21 Haziran 2013
Sayı: KB 2013/25

 Kızıl Bayrak'tan
Zorbaların saltanatı sarsıldı, direniş kazandı!
Daha fazla siyaset, daha fazla örgüt!
Direnenler ve çark edenler...
Taksim Direnişi ve
düzen partileri
Sermayenin gericiliğine karşı
devrimci sınıf kavgasına!
Kitlelerin direnme iradesi örgütlenmeli
ve süreklileştirilmelidir!
Polis şiddetinde
‘ustalık’ dönemi
Sermaye medyasının
direniş düşmanlığı
Taksim’de direniş iradesi kazandı!
Direniş illerde büyüyor!
“AKP’nin oyalama çabası boşunadır”
Direnişle dayanışma grevi
İllerde grev eylemleri
Düzen cephesi ve rejim krizi - H. Fırat
31 Mayıs patlaması
ve devrimci sorumluluklar
Yalan, şantaj ve şiddet makineleri parçalanıyor... - K. Ali
“Diren Taksim yalnız değilsin!”
G8 Zirvesi’ne Suriye çekişmesi damga vurdu
İran seçimlerinden yansıyanlar

Brezilya’da halkın
direnişi büyüyor

Ethem’in hesabını emekçiler soracak!
Ankara BDSP’den açıklama...
43. yılında 15-16 Haziran Direnişi selamlandı
İstanbul’da dönüşüm ideolojiktir!
Halk hareketinin kazanımları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye medyasının direniş düşmanlığı

 

Sermaye medyasının önde gelen ve tarafsız oldukları yalanına sarılan NTV, CNN Türk, Habertürk, Kanal D, ATV, Star, Show TV ve TRT günlerdir süren direnişe kara çalmak, AKP iktidarının borazanlığını yapmak için tüm hünerlerini sergilediler. Halk isyanı geliştikçe sermaye medyasının sansürcü yaklaşımı da arttı. Sermaye medyası tarafsız olmadığını ve hizmetinde olduğu burjuva sınıf iktidarının çıkarlarının bekçiliğini yaptığını bir defa daha kanıtladı.

AKP iktidarını güçlendirmek için Taksim Gezi Parkı Direnişi’ne yeterince yer vermemesi, sermaye medyasına yönelik eleştirileri yurtdışına taşıdı. Sansürcü tutumu nedeniyle BBC, NTV ile olan ortaklığına son verdi. CNN, CNN Türk’ün Taksim yerine “penguen belgeseli” yayınlamasına dikkat çekmekle kalmadı, Taksim’den saatlerce canlı yayın yaptı.

Türkiye’de basın özgürlüğü olmadığı gerçeği direnişte tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı. Sermaye medyasının AKP iktidarının basıncı altında olduğu, korkuyu toplumsallaştırmak için özel bir misyon üstlendiği ortaya çıktı. Manzara o denli açıktı ki, sanatçılar, yazarlar ortak bir deklarasyon yayınlayarak AKP borazanı medyayı sert bir dile eleştirdiler. Yayınlanan bildiride sermaye medyasının sansürcü tutumunu kınadılar.

Eylemlerde 21 gazeteci polis terörüne maruz kalmasına ve 4 gazetecinin gözaltına alınmasına rağmen, kaderini AKP iktidarı ile birleştirmiş sermaye medyası, gazetecilere yönelik kolluk terörünün üzerini kapatmak için tüm gücüyle çaba gösterdi. NTV’de çalışan Ahmet Yeşiltepe BBC’ye yaptığı açıklamada “Biz de dengemizi şaşırıyoruz. İktidara daha fazla zaman ayırıyoruz. Muhalefete kısmi olarak yeterince mikrofon uzatmıyoruz.
Ana akım
 medyanın eksik kaldığı çok önemli olaylar oldu. Farklı kesimlere yeterince mikrofon uzatmadığı konusundaki eleştirilere katılıyorum. Bu algıyı değiştirmek için gayret sarf edeceğiz. Gezi olayları çok önemli bir milat. Bundan ders çıkartacağız” diyerek sermaye medyasının tarafsız olmadığı gerçeğinin altını çizdi. Sermaye medyasının AKP borazanı olduğu gerçeğine ışık tuttu.

Büyük halk hareketi gücünü haklılığından alıyordu. İnsanlığın güzel geleceğine dair özlemleri de içeriyordu. Gezi Parkı büyük halk hareketi içinde simgeleşti. AKP iktidarı emekçilerin hareketini dizginlemek için polis terörünü dizginsiz olarak kullandı. Sermaye medyası da AKP iktidarının belirlediği sınırlar içinde kaldı. Yalan haberlerde ise sınır tanımadı.

Sermaye medyası devletin halk hareketine yönelik kirli oyunlarının bir parçası olarak hareket etti. Devletin halk hareketine yönelik saldırılarının destekçisi olan sermaye medyası, tam kadro olarak eylem alanlarında yerini aldı.

