25 Ocak 2013
Sayı: KB 2013/04

 Kızıl Bayrak'tan
Polis devletinde devlet terörü haftası
AKP destekli silahlı çetelerden Serêkaniyê’ye saldırı
Devletin “demokrasi” makyajının son kalıntıları da dökülürken
Devlet terörüne karşı eylem güncesi
ÇHD İstanbul Şube Yöneticisi Ş. Ceren Uysal ile saldırılar üzerine
ÇHD İstanbul Şube yöneticisi Av. Gülvin Aydın ile devlet terörünü konuştuk
Hrant Dink eylem ve etkinliklerle anıldı
Türk Metalciler Kızıl Bayrak’a dava açtı
Sermaye hükümeti Ulusal İstihdam Stratejisi’ne start veriyor
UİS operasyonunda son perde
Karayolları’nda özelleştirme saldırısını durdurmak için ileri!
Daiyang-SK Metal işçileri açlık grevine başladı
İTO/Teknopark işçileri ücretlerini almakta kararlılar
TKİP IV. Kongresi sunumları.../3
“Geleceğin kıtasında” yeni bir savaş, eski bir sömürge
Doğanın metalaştırılması ve finansallaştırılması / Volkan Yaraşır
Güney Afrika deneyiminin gösterdikleri / S. Eren
İsrail seçimleri
ODTÜ’nün coşkusuyla gençliğin devrimci kavgasını büyütelim!
“Devrimci Kadın Kurultayı”na yürürken
Kadınların sağlıklı koşullarda kürtaj hakları kısıtlanamaz
Devrimci kadınlar kurultaya hazırlanıyor
Devlet terörüne karşı direniş ateşini her yere yayalım!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadınların sağlıklı koşullarda kürtaj hakları kısıtlanamaz...

“Üreme yasası” kadın bedenine ve emeğe yönelik bir saldırıdır!

 

Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözleriyle başlayan kürtaj hakkına yönelik saldırıya, Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı Üreme Sağlığı ve Çocuk İstismarı Yasa Tasarısı ile yasal bir zemin kazandırılmak isteniyor.

Erdoğan’ın açıklamalarıyla başlayan ve AKP kurmaylarının kadını aşağılayan demeçleriyle süren, adeta kürtaj karşıtı bir kampanya olarak işleyen bu süreçte öyle bir toplumsal atmosfer yaratıldı ki kürtaj yapan da yaptıran da daha şimdiden suçlu muamelesi gördü, aşağılandı. Erdoğan’ın “her kürtaj bir Uludere’dir” dediği yerde hekimler mahalle baskısı nedeniyle kürtaj yapmaktan imtina edebildi. Bu sınırlı zaman dilimi içerisinde dahi sağlıksız koşullarda kürtaj yaptırmak zorunda kalan kadınlar arasında sağlık problemi yaşayanlar oldu.

Tasarı kürtaj için başvuran kadınlar üzerinde psikolojik baskı kurmayı, dahası kürtajı ulaşılamaz bir hak haline getirmeyi amaçlıyor. Bu düzenleme ile yürürlükteki yasada var olan kürtaj için kocanın yazılı izni yeterli görülmeyerek, kadın “ikna” sürecinde kocayla birlikte hareket etmeye zorlanıyor. Tasarıda yer alan bazı başlıklar şunlar:

- Yasadışı kürtaj yapan hekimlere verilecek cezalar 8 yıla çıkartılarak ikiye katlanıyor.

- Yasal kürtaj süresi geçtikten sonra bebeği kendi düşüren kadınlara verilen bir yıllık hapis cezası 2 yıla çıkarılıyor.

- Gebelikte 10 haftalık süresi geçen kadına kürtaj yapan hekim, kadının ölmesine neden olursa en az 20 yıl hapis cezası yatacak.

- İsteğe bağlı kürtaj için 10 haftalık süre korunurken, bunun tam teşekküllü devlet hastanelerinde yapılması şartı geliyor.

- Kürtaj için başvuran kadın için tekrar düşünmesini sağlamak üzere ikna odaları kurulacak. Psikolojik baskı yöntemi olarak ceninin kalp atışının dinletilmesi gibi yöntemler denenecek.

- Kürtaja karşı olan hekim ‘ret’ hakkına sahip olacak ve hastasını başka meslektaşına yönlendirecek (özellik sınırlı sayıda doktor bulunan küçük illerde kürtaj bir seçenek olmaktan çıkacak).

- Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 99. maddesinde yer alan ve kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalınması halinde, 20. haftaya kadar kürtaj imkanı tanıyan düzenleme süre yönüyle korundu. Ancak yasa metnindeki ‘kadının mağduru olduğu bir suç’ ifadesi değiştirilerek yerine, ‘ensest ve tecavüz sonucu mağdur olan bir kadın’ ifadesi getirildi.

