1 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/25

 Kızıl Bayrak'tan
Düzenin siyasal krizi ve olasılıklar
Emperyalist/siyonist güçlerin yanında saf tuttular!
Bir elinde anayasa
diğerinde polis copu
Dicle tepkisi sokakta
AKP hükümeti baskı ve terörü tırmandırıyor
“İşkence sokağa taşındı”
İşkenceciye ve katillere
yüksek tolerans!
Sivas Katliamı lanetlendi
Alaattin Karadağ cinayeti davasında 4. duruşma
Birleşik Metal’de gerilimli
genel kurul
Düzenin apolitizmine karşı devrimci politizasyon
“Ortak bir platform oluşturacağız”
Ontex önünde dayanışma etkinliği
Casper’da dayanışma etkinliği.
Sağlık emekçileri uyardı
Yunanistan’da emekçiler kararlı
Emekçiler IMF anlaşmasını
çöpe attı
ABD Afganistan’dan çekiliyor(!)...
I. Dünya Emekçi Kadın Konferansı’nın deneyimleri paylaşılıyor...
Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişiminin 12. yıl dönümünde Veli Saçılık ile konuştuk.
İzmir’de 15-16 Haziran paneli
“Şirket Hikayeleri” adlı tiyatro oyununun oyuncuları ile konuştuk
Eti Gümüş'ten ÇMO'ya dava!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişiminin 12. yıl dönümünde Veli Saçılık ile konuştuk...

Devrimci irade teslim alınamayacaktır!”

- Burdur Cezaevi’ne düzenlenen operasyonun hedefinde ne vardı?

Veli Saçılık: Burdur Cezaevi bilindiği gibi Ulucanlar katliamından hemen sonra hedef haline getirildi. Bir bütün olarak devrimci tutsakların iradesini kırmak ve tecrite razı etmek için yapıldı operasyon. 19 Aralık operasyonundan 6 ay önce yapılmış olması bu operasyonun da F tipi hücre cezaevlerine geçişte bir hazırlık olduğunu açıkça gösteriyordu.


- Operasyon sırasında ve sonrasında yaşadıklarınızı anlatır mısınız?

- Burdur Cezaevi’nde Ulucanlar sonrası baskıların artmasıyla birlikte cezaevi giriş çıkışlarında dayak ve işkenceye varan uygulamalar yapılıyordu. Bu uygulamaları protesto ettiğimiz için mahkemelere gitmiyorduk. Operasyon kararını MGK’da alan devlet saldırmak için bahane arıyordu.

5 Temmuz sabahı tanklarıyla, toplarıyla, dozerleriyle koğuşlarımıza girdiler. Yüzlerce gaz bombası, yüzlerce ses bombası ve her türlü şiddet aracıyla bize saldırdılar. Çok sayıda devrimci ağır şekilde yaralandı. En son bulunduğumuz koğuşa da buldozerle duvarı yıkarak girdiler. Bu esnada benim kolum duvarla kepçe arasında kalarak koptu. Ben bu halde saatlerce direniş alanında kaldım. Sadık Türk adlı arkadaşımızın da gaz bombasıyla kafasında büyük bir yara oluşmuştu. Sonrasında hastaneye gittiğimi hatırlıyorum. Orada hastaneye götürülmeyen arkadaşlar bir hafta boyunca işkenceye uğramışlar. Bunu da sonradan kendilerinden dinledim. Bana kaldırıldığım hastanede de her türlü baskı yapıldı. Olayın üstünden bir hafta geçtikten sonra kopan kolumun, götürüldüğüm Isparta şehrinin sokaklarında bir köpeğin ağzında bulunduğunu basından öğrendim. Bu olay sayesinde Burdur’da yaşanılan vahşet kamuoyunun gündemine geldi.


- Seçim döneminde katliam baş sorumlularından dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile karşılaştınız. Aranızda geçen diyalog basına da yansıdı, düşünceleriniz nelerdir?

