22 Haziran 2012
Sayı: SYKB 2012/25

 Kızıl Bayrak'tan
Sınıfın birleşik, meşru/militan mücadelesini
örgütleyelim!
Kürt sorununda son gelişmeler
üzerine
Zana'dan "teslimiyet
açılımı"
Urfa Cezaevi katliamı düzenin cezaevi gerçeğine ışık
tuttu
Sermaye devleti Urfa Cezaevi'nde 13
tutsağı katletti
Sivas'ın katili sermaye
devletidir!
Sınıf devrimcisi Nihadioğlu serbest
bırakılsın!
İstanbul'da 15-16 Haziran
paneli
Büyük direnişin 42. yılında direnenler
buluştu
"THY'de direniş sürecek"
TOGO'da kararlı direniş
CEHA'da sendikalaşma
süreci üzerine
Türk Metal çetesi metal işçilerini
kavgaya davet etti
Bahar dönemi aynasında kitle çalışmamızın
sorunları - EKİM
Yunanistan: Restorasyon mu? Radikal ileri atılım mı?
Volkan Yaraşır
Yunanistan seçim sonuçlan emperyalistleri
ve uşaklarını rahatlattı
Mısır'da seçimler ve iktidar çatışmalar
Avrupa Futbol Şampiyonası, futbol afyonu ve kışkırtılan ırkçı-şoven saldırganlık
Maden işçileri yol gösteriyor!
Sermaye hükümeti özelleştirmenin
önündeki engelleri kaldırdı
Urfa Hapishanesi 'nde katliam var!
İstanbul çilesi 'master planlı
Tepenin ardında güneş doğmayacak!
12 Eylül'den günümüze
işkenceye karşı direniş
"Amerika'da faşizmin ilk kurbanlarıyız"
Çeber'e işkence davası görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Lekesiz düşünceler taşıyanların idamından 59 yıl sonra, anıları önünde saygıyla...

Amerikan faşizminin ilk kurbanlarıyız”*

1950'li yıllar tüm dünyada kızıl bayrağın umut olarak dalgalandığı yıllardı. Sosyalizme açılan savaş Berlin'de Reichstag (Almanya parlamentosu) binasına asılan orak çekiçli sancakla yeni bir döneme girmişti. Artık faşist Naziler yoktu ama emperyalist-kapitalist sistemin de geri çekilmeye niyeti yoktu. Ve böylece burjuva ideologların “soğuk savaş” dediği dönem başladı. Artık tek başına SSCB değil, dünyanın her bir köşesi sosyalistlere karşı savaş cephesiydi. Kore Savaşı'nın öngünlerinde ilk önce kendi cephe gerisini savaşa ikna etmek için “büyük tehdit” gösterilmeliydi. Emekçilere görebilecekleri, korkabilecekleri bir düşman sunmaları gerekiyordu ki itirazsız boyun eğilsin.

ABD kendi evinde savaşı hissediyordu. Ekonomik ve askeri gücü ile emperyalizmin başkenti ABD, emekçilerin büyüyen mücadelesinden korkuyordu. Bundan dolayı komünistlere yönelik adı konmamış bir darbe süreci başlatıldı. “Cadı avı” benzetmesini hak edecek kadar dayanaksız soruşturmalarla binlerce işçi ve emekçinin yaşamı kuşatıldı. Tutuklama terörünü idamlar izledi.

Bunlar arasında tüm işçi ve emekçilere baskı ve şiddetin nereye varabileceğini göstermek için iki kişinin idamı özellikle öne çıkmaktadır. Çünkü masum olduklarının kanıtlanmasının yanında isnat edilen suçun en ufak delili dahi yoktur. Ama girilen savaş dönemi için diş göstermek gerektiğini sınıf kimliğiyle bilen ABD yönetimi idamı hiç tereddütsüz uyguladı.

“SSCB casusu olmak”, “atom bombasının bilgilerini Rusya'ya aktarmak”, “vatan hainliği” Rosenbergler için isnat edilen suçlardı. Julius ve Ethel'in Amerikan Komünist Partisi (CPUSA) üyesi olması ve düşüncelerini tüm meşruluğuyla işçi ve emekçiler arasında ifade ediyor olmaları düzen için yeterli oldu. 19 Haziran 1953'te iki eş, anne ve baba, elektrikli sandalyede idam edildi. Rosenbergler'in hikayesi böyle bitmedi elbette.

"... davamıza ilişkin olguların yaygınlaştırılması, tarihe
hakikate uygun şekilde geçeceğinin teminatı demektir"**

Julius Rosenberg'in öngörüsü gerçek oldu. Dava süreci emekçilerin mücadelesinde bir silah oldu. Gerçekleri anlatma, kapitalizmin vahşetini teşhir etmede somut sonuçtular. Ve ABD tarafından yazılan resmi tarihi parçalayıp atarak aradan geçen 59 yıllık zamana inat herkesin gerçeğe ulaşmasını sağladılar. ABD yönetiminin “tavizsiz” idam kararı emekçilerin de dünyanın dört bir yanında tavizsiz mücadelesiyle karşılandı. Kurulan komiteler ve eşzamanlı eylemlerle Rosenbergler'e özgürlük talebi yükseltildi. Onları zindandan çıkaramasalar da baskı ve şiddete dayanan iktidarların karşısında da diz çökülmedi.

