29 Kasım 2013
Sayı: KB 2013/46

Dinci-gerici iktidarın rant dalaşı kızışırken…
Dış politikada iflas derinleşiyor!
CHP “hizmete” hazırlanıyor...
2014 Bütçesi açıklandı...
Devletin KDK makyajı çabuk döküldü!
ODTÜ yolu, rant ve yerel seçimler!
Sermaye düzenini sel aldı
Öğretmenler Günü hediyesi: Gaz, cop ve tazyikli su!
Petrol-İş Sendikası’nı sorumluluğa davet ediyoruz!
Korozo işçileri: Sendika sendikalığını yapmalı!
MİB MYK Aralık ayı toplantısı...

Kıdem tazminatı sermayenin sofrasında...

Mısır’da “gösteri yasası”na karşı gösteriler
Anlaşma sağlandı!
Baskıcı ve gerici ablukayı dağıtmak için...
Emekçi kadınlar mücadeleyi büyütmeye çağırdı
25 Kasım’da kadınlar şiddete son dedi!
“Polis terörünün emrini verenleri yargılayın!”
İzmir’de Gezi duruşmaları
82 yıl sonra gelen ‘adalet’! 
Çare direniş!
Devlet tutsakları öldürmeye çalışıyor!
“İşçi sınıfının onurlu birliği için...”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mısır’da “gösteri yasası”na
karşı gösteriler

 

Mısır’da İhvan (Müslüman Kardeşler) yönetiminin alaşağı edilmesinden sonra kurulan geçici yönetim, Hüsnü Mübarek ve Muhammed Mursi yönetimlerinin devamından başka bir şey olmadığını, icraatlarıyla da kanıtlıyor. Gösteri ve grev hakkına sınırlama getiren, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına izin veren yasaları dayatmaya çalışan bu yönetim, on milyonların “yasadışı isyanı” sayesinde işbaşına geldiğini unutmuş görünüyor.

Mübarek ve Mursi’yi alaşağı edenler yasaya karşı

“50’ler Komitesi” diye anılan anayasa hazırlama komisyonunun çalışmaları bitmese de, Hazım Biblavi başkanlığındaki geçici hükümetin gösteri, grev hakkı ve sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması konusunda, eski yasa maddelerini korumaya, hatta bazı noktalarda daha da geri çekmeye hazırlandığı ortaya çıktı.

Gösteri, yürüyüş, oturma eylemi gibi hakları “polis iznine” tabi kılmak isteyen geçici yönetim, devrik diktatör Mübarek döneminden kalan -İhvan yönetimi tarafından da korunan- “sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması” yasasını ise, kaldırmak istemiyor. “Ekonomiye zarar veren faaliyetler” kapsamına alarak işçi sınıfı ve emekçilerin grev hakkını da gasp etmeye çalışan Biblavi hükümeti, Mübarek’i deviren 25 Ocak isyanı ile İhvan yönetiminin sonunu getiren 30 Temmuz isyanlarının fiili kazanımlarını törpülemeye çalışıyor.

Geçici yönetimin bu adımına tepki gösteren sol/sosyalist güçler ittifakı ile 6 Nisan Hareketi ve İsyan hareketi (Hareket Temerrüd) gibi gençlik örgütlenmeleri, yasaların geri çekilmesi talebiyle başkent Kahire’de protesto eylemi gerçekleştirdiler. 50’ler Komitesi’nin çalıştığı meclisin önünde gerçekleştirilen eyleme saldıran polis, 70’i aşkın kişiyi darp ederek gözaltına aldı.

Eylem sembolik olmakla birlikte, Mübarek ve İhvan yönetimlerine karşı isyan eden güçlerin, geçici yönetime karşı da hareketlenmeye başlayacaklarının ilk işareti olması açısından ise önem taşıyor.

Dinci şiddet gerekçe olamaz”

Halk isyanlarının kazanımlarını hedef almaya yeltenen Biblavi hükümeti, dinci çetelerin devam eden silahlı saldırılarını gerekçe gösteriyor.

Geçici hükümetin bu hamlesine tepki gösteren sol/sosyalist güçler, dinci çetelerin silahlı eylemlerinin gerekçe olarak kabul edilmeyeceğini, barışçıl gösteri hakkının halk isyanlarıyla kazanıldığını ve savunulacağını belirtiyorlar.

İhvan hareketinin “terör örgütü” listesine alınması gerektiğini savunan sol güçler, geçici hükümetin, dinci çetelerin eylemlerini, emekçilerin kazanımlarını gasp etmenin bahanesi olarak kullanmaya çalıştığını ifade ediyorlar.

Kitle gösterilerini polisin iznine bağlayan anayasa maddelerinin, grev hakkını da yasaklamayı amaçladığını belirten sol/sosyalist güçler, bu haklardan vazgeçilmesinin söz konusu olmayacağını, geçici yönetime hatırlatıyorlar.

Biblavi hükümetini, Mübarek ve Mursi hükümetlerinin devamı olarak değerlendiren sol/sosyalist güçler, “devrimin talepleri gerçekleşene kadar mücadeleye devam edeceğiz” diyorlar.

