20 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/19

Yeni fırtınalara hazırlanalım!
Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor
Kapitalizmin “fıtratı”: Çocuk istismarı
Yeni başbakan eski rota!
Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…
Metal fabrikalarında işçi kıyımı sürüyor!
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Asıl suçlu kim?
Kastaş işçileri direnişi anlattı
İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Devrimci örgüt sorunu
Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 3
Syriza: “Umudun ve çözümün’’ partisinden ihanet partisine
Fransa’da mücadele sertleşiyor
Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü
İnsani Yardım Zirvesi: Burjuvazinin ikiyüzlülüğü
Tacize, mobbinge ve sömürüye karşı ses ver!
Hastalıklı çamurda sağlıklı çayır yetişmez!
Hapishaneler ve devrimci tutumumuz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak

 

Yine her günkü gibi sabah servise binmiş ve mesai saatim başlamadan 20 dakika önce fabrikada olmuştum. İlk olarak girişte bulunan güvenlik görevlisi abiye selam vermiş ardından da fabrikaya kaçta girip kaçta çıktığımı bildirdiğim parmak okuma cihazına parmağımı okutmuştum. Ustamla şakalaşarak ilerlerken, gece vardiyasını bize devredecek arkadaşlar da işin sonuna gelmelerinin mutluluğuyla “Off bu saatte de çalışılır mı?” diyerek bize takılıyordu. Bir süre gülüştükten sonra tuvaletin hemen yanında olan soyunma odamızda üzerimizi değiştirdik, sonra gece vardiyasındaki arkadaşlardan iş listesini devraldık ve kesilen parçaları toplayarak işe başladık. Uzun zamandır seri iş geliyordu ve bu durum yorgunluğumuzu daha da arttırıyordu. Haftanın ilk günü olmasına rağmen usta da ben de sürekli uyukluyorduk. Bir süre çalıştıktan sonra saat 12.30’da zil çaldı ve yemeğe çıktık. O gün maaş gününü iki gün geçmişti ve maaşlarımız ‘hafta sonuna denk geldi’ bahanesi ile yatırılmamıştı. Öğle arasında herkes birbirine maaşın yatıp yatmadığını soruyordu. Herkesin kafasında bankalara olan borçlarının gecikeceği telaşı vardı ve bu telaşla çaylarını yudumluyorlardı. Zil çaldı ve tekrar iş başı yaptık.

Usta telefonla konuştuktan sonra bana 20 liram olup olmadığını sordu. Bende de olmadığı için “Abi yok ama maaşı alınca vereyim. Ne oldu ki?” dedim. Dün küçük kızı havale geçirmiş, gece boyunca duş aldırarak ateşini düşürmüşler, sabah da annesi hastaneye götürmüş çocuğu, hastanede yazılan ilaçları almak için de para gerekiyordu tabi. Usta parayı nasıl bulacağını düşünürken, maaşların yatmaması karşısında da küfürleri saydırıyordu. Üstüne üstlük ustaya bir sürpriz de banka tarafından yapılmıştı. Çektiği krediyi ödeyemediği için maaşın dörtte birine banka el koymuştu. Kara kara düşünme günleri tüm yoğunluğuyla sürüyordu onun için. Bana akşam eve gitmek istemediğini, çocuğunun yüzüne nasıl bakacağını bilmediğini söylüyor, benim verdiğim cevaplar karşısında da “Olsun demek ki Allah bizi bununla sınıyor” diyerek içini rahatlatıyordu.

Zaman biraz daha ilerlemişti ki, ustamın ismimi bir çığlıkla haykırdığını duydum. Hiç böyle bağırmazdı. Koştum yanına gittim ve kolunu lazer makinasının kapısına sıkıştırdığını gördüm. İlk anda ne yapacağımı şaşırdım ve hızla kapıyı tutmaya çalıştım, çünkü piston kapıyı bıraksa kolun kopması an meselesi. ‘Stop’ tuşuna basarak makinayı durdurdum ve kapağı kaldırarak ustanın kolunu oradan çıkarttık. Kolu hafif kesilmiş ve kapağın basıncından kaynaklı eti ezilmişti. Elini soğuk suyla yıkadıktan sonra şefe giderek olayı anlattım ve usta için bir krem istedim, dalga geçer gibi “Ne kremi oğlum soğuk suya tutun geçer” dedi. Onlar için bu olayın bu kadar kolay olması normaldi. Çünkü kolu kapılan bir işçiydi nasılsa, yenisi gelirdi ama usta için de çok normaldi. Ben her “Abi krem sürelim, hastaneye gidelim” dediğimde “Boşver birazdan geçer” diyerek çalışmaya devam etmek için uğraşıyordu.

