Lübnan’da Şii-Sünni çatışması kışkırtılıyor
Irkçı-siyonizme hizmet eden cihatçı çeteler, İsrail’e karşı direnen Hizbullah’ı mezhep savaşı bataklığının içine çekmek için özel bir çaba sarf ediyorlar.
Geçen hafta Beyrut’un güneyindeki, Şii nüfusun yoğun olduğu Dahiye bölgesinde TNT yüklü bir araçla saldırı düzenleyen kökten dinci teröristler, 50’yi aşkın kişiyi katletmiş, yüzlerce kişiyi ise yaralamışlardı. Sivil halkı hedef alan saldırıyı düzenleyen cihatçı çeteler, direniş hareketi Lübnan Hizbullah’a destek veren Dahiye halkını, bundan dolayı cezalandırdılar. Irkçı-siyonizme hizmet eden cihatçı çeteler, İsrail’e karşı direnen Hizbullah’ı mezhep savaşı bataklığının içine çekmek için özel bir çaba sarf ediyorlar.
Dahiye saldırısının ardından, 2006’da İsrail’e karşı kazanılan zaferin yıldönümü etkinliğinde dev bir ekrandan halka seslenen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, mezhep çatışmaları tuzağına düşülmemesi konusunda uyarmıştı.
Hizbullah’ın bu konuda net bir tutum ortaya koyması, cihatçı çetelerin birkez daha cani yüzlerini göstermesini engellemedi. Ancak bu defa hedef, Sünnilerin namaz kıldığı camiler oldu.
Lübnan’ın kuzeyindeki Trablusşam kentinde bulunan Es Selam ve El Takva camilerini hedef alan cihatçı çeteler, cuma namazını kılanların dağıldığı saatte saldırıyı düzenleyerek, yine onlarca kişiyi katlettiler, yüzlerce kişiyi ise yaraladılar.
Patlamaların hemen ardından olay yerine akın eden kökten dinci selefiler, Hizbullah’ı ve lideri Nasrallah’ı hedef alan sloganlar atarak, mezhep çatışmalarını kışkırtmak için fırsatı kullandılar. Lübnan’daki El Kaide uzantıları ve onların destekçileri, saldırıdan Suriye’yi sorumlu tuttular. Saldırıları kınayan Hizbullah’ın tutumu çok net olduğu için, onun müttefiki olan Baas yönetimini sorumlu ilan eden dinciler, dolaylı olarak Hizbullah’ı da hedef aldılar. Bu değerlendirmeleri yapanlar, mezhep çatışmalarını kışkırtmak isteyen cihatçı katillerin işini kolaylaştıracak türden açıklamalar yaparak kökten dincilerin değirmenine su taşıdılar.
Önce Şiileri sonra Sünnileri katledip mezhep çatışmalarını kışkırtma taktiği, cihatçı çetelerin Pakistan’da, Irak’ta, Suriye’de kullandıkları kirli taktiklerden biridir. Lübnan’ı da yıkıcı savaşın içine çekmeye çalışan cihatçı tetikçilerle efendileri, aynı kirli yöntimi bu ülkede de deniyorlar. Bu ülkedeki siyasal yapının –Komünist partisi dışında- etnik, dinsel, mezhepsel temeller üzerine kurulu olması, toplumsal yapıyı kırılgan hale getirmektedir. Buna karşın Lübnan’da farklı siyasal akımlara mensup kişilerin bu konuda uyanık oldukları da gözleniyor. Nitekim farklı siyasi eğilimlere mensup kişiler, Dahiye’yi vuranlarla Trablusşam’ı vuranların aynı güçler olduğunu fark etmekte güçlük çekmediler.
Emperyalist/siyonist güçlerle bölgedeki tetikçilerinin Hizbullah’ı tasfiye etmek için “tehdit/rüşvet” seçenekleri arasında gidip geliyorlar. Temmuz 2006’da, ABD emperyalizminin tam desteği ile Güney Lübnan’a saldıran İsrail ordusu, Hizbullah’ın işini bitireceğini var sayıyordu. Ama sonuç farklı oldu. Küstah siyonistler, utanç verici bir yenilgiye uğrayarak geri çekilmek zorunda kaldılar.
