Marikana Katliamı’nın 1. yılında...
Güney Afrika’da sömürü gerçeği
Marikana maden işçilerinin eylemine polis saldırısının üzerinden bir yıl geçti. Yaylım ateşiyle kurşun yağmuruna tutulan işçilerden 34’ü hayatını kaybetmişti. Maden işçileri aradan geçen bir yıl içinde eylem ve grevlerini ivmelendirerek sürdürdüler. İşçilerin katliamın ardından eyleme devam ederken taleplerinin kısmen karşılanmasını sağlamaları da bu süreçte önemli bir faktör oldu. 34 işçinin katledilmesine karşın grevden geri adım atılmamasıyla %22 oranında maden işçilerinin hiçbir dönem alamadığı bir zam oranı kazanılmıştı.
Güney Afrika’yı diğer kapitalist ülkelerden ayıran temel yan ırkçı Apartheid rejimine karşı verdiği mücadele geçmişidir. Jakob Zuma’nın devlet başkanlığını yaptığı üçlü ittifak (Güney Afrika Ulusal Kongresi/ANC, Güney Afrika Sendika Konfederasyonu/COSATU), Güney Afrika Komünist Partisi/SACP) emekçilerin ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmek bir yana, sendikalarını, komünist parti kimliğini, ırkçılığa karşı neredeyse bir asırlık tarihini kullanarak bu sorunların çözümünü engelliyor.
ANC hükümeti madenleri emperyalist tekellere peşkeş çekerken işçilerin hak arama mücadelesinin karşısına COSATU ve NUM sendikaları aracılığıyla çıkarak, mücadeleyi kontrol altında tutmaya çalışıyor. Fakat hükümet güdümündeki bu sendikal hareket de artık yetersiz kalıyor. İşçilerin üretimi durdurmaları karşısında bizzat COSATU ve NUM eliyle devreye sokulan toplu işten çıkarmalar, baskılar, grev kırıcı işçiler mücadeleyi durduramıyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan katliam da benzer grev kırıcı rollerle çıkan işbirlikçi sendikalara karşı yapılan eylemler sırasında yaşanmıştı. Hatta katliam bu kirli işbirliğinin en yalın sonucuydu. Zira işçilerin biriken tepkileri, ilk kez tabandan gelen bir patlama biçiminde karşılarına çıkmıştı.
‘Zehirli’ işbirliğinin belgesi: Marikana Katliamı
Katliamın üzerinden bir yıl geçerken zaman içinde açığa çıkan bilgi ve belgeler katliamda NUM’un rolünü kanıtlıyordu.
Geçtiğimiz yıl 8 Ağustos’ta, kaya delici makine işçileri, yüksek bir oranla zam talebini karar altına alan bir toplantı gerçekleştirdiler. İşçilerin üyesi oldukları NUM bu talebi desteklemeyi reddetti. Bir gün sonra NUM üyesi işçilerin toplantısında, işçiler sendikayı aşma ve taleplerini doğrudan doğruya Lonmin şirketine iletme kararı aldılar. 10 Ağustos günü şirketin bürosuna yapılan yürüyüşün ardından şirket yetkililerine talep iletildi. Şirketse işbirlikçi NUM yöneticilerini getirip eylemi kırmaya çalıştılar. NUM bürokratları işçileri azarlayıp hakaretler yağdırarak tehditlerle eylemi bitirmeye çalıştılar. Fakat işçiler bu sefer eyleme kararlıydı ve sendikadan bağımsız iş bıraktılar. Böylelikle 3 bin kaya delici işçisinin “yasadışı” grevi başladı.
11 Ağustos’ta, işçiler, fiili-meşru grevi sahiplenmesi talebiyle NUM’un yerel merkezine doğru eyleme geçtiler.
Bu eyleme NUM bürokratları ve destekçileri ateş açtı. Ateş açan yaklaşık 25 kişilik bu bürokrat çetesi iki işçiyi katletti. NUM bürokratlarının işlediği cinayet polis tarafından yok sayıldı. Cinayete karışan NUM bürokratlarına ne tutuklama ne de sorgulama oldu. İki işçinin ölümünün ardından yapılan eylemdeyse polis kitlenin üzerine ateş açarak yeni katliamı gerçekleştirdi. Katliamın ardından iki hafta içinde 300’e yakın işçi ve Marikana topluluk üyesi tutuklanarak mücadele kırılmaya çalışıldı.
