23 Kasım 2012
Sayı: SİKB 2012/13 (46)

 Kızıl Bayrak'tan
25 yılın birikimi ile
Açlık grevleri sona erdi
İdris Naim Şahin Alevilere yönelik tehditlere destek verdi
“Ulusal İstihdam Strateji” saldırıları devam ediyor
Oyak Renault’da işten atılan işçilerden Yaşar Kula ile konuştuk
Sağlık alanının kapıları sermayeye açılıyor
31 DHF’li tutuklandı
Emekçiler devrim ve sosyalizm için buluştu!
İstanbul “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” etkinliğine
gelen mesajlardan
“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” etkinliğine katılan
işçi ve emekçilerden
“Binlerce Alaattin olacak, sosyalizmi kuracağız!”
TKİP IV. Kongresi
Açılış Konuşması
Alaattin yoldaşın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz
Ekim devrimi ve kadın sorunu
Kadın, şiddet ve şiddetin türleri
İşçi direnişleri ve eylemlerinin
karakteri ve özellikleri
Volkan Yaraşır
Otomotiv sanayiinde kriz yayılıyor
Taksim Meydanı
Yayalaştırma Projesi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sınıfsal öfke ve kinin birikimi: Enerji sıkışması...

İşçi direnişleri ve eylemlerinin karakteri ve özellikleri

Volkan Yaraşır 

 

Kapitalizmin yapısal krizi, küresel düzeyde sınıfsal antagonizmayı şiddetlendirdi. Özellikle Kıta Avrupası başta olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasında büyük sınıf ve kitle hareketleri yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.

Genel grev senkronları, sektörel grevler, yaygın direnişler, meydan işgalleri, büyük toplumsal gösteriler, yol ve parlamento blokajları küresel bir boyut kazandı. Son yarım yüzyılın en büyük kitle mobilizasyonunu yaşıyoruz. Muazzam genel grevlere, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi ayaklanma ve isyanlara şahitlik ediyoruz. Sadece geçtiğimiz bir ay içinde Hindistan’da tarihin en büyük genel grevlerinden biri gerçekleşti. 50 milyon işçi sokaklara çıktı. Endonezya’da 2 milyon işçi genel grev yaptı. Yunanistan işçi sınıfı Avrupa işçi sınıfı hareketi tarihinde olağanüstü pratikler yaratıyor. Yunanistan sınıf mücadelesinin en konsantre ülkesi olarak öne çıktı. Üç yıl içinde 53 büyük grev yaşandı. Bu grevlerin 23’ü genel grev olarak gerçekleşti.

Küresel düzeyde yaşanan bu büyük sınıf ve kitle hareketlerine karşılık Türkiye’de benzer gelişmeler yaşanmadı.

Yaygın lokal direnişler:

Türkiye işçi sınıfı kendi özgünlüğünde, farklı bir düzlemde hareketli bir döneme girdi.

İşçi sınıfı son 20 yılın en hareketli dönemini yaşıyor. Kapitalist krizin yarattığı yıkıcı sonuçlar sınıfsal öfke ve kini tetikledi.

İşçi sınıfı ontolojik bir yönelimle harekete geçti. İşyeri kapatmaları, işsizlik tehdidi, düşük ücret politikaları, ağır ve yoğun çalışma koşulları, geleceksizlik sınıfın örgütlenme ihtiyacını yakıcı olarak hissetmesine yol açtı.

İçgüdüsel olarak farklı örgütlenme çabalarında bulundu. Bu adımların ağırlığı sendikal yönelimiydi. Sendikal yapıların olumsuz imajları ve zaafiyetlerine rağmen bu yönelim her şeyden önce tehlikenin farkına varma haliydi ve her şeye rağmen örgütlenme ihtiyacının dışa vurumuydu. Ayrıca işçi sınıfı çeşitli taban örgütlenmeleri aracılığıyla kolektif duruş sergilemeye ve kendini korumaya çalıştı.

