldırıyor
Referandum ve işçi sınıfı
Aldatmaca ve oyalamanın yeni adı: OHAL Komisyonu
İdam tartışmaları eşliğinde sandık hesabı
Dinci-gerici AKP iktidarı emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin ortak eseridir
Mesut Barzani Türkiye’de ne arıyor?
Ajitasyon-propaganda faaliyetimizi güçlendirelim!
Devrimci sınıf mücadelesinde sendikalar
Çifte sömürüye, baskıya, gericiliğe HAYIR!
8 Mart’ta ücretli izin ve resmi tatil istiyoruz!
Çocuk bakımı toplumsallaşmalı, ücretsiz-nitelikli kreşler açılmalıdır!
Regl izni istiyoruz!
MİB MYK Mart ayı toplantısı sonuç bildirgesi
Ankara İşçi Meclisi Bahar Buluşması sonuç deklarasyonu
Dinci faşist diktaya HAYIR! Düzene karşı devrim!
ABD-AB ilişkilerinde yeni dönem ve çatışan çıkarlar!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devrimci baharın coşkusu ile dinci-faşist rejimi geri püskürteceğiz!

 

16 Nisan’da yapılması planlanan referandum yaklaştıkça, her bir kesim kendi cephesinden referanduma ilişkin hazırlıklarını yoğunlaştırıyor. Bir dönemdir ülkeyi OHAL ve KHK’lar ile yöneten, her türlü baskı, şiddet mekanizmalarını yoğunlaştıran AKP iktidarı ve şefi R. Tayyip Erdoğan da, tek başına AKP’nin değil devletin tüm imkanlarıyla “evet” kampanyasını başlatmış bulunuyor. Referandum sürecine yönelik iktidar tarafından yürütülen hazırlık çalışmalarını “hayır” çalışması yürütenleri hedef alan baskı ve saldırılar tamamlıyor. Önümüzdeki süreçte bu uygulamaların daha da tırmanacağını kestirmek zor değil.

Kuşkusuz ki farklı gerekçelerle de olsa AKP'nin anayasa taslağına karşı geniş bir “hayır” cephesi bulunmaktadır. Geniş kitlelerin bulundukları her alanda, fabrikalarda, iş yerlerinde, mahallelerde, okullarda referandumu, aynı zamanda ülkenin geleceğini tartıştığı, bu temelde taraflaştığı bir sürecin içinden geçiyoruz. Aynı zamanda işçi-emekçilere dönük kapsamlı saldırıların yaşandığı bu süreç, sınıf ve emekçi kitlelere dönük devrimci propagandanın imkanlarının artması açısından büyük önem taşıyor.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler içinde etkin çalışma

Bugün işçi sınıfı sermayenin kapsamlı saldırıları ile kuşatılmış, siyasal gericiliğin cenderesi içine alınmış durumdadır. 14 yıldır AKP iktidarı döneminde boyutlanan saldırıların ardından, 15 Temmuz’la birlikte OHAL ve KHK’larla bu saldırılar daha da pekiştirilmiştir. Dahası, olası rejim değişikliğinin ardından, işçi ve emekçiler dizginsiz baskı ve sömürü koşullarının daha da ağırlaşması ile karşı karşıya kalacaklar. Hal böyle olmasına rağmen, yıllardır bilinçleri dumura uğratılmış ve sersemletilmiş sınıf bölüklerinin azımsanmayacak bir kesimi, AKP ile birlikte rejim değişikliğinin savunuculuğunu yapar durumdadır.

Gerici iktidarın yanında konumlanan, ama aynı zamanda sorunu “tek adam”dan ibaret gören eğilimlere karşı, yeni anayasa ile birlikte planlanan rejim değişikliğinin işçi emekçilere neler getireceğini anlatabilmek önem taşımaktadır. Zira AKP iktidarının “yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır” ve referandum sonrasına ertelenen yasal düzenlemeler, bugünden nasıl bir düzen istedikleri konusunda fikir vermektedir. Kıdem tazminatının kaldırılması, 657 sayılı yasadaki değişiklikler vb. saldırılar halihazırda iktidarın çekmecesinde durmaktadır. AKP iktidarının kadınlara, Alevilere, Kürt halkına saldırıları ise bir başka tehdit olarak işçi ve emekçilerin, ezilen toplumsal kesimlerin karşısında durmaktadır.

İşçi ve emekçi kesimleri, sosyal mücadeleye çekmek, gerici cendereyi kırmanın da bir adımıdır aynı zamanda. Dolayısıyla, bugün AKP’nin yaratmak istediği rejime “hayır” demekle birlikte, sömürü düzenine karşı çıkmak, sandıktaki tutumu, iş yerlerinde, alanlarda verilecek mücadelenin bir ara halkası olarak düşünebilmek, mücadeleyi kesintisiz şekilde 16 Nisan sonrasına taşıyabilecek bir bakışla hareket etmek gerekiyor.

