23 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/35

İşçi sınıfının alternatifi sosyalizmdir!
ABD yıkıcı savaştan çıkışın yollarını tıkıyor
ABD’nin Suriye’deki “mızrak”ı “Fırat Kalkanı”
Baskı ve zulme karşı direnişi büyütelim!
Burjuva yargısı kirli icraatlarını sürdürüyor
Hapishanelerde OHAL işkenceleri
Cerattepe davasında mahkeme heyeti reddedildi
İş cinayetleri sürüyor
İzmir’de Hasan Ülker’le dayanışma etkinliği
İşsizliğin panzehiri sosyalizm için mücadeleye!
Onlar partimizin özü ve özetidirler - H. Fırat
Kanlı ve kirli tarihiyle, burjuvazi yıkılmayı bekliyor!
Devrimci tutsaklarla dayanışmayı yükseltmek için...
Kirpiklerimiz yere düşmesin diye… / 1
Susma, kabullenme, gericiliğe karşı direnişe!
Güç ve eylem birlikleri üzerine
NATO yetmedi, şimdi de Avrupa Ordusu gündemde
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri
İsrail askerleri Filistinlileri katletmeye devam ediyor
1. Enternasyonal 152 yaşında!
Suat Derviş ve Fosforlu Cevriye
“Yeryüzünde konaklayan” bir ozanın tanıklıktan taraflaşmaya serüveni
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güç ve eylem birlikleri üzerine

D. Yusuf

 

Sermaye devletinin sol harekete ve Kürt hareketine dönük saldırılarını yoğunlaştırdığı her dönem, güç ve eylem birliği girişim ve tartışmalarının da yoğunlaştığı dönemler olmuştur. 12 Eylül öncesi ve sonrası dönemde, cezaevlerinde, dışarıda ve de yurtdışında çeşitli adlar altında bu durumun pek çok örneğine tanık olunmuştur. Bir dönem İstanbul Bayrampaşa cezaevi merkezli olarak oluşturulan Cezaevi Koordinasyonu, 1993 yılında PKK’nin çağrısı ile yurtdışında kurulan Devrimci Demokratik Güç Birliği, yakın tarihlerde yine yurtdışında oluşturulan Avrupa Demokratik Güç Birliği bu örneklerin en akılda kalanlarıdır. Son olarak bunlara, yıl içinde kurulup ilan edilen Halkların Birleşik Devrim Hareketi örneği eklendi. Keza her seçim döneminde reformisti ve devrimcilik iddialısı ile sol hareketin oluşturduğu bloklaşmalar, ki bu artık HDP ile bir partiye dönüştürülmüştür, bunları tamamlamaktadır.

15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeler hem Türkiye ve Kürdistan’da ve hem de yurtdışında daha geniş birliktelikleri ve tartışmaları gündemleştirmiştir. Deyim uygunsa benzer nitelikte girişim ve tartışmalara ek bir ivme kazandırmıştır.

Güç ve eylem birliği nesnel bir ihtiyaçtır, ancak...

Güç ve eylem birlikleri siyasal mücadelenin seyrine etkide bulunmak için her zaman nesnel bir ihtiyaç ve gerekliliktir. Ancak, özellikle dinci-gerici AKP iktidarının 7 Haziran sonrası gündeme koyduğu, öncelikli hedefi Kürt halkına dönük, ama Türkiye’nin işçi, emekçi, ilerici ve devrimci hareketini de kapsayan topyekûn saldırılar dönemi gibi dönemlerde daha yakıcı bir ihtiyaç haline gelmektedir. Bu aynı şey, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında, üstelik daha ileri boyutlar kazandırılarak tırmandırılan saldırılar dönemi için de aynen geçerlidir. En çok böylesi dönem ve koşullarda bu ihtiyaçtan söz edilmesi ve sermaye devletinin topyekün saldırılarına karşı birleşik mücadelenin gerekliliğinin dillendirilmesi de bundandır. Ki, bu yanlış değildir.