İşçi sınıfı bir anlamda her şeyi göze alıp, korkularını yenerek ve bütün tecrübesizliğine rağmen örgütlenmeye, eylemler ve direnişler gerçekleştirmeye başladı.

Sınıf kimliğinde aşınma, sınıf bilincinde kırılma, eylem gücü ve örgütlenme kapasitesinde zayıflık, sınıfı uzun dönem durağan ve atalet içinde tutmuştu.

Sermaye sınıfın refleksel ve hızla örgütlenme çabalarına karşı acımasız bir tutum aldı. Sınıfa açıkça ve şiddetle saldırdı. Yoğun işten atılmalar yaşandı. Sermayenin sendikasızlaştırma, işsizleştirme, hak gaspı, yoksullaştırma politikaları lokal eylemlerin temel nedenini oluşturdu.

Hemen hemen her havzada ve her sektörde lokal eylemler gerçekleşti. Bazı havzalarda aynı dönem içinde birkaç işyeri eylemi görüldü. Ağırlıkta uzun süren, İstanbul merkezli bu eylemler, birbirini tetikleyici, besleyici ve geliştirici bir işlev gördü. Sınıfın gündemini oluşturdu. Kamuoyunun yoğun desteğini aldı.

Bu direnişler içinde onlarca yeni işçi önderi doğdu. Direniş süreci aynı zamanda sınıf kimliği ve bilincinin inşa dönemi olarak işlev gördü. Sınıfın eylem kapasitesini güçlendirdi.

Her lokal direniş, yenisine yol gösterdi. Karanlığı aydınlatan ateş böcekleri oldu. Sınıf bu ışığa baktı ve cesaret kazandı. Yine ateş böcekleri ömürlerini tamamlayınca yavaş yavaş söndü. Ama işçi sınıfının onurunun her şeyden önemli olduğunu gösterdi. Karşısındaki muazzam güce rağmen işçi sınıfının kudretini ve taşıdığı muhteşem enerjiyi açığa çıkardı. Sınıf mücadelesinin bir biriktirme süreci olduğunu gösteren deneyimler olarak iz bıraktı. (Hey Tekstil, Togo, Ontex, Marmaray, UPS, Maltepe Belediyesi taşeron işçileri, İzmir belediyeleri taşeron işçileri, Mersin liman işçileri, Savranoğlu, Bedaş, Cerrahpaşa ve birçok diğer direnişler gibi)

Bunun yanında bazı işyerlerinde olağanüstü ağır çalışma koşulları, işverenin uyguladığı şiddet, son derece düşük ücret ve hak gaspları sınıfın öfke patlamalarını beraberinde getirdi. Yine sistemli işten atmalar, işyeri kapatmaları özellikle tersanelerde (son yıllarda ölümlerle birlikte yaygın direnişler yaşandı) ve tekstil sektöründe en temel haklar için birçok eylem gerçekleşti (Meha Tekstil, Rosateks gibi). İşçi sınıfı bu direniş ve eylemlerle varlığını ve geleceğini korumaya çalıştı.

Özellikle Tekel direnişinin, kriz sonrası direniş ve eylemlere son derece olumlu etkisi oldu. Sınıfa özgüven ve muktedir olma duygusu aşıladı. Eylemin ve birliğin gücünü fark ettirdi.

Yer yer gerçekleşen (Sinter, Gürsaş gibi) fabrika işgal eylemleri sınıfın öz güvenini pekiştirdi. Bu eylem tarzı – birçok yetersizliğine rağmen – sınıfsal öfke ve kini en net açığa çıkaran pratikler olarak önem taşıdı. Sınıfla devlet güçlerinin karşı karşıya gelmesi, işçiler tarafından sermaye ve devlet ilişkisinin çarpıcı bir şekilde kavranmasına yol açtı.