Sermaye medyasında yayınlanan bir filmde direnişçinin elindeki telsiz ile TOMA’ları yönlendiriyormuş gibi gösterildi. Valinin ‘kucaklayıcı’ tavrına ve Gezi’ye müdahale olmayacak güvencesine rağmen polis, Gezi Parkı’nı gaz bombası yağmuruna tuttu. İnsanlara isabet eden parçalar yaralanmalara neden oldu. Devlet güvenilmezliğini bir kez daha kanıtladı. Ayrıca uydurdukları senaryo gereği SDP’yi “provokatör” ilan edip, parti binalarını polis bastı. Tüm bu gelişmeler yaşanırken sermaye medyası saldırıları meşrulaştırmak için gece-gündüz mesai yaptı.

Sermaye medyası büyük direnişin başından beri polisin vahşi saldırılarını göstermemeye özen gösterdi. Büyük kitlesel eylemleri yok saydı. Polisin oyununu canlı yayınla veren tüm sermaye medyası AKP iktidarının en önemli ortağı olma misyonuyla hareket etti.

Öncelikle dinci basın AKP iktidarına arka çıkma konusunda elinden geleni ardına koymadı. AKP iktidarının yanında yer alan “yandaş basın” yaşanan azgın polis terörünü “orantısız güç kullanma” söylemiyle emekçilere servis etti. Sermaye medyası bununla da yetinmedi. Harekete geçen, ülkeyi eylem alanına çeviren emekçilerin kitlesel eylemlerinin görüntülerine sansür uyguladı. Eylemlerin yaygınlığını, görkemliliğini, militanlığını, kitleselliğini gösteren bilgi, belge ve görüntüleri özenle sakladı.

Sermaye medyası, dinci parti şefinin emekçilerin sesine kulaklarını tıkamasına, buyurgan tutumuna, dünyayı ben yarattım kibirliliğine dair tek bir eleştirel haber yapmadı. Aynı medya direniş karşısında polisin Gezi Parkı’ndan geri çekilmek zorunda kalmasını bile AKP şefinin iyi niyetine bağladı.

Süreç boyunca sermaye medyası Nazi Almanya’sının liderlerinden Joseph Goebbels’in “Bana vicdansız bir medya (basın) temin et; sana bilinçsiz bir halk sunayım” ve “Basını hükümetin kullanacağı dev bir klavye olarak düşünün” anlayışıyla hareket etti.

Son yaşanan süreçte, sermaye medyasının ipliği pazara çıktı. Emekçiler nezdinde zaten az olan güvenilirliği dibe vurdu. AKP iktidarı ve sermaye medyası işbirliği, en açık haliyle ortalığa saçıldı. Sosyal medya, bilgi kirliliği nedeniyle eleştirilirken, bir yandan da, medyadan daha güvenilir bulunur hale geldi. Bu güven sarsılması, muhalif kanal ve yayınlara olan ilgiyi de artırdı. Direnişi, başından beri açıkça destekleyen gazetelerin tirajları artmaya başladı.

AKP iktidarının denetimindeki medya büyük direniş karşısında aldığı tutumla emekçi düşmanı yüzünü ortaya koydu. Taksim’de enkaza dönen ya da yakılan sadece polis araçları değildi. Ters çevirilip yakılan polis araçlarının yanına sermaye medyası araçları da eklendi. Emekçilerin öfkesi sermaye medyasının emekçi düşmanı yalanlarına ve AKP iktidarına dalkavukça bağlı olmasınaydı. Artık geniş kitleler sadece sermaye medyasının yalanlarına değil varlığına da öfke duyuyorlar.

 

 

 

 

Hedef sosyal medya

 

Taksim Direnişi egemenlerin korkularını büyütüyor. Egemenler de yeni önlemler alarak kendilerini korumaya çalışıyorlar. Sermaye düzeni şimdi de sosyal medya üzerinden sağlanan iletişimi kontrol altına alma, takip etme ve cezalandırma yollarını “yasallaştırmaya” hazırlanıyor.

Sosyal medyada yer alan mesajlara yaptırım uygulanabilmesi için ilgili bakanlıklar çalışmalara başladı. Adalet Bakanlığı bürokratları tarafından yürütülen çalışmalarla Taksim Direnişi sırasında aktif olarak kullanılan “twitter” ve “facebook” gibi sosyal paylaşım sitelerinden iletişim kurulması AKP şefi Erdoğan tarafından eleştirilerek hedef gösterilmişti.

Sermaye hükümetinin İçişleri Bakanı Muammer Güler, sosyal paylaşım sitelerinde asılsız haberler yayıldığını iddia ederek şunları söyledi: “Sosyal paylaşım siteleriyle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’müzün yürüttüğü çalışmalar var. Bu konularda ayrı yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda Adalet Bakanlığı’mızın ilgili bakanlarının çalışmaları da olacak.”

Polis şiddetinin yanında yargı terörünü de sistemli olarak kullanan AKP şefleri yaptıkları açıklamalarda “mevzuat boşluğu” olduğunu ifade ederek yeni düzenleme için çalışmaları hızlandırdılar.

Fakat burjuva yasalarında bir mevzuat boşluğu bulunmuyor. Gerçek anlamıyla “suç” için mevcut yasalarla ceza verilebiliyor. Fakat sermaye hükümeti temsilcilerinin amacı insanların fikir paylaşımını, özgürlük taleplerini boğmak. Sosyal medyada sansür ve ceza için bu yasaya ihtiyaç duyuyorlar. İzmir’de, Adana’da attıkları twitter mesajları yüzünden ceza almayan insanlar için yasa talep ediyorlar.