29 Kasım 2013
Sayı: KB 2013/46

Dinci-gerici iktidarın rant dalaşı kızışırken…
Dış politikada iflas derinleşiyor!
CHP “hizmete” hazırlanıyor...
2014 Bütçesi açıklandı...
Devletin KDK makyajı çabuk döküldü!
ODTÜ yolu, rant ve yerel seçimler!
Sermaye düzenini sel aldı
Öğretmenler Günü hediyesi: Gaz, cop ve tazyikli su!
Petrol-İş Sendikası’nı sorumluluğa davet ediyoruz!
Korozo işçileri: Sendika sendikalığını yapmalı!
MİB MYK Aralık ayı toplantısı...

Kıdem tazminatı sermayenin sofrasında...

Mısır’da “gösteri yasası”na karşı gösteriler
Anlaşma sağlandı!
Baskıcı ve gerici ablukayı dağıtmak için...
Emekçi kadınlar mücadeleyi büyütmeye çağırdı
25 Kasım’da kadınlar şiddete son dedi!
“Polis terörünün emrini verenleri yargılayın!”
İzmir’de Gezi duruşmaları
82 yıl sonra gelen ‘adalet’! 
Çare direniş!
Devlet tutsakları öldürmeye çalışıyor!
“İşçi sınıfının onurlu birliği için...”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çare direniş!

 

Bir belayı defetmenin derdinde, bunun eşiğinde bir ülke. Bunu gerçekten isteyen ve gösteren bir toplam var. Öyle ki bu defetme isteği, gerçeği ona başaşağı gösterecek kadar kabarmış görünüyor. Haksız değiller belki. Karşısında insana aklıyla düşünmeyi unutturacak, öfkesiyle düşündürecek cinsten, saplantılarını kendisinden olmayan herkese dayatmayı en temel taktiği haline getirmiş, sonradan görme bir iktidar düşkünü var. Yine de aklımızı sakındığımız sürece öfkelenmek iyidir, tepkiselliğini-duygusunu yitirmemiş insana ilişkindir, itiraz damarına denk düşer. Elbette ki akla, cesarete olduğu kadar öfkeye de ihtiyaç duyulacaktır direnmek için bu zor günlerin sancısına.

İleriye doğru her adım, her sıçrayış olumludur, önemlidir mutlaka ama olumsuz yönlerinin olmayacağı anlamına gelmez. Misal, ‘70’li yıllardaki büyük atılım. Türkiye için kırılma noktası olduğu kadar sonrasında gelen yenilgi, belini doğrultamayan solun referansı olmaktan kurtulamamıştır. Diğer türlüsü günü geçmişten koparmak olur. Mümkün müdür?
Sonu yenilgi bile olsa fena mı oldu! Bu topraklara, bu ülke aklına sosyalizm mücadelesi bu atılımla kök saldı. Solu bu ülke tarihinden çıkarın, geriye köhne karanlıktan başka ne kalır ki. Hem yenilgisi olmayan kavga mı olur, hele ki bir kavga olarak sosyalizm, peşisıra gelen yenilgiler sonrası tek zaferden başka ne olabilir ki! Ne var ki, yenilgiye işaret etmek kadar mücadeleye yön vermek de gerekir, yoksa güncelliğe dokunmadığı sürece yapılan, politikanın nostaljik sunumu olur. Bu da tarihçilerin işidir.

70’lerde olmadıysa bir daha da olmaz”cı örgüt düşmanı, mücadele kaçkını, ‘özgürlük’ düşkünü lümpenler sürüsünü bir yana bırakın. Kırk yıl sonra yeni bir atılım bütün yüküyle, zoruyla solun omuzlarında. Solun en azından kırk yıllık birikimiyle Gezi toprağına ayak basması gerekir. Yenilgiyi besleyen hatalardan kaçınmak gerekir, ittifak politikaları eski hamlığıyla tutmaz. ‘Karaoğlan’ sendorumunu tekrarlamanın ne Türkiye halklarına ne de solun tarihsel mücadelesine tek bir arpa boyu katkısı olamaz ama çalacağı çok şey var.

