16 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/11

 Kızıl Bayrak'tan
İşçilerin birliği, halkların
kardeşliği için
Burjuva basının Newroz menüsünde yine provokasyon uyarıları
Sivas katliamı davası
zamanaşımına uğratıldı
İşçi ve emekçilerin belleğinde “zamanaşımı” yok!..
“Katil devlet hesap verecek!”
17. yılında
Gazi Katliamı lanetlendi
Artık yeter!
Esenyurt’ta organize işçi katliamı!
İSİG Meclisi Sözcüsü
S. Murat Çakır ile
taşeronluk sistemi üzerine konuştuk
Direnişçi MEPA işçileriyle
konuştuk
Sağlık Hakkı Meclisleri toplandı
Bosch işçileri çeteyi aşıyor
Birleşik Metal’de birleşiyor!
Bosh işçilerinin çıkışının anlamı
ve görevler
30 yıllık esaret
sona erdi
Savaş çığırtkanı sahtekârlar Suriye’de suçüstü yakalandı!.
Emperyalizm yenilecek,
direnen halklar kazanacak!
Metal ve hizmet sektöründe ortak mücadele ve sorumluluklar
Avrupa’da 8 Mart eylem
ve etkinlikleri
Kadıköy’de devrimci
8 Mart mitingi
“8 Mart kızıldır kızıl kalacak”
Şiddete, baskıya, gericiliğe ve
sömürüye karşı mücadeleye!.
Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından...
Geleceğine sahip çık!..
YTÜ’den kentsel sürgüne tam destek
Hüseyin Temiz yoldaş
ölümünün üçüncü yılında anıldı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!

Dünya ölçeğinde emperyalizmin yayılmacı politikasının getirdiği kaçınılmaz savaşlar ve aynı zamanda halkların sömürü cehennemi karşısında direnme kararlılıkları bugün dünyanın dört bir yanında yaşanmaya devam ediyor. Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Asya’dan Kuzey ve Güney Amerika kıtalarına kadar çok boyutlu olarak kendini gösteren bu gerçeklik, milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği boyuta varmış bulunmaktadır. Türkiye, dünya üzerinde bulunduğu jeostratejik konumdan kaynaklı, yaşanan bütün bu olayların büyük çoğunluğuna doğrudan taraf durumundadır.

Emperyalizm savaş demektir!

ABD emperyalizminin başını çektiği emperyalist güçler, bugün içine düştükleri durumdan çıkışı bir kez daha savaşla aşma arayışı içerisindedirler. Bu, onların doğalarında olan bir gerçekliktir aynı zamanda. Ekonomik krizin ülkeleri iflasa sürükleyecek seyri nedeniyle yaşanacak savaşlar da kaçınılmaz duruma doğru ilerliyor. Çünkü emperyalist tekeller arasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet, pazarların gittikçe daralması ve hammadde kaynaklarının değerinin artması bu durumu yaratan temel etkendir. Bu nedenle kendi çıkarlarını korumak, birilerinin yok olduğu ortamda gücü elinde bulundurmak ve aynı şekilde kendilerinin yok olmasının önüne geçmek için savaştan başka bir çıkar yolları bulunmamaktadır.

Aynı zamanda bu durum, emperyalist tekellerin kendi hegomanyalarını korumak için silahlanmaları bir yana, emperyalist savaşları yaratmak zorunda olduğu bir gerçekliktir. Sıcak savaşların içerisine doğrudan müdahil olmasa da dünyada cereyan eden olaylar her ülkeyi silahlanmaya doğru iter. Birincisi günün birinde yaşanacak bu savaşın doğrudan bir tarafı olmak zorunda bırakılacağı bilinci bunu zorunlu olarak her ülkeye dayatır. İkincisi silah sanayinin dünya pazarındaki yerinden kaynaklı, silah sanayini elinde bulunduran tekeller bu durumun yaşanmasını ayrıca ister. Yaşanabilecek bir savaş durumunu, sürekli körükleyerek ve gündemde tutarak devletleri dizginsiz bir silahlanma noktasında teşvik eder. Bunun için emperyalizmin doğasında bulunan militarizm emperyalist savaşları kaçınılmaz kılar.

Silahları bitmek tükenmek bilmeyen bir artışla elde tutmak yok olmaya doğru gidildiği zaman bir işe yaramaz. Bu nedenle emperyalist tekeller yok olmamak ve hammadde kaynaklarının bulunduğu yerleri işgal etmek için biriktirdikleri silahları masum halklar üzerinde kullanmaktan kaçınmamışlardır/kaçınmayacaklardır.