- Yıllar sonra kucağımda 5 aylık bebeğim ve eşimle yolda giderken katliamın sorumlusu Hikmet Sami Türk ile yolda karşılaştım. Ani bir karşılaşma olduğu için söyleyeceklerimi tam toparlayamamış olmama rağmen “Hikmet Sami bey beni tanıdınız mı?” dedim. O şaşkınlıkla baktı “hayır” dedi. “Burdur Cezaevi’nde benim kolumu koparmıştınız” dedim. O da ısrarla “yok öyle birşey ben hatırlamıyorum” diyerek inkara yöneldi. “Siz hatırlamıyorsunuz ama biz sizi ailece her gün hatırlıyor ve hiç iyi bir şekilde anmıyoruz” dedim. “Orada bir isyan vardır, yetkililer onunla ilgili bir işlem yapmıştır” dedi. Ben de “orada bir isyan değil sizin emriniz altında bir vahşet yaşandı” dedim. Kendisi “suçlular yargılanmıştır mutlaka” dedi. Ben de “hiç kimse yargılanmadı ve sizin bilginiz dahilinde tek bir kişi bile mahkeme karşısına çıkmadı” dedim.


- Son olarak neler söylemek istersiniz?

- Devlet baskı, zulüm ve yalanla F tiplerini açtı ve bugün hala tecrit devam ediyor. 19 Aralık direnişi bu katliamı yapanların söyledikleri yalanları çok iyi bir şekilde gözler önüne serdi. “Koğuşlarda örgüt baskısı var, ondan direniyorlar” diyenler bugün F tipindeki direnişe diyecek bir söz bulamıyorlar. İşte bu devrimci iradedir. Tecritte dahi teslim alınamayacaktır.

Kızıl Bayrak / Ankara



İşkenceye karşı ölüm orucu

Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Haydar Duymaz, işkence ve kötü muameleye karşı başlattığı açlık grevini, 25. gününde ölüm orucuna çevirdi. Duymaz’ın avukatı Sezin Uçar yaptığı yazılı açıklama ile Duymaz’ın ölüm orucuna başladığını duyurdu.

Uçar, Duymaz’ın önce açlık grevine sonrasında ise ölüm orucuna başlamasına yol açan süreci özetledi.

Yoğun işkence...

Duymaz, Adalet Bakanlığı’nın genelgesi ile tanınan sohbet hakkından keyfi olarak aylarca yararlandırılmazken, yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunmak istediğinde ise 1 Ekim 2009 tarihinde kaldığı hücrede gardiyanlar tarafından saatlerce dövüldü. Ardından süngerli odada saatlerce havalandırmanın altında çırılçıplak bekletildi.

Maruz kaldığı işkenceyi belgelemek için Adli Tıp Kurumu’na sevk isteyen Haydar Duymaz’ın bu talebi de karşılıksız kaldı. Bununla beraber Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı, sorumlular hakkında yürütülen soruşturma için takipsizlik kararı verdi.

Duymaz aynı davadan yargılandığı arkadaşlarının hücresine geçmek istemesine rağmen “gözlem süresi” gerekçesiyle aylarca tek kişilik hücrede tutuldu. Sonra da zorla itirafçıların hücresine konuldu.

Duymaz, 2 Haziran 2011 tarihinde tutukluların şiddetine maruz kaldı. Aynı gün, cezaevi ikinci müdürü ve onlarca gardiyan tarafından darp edildi ve bir gün boyunca soğuk havalandırmanın altında süngerli odada tutuldu.

Uçar, onlarca kişinin dayak, tehdit ve küfürlerine maruz kalan müvekkilinin artık açlık grevine başlamak dışında hiçbir yolunun kalmadığını düşünerek aynı gün açlık grevine başladığını hatırlattı.

Son ziyaretleri sırasında yürümekte dahi zorlanan Duymaz, tek kişilik hücrede tutuluyor. Hiçbir talebi karşılanmayan Duymaz, görüş cezaları nedeniyle ailesiyle de görüştürülmüyor.

 

 

 

Dersim’de çatışma: 3 şehit

Dersim’in Ovacık ilçesinde 27 Haziran Pazartesi günü Türk ordusu ile yaşanan çatışmada 3 Maoist Komünist Partisi (MKP) gerillası katledildi.

Halk Kurtuluş Ordusu’na bağlı üç kişilik gerilla birimi, Dersim/Ovacık İlçesi Burnak köyü sınırlarında Türk ordusu tarafından gerçekleştirilen operasyon sonucu 27 Haziran günü saat 22.00 sularında ölümsüzleşti.

Ozan Derman, Pirahmet Pektaş ve Abidin Deniz isimli gerillalar köyden çıktıktan kısa bir süre sonra pusuya düşürülerek katledildi.