Bireysel direnişler, model kimlikler: Kadın işçilerin yıkıcı gücü

Yeni dönemde dikkat çeken ve bir düzeyde yaygınlık gösteren eylem tarzlarından biri, bireysel işçi direnişleri oldu. Fabrikalarda ya da işyerlerinde sınıfsal kutuplaşmayı en konsantre biçimde yaşayan işçi ve işçi önderleriyle gerçekleşen bu eylemler (hemen akla gelen Emine Aslan, Saliha Gümüş, Gülistan Kobatan, Cansel Malatyalı, Aynur Çamalan, Didem Sorhun, Türkan Albayrak, Zeynel Kızılaslan, Muharrem Subaşı) dönemin en etkili eylem biçimleri olarak dikkat çekti. Özellikle eylemlerin kadın işçiler tarafından inatla, kararlılıkla ve militanca sürdürülmesi çarpıcı sonuçlar yarattı.

Bireysel direnişler sınıf mücadelesinde kadın işçilerin rolünü ortaya koydu. Kadına kapitalist sistemin yüklediği toplumsal rol ve patriyarkanın yok ediciliği ve sistemin rasyonalizasyonundaki işlevi bu eylemlerle altüst oldu. Kadın işçilerin, kadın sorunu ve patriyarkalle mücadeledeki taşıyıcı ve yıkıcı rolünü açığa çıkardı.

Kadın işçiler mücadeleye geç katılan ama katıldığında, kararlılığı, radikalliği, mücadeleci ruhu, pes etmemezliği ve dava kadını olmasıyla sınıf mücadelesinde taşıyıcı bir güç olduklarını ortaya koydu. Bu kadınlar bir model kimlik olarak iz bıraktı. Örnek oldu ve yol gösterdiler.

Kendi mütevazılıklarında ve sınıf mücadelesinin yaratıcı zenginliği içinde kendilerine yüklenen toplumsal rolü kökten değiştirdiler. Sınıf mücadelesi içinde bir kadın işçi olarak, “yeni kadının” inşasının nereden geçtiğini pratik olarak ortaya koydular. Bu eylemler yeni dönemin en zengin pratikleri olarak öne çıktılar. Ve Türkiye işçi sınıfı mücadele tarihinde çok rastlanmayan, bir örnek pratik olarak tarihe geçtiler. Ayrıca bireysel işçi direnişleri muhteşem yaratıcılıklarıyla sınıf mücadelesine güç verdi.

Bireysel işçi direnişleri sınıfın onurunun, baş eğmezliğinin ve dizginlenemez ruhunun açığa çıkmasını sağladı. Dayanışma ve paylaşmayı ortaya koydu.

Kent grevleri olasılığı: Bosch pratiği ve Gaziantep tekstil işçileri fiili grevi

Lokal eylem ve direnişlerin yaygın bir karakter göstermesi, aynı zamanda bireysel işçi direnişlerinin hızla artması, sendikal örgütlenme arayışının yoğunlaşması, spontane eylemlerin dikkat çekici şekilde gelişmesi işçi havzalarında biriken sınıfsal öfke ve kinin boyutunu göstermektedir.

Bugün her havza giderek patlamaya hazır bir volkana dönüşüyor.

Bu durum özellikle Bursa’da Bosch sürecinde ve son olarak Gaziantep’te tekstil işçilerinin fiili grevlerinde hissedildi.

Her iki eylem ve hareketlilik gerçekleştiği kentlerde muazzam olanakların ve gelişmelerin önünü açabilirdi. Ama süreci derinleştirecek, katalizör rolü oynayacak ve uzun süreli bir sınıf çalışmasının ürünü olarak eylemleri havzaya yayabilecek örgütsel olanakların ve perspektifin olmamasından dolayı eylemler dar sınırlara hapsoldu. Bunu işçiler değil, devrimci siyasal öznelerin yapabileceği unutulmamalıdır.

