11 Mart 2016
Sayı: KB 2016/10

Kölelik düzenine geçit verme!
Rant kavgası, iktidar dalaşı, kriz, saldırganlık
Cerattepe direnişi ve AKP'nin korkusu!
Newroz çağrısını her alanda yükseltelim!
Kirli savaş devam ediyor: Sırada "kentsel dönüşüm" saldırısı var
Metal işçileri ek zam talebi ve saldırılara karşı alanlara çıktı
Renault işçisi yenildi mi?
Kazanmak için genel grev!
“Yarım devrim yapanlar kendi mezarını kazarlar!”
Türkiye A.Ş. ve işçi sınıfı
İEKK: Mücadelede, direnişlerde, barikatlarda biz de varız!
Kürdistan’da 8 Mart eylemleri
Kadınlardan 8 Mart eylemleri
Sermaye düzeninden soracak hesabımız var!
Mücadele tarihinden: TEKEL Direnişi
Meslek liseliler sınıfın parçasıdır!
Sınavlarınız sizin olsun, Berkinler gelecek!
Bu mücadele gelecek mücadelesidir
Bahar: Katliamların ve direnişlerin mevsimi
Ateşkes, görüşmeler, çatışmalar…
Proletarayanın büyük öğretmeni Karl Marks'ı okumanın ve silahlarıyla kuşanmanın tam zamanıdır
TKİP: Newroz'un isyan ateşini körükle!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bahar: Katliamların ve direnişlerin mevsimi

 

Bir ölü yatıyor
Vurdular
Kurşun yarası
Kızıl bir karanfil açmış alnında
İstanbul'da Beyazıt meydanında.”

16 Mart Beyazıt katliamı

1970'ler işçi sınıfının hak arama mücadelelerinin gelişkin olduğu ve sermaye düzeninin sömürü yasalarını çıkarmakta, uygulamaka zorlandığı yılları ifade ediyor.

Sermaye devleti ise yaşadığı bu sorunların çözümünü toplumun ilerici, devrimci kesimlerine yönelik saldırıları tırmandırmakta, Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi etnik ve mezhepsel ayrımları körükleyerek işçi ve emekçileri bölmekte arıyordu. Bunun için kirli ve kanlı katliamların altına imza atıyordu.

500 bin emekçinin katıldığı 1977 1 Mayıs'ında MİT tarafından icra edilen silahlı saldırı bunun bir örneğini oluşturuyordu. Sermaye düzeni ayakta durabilmek için daha fazla kanlı katliama ihtiyaç duyuyordu.

1970'li yıllarda işçi sınıfının eylemliliklerine verdiği destek ve anti-emperyalist mücadelenin önemli bir dinamiği olarak öne çıkan gençlik hareketi de sermayenin saldırılarının hedeflerinde yer aldı. Yükselen devrimci gençlik hareketininin engellenmesi için polis, okul yönetimleri, faşistler işbirliği içerisinde çalışıyordu. Çok sık devlet destekli faşist saldırılar yaşanıyor, devrimci öğrencilerin üniversitelere sokulması engelleniyordu. O dönem İstanbul Üniversitesi'nin Laleli'deki Edebiyat Fakültesi ve Beyazıt'taki Hukuk Fakültesi faşist işgal altındaydı.

Devrimci öğrenciler 1 Mart 1978'de faşist abluka altındaki Hukuk Fakültesi'ne gitme kararı aldılar. Önleri polis tarafından kesilen öğrenciler saldırıya uğradı. Dağıldıktan sonra tekrar biraraya gelen öğrenciler bir kez daha yürüyüşe geçti. Her saldırı sonrasında tekrar toplanan ve yürüyüşe geçen öğrenciler okulun içerisine girmeyi başardılar. Okulun içerisinde bu sefer faşistlerin saldırısına uğradılar fakat bu saldırı da geri püskürtüldü.

O dönem bu türden saldırılara karşı üniversiteye toplu giriş-çıkış yapılmaktadır. 15 Mart'ta pek çok yerden gelen faşistler taş ve sopalarla devrimci, ilerici öğrencilere saldırır. 16 Mart sabahı ise Merkez Kapı çıkışı Beyazıt Meydanı'nda bir grup faşist toplanır. Bu sefer sayıları daha azdır, saldırmazlar ve ortalıkta hiç polis görünmemektedir. Toplu çıkış yapan devrimci öğrenciler Eczacılık Fakültesi kapısının önüne gelir ve burada bomba patlar. Paramparça olmuş bedenler etrafa saçılır. Bombayı atanlar kaçmaya başlar, polisler ise kaçışları için güvenlik koridoru oluşturur. Toplanmaya başlayan devrimci güçlerin bombanın patladığı alana girmesi engellenir.

