27 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/20

 Kızıl Bayrak'tan
Karşı koymak için safları sıklaştıralım!
Kürt halkının mücadele kararlılığı ve düzenin açmazları
Kılıçdaroğlu Dersim’de
Kürt sorununu hatırladı
Ankara’da seçimler ve devrimci tutum paneli
İstanbul’da seçim çalışmaları
İzmir’de seçim çalışması
İllerde seçim çalışması
Telat Çelik ile Düzce’deki
sınıf hareketi üzerine
Balcalı ve Akdeniz’de
grev kazanımları
Direnişçi işçilerin boykot çağrısına
polis saldırısı..
Fabrika çalışmalarımızın mevcut durumu üzerine
Tahrir’den Puerto de Sol’a isyan büyüyor!
Arap halklarının direnişi karşı-devrim planlarını bozacaktır!
Avrupa işçi sınıfı ve Yunanistan’da
kitle grevleri - Volkan Yaraşır
Suriye’de siyasi gelişmeler ve olasılıklar
Salih ve diktatörlüğü yıkılana kadar direniş!
Schengen tartışmaları ve
emperyalist ikiyüzlülük
25. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği üzerine
Devrime koşmak veya onun suretiyle yetinmek - S. Kurtuluş
Simav depremi ve yeniden kanıtlanan gerçekler
ÜMMP ve İşsizlik İstanbul Yerel Kurultayı yapıldı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yunanistan’da kitle grevleri

Bir adım daha ileri!

Volkan Yaraşır

Yunanistan işçi sınıfı 2011 yılının ikinci genel grevini ve son 15 ayın 11. genel grevini gerçekleştirdi. Bu eylemler Fransa işçi sınıfının 1.5 ay gibi kısa bir zamanda yaptığı 6 genel grevle birlikte, Avrupa işçi sınıfı tarihinin yakın dönemdeki en önemli pratikleri olarak dikkat çekti.

Yunanistan işçi sınıfı kamu harcamalarında yapılacak kısıtlamaları içeren yasanın, parlamentoda gündeme getirilmesi üzerine yeniden ayağa kalktı. Genel greve öğretmenler, liman işçileri, deniz ulaşımı işçileri, hastane çalışanları ve devletin çeşitli kurumlarında çalışanlar etkin bir şekilde katıldı. 24 saat süren grev, ülkeyi bütünüyle felç etti. Başta Atina olmak üzere, birçok kentte hayat durdu.

Greve Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu-ADEDY, Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu-GSEE ve Yunanistan Komünist Partisi’nin etkisindeki Tüm İşçilerin Militan Cephesi-PAME katıldı.

Gerçekleşen genel grev Yunanistan’da ve AB bünyesinde önemli tartışmalara neden oldu. Almanya Başbakanı Merkel, Yunanistan’ın yardım alabilmesi için kendisine sunulan programı kesintisiz hayata geçirme zorunluluğundan bahsetti. Yani örtük bir şekilde Yunanistan egemenlerine “sosyal problem istemiyoruz” dedi.

IMF’in açıklamaları da ilginçti. IMF, Yunanistan’daki mali krizin AB’nin çekirdek (emperyalist çekirdek) ülkelerini etkileyebileceği uyarısında bulundu. Mali krizin periferiden, çekirdeğe sıçrama ihtimaline vurgu yaptı.

Bu gelişmeler üzerine Yunanistan ekonomi bakanı 6 milyar euroluk “kemer sıkma” paketi hazırladıklarını bildirdi. IMF denetçileri Yunanistan hükümetine 110 milyar euroluk “destek” paketinin üçüncü diliminin serbest bırakılması için bütçe açığı düzenlemelerinin ve özelleştirmelerin hızla yapılması gerektiğini söyledi. Yunanistan’ın AB, AB Merkez Bankası ve IMF direktiflerine uygun adımlar atabilmesi için geçen yıl GSYH’sinin yüzde 10.5’i olan bütçe açığını, 2011 yılında GSYH’nin yüzde 7.6’sına indirmesi gerekiyor. IMF yetkilileri bunun başarılabilmesi için “yapısal reformların”, yani sosyal yıkım ve radikal özelleştirmelerin gerçekleştirilmesi zorunluluğu üzerinde durdu.