Sorun şudur; sözü edilen birliğin amacı ve hedefi nedir? Her birlik aynı zamanda bir siyasal mücadele platformu olduğuna göre, bu birliğin mücadele platformu ne olacaktır? Kurulu düzeni karşıya alan ve devrime hizmet eden, bu amaçla devrimci siyasal mücadeleyi geliştirmek gibi bir muradı olan bir birlik olacak mıdır? Bu birlik devrimci güçlerin birliği mi olacaktır? Yoksa bu birlik, öteden beri, ama özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında sıkça ve yaygınca dillendirilen “AKP’ye karşı en geniş demokrasi güçlerinin birliği“ türünden bir birlik mi olacaktır?

Hiç kuşkusuz, geçmişte Türkiye devrimci hareketinin çağrıcısı olup, oluşması için belli bir emek verdiği, PKK’nin de içinde yer aldığı devrimci güç ve eylem birliği örnekleri yaşandı. Bu dönem devrimci hareketin her şeye rağmen devrimcilik iddiasında bulunduğu, devrimci bir kimlik ve konuma sahip olup, az çok iddialı olduğu, en önemlisi de PKK’nin de henüz devrimi kategorik olarak gündeminden çıkartmadığı bir dönemdi. Komünistler olarak bu dönemde, cezaevlerinde ve yurtdışında gündeme getirilen ve oluşturulan güç ve eylem birliklerine her zaman ilgi gösterdik. Gerçekten emek verdik, özen gösterip, kurulmaları ve yaşatılmaları için fedakârlıklarda bulunduk.

Fakat bugün farklı bir dönemdeyiz ve bunların hiçbirinden eser kalmamıştır. Gelinen yerde PKK devrimci bir kimlik ve konuma sahip değildir. Devrimi kategorik olarak gündeminden çıkartmıştır. Kurulu düzeni aşan bir programı bulunmamaktadır. Köklü bir kimlik ve konum değişikliği yaşamış olup, anayasal-reformcu bir çizgiye kaymıştır. Kürt sorunu gibi ancak toplumsal bir devrimin çözebileceği bir soruna ilişkin çözümü de düzen içi anayasal-reformcu bir çözümdür. Tüm bunlar, doğal olarak onun siyasal mücadele platformunu da belirlemektedir. PKK’nin silahlı bir örgüt olması ve silahlı mücadele yürütüyor olması bu gerçekleri değiştirmemektedir. Zira, silahlı mücadele de eninde sonunda devleti anayasal-reformcu bir çözüme ikna ve razı etmenin aracıdır. PKK’yi “silahlı reformist“ bir hareket kategorisinden kurtaramamaktadır. PKK programı da mücadele platformu da sosyal-demokrat bir program ve platformdur.

Gerçek şu ki, özellikle belli bir tarihten beridir, güç ve eylem birliği ve benzeri bloklaşma önerileri, bu çerçevedeki girişimlerin neredeyse tümü Kürt hareketinin çağrılarının sonucunda başlatılmakta, sahip olduğu güç ve imkanlardan da yararlanarak, tartışmaların çerçevesini onlar çizmekte, bloklaşma ve birliklerin sınırlarını, amaç ve hedeflerini onlar belirlemekte ve haliyle sonuca da onlar damgasını vurmaktadır. Kurulup dağılmaları ya da olduğu kadarıyla yaşamaları da ha keza Kürt hareketine bağlı olmaktadır.

Dünün devrimci-sol hareketine gelince, geçmiş haliyle dahi ondan eser kalmamıştır. Zayıf, güçsüz ve deyim uygunsa mecalsizdir. Dolayısıyla, siyasal mücadelenin seyrine etki yapma şansı hiç ama hiç bulunmamaktadır. Küçük-burjuva devrimciliğinde de tutunamamış, ideolojik alanda yaşadığı çözülme ile küçük-burjuva reformizmine savrulmuştur. Devrim kategorik olarak onların da gündeminden düşmüştür. Onların programları da düzeni aşan programlar değildir. Nihayetinde, kapitalist Türkiye koşullarında onların programları da bir siyasal reform programıdır. Niyetleri ne olursa olsun, Kürt hareketinin damgasını vurduğu güç ve eylem birliklerinin eklentisi olmak dışında bir şansları da yoktur. Kimi itirazları gerçek yaşamda yok hükmündedir.