Bosch işçisi (6000 işçi), Türk Metal Sendikasının gerici, faşist, sınıf işbirlikçi ve bürokratik yapısına karşı ayağa kalktı. Her şeyi göze alarak harekete geçti. Bosch işçisinin ilk bakıştaki arayışı, dar anlamda sendika değiştirme olarak gözüktü. Aslında Bosch işçilerinin harekete geçişi Türkiye’de otomotiv sanayinin başkenti olan Bursa’da 40 bin sendikalı metal işçisinin, yüzbinleri geçen yan sanayi işçilerinin kolektif reaksiyonlarının dışa vurumuydu.

Bursa kriz sonrasında büyük işten atılmalara sahne olan bir kentti. İşçiler işsizliği yakinen tanıyorlardı. Metal işçileri son derece ağır çalışma koşullarında, düşük ücretli çalışıyorlardı. Türk Metal sendikasına üye işçilerin durumu da son derece kötüydü. Ağır, yoğun ve riskli koşullarda çalışan başta Bosch, Renault, Tofaş işçileri uzun süreden beri zaten içten içe kaynıyordu.

Otomotiv tekelleri, toyotaizm uygulamalarıyla maksimum kar, maksimum sömürü inşa etmişti. Uzun, ağır ve yoğun çalışma koşullarında 3 vardiya çalışan Renault, Tofaş ve Bosch üretim rekorları kırdılar. Bunun işçi sınıfı için anlamı düşük ücret, yoğun stres, sağlıklarının bozulması, ağır sömürü ve sakat kalmak oldu.

Bosch işçilerinin ayağa kalkışı, Bursa’da metal, metalurji ve otomotiv sektöründe çalışan işçileri ateşleyici bir işlev görebilirdi. 1998 deneyimi aslında yaşanacakların bir provası olabilirdi. Sadece metal sektöründe gerici, faşist sendikal ablukayı kırmakla kalmayabilir, “yeşil” Bursa’yı sınıfın öfke odağı haline getirebilirdi. Bir anlamda Bosch sektörde patlayan bir dinamitti. Uzun yıllar sınıfın biriken öfkesinin patlamasıydı. Türk-Metal Sendikasının yeni dönem toplusözleşme içeriğine yönelik değişik sanayi havzalarındaki reaksiyonlar bu öfkenin ne derecede yoğunlaştığının bir göstergesidir. Bir kıvılcımın bile metal sektöründeki muazzam gelişmelerin önünü açabileceğini ortaya koymaktadır.

Öfke selinin hızla Renault, Tofaş ve yan sanayiye yayılması işten bile değildi. Bugün sektördeki reaksiyonun boyutu bu sürecin ne derece olgunlaştığını ortaya koydu.

Bosch deneyimi ve yarattığı aura Bursa’da başka bir tarihin yazılmasına olanak verebilirdi. Fakat bunun anlaşılması ve kavranması, sınıf içinde olmak ve sınıfla organik bir bağ kurmakla ancak mümkün olabilirdi.

Uzun süreye yayılan bir sınıf çalışması Bosch direnişini senkronize edebilirdi. Bunun için sınıf içinde ısrarlı ve kararlı çalışma ve uzun süreli kuluçkaya yatmak gerekiyordu. Taban örgütlenmelerine dayanan (sendikal yapının niteliğinden dolayı bu örgütlenmeler illegal ya da yarı legal bir şekilde inşa edilerek, faaliyetler sürekli kılınabilirdi) perspektifle, sınıf kavranabilir, kritik aşamada bu yapıların önderliğiyle süreç örülebilirdi.

Böylesi bir aşamada Bosch pratiği metal sektörünü sarsar ve sektörde yıkıcı sonuçlar yaratabilirdi. Hatta Bursa’da bir kent direnişinin önünü açacak bir pratiğe evrilebilirdi. Fabrikaların stratejik konumları, yan sanayi ile bağları, kentin sosyolojisi buna son derece uygun bir zemin hazırlamaktadır.