Gezi bu haliyle iki yanı keskin Acem kılıcı. Düşmanına yöneldiği kadar bütün sahipsizliğine rağmen, ‘sahibi’ne dönmesi de pekala mümkündür. Bu olursa, iktidar duvarına çarpacağı için değil içinde barındırdığı çelişik unsurlardan olur. Bu çelişkilerin varlığı rastlantısal değil elbette. Söz konusu bir halk hareketidir ve bütün toplumsal çelişkileri bünyesinde toplaması beklenir. Devrimci bir bakış bu çelişkilere, sürüp giden mücadelenin dinamiği haline getirme çabasıyla yaklaşır. Görmezden gelmekse, havlu atıp geçmişin anılarına sığınmaktır ya da kendini akıntıya bırakmaktır.

Aynı Gezi, başı olan ama son noktası konmayan, inişli-çıkışlı devam eden bir süreç. Hala son söz söylenmiş değil. Devlet ve düzenin, içli-dışlı bütün aktörlerinin konumlarını gözden geçirdiği, yeniden konumlandığı bir uğrak noktası. Düzenin ezberlerini bozan siyaset ve mücadele yöntemlerinin unutturulması, en azından terk edilmesi için iktidarıyla muhalefetiyle giriştikleri bir çaba var. Bu çabalardan en önemlisi, iktidara cansuyu olarak uzatılan seçim formülü birincisiyse, ikincisi de direnişle açığa vuran halk-devlet çatışmasındaki yalın gerçeğin iktidar-muhalefet eksenindeki kayıkçı kavgasında boğulmak istenmesidir.

Doğanın açık haliyle gösterdiği bir yasası var. Basit, kış atlatılmadan bahara varılmaz! Kolaycılık, bunun tersini söyler, kestirme yol arayışındadır her zaman. Aradıkları kestirme yolların yanlışa çıktığı ne kadar tecrübe edilse de bu arayıştan vazgeçilmez. AKP karşıtlığının bir ucu bu kolaycılığa denk düşer ama iktidarın korkusu diğer ucunda saklı.

Bu kolaycılıktan beslenen, şu sıralar ateşte pişen kestaneleri toplama telaşında olup, Gezi’nin ‘kutsal’larını sıçrama tahtasına dönüştürmeye çalışanlar da yok değil. Devlet baskısının yarattığı rüzgarla yelkenlerini şişiren, şimdiden korkunun karşı kutbuna mevzilenmiş, akçeli hesaplarını halkın hesabının önüne koyan sözüm ona çare diye pazarlananlar, pazarlayanlar!

Amerikalar’dan icazeti, cemaatten desturu, arkasına da İstanbul sermayesini almış vurguncu, soyguncu sürüsünü kimse de halka ‘çare’ diye anlatamaz. Soldan açık ya da örtülü dirsek temasına girecek olanlar, pazarlığa tutuşanlar bir kez daha düşünmek zorundalar! Gezi’nin bedelleri üzerine kurulacak pazarlık masası, kendi yeni başlamış ömürlerini sonlandırmaktan başka sonuç vermez.

Yaratıcı akıl ‘çare’yi Gezi’nin her sokağında, her meydanında yeterince açığa koydu. Gezi’deki çare her şeyden önce edilgen tutarsızlıktan sıyrılmış, maddeye şekil verme çabasına girişmiş, iş başa düştü deyip, bedenini taşın altına koymuş direnişçi ruhtur.
Bununla diğerini yan yana koymak Haziran Direniş’iine cepheden küfretmektir.

Gezi’yi geride bırakmış halkın, yeniden sandığa kanalize edilmesi hangi ‘sosyalizan’ aklın-taktiğin ürünüdür, kestirmek zor. Devlet ve düzenin, onun bütün baskı-kontrol mekanizmalarının, sonra sandığı ve meclisinin meşruiyetini önemli ölçüde yitirdiği, siyasetin kitlelerin dokunabileceği bir yer olarak meydanlara indiği bir dönemde sandığı-meclisi işaret etmek, halkı siyasetin dışına itmekten ve iktidar blokuna kaybettiği ‘itibar’larını kazandırmaktan başka sonuç vermez.

