09 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/46

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı birleşik mücadele!
Emperyalistler ile uşaklarını durduralım!
Gerici saldırganlık ve savaş cephesine karşı birleşik direniş!
Faşist baskı ve teröre karşı binler sokakta!
ÇHD İzmir Şube Başkanı Avukat Hüseyin Korkmaz ile tutuklamalar üzerine
Düzen partileri şike için seferber!
KESK’in tükenerek geçen kayıp yılları
Hekimlerden mücadele kararlılığı
AKP’nin bütçesi kimin sırtında?
Ergun Hidrolik’te sendikalaşan işçilerle mücadele deneyimleri üzerine
Penta’da toplu iş sözleşmesi bürokratik dayatmalarla sonlandırıldı
Metal İşçileri Birliği MYK Aralık Ayı Toplantısı...
ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozaağaçlı ile 19 Aralık katliamı ve direnişi üzerine...
TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı’nın 19 Aralık sürecine ilişkin tanıklığı
19 Aralık ve siper yoldaşlığı
Yeni hükümeti grevle uyardılar...
“Dünya, Ortadoğu ve
Türkiye” söyleşisi..
İşçi Sağlığı ve Güvenliği
Kongresi gerçekleştirildi…
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/2
Erdal Eren
mücadelemizde yaşıyor!..
Yerel yayın çalışması deneyimleri
Yeni insan olma yolunda ANKA
“Kardeş olduk...”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Kardeş olduk...”

Uzun yıllardan beri yaşadığım ildeki ilk greve çıkan işçilerle röportaj yapmaya gidiyordum. Grev alanına ilk girdiğimde kulağıma ilk çalınan Kürtçe bir ezgi oldu. Bildiğim bir ezgiydi ama orada sanki ilk kez duymuşum gibi şaşırmıştım. Hoşuma da gitmişti. Grevci işçilerin yanına vardığımda, eylem alanında Karadeniz ezgisi yükseliyordu. Karadeniz ezgisini Karadenizliler, Kürt ezgisini de Kürtler başlatıyordu. Ama her ezgi kim başlatırsa başlatsın, aynı içtenlik ve aynı duygularla hep birlikte söyleniyordu. Ezgilerin kardeşliği, halkların kardeşliği toprağında boy veren çiçeklerdi.

Gözüm Nurettin’i fazla aramadı. Çabucak gördüm ve yanına gittim. Nurettin Antakyalı bir yoldaştı. Bana daha önceden grev alanını anlatmıştı. Biraz abartıyor sanmıştım. Ama ilk izlenimle, “abartmıyormuş” dedim. Yine de ihtiyatlıydım.

Nurettin de beni gördü ve yanındaki iki kişiye hızlı hızlı bir şeyler anlatmaya başladı. Röportaj konusunda işçileri bilgilendiriyormuş. Bunu, ben işçilerle selamlaştıktan sonra söyledi. “Röportajı yaptığının Karadenizli olduğu belli olsun diye Temel’le konuşacaksın” diye Temel’in burnunu gösteriyordu eliyle. Temel’den sonra da Cemal’le konuşacaktım.

Temel şunları anlattı:

Başta Cemo olmak üzere Kürtleri hiç sevmezdim önceleri. Benim bir kardeşim vardı, kardeşim diye söylemiyorum, bakmaya kıyamayacağın kadar güzeldi. 5 sene önce askere gitti. Askerliğinin bitmesine bir ay kala 4 arkadaşıyla birlikte teröristler tarafından, -Cemo kusura bakma başka bir şey diyemiyorum- dediğim gibi teröristler tarafından katledildiler. Ateş ciğerimi yaktı. Kürtleri pek sevmezdim, düşman oldum. İşe bir hafta sonra geldim. Cemo’yu görür görmez küfürü bastım. Cemo üzerime yürürken Nurettin onu tuttu. Küfür ettiğim için haksızdım ama, küfretmesem belki de vururdum. Anlayacağın en az 2 sene Cemolarla her an birbirimizi yiyecek gibiydik.