2006’da İsrail’e karşı kazandığı zaferin ardından Hizbullah’ı “baş düşman” ilan edenlerin sayısı arttı. ABD, İsrail, körfez şeyhleri, AKP iktidarı ile kökten dinci çetelerin “ortak hedefi” ilan edilen Hizbullah’ın, Suriye’de toplanan devşirme cihatçılara karşı savaşa katılması, gerici koalisyonun kinini daha da derinleştirdi. Ancak bu kaba düşmanlığa rağmen, hiçbir güç doğrudan Hizbullah’a saldıramıyor. Bu durumda geriye kalan “tek seçenek” mezhep çatışmalarını kışkırtmak ve Hizbullah’ı da bu bataklığın içine çekmektir. Eğer Hizbullah böyle bir tuzağa düşseydi ne siyonist İsrail için bir risk teşkil edebilir ne de Suriye’de cihatçılara karşı başarılı bir savaş yürütebilirdi.
Tetikçiler için sorun şu ki, Hizbullah ve liderleri, kirli oyunun farkındalar ve bu tuzağa düşmemek için direniyorlar. Bu da tetikçi cihatçılarla efendilerini çileden çıkartıyor. Lübnan’da gerçekleştirilen son saldırılar, Hizbullah’a rağmen mezhep savaşını kışkırtanların nasıl da zıvanadan çıktıklarını gösteriyor.
Hiçbir değer, kural, ahlak, yasa tanımayan cihatçı çetelerin bildikleri tek şey, masum/sivil halkın kanını dökmektir. Pakistan’da, Irak’ta, Suriye’de bu tür saldırıları sık sık gerçekleştiren cihatçı çeteler, belli ki, Suriye’de aldıkları ağır yenilgilerin ardından, ne pahasına olursa Lübnan’da da mezhep savaşı çıkartmak istiyorlar. Bunu başarabilirlerse eğer, Hizbullah’ın iç savaşla uğraşmak zorunda kalacağı ve Suriye’deki çatışmalara katılamayacağı var sayılıyor.
Bölge halklarını ulusal, etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalamak isteyen emperyalist/siyonist güçler, cihatçı çetelerden daha iyi bir tetikçi bulamazlardı. Zira bunlar hem emperyalist/siyonist projeye hizmet ediyorlar hem kendilerini “İslam’ın gerçek temsilcileri” ilan ediyorlar.
Kalendiye’de 3 Filistinli öldürüldü
Batı Şeria’daki Kalendiye Mülteci Kampı’na gözaltı için gelen İsrail polisleri Filistinlilere saldırdı. Polislerin saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybederken, 19 Filistinlinin de hastaneye kaldırıldığı ifade edildi. Ölen üç kişiden ikisinin göğsünden vurulmuş olduğu belirtildi. Ramallah’taki hastaneye götürülen yaralılar arasında da vurulanlar var.
İsrail polis sözcüsü Luba Samri saldırı sonrası yaptığı açıklamada İsrail devletinin pervasızlığını bir kez daha gösterdi. Bir kişiyi gözaltına almak istedikleri sırada toplanarak “taş ve molotof kokteyli” atan “1500 Filistinli gösterici”yle karşı karşıya kaldıklarını savundu. Açıklamayı yapan yetkilinin “isyan bastırma yöntemleri” kullandığını söylemesiyse pervasızlığın boyutunu gösterdi.
Yaptıkları gözaltıları protesto eden Filistinliler’in üzerine ateş açmaktan geri durmayan İsrail polisi, bunu “isyan bastırma yöntemleri” diye açıklayarak meşrulaştırmaya çalıştı. Açıklamada gerçek mermi kullanımından ve öldürülenlerden de söz edilmedi.
Üç kişinin hayatını kaybettiği saldırıya karşı direniş, İsrail polisinin gözaltı yapmadan bölgeden çekilmesiyle sonuçlandı. |