Gün bitti ve ben servise binerek fabrikadan ayrıldım. Yolda giderken de düşündüm; ya ustamın kolu kopsaydı. Veya daha kötü bir kaza yaşasaydık. Ne denilecekti, işçinin dikkatsizliği mi? Peki ama ustamın çocuğu ateşler içinde hasta yatarken ve o 20 TL'lik ilaçları nasıl alacağını düşünürken nasıl dalgın olmazdı. Bankaya olan milyarlarca lira borcu yüzünden maaşına haciz gelmişken, nasıl hiçbir şey yokmuş gibi davranırdı. Evet ustam dalgın olmakta haklı, ama biz neden bu kadar sessiz kalıyoruz olanlara. Daha üç gün önce bir arkadaşımızın eli makinaya kapılmış ve 1 parmağı ezilmişken, şimdi de bu kaza. Ve daha sürecek olan kazalar. Sessizliğimizin bozulması için birilerinin ölmesi mi lazım?

Ustama kızmıyorum. Çünkü o çocukluğundan itibaren yaşanan her kötü şeye rağmen “şükür” demesi tembihlenerek büyütülmüş ve bugüne gelmiş birisi. Ama ben biliyorum ki ustamı 20 TL’ye mahkum eden, banka borçları ile ses çıkaramayacak hale getiren, iş kazası geçirdiğinde bile işe devam etmeye zorlayan bir sistem var ve ona olan öfkem daha da bileniyor.

Biz işçileri köleliğe mahkum eden, madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda, inşaatlarda ölülerimizin kanıyla zenginleşen patronlara ve onların devletine daha da öfkeleniyorum.

Eskiden işçilerin zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyleri yok derken, “evet ne kadar doğru bir söz” diyordum. Ama artık başka şeylerini kaybettiklerini de görüyorum. Kollarını, parmaklarını, ayaklarını ve canlarını...

Ama biliyorum ki bu çark kırılacak. Arasında işçi öğüten bu çark işçilerin çekiç darbeleri ile un ufak olacaktır.

Gelin bu çarkın kırılması için çekiç seslerimizi birleştirelim, adımlarımızı o güzel güne doğru hızlandıralım. Bu çağrıyı başta ustama sonra tüm işçi sınıfına yapıyorum.

Sincan Organize’den bir işçi

 

 

 

 

Katliamın 2. yılında Soma’da miting

 

Soma’da yaşanan ve resmi rakamlara göre 301 işçinin yaşamını yitirdiği katliamın ikinci yılında madenci ailelerinin çağrısı ile 14 Mayıs’ta Soma’da yürüyüş ve miting düzenlendi.

Madenci Anıtı’na yaklaşık 1 km mesafede toplanan kitle en önde Soma’da katledilen madenci ailelerinin açtığı pankartın arkasında yürüyüşe geçti.

Öfkeli olan maden işçileri sık sık Soma’da yaşayanlara ve esnafa seslenerek eyleme katılmaları yönünde çağrıda bulundular.

Yürüyüşte madenci ailelerinin yanı sıra KESK, Eğitim Sen, Nakliyat-İş, Yeraltından Sesler, Ege İşçi Birliği, Devrimci Gençlik Birliği, Kaldıraç, EMEP, HKP, BHH da yer aldı.

Ege İşçi Birliği “Madencinin ışığı sönmeyecek! Hesabı sorulacak!” pankartıyla yürüyüşe katıldı. Yürüyüş boyunca madenlerde ve fabrikalarda yaşanan iş cinayetlerinin teşhiri yapılarak coşkulu sloganlar atıldı.

Yeraltından Sesler Platformu da kendi pankartını açarak Ege İşçi Birliği ile yürüdü.

Soma Kaymakamlığı önüne gelindiğinde Soma Sosyal Haklar Derneği ve Soma davasına bakan Av. Can Atalay tarafından yapılan konuşmalarda katliam ve ortaya serdiği gerçekler teşhir edildi.

Ardından kürsüye çıkan madenci yakınlarının çağrısıyla katledilen 301 madenci şahsında saygı duruşu gerçekleştirildi. Madenci ailelerinin konuşmalarında eyleme katılımın zayıf olmasının etkisiyle başta Somalılar olmak üzere genel olarak sitem vardı. Ancak buna rağmen aileler katliamdan sorumlu olanları, hükümeti teşhir ederek mücadele kararlılıklarını ifade ettiler. Ailelerin konuşmasından sonra CHP milletvekilleri ve BHH adına konuşmalar yapıldı ve eylem bitirildi.

 
§