Patron her zaman teröristlere aman vermeyelim diye nutuk atardı. Kardeşim öldüğünde bana bir maaşlık para verdi, ihtiyacım olur diye. Bu yüzden patronu çok severdim. Nurettin sendikalaşalım diye yanıma ilk geldiğinde onu neredeyse dövecektim. Ona patronu savundum. Bir sabah yanıma geldi, patronun oğlu çürük raporu almış, dedi. Patronun oğlu sporcuydu. Buna karşın çürük raporu almış. Nasıl? Bu raporun yalan olduğunu anlamamak için ya aptal olmak gerekiyor, ya da para yemek. İyi de, o kadar vatan millet edebiyatı yapan adam niye oğluna çürük raporu aldı? Kafamda ilk soru işareti böyle oluştu. Sonra, Cemo’nun kardeşinin de terörist olduğunu biliyordum, onun da geçen yıl kimyasal silahlarla öldürüldüğünü öğrendim. Acımız aynıydı. O da benim gibi ağlamış, ciğeri yanmıştır.

Patrona iyi hoş derken bile açtım. Ama şimdi açlığımı hissediyordum. Doymak için de Cemolar’la birlik olmalıydım. Sana böyle anlatıyorum ama, bunu kabul etmem ve yapmam aylar sürdü. Birlikte sendikalaştık ama yine de Cemolar’dan uzak duruyordum. Ta ki bir gün ustabaşıları, “zorunlu mesaiye kalmayacağım” diyen Cemo’yu dövmeye kalkıncaya kadar. Mesaiye kalmayacak sırf Cemo değildi. Hepimizdik. Ustabaşları da Cemoya, “… yaptığımın Kürdü” diye vuruyordu. Bu olay 6 ay önce olsa ben de Cemo’ya dalardım. Şimdiyse Cemo’yu korudum. İlk kez o gün Cemo’yla konuştuk. Karşılıklı başsağlığı diledik ve sarılıp ağladık. O günden sonra kardeş olduk. 

Temel kendini anlattı, ben de kendimi anlatayım, diye söze başladı Cemal, şöyle devam etti: Daha önce tekstilde çalışıyordum. Patronum benim gibi Kürttü. Adam Newroz’da ücretli izin veriyordu. İşyerinde de hep Kürtçe türküler çalıyordu. Benim için patron çok iyiydi o zaman. Fazla mesaiye kalıyor, paramı da alamıyordum ama, bunu sorun etmiyordum. Anlayacağın razı olarak, çok daha fazla sömürülüyordum. Rahatsız olduğumdan değil, paraya çok ihtiyacım olduğu için işten çıktım. İçerideki paramı alamadım. Sonra patron bir gün fabrikayı taşımış. İşçilerin parasını vermeden tabi. O zaman anladım, Kürt de olsa patron patrondu.

Burada işe başlarken artık önce işçiyim, Kürt işçiyim diyordum. Nurettin’le dost oldum. Sendika çalışmasında birlikteydik. Bugün grevde birlikteyiz. Temel’le de birbirimizi yememize ramak kalmıştı ki, onun anlattığı gibi kardeş olduk. Bunda Nurettin kardeşimizin payı büyük.

Sonra da başta Nurettin olmak üzere, grev sürecini anlattılar. Ben bu süreci kaydettim ama dinleyemedim. Aklım kardeşlikteydi…

M. Kurşun

 

 

 

 

ÇİKE’de aylık film gösterimleri

2010’un Kasım ayında İşçi Kültür Sanat Evi’nde başlattığımız film gösterimleri birinci yılını tamamladı. “Cezayir Kurtuluş Savaşı” ile başlattığımız gösterimler, hedeflediğimiz gibi her ayın son çarşambası yapılmaya devam etti.

İşçi Kültür Sanat Evi, açıldığı günden itibaren işçi ve emekçilere dönük kültür-sanat faaliyetleriyle anılıyordu. Ne var ki zaman içerisinde ve belli yönelimler sonucu bu alanda bir daralma yaşandı. Bir yıl önce ise kültür sanat çalışmalarını yeniden aktif hale getirdik. Aylık düzenli film gösterimleriyle İşçi Kültür Evi’ni, faaliyetlerini ve kuruluş amacını anlatmaya çalıştık. Her ay sonuna doğru filmlerimizi duyuran afişlerle Çiğli merkezini donattık. Yüzlerce el ilanı ile işçi servis duraklarında, merkezi geçiş güzergahlarında ve liselerin önünde çağrılar yaptık. Birçok emekçi, katılmasa dahi filmlerden haberdar oldu. Gösterimlerin düzenli olması da hafızalarda kalmasında etkili oldu.

