07 Eylül 2012
Sayı: SİKB 2012/03 (36)

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci anti-emperyalist mücadele,
görevler, sorumluluklar
Düzenin inkar ve imha saldırıları
İcazetle iş yapan taşeronların
sonu hezimettir!
Türk sermaye devletinden
BM’ye işgal çağrısı!
12 Eylül düzeni AKP eliyle sürüyor!
Sınıfın gerçek örgütlülüklerini
oluşturma görevi
Kayseri’de kıdem tazminatı ve özelleştirme sempozyumu
Maltepe taşeron işçilerinden işgal!
ADÖKSAN’da bekleyiş başladı
“Gerçek bir sendikal örgütlülük kurmayı hedefliyoruz”
Hobim’de sendika düşmanlığına
Güncel gelişmeler ışığında gençlik içinde anti-emperyalist mücadele
Genç Sen ve tutumumuz üzerine
Ekim Gençliği’nin kayıt dönemi çalışmalarından
Gençlik harçlara karşı alanlarda!
Emekçiler emperyalizme ve kirli savaşa karşı alanlarda
1 Eylül’de emperyalist savaş ve saldırganlığa öfke
Avrupa’da 1 Eylül eylem ve etkinliklerinden
Sermayenin zulmüne karşı direniş ateşi!
Taksim’de “4+4+4’ü durduracağız” yürüyüşü
İzmir’de “demokrasi, sosyalizm ve anayasa” semineri
Polis terörü hız kesmiyor!
Türkiye silah ticaretinde 8.,
eğitim ve sağlıkta sonuncu
Devlet tecavüzcüleri korumaya devam ediyor!
Yarın çok güzel olacak
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devlet tecavüzcüleri korumaya

devam ediyor!

 

Gün geçmiyor ki taciz-tecavüz haberleri duymayalım. Son dönem mahkeme sonuçları utanç davalarının beraatıyla dolu. Bunların son örneği ise Sakarya’da Haziran ayında ortaya çıkan, aralarında 2 Emniyet Müdürü ve 18 yaşından küçük öğrencilerin de olduğu 34 kişinin tecavüzüne uğrayan 14 yaşındaki Ö.C. ile ilgili.

Davanın son duruşması Sakarya Adliyesi’nde görüldü ve 19 sanık tahliye edildi. Bu durum ise büyük tepkilere neden oldu. Konuyla ilgili açıklama yapan Ö. C’nin avukatı Harika Günay KarataşBazı tahliyeler bekliyordum ancak bu kadarını beklemiyordum. Vicdanımız sızlıyor. Mağdurun mağdurluğu katlanarak devam ediyor. Suça sürüklenen çocuklar tahliye oldu. İtiraz edeceğiz. Benim müvekkilim devlet korumasında ve açık cezaevi hayatı yaşıyor. Kimseyle görüşemiyor. Burada cezalandırılan tek kişi Ö. C.’dir.” dedi. Müvekkilinin kendisine ‘Serbest kalanların ayaklarına bari kırmızı halı da serselermiş’ dediğini belirtti.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden avukat Gülen Köse ise konuyla ilgili olarak şunları ifade etti: “Müdahil olma talebimiz bir sonraki celseye ertelendi ama sanıkların tahliyesi ertelenmedi. Davadaki en büyük skandal, tutuksuz sanık olan Sakarya Emniyeti’nde amir olan polisin serbest bırakılması ve bir gün sonra da yurtdışına kaçmasıdır.”

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay “Bu olayı yok sayarak üzerini örterek hiçbir çocuğumuzu koruyamayız. Mahkemenin koyduğu yayın yasağıyla sanıkları korumak amaçlanmıştır. Özellikle olaya karışan kamu görevlisi olan kişilerin korunması anlamanı geliyor.” diyerek tepkisini ortaya koydu.

Bu kararla davada tutuklu sanık kalmazken düzen yargısı, bir toplu tecavüz davasında daha tecavüzcüleri akladı. Sanıklardan birinin babası “Oğlum sporcu idi. Bugün futbol oynaması gerekirken cezaevinde. Olaya tek taraflı bakılmaması gerek. Bu kız okulda, sınıfta herkesle beraber olmuş. Bu kız mağdur oluyor, bizim çocuklar tecavüzcü oluyor. Onun anne babasının da sorumluluğu var” diye konuşarak saldırgan açıklamalarda bulundu.

Bu açıklamayı rahatça yapabiliyor çünkü Türkiye’de tecavüz suç sayılmıyor. Hatta devlet eliyle destek gördüğü için tecavüzcünün babası böyle konuşabiliyor. Zira devlet her zamanki umursamaz ve faşizan tavrını devam ettirmiştir ve suçu sosyal medyaya yüklemiştir. ‘’Dava süreci göstermiştir ki 14 yaşındaki çocuğun bu elim duruma sürüklenmesine başlangıç noktası, sosyal medya üzerinden sağladığı iletişimdir. Sosyal medya bilinçli kullanıldığında çok önemli sosyal faydalar sağlayabildiği gibi özellikle çocuklar tarafından (örnek olayda olduğu gibi) kullanıldığında istismar ve istenilmeyen durumlarla karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu bağlamda ailelerin çocuklarının sosyal medya kullanmaları noktasında özel bir hassasiyet göstermeleri büyük önem arz etmektedir. Sonuç olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hukuki çerçevede konuyu Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olması ilkesi doğrultusunda yakından ve hassasiyetle takip etmekte, gerekli girişimlerde bulunmaktadır.’’

