25 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/44

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme ve gericiliğe karşı
direnen halklar kazanacak!
Faşist kudurganlığa karşı omuz omuza!
Ülke çapında haydutluk
Gözaltı terörü protesto edildi
“İmamın ordusu” palazlanıyor!
Türk-İş’te genel kurul: Hedefler ve hesaplar
Güç Birliği Ankara’da toplandı
Art Aksesuar’da direniş kazandı
“Razı değiliz, köle olmayacağız!”
İki büyük hastanede GöREV…
DİSK İSİG Uzmanı Tevfik Güneş: “Kapitalist sistem işçi sağlığının düşmanıdır”
Kürt sorununun tarihsel temelleri ve toplumsal içeriği
Alaattin Karadağ yoldaş katledildiği yerde anıldı
Alaattin yoldaş mezarı başında anıldı…
“Parti ve devrim” etkinlikleri
Mısır’da isyan yeniden!..
“Tek gücümüz eylem yapmak”
AB’nin periferisinde pro-faşist ve teknokrat hükümetlere…
Neo-Nazi karşıtı gösteri
Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile 25 Kasım ve üzerine...
Burjuvazinin deprem
fırsatçılığı
Güvencesiz öğretmenler Ankara'da buluştu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile 25 Kasım ve kadına yönelik şiddet üzerine konuştuk....

“Neoliberal politikalar işyerlerini
kadın için çekilmez hale getirdi”

- 25 Kasım ülkemizde yeni yeni bir mücadele günü olarak kabul görmeye başlandı. Bu günün tarihi hakkında bilgi verebilir misiniz?

25 Kasım, Dominik Comhuriyeti’nde Clandestina Hareketi’nin öncülerinden, Patria Mercedes, Minerva Argentina ve Maria Terasa isimli üç kız kardeşin Rafael Leonidas Trujillo diktatörlüğüne karşı yürüttükleri mücadelenin anısına adanan bir gündür.

Mirabel kardeşler siyasal özgürlükler adına kararlılıkla mücadele ettikleri için pek çok kez hapsedildiler, işkencelere maruz kaldılar, en sonunda hapishanedeki eşlerini ziyarete gittikleri sırada arabalarından zorla indirilerek tecavüz edildikten sonra işkenceyle 25 Kasım 1960 tarihinde katledildiler.

“25 Kasım” 1981’de Kolombiya’nın başkenti Bogota’da toplanan Birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultay’ında bu gün Mirabel kardeşlerinin anısına “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” olarak kabul edildi. Daha sonra 1999’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan etti.

Esasında Türkiye’de kadın hareketi 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olarak kabul ediyor. Her 25 Kasım’da bir dizi eylem yapıyorlardı. Son dönemlerde kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin görünür hale gelmesiyle birlikte, 25 Kasım eylemleri de arttı.

- Sendikanızın da içerisinde olduğu Güç Birliği Platformu, 25 Kasım’da Kampana Deri’de olacak. Eylem alanı olarak buranın seçilmiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kampana Deri’de sendikal örgütlenme mücadelesini başlatan kadınlardı. Arkadaşlarımız işyerinde bu mücadele sürecinde ciddi baskı ve yıldırmalarla karşı karşıya kaldılar. Sendikal Güç Birliği Platformu’nun kadınları olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde sendikalaştıkları için patronların şiddetine maruz kalan arkadaşlarımızla dayanışma içinde olmak bizim görevimiz.

- Kadına yönelik şiddetin tırmandığını görüyoruz. Bunun gerisinde nasıl bir siyasal-toplumsal arka plan var?

Kadınların karşı çıkışlarının cinayetleri artırdığını düşünüyorum temel olarak. Ama AKP neoliberal politikalarla işyerlerini, geleneksel işbölümü ile de aile içini kadınlar için yaşanmaz hale getirdi. Kadınların itirazı ile muhafazakar neoliberal politikalar arasındaki gerilim de cinayetlerin artmasında rol oynamış olabilir. Ama kadınların itirazı burada önemli, son dönemdeki cinayetlere bakın, kadınlar boşanmak istedikleri için, erkeklere karşı koydukları için, yani şiddet ve tehdit altında yaşamak istemedikleri için öldürülüyorlar. Bu isyanın örgütlenmesi halinde önemli mevziler elde edebileceğimizi düşünüyorum.

- Kadına yönelik şiddet denildiğinde genelde erkek tarafından uygulanan şiddet akla geliyor. Peki kadına yönelik şiddet sadece bu kadarla mı kalıyor?

Temeli aile içi şiddettir ama bununla sınırlı değil elbette. Bu ülkede yıllarca devrimci kadınlar gözaltında şiddet, taciz ve tecavüze uğradılar. Bu bir devlet şiddetiydi, savaşta Kürt kadınlarına da şiddet ve baskı uygulandı. İşyerlerinde kadın işçiler için çoğu zaman taciz, yıldırma ve aşağılanma neredeyse günlük rutin içinde yer alıyor.

