20 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/19

Yeni fırtınalara hazırlanalım!
Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor
Kapitalizmin “fıtratı”: Çocuk istismarı
Yeni başbakan eski rota!
Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…
Metal fabrikalarında işçi kıyımı sürüyor!
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Asıl suçlu kim?
Kastaş işçileri direnişi anlattı
İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Devrimci örgüt sorunu
Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 3
Syriza: “Umudun ve çözümün’’ partisinden ihanet partisine
Fransa’da mücadele sertleşiyor
Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü
İnsani Yardım Zirvesi: Burjuvazinin ikiyüzlülüğü
Tacize, mobbinge ve sömürüye karşı ses ver!
Hastalıklı çamurda sağlıklı çayır yetişmez!
Hapishaneler ve devrimci tutumumuz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor

 

Kürt hareketinin ciddi ciddi umut bağladığı, aradan geçen süre zarfında yaşanan bunca acı ve yıkıma rağmen hala da lafı edilen Dolmabahçe Protokolü yırtılıp çöpe atılalı çok oldu. Artık masa da yok, müzakere de. Şimdi gündemde boylu boyunca, sivri ucu Kürt halkına dönük olan topyekûn bir kirli savaş gerçeği var. Bu kirli savaş Türkiye’de, ama özellikle de Kürdistan’da durmak, hız kesmek şurada kalsın, her geçen gün daha da ivmeleniyor, daha acımasız boyutlar kazanıyor.

Kirli savaş önceden planlanmıştı. Çözüm süreci manevrası ile muhataplarını yeterince oyalamışlardı. Karşı taraftan Kürt hareketi de çatışmasızlık durumundan yararlanmış, Kürdistan’ın pek çok yerinde devletin hakimiyetinden neredeyse eser bırakılmamıştı. Merkezi iktidar zaafiyete uğratılmıştı. Özellikle devlet denetiminin yitirilme noktasına gelindiği yerlerden başlanarak, inisiyatifi ve denetimi yeniden tesis etmek üzere harekete geçme zamanının geldiğine karar verildi. Devletin karanlık ofislerinde hazırlanan kirli savaş planlarını 1 Kasım seçimlerinin hemen ardından devreye soktular. Ordusu, polisi, özel timleri, askeri ve ondan geri kalmayan sivil bürokrasisi, olağanüstü hal valileri, mevzuata uymamaları istenen kaymakamları, AKP iktidarının kapı kulu haline getirilen muhtarları, Esedullah timleri gibi paramiliter örgütleri ile hışımla Kürt halkının üzerine çullandılar.

Kürt halkı saldırıya, geçmişten beri Kürt hareketinin kalesi sayılan kentlerde özyönetim ilanları ile karşılık vermişti. Sermaye devleti de kirli savaşı öncelikle bu kentlerde yoğunlaştırdı. Bu kanlı ve karanlık savaş, '90’lı yıllardakinden pek çok bakımdan farklıydı. Başından itibaren Kürt halkına dönük bir toplu cezalandırma, bir toplu imha niteliği taşıdı. Dünyanın ve insanlığın gözü önünde akıl almaz kitlesel katliamlar gerçekleştirildi. Her yerde Hitler'in vahşetine rahmet okutan bir gözü dönmüşlükle hareket edildi. Özyönetim ilan edilen kentler yakıldı-yıkıldı, kısa sürede harabeye çevrildi. Yüzbinlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Kanlı savaş daha da şiddetlenerek ve yeni yerlere taşınarak devam ediyor.

Ardı arkası kesilmeyen ve daha hedefli biçimde gerçekleştirilen bir diğer saldırı ise, özellikle özyönetim ilanlarının yapıldığı kentlerde belediyelerin kayyuma devredilmesi, kimi belediye başkanları ve meclis üyelerinin “Terör örgütü üyesi” ya da düpedüz “PKK üyesi” suçlaması ile tutuklanması oldu. Bunu, kimi DBP eşbaşkanlarının, gazetecilerin, İHD çalışanlarının tutuklanması izledi. Son olarak “PKK üyesi” suçlaması ile DBP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek tutuklandı.

Sıra şimdi de PKK üyeliği ya da destekçileri suçlaması ile kimi HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ve akabinde tıpkı '90’lardaki gibi yaka-paça ve zorla gözaltına alınıp, tutuklanmalarına gelmiştir.

Dokunulmazlık saldırısı: Kirli savaşın yeni aşaması

Kirli savaşın yeni bir aşamaya girdiğinin işareti olan dokunulmazlıkların kaldırılması saldırısı, hiç kuşkusuz öncelikle HDP’yi ve öne çıkan kimi milletvekillerini hedefliyor. Ne var ki, bu saldırı, sadece HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, giderek bir bütün olarak HDP’nin parlamentonun dışına sürülmesi ile sınırlı değildir. Ayrıntılarından arındırıldığında görülecektir ki, bu saldırı ilk elden mevcut parlamenter sistemi askıya almayı, uzun denebilecek bir süredir, diktatör Erdoğan’nın deyimi ile “bekleme odasına alınmış” bulunan parlamentoyu devre dışı bırakmayı, ya da olduğu kadarıyla onu sadece ve sadece AKP iktidarı ve onun kanlı, kirli ve karanlık tüm icraatlarının örtüsü olan, son derece göstermelik bir aygıta dönüştürmeyi de hedefleyen bir saldırıdır.