Tam da bu nedenlerledir ki, nereden bakılırsa bakılsın, PKK’nin önderliği ve sürükleyiciliği koşullarında kurulan güç ve eylem birlikleri devrimci bir platforma sahip, düzeni karşısına alan, devrimci siyasal mücadeleyi geliştiren, bu çerçevede de devrime hizmet eden ve tüm bunların toplamı olarak devrimci bir eksene sahip güç ve eylem birlikleri değildir.

Bu birlikler ve blokların tümü de devrimci bir nitelik ve eksenden yoksun oldukları için, sınıf ve kitle hareketini daha ileri mevzilere taşımak şurada kalsın, devrimci birikimi düzenin çatlakları içine hapsetmek, bir diğer anlatımla heba etmek gibi olumsuz bir rol de oynamaktadırlar.

Yakıcı ve yaşamsal ihtiyaç, sınıf eksenli devrimci bir odaktır

Sermaye devletinin Türkiye işçi sınıfına ve Kürt halkına dönük topyekûn saldırılarının git gide daha acımasız boyutlar kazandığı günümüz koşullarında, düzene karşı devrim perspektifine oturan devrimci bir odaklaşma yaratmak yaşamsal bir öneme sahiptir.

Sorun genel bir mücadele birliği oluşturmaktan da ötedir. Bir başka ifade ile bu birlik ya da odaklaşma devrimci güçleri aşan bir niteliğe sahip olmalıdır. Yani sınıf ve emekçi kitleleri mücadelenin öznesi haline getiren, bu anlama gelmek üzere sınıf eksenine oturan bir odak olmalıdır.

Amaç ve hedef, sermaye devleti ve dinci-gerici iktidarın topyekûn saldırılarına karşı birleşik bir mücadele geliştirmek ve büyütmekse, devrimci güçlerin ve yığınların direncini arttırmak, sınıf ve kitlelere güç ve moral vermekse, kazanılmış hakları ve mevzileri korumak ve geliştirmekse, saldırılara karşı güçlü bir set oluşturup, daha etkili çıkışlar yapmak ve en önemlisi de mücadeleyi düzenin icazet alanına hapsedip, devrimci birikimi çar çur eden reformizmin uğursuz çabalarını engellemekse -ki bu da çok ama çok yaşamsal bir görev ve sorumluluktur- bu ancak sınıf eksenli bir güç ve eylem birliği aracılığı ile olabilir.

Sınıf eksenli devrimci bir odak sadece sınıf ve kitle hareketini geriye çeken, düzenin çatlaklarında politika yapan reformizmin uğursuz çabalarına set oluşturmakla kalmaz, yanı sıra sürekli geriye giden, güç ve kan kaybeden, geçmiş devrimci kimlik ve konumunu yitiren, git gide iddiasızlaşan, güçsüzlük ve yenilgi ruh haliyle Kürt hareketinin eklentisi haline gelen dünün devrimci hareketlerinin bu kuyrukçu sürüklenişlerine de set çeker.

Bugün Kürt hareketi Türkiyeli işçi ve emekçiler cephesinden gerçek bir yalnızlığı ve anlamlı bir destekten yoksunluğu yaşıyorsa eğer, bu, toplumun ezilen tüm kesimlerini kendi etrafında birleştirme yeteneğine sahip sınıfın, yani işçi sınıfının önderliğinden, aynı anlama gelmek üzere, devrimci bir sınıf hareketinden yoksun olunduğu içindir. Böyle bir eksen yaratılırsa eğer Kürt hareketi ve halkı bu yalnızlıktan kurtulacağı, gerçek ve anlamlı bir desteğe kavuşacağı gibi, bundan da önemli olarak ona yeni kanallar açılacaktır. Stratejik zafiyet içinde yaşadığı kısır döngüden, açmazlara hapsolmaktan kurtulacaktır.

Bu böyleyse eğer; yılmadan yorulmadan liberal-reformist basınca tok bir biçimde direnmek, bağımsız devrimci sınıf programında ısrar etmek, ilkesiz birliklerden uzak durmak, reformizme karşı etkili ve kararlı bir mücadele vermek ve “Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!” şiarına hayatiyet kazandırmak sınıf devrimcilerinin önündeki güncel sorumluluklardır. Devrimimizin geleceği bu görev ve sorumluluğun layıkıyla yerine getirilmesine bağlıdır.

 
§