Ölüm haberleri peşi sıra gelmeye başlar; Abdullah Şimşek, A.Turan Ören, Baki Ekiz, Hatice Özen, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Murat Kurt isimli öğrenciler yaşamını yitirir ve onlarca yaralı vardır.

Bu katliama karşı İstanbul'da tüm okullarda boykot kararı alınır. İstanbul Üniversitesi merkez bina işgal edilir. 17 Mart 1978'de 40 bin kişilik bir yürüyüş gerçekleştirilir, bütün yollar kesilir ve hep bir ağızdan haykırılır “Faşizmi döktüğü kanda boğazacağız!”

Halepçe katliamı

Tarih 16 Mart 1988, yer Halepçe. Irak'ta Saddam Hüseyin zamanında Kürt halkına yönelik asimilasyon politikası izleniyor ve Kürtlerin hakları tanınmıyordu. Saddam rejimi Kürt sorununun çözümünü imha ve inkar politikasında görüyordu.

O dönem ABD'nin savaş politikaları çerçevesinde hareket eden Saddam Hüseyin, 1979 yılında İran'a savaş ilan etti. Aynı günlerde Kürt halkına karşı yoğunlaşan bir saldırı süreci başladı. Kürtlerin yoğun olduğu alanlarda yasak bölgeler genişletildi. Kürt bölgelerine özel sorumlular getirilerek soykırım planı çıkarıldı ve aşama aşama harekat başlatıldı. İlk olarak 23 Şubat'ta Sergeli ve Bergeli'de başlatılan saldırılar 16 Mart günü Irak Hava Kuvvetlerine bağlı uçakların Halepçe'ye kimyasal gazlar bırakmasıyla devam etti ve 7 bin Kürt kimsayasaldan etkilenerek yaşamını yitirdi. Saldırılar 6 Eylül 1988'e kadar sürdü. Toplamada 182 bin insan yaşamını yitirdi.

Halepçe Katliamı'nın tetikçisi gerici rejimler olsa da esas sorumlusu ABD emperyalizmidir.

Gazi katliamı

'90'lı yıllarda devrimci örgütlerin güç kazanmasının verdiği tedirginlik ve kapitalist sistemin derinleşen kriz dinamikleri, sermaye devletini bir kez daha katliam politikasına yönlendirdi.

12 Mart 1995'te Alevi ve Kürt emekçilerin yoğun olduğu Gazi Mahallesi'nde kahvelere çalıntı bir araçtan ateş açıldı ve bir Alevi dedesi öldürüldü. Bunun üzerine halk sokağa döküldü ve karakola doğru yürüyüşe geçti. Karakoldan kitlenin üzerine ateş açılarak 17 kişi katledildi. Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'nde de gerçekleştirilen eş zamanlı eylemlere polis saldırdı ve burada da 5 kişi katledildi.

Devletin kolluk güçleriyle başlattığı saldırılar katillerin aklanması, dönemin milletvekili, bakan ve polis teşkilatındaki görevlilerinin terfi ettirilmesiyle devam etti.

Gazi Mahallesi bu katliam kadar, katliamların karşısında ortaya koyduğu direnişle de anılmaktadır. Gazi'de ve bir çok semtte katliama karşı günlerce süren bir direniş gerçekleştirildi. Gazi katliamı ve direnişi işçi ve emekçilerin düzene karşı öfkesinin bir resmi olarak tarihe geçti.

Katliamlara son vermek için katliamcı düzene son verelim

Beyazıt, Halepçe, Gazi, Ümraniye...

Suruç, Ankara, Sur, Cizre, İdil... Meydanlar, alanlar, mahalleler, topraklar kana bulanmaya devam ediyor. Katliamlardan beslenen düzen işliyor. Dün Beyazıt, Halepçe, Gazi'de bugün Kürt illerinde kimyasal silahlar kullanılıyor, Ortadoğu kana bulanıyor, üniversitelerde faşist saldırılar gerçekleştiriliyor.

Bir katliam makinesi gibi çalışan sermaye devletini durdurmanın ve tarihin çöplüğüne göndermenin tek bir yolu var; devrimci sınıf hareketini büyütmek, devrimi örgütlemek.

Bir ölü yatacak

Toprağa şıp şıp damlayacak kanı

Silahlı milletim hürriyet türküleriyle gelip

Zaptedene kadar büyük meydanı.”

 
§