Zayıf ülkeleri iktisadi, mali ve siyasi boyunduruk altına almak için yürütülen bu kirli savaşları emperyalist tekeller çok boyutlu bir şekilde yürütmektedir. Bu ülkeye doğrudan kendi askeri müdahalesi ile olsun veya o ülke halkını gerici bir savaşa sürüklemek için silah sağlayacak olsun ya da o ülkede etnik ve dini çatışmaları körükleyerek, siyasi istikrarsızlıktan yararlanmak konusunda olsun sonuçta hepsi emperyalist tekellerin yayılmacı politikasının bir ürünüdür. Ve ona hizmet eder niteliktedir.

Emperyalizm kan ile besleniyor!

Bu durumun dünya üzerinde birçok örneği de mevcuttur. Bunlardan birkaçını örneklemek gerekirse; Nijerya, Somali, Afganistan ve Irak’ta yaşananlar hala gözler önünde durmaktadır.

Nijerya’da neredeyse 60 yıldır Hristiyan ve Müslüman gruplar arasında çatışmalar yaşanmaya devam ediyor. Bu süreç boyunca 10 binin üzerinde insanın yaşanan çatışmalar sonucu yaşamını yitirdiği söylenmektedir. 2011 yılında ise çatışmaların daha da artması sonucu 1100’den fazla insanın yaşamını yitirmiş olması da ayrıca yaşanan çatışmanın boyutunu göstermektedir. Somali’de ise yarım milyona yakın insan 1991’den beri süren iç savaşta yaşamını yitirmiştir. 2011’de yaşamını yitirenlerin sayısı ise 2500 kişiyi bulmaktadır.

Bunların yanında ABD emperyalizminin doğrudan müdahaleleri sonucu Afganistan ve Irak’ta yaşananlar ayrı bir yerde durmaktadır. Afganistan’a yönelik 2001’de başlatılan savaştan bu yana 1 milyondan fazla insan yaşamını yitirmiştir. Emperyalistlerin müdahalesine karşın direnişi seçen Taliban güçleri ile emperyalist savaş örgütü NATO arasında son yıllarda şiddetli çatışmalar yaşanmaya devam ediyor. 2011 yılında büyük çoğunluğu sivil insanlardan oluşan 11 bin Afganistanlı ile 600 NATO askeri yaşamını yitirmiş durumdadır. Bu durum bile aslında savaşın iç yüzünü göstermeye yeter mahiyettedir. Ayrıca bu sürece Pakistan devletinin de dahil olması sonucu Pakistan’da yaşamını yitirenlerin sayısı 7600 kişiyi bulmaktadır.

Irak’ta yaşananlar ise Afganistan’dan hiç farklı değildir. 2003’te başlatılan savaştan bu yana 1 milyonu aşkın kişi yaşamını yitirmiştir. ABD’nin Irak’tan göstermelik olarak askerlerini çekmesi süreci ve “istikrarı sağladık” söylemleri, son zamanlarda Irak’ta yaşananlar sonrasında, üstü örtülemeyecek bir yalan olduğunu kanıtlamaya yetmiştir. Ayrıca 2011 yılı verileri net olmamakla birlikte 2010-2011 yılları arasında 5 bin insanın Irak’ta yaşamını yitirmiş olması Irak’ta yaşananları özetliyor. Daha yakın zamanda NATO’nun Libya’ya yönelik müdahalesi sonucu binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Bir halkın özgürlük talebini kendi emperyalist çıkarları için kullanmak noktasında tereddüt etmeden, bu doğrultuda içerdeki ayrışmayı körükleyip savaş kışkırtıcılığı amacıyla Libya halkına silah dağıtan emperyalist güçler, Libya’da halkı birbirine kışkırtarak kendi başarılarını sağlamaya çalıştıkları da bir gerçekliktir.

Bu sayılan birkaç ülkedeki durum haricinde daha birçok ülkede bu düzeyde olmasa dahi çatışmalar ve savaşlar devam etmektedir. Ayrıca emperyalist ve gerici savaşlar yalnızca ölüm demek değildir. Bir ülke üzerinde yarattığı sonuçlar çok boyutludur. İşsizlikten açlık nedeniyle ölümlere, yoksulluktan yoksunluğa, kadın ve çocuk tecavüzlerinden zorunlu göçlere kadar vb. Yarattığı etkiyi birçok yönüyle değerlendirdiğimiz zaman savaşın halklara ağır bir yıkım getirdiği daha açık gözükmektedir.