“Amerikan Karşıtı Faaliyetleri Araştırma Komitesi” eliyle yürütülen soruşturmalar kamuya açık birer linç kürsüsüne dönüştürüldü. Bu tezgahtan birçok sanatçı, akademisyen ve sosyalist geçirilecekti. Senatör McCarthy eliyle yürütüldüğü için onla özdeşleşen baskı ve sıkıyönetim sürecinde Rosenbergler hedefti. Tam da Sacco ve Vanzetti idamlarında olduğu gibi... ABD'nin tarihi tüm ilerici ve devrimci düşünce zeminlerini boğmak için yapılan idamların tarihidir. 1 Mayıs'ı yaratanlardan nicelerine süreç hep tekerrür eder...

“Neredeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma”

***

Burjuvazinin biçtiği annelik, baskının da temel dayanağı yapılır. İki çocuk annesi bir kadına çocuklarını öksüz ve yetim bırakmamak için suçlamaları eşine yıkma önerisi işkencelerin en ağır olanıdır. Ama özgürlüğe sahip çıktıkları gibi aşklarına da sahip çıktılar. Onursuz ve diz çökerek yaşanacak aşkları yoktu. Çocuklarını geride bırakarak, bir daha sarılamayacak olduğunu bilerek ama son kez birlikte yürüyüşe çıkarak idama gittiler.

"İnancımıza bağlılığımız, yaşama bağlılığımızdan daha güçlü!"

ABD, Rosenbergler'in tüm dava süreci boyunca tecrit ve kimliksizleştirme politikalarını uygulamıştır. Rosenbergler'in idamından daha değerli bir sonuç olacağından emin oldukları bu saldırılarsa ne Ethel ne de Julius Rosenberg'te ekili olmuştur. Tecrit ve kimliksizleştirme politikalarının duvara çarpa çarpa dağılmasıyla idam artık tek sonuç olarak kalmıştır.

Son mektuplarında yazdıklarıyla hala “dışarıya” umut taşıdıkları, inançlarını düşüncelerin lekesizliğine adadıkları okunur. Son sözü dolaysız olarak onlara bırakmak boynumuzun borcudur...

“Barış, ekmek ve gül için savaşta, celladı sakin bir onurla, güvenle ve geleceğe bakarak bekliyoruz. İnancımızı yitirmeyeceğiz. Her zaman olduğu gibi...” - Julius Rosenberg

Lekesiz olduğumuzu unutmayın; ve unutmayın ki, uygarlığın, yaşamak için öldürmek gerekmediğini öğrenecek kadar gelişmediğini çok iyi anlamış bulunuyoruz; bayrağı başkalarına teslim ettiğimiz inancıyla içimiz rahat.” - Ethel Rosenberg


T. Kor

*Ethel Rosenberg

**Julius Rosenberg

*** Melih Cevdet Anday'ın Rosenbergler'e yazdığı “Anı” şiiri

 

 

 

 

 

Devlet suçlarını saklama peşinde

Sermaye hükümeti AKP daha fazla yönetim ve kontrol istiyor. “Devlet Sırrı Kanun Tasarısı” ile hükümet şefi Erdoğan ve bir dizi bakandan oluşan komisyon “devlet sırrı” belirleme yetkisine sahip olacak. “Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu” adıyla kurgulanan komisyon devlete ait tüm bilgilerin açıklanıp açıklanmamasına onay veren, devlet sırrı ilan ettiği konuların 50 yıl açıklanmasını yasaklayan bir konuma sahip olacak.

Oluşturulacak “Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu” sermaye hükümetinin temel saldırı poltikalarını hayata geçiren temel bileşenden oluşacak. Adalet, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma bakanları üye olarak yer alırken Erdoğan'da başkan olarak görev alacak.

Toplum üzerinde uygulanan baskı ve şiddetin bir başka boyutu da bilgilere uygulanacak sansürle işletilecek. Gerçekler gizlenerek işçi ve emekçilerin tepkisi kontrol edilmek isteniyor. Geçmiş sermaye hükümetlerinin de sığındığı bu yöntem örtülü ödenek gibi bir dizi isim altında uygulanıyordu. Özel yetkili mahkemelerin de bugün sıkça kullandığı 'dosyada gizlilik kararı', böylece devletin tüm yönetim erkinde kullanılacak. Yeni haliyle daha kapsamlı ve tek bir elde toplanmış olarak uygulamada olacak.

Böylece Roboski katliamı gibi süren soruştuma ve meclis komisyonlarına açıklama yapılmaksızın “devlet sırrı” denilerek bilgiler sunulmayacak.