Kuşkusuz ki bu yaklaşımı her bir çalışma alanının kendi özgünlüğü içinde ele alabilmek ve pratikleştirmek önem taşımaktadır. Sınıfın farklı bölüklerinin özgül sorunları ekseninde yürütülecek bir çalışma, hem daha geniş kesimleri kucaklayabilmeyi hem de gerici kuşatma altında olan emekçilerin sınıfsal çelişkileri görebilmesini sağlayacaktır.

8 Mart’tan 1 Mayıs’a mücadeleyi büyütmek

Anayasa referandumu, sınıf mücadelesi için temel tarihsel günlerin içinde yer aldığı bahar sürecinde gerçekleşecek. Bu nedenle 8 Mart, Newroz gibi tarihsel günlerin, kendi başına gündemler olarak değil, kaçınılmaz biçimde referandum gündemli yürütülen çalışmanın bir parçası olarak ele alınması gerekecek. Keza, 1 Mayıs’ın tablosunu ise, referandumun sonuçları ve sonrasındaki gelişmeler büyük ölçüde belirleyecek. Dolayısıyla, söz konusu gündemleri, referandum sürecinin doğurduğu siyasal süreç ve gelişmeler içinde ele alabilmek, aynı zamanda bu süreçleri, referandumda alınan devrimci tutumun örgütlendiği çalışmalara, eylem ve etkinliklere konu edebilmek gerekmektedir.

Dinci-gerici siyasal iktidarın kadınlara yönelik cinsiyetçi, aşağılayıcı politikaları tepkiye yol açmakta ve bu açıdan duyarlılıklar biriktirmektedir. Devrimci baharın ilk gündemi olan 8 Mart, referandum sürecinde bu tepkinin açığa çıkartılması ve siyasal iktidara karşı mücadeleye kanalize edilmesi temelinde ele alınmalıdır. Keza, Newroz süreci de, on yıllardır inkar ve imha politikaları ile karşı karşıya kalan Kürt halkının, özellikle 7 Haziran’dan sonra uygulanan katliamlara, baskılara karşı sesini yükselteceği bir gün olacaktır.

Kuşkusuz ki, 1 Mayıs’ı toplum ölçeğinde gerilimin biriktiği, referanduma doğru tırmanacağı ve referandum sonuçlarına göre yeni bir seyir izleyeceği bir durumda karşılayacağız. Bugünden öngörülemeyen tabloya rağmen, asıl görev, kesintisiz bir şekilde 1 Mayıs’a yüklenmek, başta işçi sınıfı içinde olmak üzere, bu süreçte açığa çıkmış mücadele dinamiklerini ve toplumsal muhalefeti en güçlü şekilde 1 Mayıs’a taşımak olabilmelidir.

Toplumsal muhalefeti büyütmek, dayanışmayı güçlendirmek

Referandum sürecinde geniş ve heterojen bir bileşen “hayır” cephesinde yer alıyor. CHP ve farklı saiklerle “hayır” diyen gerici-sağcı hatta cemaatçi öğeleri dışında bırakırsak, sol hareketin önemli bir kısmı bu cephede konumlanıyor. Kuşkusuz ki, herkes farklı şekilde tutumunu gerekçelendiriyor. Solun ağırlıklı bir kesimi süreci bugüne kadar varolan AKP karşıtlığının devamı olarak ele alıyor, sömürü düzeninin katı gerçekleri ve dünya ölçeğinde içinden geçtiğimiz sürecin temel karakteri yok sayılıyor.

Siyasal bir gelişme karşısında farklı tutumlara sahip olan ilerici-sol güçlerin süreci kendi durduğu yerden örgütlemesinden doğal bir şey yoktur. Tıpkı sınıf devrimcilerinin de “sermayenin diktatörüne de diktatörlüğüne de hayır” şiarında ifadesini bulan devrimci sınıf çizgisi ekseninde sınıf kitlelerini esas alan bir referandum süreci örgütlemesi gibi.

Ancak AKP iktidarının artan faşist baskısına ve demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılara karşı ilerici-sol muhalefetin farklı kesimleri ile asgari zeminlerde bir araya gelebilmek, uzun dönemdir geriye çekilen kitle hareketinin üzerindeki kara bulutları dağıtmak açısından önem taşıyor. Aynı şekilde gerçekleşen saldırılar karşısında dayanışmanın örgütlenmesi ise, saldırıların püskürtülebilmesi açısından önem arz ediyor. Sınıf devrimcileri, referandum sürecinde bağımsız çalışmalarını yürütmekle birlikte, toplumsal muhalefet dinamiklerini büyütmek açısından da üzerlerine düşen sorumlulukla davranabilmeliler.

İşçi ve emekçi kitleleri her açıdan zorlu günler bekliyor. Sınıf ve kitle hareketi açısından rüzgarı tersine çevirebilmek ise ancak güne yüklenmekle olanaklı olacaktır.

 
§