Bütün bu tanımlamalarla birlikte Bosch pratiği bir kent direnişi ya da grevinin ateşleyicisi olabilirdi.

Bosch işçilerinin mücadelesinin sendika değiştirme adımlarıyla sınırlı kalması (bu adım bile birçok eksiklikten dolayı yeterince etkili olmadı) Bursa’da sınıf hareketinin kontrol edilmesine, yıkıcı sonuçlarının engellenmesine yol açtı. Sınıfsal öfkenin ve kinin yıkıcılığıyla kent sarsılmadı. Böylesine bir kontrol sermayenin ve gerici ve bürokratik sendikal yapının istediği bir sonuç oldu. Hali hazırda Bosch’un kaderinin belirsizliği öfkenin dizginlenmesine ve özellikle Tofaş ve Renault’un temkinli ve tedirgin beklemesine yol açtı. Her şeye karşın Bursa’da metal işçilerinin öfkesi birikmeye devam ediyor. Tofaş’ın ve Renault’un Türk-Metal’in toplusözleşme taslağına gösterdiği reaksiyon metal işçilerinin arayışının ifadesidir. Bursa’da metal işçilerinin öfkesi birikmeye devam ediyor. Bosch pratiği ve yarattığı aura kent direnişlerinin ve grevlerinin hiç de hayal olmadığını, birden ve yıkıcı bir şekilde gerçekleşme olasılığını ortaya koydu. Bursa gibi sınıf mücadelesi açısından özel illerde (örneğin Manisa’da) sınıf hareketinin taşıdığı potansiyeller çıplak bir biçimde ortaya çıktı.

Bosch pratiği sınıfın harekete geçme gücünü ve potansiyelini açığa çıkardığı oranda, kendiliğinden ya da reaksiyonel oluşan hareketlenmelerin sınırlarını da işaretledi. Bu noktadan sonra görev devrimci ve komünistlerin göreviydi. Eyleme ve harekete şekil ve yön verecek, ya da şeklini ve yönünü değiştirecek, yayacak onlardı.

Benzer bir gelişme ya da sınıfın öfke patlamasının bir başka pratiği tekstil sektöründe özel bir il konumunda olan Gaziantep’de yaşandı. 100 bin işçinin çalıştığı Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde ağır ve yoğun çalışma koşullarına ve son derece düşük ücretlere karşı Gürteks, Motif İplik, Şireci Tekstil, Gür İplik, Canan Tekstil, Zeki Mensucat’ta çalışan 6 bin tekstil işçisi 11 gün süren fiili grev gerçekleştirdi. Yasalarda suç olmasına rağmen fiili grev binlerce işçinin katılımıyla etkili bir şekilde gerçekleştirildi. Grev muazzam bir meşruiyet zemini üzerinden yapıldı.

Gürteks, Gür İplik Hak-İş’e üye Öz-İplik-İş Sendikasına bağlı işyerleri olmasına karşın Öz-İplik-İş’in yanında, DİSK-Tekstil Sendikası ve Türk-İş’e bağlı Teksif Sendikasının grev sürecinde hiçbir etkisi olmadı. İşçiler bu sendikal yapıların işlevsizliğini görerek fiilen greve çıktı. “Mücadeleci sendikalar” isteyen işçiler işyeri komiteleri aracılığıyla örgütlendi. İşyeri komiteleri bütün zaaf, yetersizlik ve sınırlılıklarına karşın grevin taşıyıcı organları oldular. 11 günlük grev içinde işçiler sınıf kardeşliğini ve sınıfın birliğinin gücünü yaşayarak gördüler. Ayrıca 11 günlük grev sürecinde polisin ve işverenin grevi kırmak yönünde bir dizi atağı işyeri komiteleri tarafından boşa çıkarıldı.