Yunanistan’ın borcu 340 milyar euroya ulaşmış durumda. 2012 yılında borcunu çevirememe riski bulunuyor. Borçlarını yeniden yapılandırma ve acilen 100 milyar euroluk finansal “desteğe” ihtiyacı var. Bu yöndeki herhangi bir tıkanma Yunanistan ekonomisini bütünüyle felç edebilir.

Bu yıkıcı süreç özellikle Almanya’nın emperyal iştahını kabartıyor. Almanya, Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi yönünde son derece pervasızca davranıyor. Merkel’in açıklamalarını da bu bağlamda okumak gerekiyor. Merkel, aslında diplomatik bir tehditte bulunuyor. Benzer bir tehdidi Portekiz mali krize girdiğinde savurmuştu. Alman kapitalizmi AB’nin yeniden dizaynı için giderek daha da agresifleşti. Birinci periferiyi saran mali krizi emperyal atakları için kullandı ve kullanıyor. Almanya’nın agresyon politikaları özünde hegemonyanın yeniden inşasına ve AB’nin daha da homojenleştirilmesine hizmet ediyor.

Finans-kapitalin karşı devrim mahiyetindeki atakları, en başta Yunanistan işçi sınıfı tarafından net bir karşılık buldu. İşçi sınıfı son derece güçlü bir mobilizasyonla sokakları işgal etti. Avrupa işçi sınıfının ön cephesi olarak konumlandı. Halen de bu konumunu sürdürüyor. Yunanistan işçi sınıfının önümüzdeki dönem eğilimleri ve yönelimleri önem taşıyacak. Finans kapital için Yunanistan barikatının aşılması, Avrupa işçi sınıfına yönelik daha yoğun ve daha rafine saldırıların önünü açacaktır.

Yunanistan işçi sınıfının mücadelesi kritik bir eşiğe dayandı. Bu vurgu son genel grevden ve bu grevin özelliklerinden kaynaklanmıyor. Bugüne kadar gerçekleşen genel grevler ve yaygın sektörel grevler işçi sınıfının ruhunu silahlandırdı. Moral düzeyini yükseltti ve muazzam birikimler sağladı. Bu birikimler tarihsel deneyimlerle kaynaştı. Kapitalizmin yapısal krizinin Yunanistan özelinde son derece keskin ve sert yaşanması işçi sınıfının öfke ve kinini büyüttü.

İşçi sınıfı sendikal korporatizm ve bürokrasi kuşatmasına rağmen bu çemberi tekrar tekrar kırabildi. Bürokrasi bu gelişmeyi engellemek için özel sektörde ve kamuda çalışan işçilerin birbirleriyle bağını koparmaya çalıştı. İzolasyon politikaları uyguladı. Bu taktikler başlangıçta sonuç alıcı oldu. Fakat son grevlerde blokajların kırıldığı görüldü. Sınıfın geniş kesimleri eylemlere yaygın olarak katıldı.

Bu arada karşı devrim niteliğindeki yasaların parlamentodan geçmesi, sınıfı demoralize etmedi. Sınıf diriliğini ve mücadele gücünü korudu. Hızla sokakla bütünleşti. Birbirini aşan radikal eylemler ortaya koydu.

Yunanistan işçi sınıfı bu yönleriyle finans-kapitalin Avrupa işçi sınıfına yönelik sistematik karşı devrim saldırılarına karşı, dalgakıran işlevi gördü. Yarattığı kolektif ruh hali ve direnciyle özellikle Avrupa’nın Akdeniz havzasını sarstı ve muazzam bir aura yarattı. Sınıf hareketinin dalgasal yükselişine yol açtı. Dalga, Avrupa kıtasında, özellikle Akdeniz havzasında zamanın ruhunu (pesimizmi, sinizmi) dağıttı. Sokağın gücü, rengi ve radikalliği ruhu yeniden şekillendirdi.

Riskler

Yunanistan işçi hareketinin gösterdiği yüksek performans, önümüzdeki dönemde bir dizi risk ve imkanı içinde barındırıyor. Sınıf mücadelesinin muhteşem diyalektiği, bütün yönleriyle kavrandığında mana taşır.