H. Tübek

 

 

 

 

Ayvalıtaş davasında aklama senaryosu!

 

Haziran Direnişi şehidi Mehmet Ayvalıtaş’ın katledilmesi ile ilgili davanın ilk duruşması Kartal Anadolu Adliyesi’nde görüldü. 21 Kasım’da görülen dava yargı ve polis terörüne sahne oldu.

Mehmet Ayvalıtaş’ın ailesi ve avukatların davaya katılmaları engellenmeye çalışıldı. Aile ve avukatlara biber gazı sıkıldı. Bunun üzerine adliye bahçesinde davayı takip etmeye gelen kitle adliye kapısına yüklendi. Öfkeli kitle yüzüne kapatılmaya çalışılan kapıları parçaladı. Aile, avukatlar ve kitlenin kararlı tutumu üzerine mahkeme geri adım atmak zorunda kaldı. Adliyenin diğer kapısında ise içeriye girmeye çalışan BDSP’lilere özel güvenlik saldırdı. BDSP’lilerin elindeki Mehmet Ayvalıtaş resmi güvenliklerce yırtıldı.

Mahkeme başladığı sırada dışarıda toplanan kitle sloganlarla bekleyişini sürdürdü ve burada bir forum gerçekleştirdi. Öğlen saatlerinde Ali İsmail Korkmaz’ın annesi, babası ve Ethem Sarısülük’ün annesi mahkeme salonundan çıktı. Ali İsmail’in annesi duruşma öncesi aileye ve avukatlara gaz sıkıldığını ve içeriye giren sivil ve resmi polislerin silahlı olduğunu açıkladı. Daha sonra avukatlar polislerin silahlı girmesine müdahale ettiler ve polislerin silahlı olduğu zapta geçildikten sonra polislerin salondan çıkıp tekrar silahsız girdikleri belirtildi. Ethem’in annesi ise savcıların AKP’nin savcısı olduğunu ifade etti.

Mahkemede silahlı polislere itiraz edildi ve polisler dışarıya çıkarıldı. Ancak polislerin tespit edilmeleri istendiğinde kameraların çalışmadığı söylendi. Mahkemenin tutumu davaya adli vaka süsü vermek, olayı bir kazaymış gibi göstermek oldu. Katilin tutuksuz yargılanmasına karar verildi ve dava 5 Şubat 2014 tarihine ertelendi.

Aile ve avukatların dışarıya çıkışı sırasında yeniden kapıda gerginlik yaşandı. Özel güvenlik ve polis kitleye biber gazı sıktı. Eylemciler girişteki güvenliklere tepki gösterdi ve giriş kapısına yüklendiler. İçeriden çevik polis geldi. Geriye çekilen eylemciler ellerindeki su şişelerini polise attı.

Daha sonra Ayvalıtaş ailesi ve avukatlar basın açıklaması yaptı.

Davaya Kadıköy’de tepki

Akşam saatlerinde Kadıköy-Altıyol’da toplanan direnişçiler, eylemlerine Gezi şehitlerinin isimlerini haykırarak başladılar.

Direnişçiler Boğa’dan Moda yönüne doğru yürüyüşe geçtiler ve yol boyunca sloganlarla birlikte devleti ve AKP hükümetini teşhir eden konuşmalar yaptılar. Moda’da bulunan “Mehmet Ayvalıtaş Meydanı”na gelindiğinde ise Volkan Ayvalıtaş bir konuşma gerçekleştirdi. Ayvalıtaş konuşmasında dava ile adaletin geriye gittiğini gördüklerini belirterek “buna rağmen susmayacağız, yılmayacağız” dedi. Ayvalıtaş, mahkemede yaşananlardan bahsederek katilin kendilerinden çok önce mahkemeye alındığını, aile ve avukatların ise daha sonra mahkemeye dahil edildiklerini söyledi. Ayvalıtaş konuşmasına kuzeninin ismini haykırarak son verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§