Grev süresi içerisinde bazı sorunlar da ortaya çıktı. Sınıf ve sendikal bilincin zayıflığı ve örgütlenmenin bazı zafiyetleri birçok probleme yol açtı. Bazı işverenlerin grevi kırmak yönündeki operasyon ve hamleleri işçiler tarafından tam anlamıyla püskürtülemedi. İşçilerin kolektif hareket etme ve tutum almada eksiklikleri yaşandı. Buradan açılan gedikler işverenlerin operasyonlarıyla pekiştirildi.

11 günlük grev sonunda işçiler ücretlerinde ve çalışma koşullarında nispi kazanımlar ve iyileştirmeler elde etti. Yinede bazı işçilerin işten atılması engellenemedi. Her şeye karşın 11 gün süren ve 6 bin işçiyi harekete geçiren fiili grev işçiler açısından muazzam bir deneyim oldu.

Daha önce Ünaldı direnişi ile sarsılan Gaziantep, 2012’de yaşanan fiili grevle altüst oldu. Grev işçilere özgüven ve muktedir olma duygusu yaşattı.

Gaziantep fiili grevi: Taban örgütlenmeleri kurmak için ileri

Başpınar Organize Sanayi’nde tekstil işçilerinin fiili grevi, Türkiye’de 249 organize sanayi bölgesindeki sınıfsal öfke ve kinin ulaştığı boyutu çıplak bir şekilde gösterdi.

Eğer fiili grev daha hazırlıklı ve organize bir şekilde gerçekleştirilebilse, etkin ve yaygın taban örgütlenmeleri üzerinden şekillenebilseydi Başpınar’da çalışan 100 bin işçiyi anaforu içine alması, bir başka bağlamda büyük bir kent grevini ateşlemesi işten bile değildi. Koşullar ve sınıfın ruh hali buna son derece uygundu.

Gaziantep tekstil işçilerinin fiili grevi ve yasaları yırtıp atması, havza ve bazı kritik organize sanayi bölgelerinde kent grevlerinin gerçekleşme ihtimalinin yüksekliğini ortaya koyuyor.

Sorun bu ihtimali realize etmek, sınıf içinde çalışmaları bu inanç ve kararlılıkta yürütmektir. Sınıfı eylem ve örgütlenme silahıyla donatmaktır.

Özellikle taban örgütlenmeleri sınıfın en temel silahıdır. Israrla ve usanmadan taban örgütlenmelerini inşa etmek ve yaygınlaştırmak günün en acil ihtiyacı ve görevidir.

Taban örgütlenmeleri yaşanan yüksek konjonktürde, sermayenin sert ve yoğun saldırılarına, sendikal bürokrasinin ihanetine karşı sınıfın en temel dayanağı, özgücü ve öz örgütlenmesidir.

Gaziantep tekstil işçilerinin izlediği yol doğru bir yoldur. Şimdi (sadece Gaziantep’te değil) bütün işçi havzalarında yaygın, etkili ve sınıfın bütün kesimlerini kavrayan, aynı zamanda sınıfın aklı, yüreği ve yumruğu olan taban örgütlenmelerini inşa etme zamanıdır.

Taban örgütlenmelerinin sınıf içinde yoğun ajitasyon ve propagandasının yapılması acil ve yakıcı bir ihtiyaçtır. Gaziantep pratiği bunun ne derece önemli olduğunu gösterdi. Taban örgütlenmeleri sınıfa kendi gücünü hissettirir. Onun yıkıcı enerjisini tetikler. Ona özgüven kazandırır. Sınıf kardeşliğini tanıtır. Mücadelenin seyrine bağlı olarak yeni örgütsel biçimler alır ve süreci örer. Sınıf kimliğini ve bilincini inşa eder. Eylemin ve mücadelenin içinde şekillenir ve eylemi ve mücadeleyi şekillendirir. Sınıfsal antagonizmanın en konsantre yaşandığı alanlara dayanan (yani fabrikalara, atölyelere) taban örgütlenmeleri, sınıfın öz örgütlenmesidir. Sınıfı özneleştirir ve sınıfı özgürlük mücadelesinin öznesine dönüştürür. Böylesine bir mayalanma çalışması sonucunda işçi sınıfının olası bir patlaması infilaka dönüşür.