- Sendika olarak bu konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

8 yıl önce Petrol-İş Kadın Dergisi’nin yayın hayatına girmesi ile birlikte, sendika içinde kadına yönelik şiddete karşı farkındalık çalışmalarımız başladı. Dergimizde her 25 Kasım’da şiddeti dosya konusu yapmamızın yanısıra, 25 Kasımlar’da bildiriler de yayımladık... Son olarak Eylül ayı içinde yapılan 26. Genel Kurulumuz’da sendika içinde cinsel taciz, mobbing ve kadına yönelik suç olarak kabul edildi. Kadına yönelik suçlarda kadının beyanının esas alınmasına karar verildi, ispat yükü tacizi yapana yüklendi. Bu, işçi sendikaları tarihinde bir ilkti. Ayrıca şu anda toplu sözleşmelerde işyerinde şiddet ve tacize karşı neler yapabiliriz konusunda sendikamızın toplu sözleşme servisi ile birlikte bir çalışma yürütüyoruz. Önümüzdeki dönemde sendikamızda işyerindeki şiddet ve tacizlere karşı kadın işçiler TİS’lerle güvence altına alınabilecekler.

Kızıl Bayrak / İstanbul



Kayseri’de 25 Kasım çalışmaları

Kayseri’de emekçi kadınlar biraraya gelerek Emekçi Kadın Komisyonu Girişimi’ni oluşturdular. İşçi kadınların da içinde yer aldığı Emekçi Kadın Komisyonu Girişimi ilk iş olarak Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olan 25 Kasım’ı anma kararı aldı. Bu çerçevede başta Battalgazi Mahallesi olmak üzere Ziya Gökalp, Osmanlı ve Dersim mahallelerinde hazırlık toplantıları gerçekleştirildi.

Çalışma sırasında kadınların toplumsal konumu ve yoğun iş yükünden kaynaklı birçok sorunla karşılaşıldı. Fabrikada işçi olan kadınların eve geldiklerinde de ev işçiliği yaptıklarını, ataerkil toplumsal yapının cenderesi içinde ezildiklerini, fabrikalarda erkek işçilerle aynı işi yapmalarına rağmen aynı ücreti almadıklarını ve genel olarak bu duruma kader deyip katlandıkları görüldü.

İşçi-emekçi kadınlar ilk defa böylesi bir çalışmayla kendilerini ve yeteneklerini ortaya koymanın ve toplumsal bir çalışmada yer almanın heyecanını yaşıyorlar. Çalışmalar sırasında benzer faaliyetler içinde yer alan emekçi kadınlar deneyimli olmanın rahatlığı ile hareket ederken, henüz ilk defa böylesi bir çalışma içinde yer alan kadınlar ise daha heyecanlılar.

Kızıl Bayrak / Kayseri



KESK’li kadınlardan yürüyüş

KESK üyesi Kadınlar Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Lisesi önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan KESK’li kadınlar “Tacize, tecavüze, kadın cinayetlerine, güvencesizliğe, sömürüye, tutuklamalara karşı yürüyoruz / KESK’li kadınlar” pankartının yanısıra “Kadına şiddete son” dövizleriyle tutuklu KESK’li kadınların resimlerini taşıdılar.

Açıklamayı Tüm Bel-Sen 4 Nolu Şube Başkanı Saadet Özsoy okudu. Özsoy kadına yönelik şiddetin arttığına, kadın emeğinin değersizleştiğine, devletin kadını ve emeğini koruyan değil, şiddeti ve sömürüyü koruyan bir tutum izlediğine dikkat çekti.

Kadınlar, Galatasaray Lisesi’ne yapılan yürüyüşle eylemi bitirdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Tutuklu KESK’lilere kart attılar

KESK’li Kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için hazırladıkları eylem takvimi kapsamında 23 Kasım günü tutuklu KESK’li kadınlara kart attılar.


İzmir

İzmir Konak Postanesi önünde yapılan açıklamada AKP hükümetine tepki vardı. AKP’nin sorunlara çözüm üretmek yerine ‘bastırma’ yöntemini kullandığı dile getirildi. AKP hükümeti ‘eril zihniyet’in temsilcisi olarak tanımlanırken, AKP’nin buna karşı mücadele eden kadına tahammül edemediği söylendi. Açıklamada şunlar söylendi: “Şuan yüzlerce üyemiz hakkında açılan idari ve adli soruşturmalarda, Dersim’den Urfa’ya, Urfa’dan Bodrum’a sürgünlerle üyelerimiz yıldırılmak isteniyor. Son olarak Eğitim Sen üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın tutuklanmasıyla KESK’li tutukluların sayısı 33’e ulaşmış, Nazire Ayata Civelek, Gülsüm Yıldız, Adile Şahin, Zeynep Sular Okan olmak üzere 8’i kadın arkadaşımızdır.”


Diyarbakır

Ofis Postanesi önünde yapılan açıklamada kamu emekçilerinin baskı, sürgün ve gözaltı politikalarından yoğun biçimde etkilendiği söylendi. Tutuklu olan KESK’li kadınların tek suçunun insanca bir yaşam ve demokratik bir Türkiye istemeleri olduğu ifade edilerek “Ve şayet bu bir suç ise hepimizin bu suçun ortağı olmaya devam edeceğimizi ve arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağımızı bir kez daha belirtiyoruz.” denildi.


Adana

Adana’daki eylem ise Büyük Postane önünde yapıldı. Erkek egemen zihniyetinin mücadele eden kadınları cezaevlerine kapattığı söylendi.