Sağlıkta ticarileşme ile kadın düşmanı politikalar kol kola

Kürtajın bir doğum kontrolü yöntemi olarak kullanıldığı yargısı kürtajı sınırlamak için iktidar tarafından dayanak olarak sunuluyor. Fakat AKP döneminde hayata geçen sağlıkta dönüşüm programı ile kadınların ve ailelerin nitelikli bir hizmetten mahrum bırakılmaları bile AKP’nin bu yalana sığınarak icraatlarını gerçekleştirmeye çalıştığını gösteriyor. Çünkü sağlıkta dönüşümle birlikte sağlığın ticarileştirilmesi ve ancak parası olanın bu hizmetten faydalanabilmesi kadın düşmanı politikaların uygulanmasını kolaylaştırdı. Kadınların gerekli destekleri alabilecekleri sağlık ocağı vb. sağlık merkezleri kapatılırken, bu alanlarda eğitim görmüş sağlık personelleri de bu alanlardan çekildi. Ayrıca geçmişte Sağlık Bakanlığı tarafından doğum kontrol araçlarının ücretsiz olarak sunulması, aile hekimliği sistemi ile uygulamadan kaldırıldı. Yani kadınların gebelik konusunda eğitim ve destek alabilecekleri tüm alanlar devlet tarafından yük olarak görülerek tasfiye edildi. Bunlardan sonra “kürtaj cinayettir” demek en hafif tabiri ile ikiyüzlülüktür!

Bu saldırılar kadın kimliğine ve emeğe yönelik

AKP döneminde kadın kimliğine yönelik saldırılar peş peşe geldi. Kadınlara üç çocuk yapmayı buyuran Erdoğan, 4+4+4 ile kadını eğitim hayatından dıştaladı, evlilik yaşını düşürdü, kürtaj hakkına saldırdı vb. Birbirinden bağımsız gibi duran bu dayatmalar dinci gericiliğin kadın üzerindeki tahakkümünü koyulaştıran ama aynı zamanda sermayenin ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik uygulamalardır.

TÜİK’in açıklamasına göre 2010-2015 dönemi tahminlerine göre Türkiye’de nüfus artış hızı yüzde 1.1. Bu oran ve AKP’nin 2023 hedefleri beraber okunduğunda Erdoğan’ın 3 çocuk buyruğunun ve kürtaj tartışmalarının nereye oturduğunu görebiliriz. 2023 hedefine doğru ilerleyen AKP, sermayeye köle, kendine kul olacak ucuz işgücü stoğu yaratmak istiyor. Bunun için meslek liselerini genelleştiriyor, emekçi çocuklarına başka seçim hakkı bırakmıyor. Dinci gericiliği etkinleştiriyor. Haline şükreden “kendisine ekmek veren patronuna bağlı” bir nesil istiyor.

Burada kadına düşen rol ise ev ve çocuk bakımı oluyor. Kuluçka makinesi işleviyle özdeşleşen kadın, üretimden, sosyal ve toplumsal yaşamdan dıştalanıyor. Kadının eve hapsedilmesi hem devletin çocuk bakımı ve ev işleri gibi toplumsal hizmetlere yatırım yapmasını gereksiz kılıyor hem de emeği ucuzlatma, nüfusu arttırma sorunu kolay yoldan çözülüyor. Bu haliyle kürtaj tartışmaları karşımıza tüm toplumsal boyutlarını içeren bir kadın sorunu olarak çıkıyor.

Şu haliyle kadınların kimliklerine ve bedenlerine yönelik dolaylı ve dolaysız saldırılar burjuvazinin sermaye birikimi, emek disiplini ihtiyaçlarının bir ürünü iken, buna yönelik mücadeleyi sadece kadınlarla sınırlı tutmak bu saldırının muhtevasını kavrayamamak anlamına gelir. Güncel boyutuyla kürtaj sorunu sınırındaki saldırılara dahi cephe almak hiç de salt kadınların işi değildir. Aksine çeşitli hedefleri olan bu saldırı karşısında kadın ve erkek emekçiler beraber mücadele etmelidir.

 

 

 

 

Tacizi şikayet edene sürgün

 

Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürü, 4 Haziran 2012 tarihinde “Cinsel Taciz” ve “Cinsel saldırı” suçlamasıyla tutuklandı. Müdürlükte çalışan kadınların şikâyetiyle gerçekleşen yargılamanın ardından tutuklanan müdür, avukatlarının itirazı üzerine “kaçma şüphesi olmadığı” gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ve eski müdürlük görevine geri döndü. Böylece taciz şikayetinde bulunan kadınlar, şikayet ettikleri kişi ile aynı yerde çalışmak durumunda kaldılar.

Bir süre sonra şikayette bulunan iki kadın gördükleri baskıdan kaynaklı şikayetlerini geri aldı ancak bir kadın şikayetini geri almadı. Bunun üzerine ise hakkında “devamsızlık, kurum amirine ve personellere sataşma” suçlamasıyla soruşturma açıldı ve görev yeri değiştirildi.

KESK Kadın Platformu da bu durumu protesto etmek için 22 Ocak günü Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü önünde bir eylem yaptı. Yapılan eylemde tacizciyi koruyan ve şikayet edeni sürgüne yollayan zihniyet eleştirilerek bu gibi sorunlara karşı önlem alınması talep edildi.