Bir yıl boyunca filmlere katılım sayısı hep değişti. Kimi aylar sınırlı katılım olsa da, katılımın artmasını sağlayan filmler de oldu. Böylelikle kurumumuza ilk defa gelenler oldu. Aynı zamanda film gösterimleri, emekçilerle tanışmak için imkan yarattı. Film gösterimleri sonrasına yapılan sohbetlerle tanışıklıklar geliştirildi.

Her ayın son çarşambasında gösterilen filmler teknik sorunlar yaşansa da hiç sekteye uğramadı. Kültür evi çalışanlarında kültürel-sanatsal alanda bir iç disiplinin oluşmasını sağladı.

Ayrıca kazanımlarımızdan biri de film gösterimlerine katkısı ve emeği olan bir dostumuzun, sinema sanatı üzerine bizlere kattıklarıdır. Filmlerin başlangıcındaki kısa sunuş dışında, film sonrasında yapılan değerlendirmeler ve tartışmaların katılımcılar açısından önemli yararları oldu.

İşçi ve emekçileri devrimci kültür ve politikayla tanıştırmanın imkanlarını çoğaltan film gösterimleri önümüzdeki aylarda da sürecek.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi çalışanları

 

 

 

 

Ferhat’a tazminat arsızlığı!

7 Ekim 2007 tarihinde Bahçelievler’de Yürüyüş dergisi dağıtımı yaparken polisin açtığı ateş sonucunda felç kalan Ferhat Gerçek ve dört arkadaşına Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tazminat davası açıldı. Polis teşkilatı, Gerçek’in felç kalmasına neden olan olay sırasında yaşanan arbedenin iki polis aracında, 2 bin 242 TL 47 kuruşluk hasar gördüğünü belirterek “zararın” dört yıllık faiziyle birlikte, halen 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Gerçek ve arkadaşlarından tahsil edilmesini istedi.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Eylül 2011’de verdiği dava dilekçesi Bakırköy 8. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek dava aşamasına geçilmiş oldu. Polis-yargı işbirliğini de gözler önüne seren davanın ilk duruşması 22 Kasım 2011 tarihinde görüldü. Gerçek’in felç kaldığı olaya ilişkin Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın dosyanın isteyen mahkeme, sonraki duruşmanın 26 Ocak 2012 tarihinde görülmesine karar verdi.

Gerçek 15 yılla yargılanıyor

7 Ekim 2007’de Ferhat Gerçek ve 30 arkadaşı Bahçelievler’de Yürüyüş dergisinin satışını gerçekleştirirken polisler yanlarına geldi. Dergi dağıtımını engellemek isteyen polisler “kimlik kontrolü” bahanesiyle gerginlik yarattılar. Burada başlayan tartışma polisin bir gence tokat atmasıyla büyüdü. Bununla da yetinmeye polis devrimcilere coplarla saldırdı ve silahla üzerlerine ateş açtı. Polis kurşunuyla sırtından vurulan Ferhat Gerçek felç kaldı.

Olaydan bir gün sonra katliamcı polisler “mağdur” sıfatıyla ifade verdiler. Yaralı olduğu halde Gerçek ise tutanakta “şüpheli” olarak yer aldı.

Gerçek’i felç bırakan merminin hangi polisin silahından çıktığını belirlemek için 16 tabanca Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Ancak Adli Tıp da aklama görevini yerine getirerek, “Mermi deforme olup maddi kayba uğradığı için tanıya elverişli değildir” içerikli bir rapor hazırladı.

Açılan davada ise Gerçek’in felç kalmasına neden olan “şüpheli” 7 polis 9 yıl hapis istemiyle yargılanırken, Ferhat Gerçek ve arkadaşları 15 yıl hapis istemiyle yargılanıyor.