Özyönetim ilanı yapılan kentlere dönük sokağa çıkma yasakları ve kuşatmalar, bu kentlerin harabeye çevrilmesi, buralarda yapılan katliamlar, bunların sonucu olan sürgünler-göçler, yerel yönetimlerin hiçe sayılması, belediye başkanlarının ve meclis üyelerinin tutuklanması, DBP eşbaşkanı da dahil Kürt politikacı ve gazetecilerinin tutuklanması ve nihayet gelinen yerde HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması girişimi; bunların tümü Kürt halkının kirli savaşa karşı sergilediği yiğitçe direnişe verilen bir cevaptır. Bunlar Kürt halkının direnme azmi ve iradesine yönelik saldırılardır. En kısa ve yalın bir ifade ile bir irade kırma operasyonudur. Bu saldırı ile Kürt halkının direnme iradesi kırılmak istenmektedir. Kürt halkından özyönetim biçiminde ortaya koyduğu iradeyi geri alması, eş deyişle devlete biat etmesi, yani teslim olması istenmektedir. Demek oluyor ki, bu saldırı dosdoğru Kürt halkının bugüne dek elde ettiği tüm kazanımları tasfiye etmeyi amaçlamaktadır.

Fakat öte yandan bu saldırı, gerçekte ve esas olarak AKP iktidarına ve her geçen gün daha da koyulaşan karanlık rejimine muhalif tüm toplumsal kesimlere dönük topyekûn savaşın parçasıdır. HDP’ye ve dokunulmazlığı kaldırılacak olan milletvekillerine dönük saldırı da bu genel saldırının bir parçasıdır.

Topyekûn savaşa karşı, topyekûn direniş

Bugünkü öncelikli hedefi Kürt halkı olan savaş, aynı zamanda Türkiye’nin işçilerine, emekçilerine, ilerici ve devrimci güçlerine, aydın ve akademisyenlerine, ezilen mezhep ve inançlarına karşı sürdürülen bir savaştır. Çürümüş, çeteleşmiş, terör ve katliam aygıtına dönüşmüş sömürgeci sermaye devleti, tümünün ortak düşmanıdır. Öyleyse bu ortak düşmana karşı direniş de ortak olmalıdır. Türkiye, AKP iktidarı ve onun ebedi şefi Erdoğan’nın marifeti ile gitgide daha koyu bir karanlığa doğru sürükleniyor. Türkiye kapitalizminin ve dinci gericiliğin bu karanlığını, ancak ve ancak Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri ile Kürt halkının devrimci kader birliği çizgisinde yükseltecekleri birleşik bir direniş dağıtabilir.

Keza Türkiye’de Kürt sorunu da dahil tüm demokratik sorunların gerçek ve kalıcı çözümünün adresi ne parlamentodur, ne de tümüyle bir oyalama ve aldatmacadan ibaret “çözüm süreci” manevraları ve bunun örtüsü olan müzakere masalarıdır. Gerçek ve kalıcı çözüm, eş deyişle gerçek bir özgürlük ve eşitlik, merkezinde işçi sınıfının bulunduğu birleşik devrimci mücadeleyle ve kurulu sermaye düzenini aşan bir devrimle olanaklı hale gelecektir. Dinci-gerici AKP iktidarına ve sermaye devletine karşı, devrime dayalı mücadele çizgisi hem ulusal kendi kaderini tayin hakkının tanınmasını sağlamanın, hem bugüne kadarki kazanımları kalıcılaştırmanın, hem de gerçek özgürlük ve kurtuluşu koparıp almanın biricik yoludur.

Komünistler, HDP’ye ve HDP’li milletvekillerine dönük dokunulmazlık saldırısını, Kürt halkının ulusal kendi kaderini tayin etme hakkına, onun bugünkü ifadesi olan özyönetim biçimindeki iradesine dönük bir saldırı olarak görmektedirler. Bu düşünceden hareketle, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kayıtsız ve koşulsuz biçimde Kürt halkının ulusal kendi kaderini tayin etme hakkını savunmaya devam edeceklerdir. Yine Kürt halkının Kürdistan’ın tüm parçalarında elde ettiği ulusal demokratik tüm kazanımları desteklemeye devam edecekler, bunları gasp etmeye ya da sınırlamaya dönük tüm girişimlere karşı kayıtsız şartsız Kürt halkının yanında yer alacaklardır.

 
§