Devletin Ö.Ç. davasındaki tutumu, tecavüz karşısındaki tavrı başka bir dizi olayla birlikte devam etmektedir. Örneklersek; Bursa’da cezaevinden bir ay önce tahliye olan Ersel Argun, otobüs duraklarında bekleyen aralarında çocukların da bulunduğu dört kadına cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. Ama iyi halden kısa bir süre içerisinde serbest bırakıldı. Adapazarı’nda lise öğrencisi kıza “cinsel istismar” soruşturmasında yakalama kararıyla aranan Sakarya Emniyet Müdürlüğü Basın ve Protokol Şube Müdürü N.S.’nin yurt dışına “kaçtığı” ileri sürüldü. Siirt’te Nisan 2010’da 2’si kız kardeş 4 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundukları gerekçesiyle 10 sanığın tutuklu yargılandığı davada karar çıktı ve sonuç yine beraat.

Bu ve bunun gibi tecavüz davalarını sıralayabiliriz. Ve hemen hemen hepsinin sonucu Sakarya’da Ö.Ç, Siirt’te N.Ç ve Fethiye davaları gibi beraatla sonuçlanmıştır. Ve suçlu, mağdur olarak gösterilmiştir. Bu düzen sürdükçe taciz-tecavüz olayları devam edecek ve ne yazık ki suçlular serbest dolaşacak. İşçi ve emekçi kadınlar tacize-tecavüze, şiddete, aşağılanmaya uğramak istemiyorsa sermaye düzenine karşı mücadele etmelidir.

Z.Can

 

 

 

 

Sansürde sıra sosyal medyada!

 

İnternetin büyük bir özgürlük alanı olarak sunulduğu dönemin hızla geride kaldığını biliyoruz. İnternetin hızla medya tekellerinin eline geçmesi ve denetime alınması ile birlikte son özgürlük alanı olarak görülen sosyal ağların da denetime tabi tutulmasının yol ve yöntemleri gün geçtikçe artıyor.

Özellikle Türkiye gibi ülkelerde bu arayış topyekün bir sansür dalgasının önemli bir ayağı olarak hayata geçirilmeye hazırlanılıyor. Türk devlet yetkilileri Facebook ve Twitter gibi ağlardan örgütlenebilecek bir tepkinin bile iktidarlarını sarsabileceklerinden korkarak yeni sansür yöntemleri arıyor.

Sansüre yeni bir halka...

Geçtiğimiz günlerde Kürt halkına yönelik yaşanan linç girişimleri ve devletin bildik bir biçimde bu saldırıları izlemekle yetinmesine yönelik açıklama yapan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu kez topu sosyal medyaya atarak yeni bir sansür dalgasının işaretini verdi.  “Sosyal medya büyük toplulukları gaza getirebiliyor. Bu bir tehdittir. Tedbir alınması lazım” diyen Yıldırım linçleri bahane ederek Facebook ve Twitter’a yönelik yeni düzenlemeler yapılacağını ve bu ağların denetime alınarak hızla engellenebilmesinin imkanlarının arandığını söyledi.

Bu açıklamanın aslında linçlerle bir ilgisi olmadığını görmek zor değil. Zira geçmişten beri tüm bu linç girişimlerinin ve katliamların bizzat devlet eliyle organize edildiği biliniyor. Ancak ne zaman ki sosyal medya, tüm handikaplarına rağmen toplumsal mücadelede iyi kötü bir yer tutmaya ve diğer kitle iletişim araçları gibi toplumcu bir içerikle kullanılmaya başlandı, o zaman devlet tarafından da övülen bu özgürlük tehdit olarak algılanmaya başlandı. Özellikle “Arap isyanları”nın örgütlenmesinde biraz da sosyal medyanın rolünün şişirilmesi, belli ki bu korkuya tuz biber ekti. Ve tüm medyayı denetime almak için seferber olan AKP, bu kez de sosyal medyayı denetime almak için adımlarını hızlandırdı.

İnternet sansürü hızlanarak sürecek!

Son olarak yeni sansür dalgasının işaretini veren Yıldırım “Bunun tedbirlerinin alınması lazım. Zor, nasıl alınır, bilmem. Bunun aramızda konuşulması lazım” diyerek niyetini, daha doğrusu sermaye devletinin niyetini belli etti. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ile birlikte çalışan bakanlığın yakın zamanda Twitter ve Facebook’u sürekli denetleyen ve anlık olarak durdurma imkanına sahip olan bir teknoloji üzerinde çalıştığı ifade ediliyor.

İnternet sansürü geçtiğimiz dönemde de Youtube ve benzeri sitelerin kapatılması üzerinden gündeme gelmiş, pek çok sitenin mahkeme kararı ile kolayca kapatılması yasal olarak mümkün hale getirilmişti.