İhvancılar durumdan yararlanma arayışında

Grev yasaklarına itiraz etmek bir yana, işçi grevlerine düşmanlığıyla bilinen İhvan hareketi, gösteri hakkına getirilen kısıtlamaları ve sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasını ise, reddettiğini açıkladı. “Biz de bu anti-demokratik yasalara karşıyız” diyerek eylem yapan ve buna dayanarak sol nezdinde meşruluk arayışına giren İhvancıların, bu defa karşılık bulmaları olası görünmüyor.

Mübarek’e karşı patlak veren halk isyanına önce uzak duran İhvancılar, milyonların harekete geçmesi üzerine sürece dahil oldular ve bir dönem, “Mübarek karşıtlığı” noktasında sol/sosyalist hareketle, “geçici yol arkadaşlığı” yaptılar. Nitekim sol güçler, Mübarek yönetiminin eski başbakanlarından Ahmet Şefik’le cumhurbaşkanlığı yarışına giren İhvancı Mursi’yi desteklemişlerdi.

Ancak iktidarda kaldıkları bir yıllık dönemdeki icraatları, sadece sol/sosyalist güçlerin değil, on milyonlarca Mısırlı emekçinin de İhvan’ın gerçek yüzünü görmesini sağladı. Bundan dolayı Mısır’ın “yetmez ama evet”çileri sayılan bir-iki küçük grup dışında, sol güçlerin yeniden İhvan’la yan yana gelme hatasına düşmesi olası görünmüyor.

Süreç burjuvaziden ayrışmayı dayatıyor

İsyan sürecinin üçüncü yılını tamamlamak üzere olmasına rağmen, Mısır’da işçi sınıfı, emekçiler ve onların siyasal temsilcileri olan sol/sosyalist güçler, henüz iktidarı isteyecek güç, örgütlülük, bilinç ve özgüvene ulaşamadılar. Bundan dolayı burjuvazinin şu veya bu kesimiyle fiilen ortak hareket etmek durumunda kalan sol/sosyalist güçler, egemen sınıflar arası iktidar mücadelesinde bir tarafın yedeği durumuna düşmekten kurtulamıyorlar. İşçi sınıfıyla müttefikleri, iktidarı talep eden bir güç olarak sahneye çıkana kadar, bu geçici durumun aşılması zor görünüyor.  

İsyan dalgasının birinci aşamasında Mübarek artıklarından kurtulmak için İhvancılara razı olan emekçilerle siyasal temsilcileri, kısa sürede siyasal İslamcı, neo liberal, emperyalizmin işbirlikçisi İhvan’ın, Mübarek’ten de beter olduğunu keşfettiler. İkinci isyan dalgasının doruğa çıktığı 30 Temmuz’da İhvan yönetiminin sonunu getiren emekçilerle sol/sosyalist güçler, ordunun sürece müdahale etmesini sevinçle karşıladılar. Zira amaç İhvan yönetimini devirmekti ve ordu müdahalesi bu amaca hizmet etti.

İhvan’dan sonra işbaşına gelen geçici yönetim, ilan ettiği yol haritasında emekçilerin bazı taleplerine de yer verdi. Ama özünde değişen bir şey olmadı. Zira Mursi döneminde İhvan’la ittifak kuran ordu ve onun etrafındaki burjuva kesimler, 30 Temmuz isyanını, iktidar mücadelesinde İhvan’a üstünlük sağlamanın bir imkânı olarak değerlendirmeye muvaffak oldular. İktidardaki ağırlığını arttıran ve geçici yönetimde temsil edilen burjuva kanat, halen İhvan ve uzantılarıyla pazarlığa devam ediyor.

Elbette geçici yönetimin isyan eden işçi ve emekçilerin taleplerini karşılamak gibi bir derdi bulunmuyor; zaten bu istek, irade ve misyondan da uzaktır. Zira Cumhurbaşkanı Adli Mansur-Başbakan Biblavi ikilisi de, tıpkı Mübarek ve Mursi gibi Mısır burjuvazisinin temsilcileridirler.

Görünen o ki süreç, işçi sınıfının, emekçilerin ve onların siyasal temsilcilerinin geçici yönetime karşı mücadeleyi yükseltmelerini dayatıyor. Ne iyi ki, artık sol/sosyalist güçlerin İhvan’la yan yana gelmeleri de mümkün görünmüyor. Bu durumda -ki, olması gereken de budur- burjuvazinin hem yönetimdeki hem muhalefetteki kesimlerine karşı mücadele kaçınılmaz olacaktır.

Burjuvazinin farklı kanatlarıyla çatışma elbette işleri zorlaştıracak; ama işçi sınıfıyla emekçilerin çıkarlarını, burjuvaziye karşı savunmanın yolu da buradan geçiyor. Kuşkusuz ki, işçi sınıfının devrimci siyasal önderliğe kavuşması, bu çatışmada kritik bir önem taşımaktadır. Buna rağmen süreç, sınıfsal ayrışmanın daha belirgin, sınıf çatışmalarının ise daha sert olacağı bir yöne doğru ilerliyor…

 
§