Emperyalistler yeni hedef peşinde!

ABD emperyalizmi yeni bir savaşa hazırlanıyor. Son süreçte ABD emperyalizminin öncülüğünü çektiği savaş takımı NATO’nun görünürde olması savaşı isteyen asıl gücün gözükmesine engel olamıyor. Ayrıca amacının dünya hakimiyetini yeni adımlarla pekiştirmek, emperyalist nüfuz mücadelelerinde yeni üstünlük alanları ve mevzileri elde etmek olduğuna da hiç kuşku yoktur. Suriye’deki yaşanan olaylar üzerinden ABD Devlet Başkanı Obama’nın “müdahaleden başka yol yoktur” sözleri, bu sürecin kapıya dayandığını göstermektedir. Ayrıca her ülkenin artık açıktan tarafını belli ettiği bir durumda bugün yaşanacakların habercisi niteliğindedir. Yapılacak bir müdahale sonrası Çin ve Rusya’nın sürece dahil olmayacağı ve ardından yapılacak müdahalenin boyutunun büyümeyeceği garantisi de bugün bulunmamaktadır.

Her ne kadar medya İran’ı gündemleştirmemeye çalışsa da yaşanan gelişmeler yüzünden İran konusu da gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Çünkü Suriye’de Libya’ya benzer bir tarzda çözüm bekleyenlerin bundan sonraki müdahale konusunun İran olacağı açıktır. Tabi İran’a yönelik müdahalenin de aynı zamanda başlamayacağı ise bugün muğlaklığını korumaktadır. Her ihtimalin masada olduğu bir gerçektir. Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yakın zamandaki ABD dönüşü yaptığı açıklama bunu açıkça göstermektedir.

Ayrıca Obama’nın ABD Kongresi’ne sunduğu 2012 yılının 613.6 milyarlık askeri harcama “faturası” da çok şeyi anlatmaya yetiyor. 88.5 milyarlık bölümünün süren savaş harcamalarına, geri kalanın yeni silahlara ayrılması, ABD’nin dünyada hala devam eden askeri gücünü pekiştireceğinin bir göstergesidir. Ancak ABD’nin hegomanyasını yıkabilecek kriz kapıdadır. Bugüne kadar askeri gücünün yanısıra ekonomik gücünün büyüklüğü ile dünyaya hükmeden ABD’nin, bu sefer askeri gücü ile hükmetmeye çalışmaktan başka yolu yoktur. Bu da barbarlıktan başka bir şey değildir.

Direnen halklar kazanacak!

Dünyanın dört bir yanında halklar bugün kanla beslenen emperyalistlerin, onların işbirlikçilerinin ve kendi zorba yöneticilerinin karşısında direnmeye devam ediyorlar. Hindistan’dan Kolombia’ya, Endonezya’nın Poşua Adası’ndan Filistin’e ve Türkiye’ye kadar uzanabilecek bu uzun mücadeleler sonucu onbinlerce hatta yüzbinlerce insanın yaşamını yitirdiği gerçekliği bugün halkların mücadele etme kararlılıklarını göstermeye yetiyor. Ayrıca Afganistan’da ve Irak’ta ABD emperyalizminin bataklığa saplanmasının temel nedeninin halkların direnme iradesi olduğu da ortadadır.

Son süreçte Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Fas, Irak ve Suriye’de kısacası Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan ve binlerce insanın yaşamını yitirmesine malolan, ancak diktatörleri alaşağı edebilen halk ayaklanmalarının olduğu bir dönemde gerçekleşebilecek savaşın halkların direnme iradesi karşısında çok şansı yoktur. Yeter ki halklar birbirleriyle savaşma yolu yerine emperyalistlerle ve işbirlikçileri ile savaşma yolunu seçsinler. Tabii halklar emperyalistlere karşı direnmeyi seçerken aynı zihniyetin sahiplerinin kendi ülkelerinde var olduğu bilinci ile hareket etmeleri en doğru tutum olacaktır. Çünkü asıl kurtuluşa götürecek tek yol buradan geçmektedir.

Ancak yaşanan her ne olursa olsun emperyalizme ve onun Türkiye’deki işbirlikçisi sermaye devletine karşı mücadele bugün kaçınılmaz olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü yaşanacak her olayın bir sorumlusu, olacaklara onay verdikleri için onlardır aynı zamanda.

İhsan Yiğit Demirel

Kandıra 2 No’lu T tipi D-3

11.02.2012