Taban örgütlenmeleri sınıfın otonomisinden beslenen ve sınıfın devrimci enerjisini ve kimyasını açığa çıkaran ve bu gücü yıkıcı bir güce çeviren en temel işçi örgütlenmesidir.

Kapitalizmin yapısal krizinin yaşandığı, olağanüstü bir momentum sürecinde olduğumuz bu koşullarda, yeni Bosch ve Gaziantep pratiklerinin doğması yüksek bir olasılıktır.

Şimdi görev kuluçkaya yatmak, ısrar, inat ve kararlılıkla sınıf içinde çalışmak, sınıfın kendi otonomisinden beslenen ve onun silahı olan taban örgütlenmeleriyle sınıfı kuşatmak zamanıdır.

Sonuç olarak

Yeni dönem sınıf eylemlerini üç genel kategoride toplayabiliriz. Bu eylemlerin özelliklerini ve eksikleri şöyle tanımlayabiliriz:

1 - Lokal eylemler:

a. Sınıfın şiddetli öfke patlamalarını açığa çıkaran eylemler olarak gerçekleşiyor. İşçi havzalarında ve birçok sektörde yaygın bir şekilde görülüyor.

b. Kendi etrafında bir hale yaratsa da bir dizi eksiklikten dolayı havzayı sarsamıyor. Zamanla birçok yakıcı nedenden dolayı sönümleniyor ya da bitiriliyor. (Togo, Billur Tuz, Savranoğlu direnişleri gibi)

c. Yeni dönemde sınıf hareketinin gelişim seyrinde lokal eylemler önemli bir yer teşkil etti ve etmeye devam edecektir.

Ne yapılabilir?

* Her lokal eylem bir ateş topuna çevrilebilirdi. Havzaya bütün sınıf güçlerinin yığılması, devrimci demokrat kamuoyunun seferber edilmesi sağlanabilirdi. En azından bazı direnişler bu yönde daha konsantre edilebilir, havzaların tutuşması sağlanabilirdi. Bu çalışmaların yorucu ve zahmetli olduğu ortadadır. Kolay sonuç almak mümkün değildir. O zaman bıkmadan, usanmadan deneyeceğiz, belki başaramayacağız, tekrar deneyeceğiz ve bir daha deneyeceğiz.

* Lokal eylemler arasında sınıf mücadelesinin yakıcı ihtiyaçları üzerinden bir koordinasyon sağlanabilirdi. Böylece sınıfın enerjisi kristalize edilebilirdi. Bugüne kadar “koordinasyon çabaları” sınıfın ihtiyacından öte, siyasal öznelerin kaygıları üzerinden şekillendi. Bu açıdan da işlevli olmadı ve ömrü de kısa sürdü. Sınıftan öğrenmek ve sınıflar mücadelesinin ihtiyaçları üzerinden koordinasyonu inşa etmek yapılması gereken en temel görevdir. Her şeye karşın oluşturulacak koordinasyonların yine de geçici olduğu bilinmelidir. Ama her direnişte enerjinin kristalize oluşu sınıfın eylem gücünün artmasına ve örgütlenme kapasitesinin gelişmesine hizmet edecektir.

* Bugünden bir projeksiyon yapmak gerekirse uzun dönem lokal eylemlerin işçi hareketinin yönelimini belirleyeceği ortadadır. O zaman bu lokal eylemleri senkronize etme, aynı anda havzada birden çok direnişi başlatma ve havzayı lokal eylemlerle kuşatma taktikleri öne çıkarılabilir. Çalışmaların senkronize yürütülmesi bu anlamda önemli olacaktır. Bu da sınıf hareketinin ve işyeri dinamiklerinin nabzını tutmakla bağlantılıdır. İnşa edilecek ve yaygınlaştırılacak taban örgütlenmeleri bu nabzın tutulmasının olmazsa olmaz koşuludur. Havzada işçi sınıfının ruhu taban örgütlenmeleriyle kuşatılabilir ve eylem gücü açığa çıkarılabilir.