Marikana Katliamı’na ilişkin kurulan Farlam Komisyonu’na sunulan belgeler arasında NUM’un grevi yasaklama çağrısı yaptığı görülüyor.
ANC’nin Aralık ayında gerçekleştirdiği kongrede başkan yardımcılığına Cyril Ramaphosa seçildi. Ramaphosa’nın Marikana Katliamı öncesinde işçilerin tabandan bürokratları aşan mücadelesini hedef alan saldırgan politikanın mimarlarından olduğu belirtiliyor. Ramaphosa fiili grev kararı alan işçiler için Lonmin şirketinin ticari işler yönetisi Albert Jamieson’a, “Yaşanan berbat olaylar bir iş uzlaşmazlığı olarak betimlenemez. Onlar açıkça, alçak suçlulardır ve bu şekilde tanımlanmalıdırlar. Bu durumu uygun bir şekilde ele almak için, ona eşlik eden bir eyleme ihtiyaç var” diye yazmıştı.
Ramaphosa grev için “etkili bir şekilde hesabının görülmesi gerektiğini” savunuyordu. Ramaphosa’nın yaptığı eylem çağrısının katliam olduğuysa daha sonra ortaya çıktı.
Yaralı maden işçilerini ve 200’den fazla tutukluyu temsil eden Avukat Dali Mpofu, Ramaphosa’nın Lonmin yöneticilerine attığı mesajları sunarak yapılanları “zehirli” işbirliği olarak tarif ediyor.
Katliamın ardından “Bana göre, hisse senedi sahibi olarak çoğumuz suçluyuz” diyerek sözde özür dileyen Ramaphosa, yatırım şirketi Shanduka Group Lonmin’in ve onun ayrıcalıklı ortağı BEE’nin yüzde 9’una sahip. Ramaphosa’nın sözünü ANC için uyarlarsak Ramaphosa’yı başkan yardımcısı yaparak ortak alan ANC de onun kadar suçludur.
“Alternatifsiz” ANC sömürü ve baskıdan taviz vermiyor
Aradan geçen bir yıl işbirlikçi sendikaların kimliğini daha da açık ortaya koyarken Güney Afrika’daki işçilerin mücadelesini biledi. Biriken öfke ile NUM’dan ayrılma Maden İşçileri ve İnşaat Birliği Sendikası (AMCU) üzerinden mücadele etme eğilimleri ivmeleniyor.
Son olarak geçtiğimiz Mart ayında 6 bin işçi maden ocaklarına inmeyerek uyarı grevine çıktı. İşçiler haftalardır, AMCU’nun tanınmaması üzerine eyleme geçtiler. İşçiler bağımsız sendikalarını savunabilmek adına yine fiili-meşru mücadele yollarına başvuruyor.
Irkçılığa karşı kurtuluş mücadelesini yürütürken savunulan tüm değerleri kenara atan ANC sınıfsal kimliğine uygun olarak işçilere sadece ölüm, sömürü ve sefalet sunuyor.
İşçilerin mücadele birikimi artsa da proleter bir devrim gerçekleştirilmeksizin, işçi sınıfı ve emekçilerin talepleri kalıcı olarak karşılanmayacaktır. Irkçı rejime karşı mücadelesinde gördüğü baskı politikalarının birikimlerini işçi sınıfının eylemlerine karşı uygulayan ANC, kapitalist sistemi korumak adına en temel sosyal ve ekonomik haklarda bile direnç uyguluyor.
Güney Afrika işçilerinin Apartheid rejimini deviren gücü bugün ANC karşısında sendikal eylemler sınırında olsa da birikiyor. Bugün alternatifsiz olarak sunulan ANC de emperyalist şefler de bunun farkında. Bu da önümüzdeki sürecin çok daha çetin çatışmalara gebe olduğuna işaret ediyor.
|