2 - Bireysel direnişler, model kimlikler, eylemin ve mücadelenin kadınlaşması:

a. Bireysel direnişler ve eylemler döneme damgasını vuran eylem tarzlarından biri olarak öne çıktı.

b. Bu eylemler kapitalizmin nesneleştirdiği, değersizleştirdiği, yalnızlaştırdığı, yabancılaştırdığı işçinin onurla ayağa kalkışını simgeleyen eylemler oldu.

c. Kadın işçiler bu eylemlerin ve direnişlerin taşıyıcı gücü olarak öne çıktı. Bir anlamda eylem ve mücadele kadınlaştı.

d. Bu eylemler sınıfa moral verdi ve muktedir olma duygusu kazandırdı. İşçi sınıfının model kimliklerini yarattı. Muazzam bir özveriyle, inanç ve kararlılıkla dava insanı olmanın pratik yansımaları yaşandı.

Ne yapılabilir?

* Bu kimlikleri daha da yüceltmek, sınıfa tanıtmak sınıfın ruhunu besleyecektir. Ve bu ruhu silahlandıracaktır.

* Lokal direnişlerle, model kimliklerin bağını kurmak birbirini besleyen ve güçlendiren eylemlerin önünü açabilir.

* Sınıfın bireysel direnişleri aslında sınıfın kolektif ruh halinin ve direnişinin somut olarak dışa vurumudur. Bir anlamda hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için şiarının somutta yansımasıdır. Bu anlamda bireysel direnişler sınıfın gündemi haline gelmelidir.

3 - Bosch ve Gaziantep tekstil işçileri pratiği

a. Bu eylemler ve hareketler işçi sınıfının taşıdığı muazzam potansiyelleri açığa çıkarmaktadır.

b. Kent ve havza grevlerinin nesnel şartlarının olgunlaştığını ortaya koymaktadır.

c. Sınıf mücadelesinin muhteşem zenginliğini, sınıfın yaratıcı ve yıkıcı gücünü dışavuran eylemlerdir.

d. Bu eylemlerin yeterli örgütlülük ve doğru bir perspektifle havzayı ve kenti içine alacak bir anafora dönüşmesi mümkündür.

e. Önümüzdeki süreç bu eylem ve direnişlerin daha da fazla artacağı bir dönemdir.

Ne yapılabilir?

* Bu eylemler ve direnişler başlamadan önce eylemlerin yaşanacağı bölgeyi ve havzayı tespit etmek son derece önemlidir. Bu havzada sınıf çalışmalarını yoğunlaştırmak, işyeri komiteleri esasında sınıfın gücünü açığa çıkarmak kritik önemlidir (Manisa’da Vestel Fabrikası, Bursa’da Bosch, Renault, Tofaş, Çorlu’da Bosch, Eskişehir’de Arçelik gibi)

* Uzun vadeli ve uzun soluklu kuluçkaya yatabilmek önemlidir.

* Eylem ve direniş başlamadan onun organik parçası olmak, eylem ve direniş başladığında hareketin yönünü ve içeriğini belirleyecektir. Enerjiyi kristalize edecektir.

Sınıf mücadelesinde sorun, hareketin içinde ve hareketin organik parçası olmak ve sınıfın devrimci ve yıkıcı enerjisini kristalize etmektir. Yaşanan pratikler sınıfın otonomisinin zenginliğini göstermektedir. Sorun bu zenginlikten beslenmek ve bu otonominin gücüne inanarak bıkmadan ve usanmadan sınıfsal antagonizmanın en keskin, en sert yaşandığı alanda olabilmektir. Yani fabrikalarda ve atölyelerde.