Risk faktörlerinin başında, sınıfın genel grev yorgunluğu içine düşmesi gelmektedir. Yunanistan işçi sınıfı bugüne kadar sendikal bürokrasinin ablukasını kırdı. Ama somut bazı sonuçların elde edilememesi ve finans-kapitalin sistematik saldırıları, sınıfı demoralize edebilir ve başarısızlık duygusunu yaygınlaştırabilir. Sendikal bürokrasinin en önemli meziyetlerinden biri hoşnutsuzluğu yönetmesidir. Eylem yorgunluğu ve takatsizlik sendikal bürokrasiyi besler. Bürokrasi, hoşnutsuzluğu kontrol ettikçe ve reaksiyonları sönümlendirdiği oranda hegemonyasını yeniden inşa eder. Fransa’da sendikal bürokrasinin izlediği yöntemler Yunansitan’da da gündeme gelebilir. Senkronize genel grevlerden sonra Fransa’nın ikinci büyük sendikal örgütlenmesi olan CFDT, emeklilik yasasının parlamentodan geçmesi üzerine, yapılacak başka birşey yok manasında “bu mücadeleyi bırakıp, çalışmalarımızı başka alanlarda yürütmeliyiz” açıklamasını yapmıştı. Böylelikle sınıfı alanlardan ve sokaklardan çekmeye çalıştı. Fransa’da sendikal bürokrasinin bu adımları sınıf içinde yarılmalara ve demoralizasyona neden oldu.

Sendikal bürokrasinin Yunanistan işçi sınıfı üzerinde azımsanamayacak bir ağırlığı bulunuyor. Bugün açısından sokak sınıfa büyük birikimler sağlasa da, aynı sokak sendikal bürokrasinin güdümünde bir enerji boşaltma alanına da dönüşebilir.

Yunanistan işçi sınıfının içine düşebileceği bu ters dalga, hızlı bir geri çekilmeye ve suskunluğa yol açabilir. Finans-kapitalin ağır ve sistematik saldırıları geri çekilmeyi, yenilgiye kadar götürebilir.

Sınıfın açığa çıkmış devrimci enerjisini bir mecrada toplayacak ve onu kristalize edecek siyasal öncünün yokluğu, burjuvazinin hegemonyasını ve tahakkümünü kurmasını kolaylaştırıcı bir faktör olarak öne çıkabilir. Bu arada sendikal bürokrasinin gerçekleştireceği manevralar ve hamleler de bu süreci derinleştirecektir.

Bugüne kadar genel grevlerde sınıf, sektörel bölünmeleri yeterince aşamadı. Finans-kapitalin topyekün saldırısına karşı görkemli ve dalgasal genel grevler gerçekleştirse de, bu grevler uzun süreli ve sonuç alıcı pratiklere dönüşmedi veya dönüşemedi. Bizzat sendikal bürokrasi sınıfın uzun soluklu bir genel grevi gerçekleştirmesinin önündeki temel engel oldu. Sendikal bürokrasi sistemi rahatsız edecek ve inisiyatifini kıracak gelişmeler karşısında başından itibaren blokaj uyguladı. Bürokrasinin esneme kabiliyeti, eylemlerin sistem dışına çıkmasını engelledi. Sınıf içinde sektörel çıkarlar tahrik edilerek, eylemler lokalize edilmeye çalışıldı.

Sendikal bürokrasi olağanüstü esneme ve manevra yapma kabiliyeti göstererek, Yunanistan’ı saran, devrimci atmosferi bozmaya çalıştı. Hareketin sistem dışı potansiyeli farklı taktiklerle eritildi ve ufku daraltıldı.

Sınıf hareketinin grev yorgunluğu içine girmesi ya da inisiyatifinin kırılması dalganın geri çekilmesine yol açabilir. Bu durum Avrupa işçi sınıfı mücadelesini kaçınılmaz olarak etkileyecektir. Finans-kapital, ön cephenin çökmesiyle saldırılarını daha da yoğunlaştıracaktır.

İmkanlar

Bu negatif boyut, diyalektiğin bir yönüdür. Fakat diyalektik işçi hareketinin muhteşem zenginliğine ve yükselişine de yol açabilir.

Genel grev, kitle grevleri işçi sınıfının büyük ayağa kalkışlarını ve sınıfın siyasal şekillenişini simgeler. Kitle grevleri devrimin mayalandığı toplumsal pratiklerdir. İşçi sınıfının sistemden kopuşunun ve hızla şekillenmesinin önünü açar.

Yunanistan’daki genel grev dalgaları, içinde büyük bir yıkıcı güç barındırıyor. Bugün kontrollü gelişen bu süreç, gelecekte altüst edici sonuçlar yaratabilir. Sınıfsal öfke ve kin infilak edebilir. Beklenmedik ve inanılmaz gelişmeler yaşanabilir. Yunanistan’da 2008 yılından beri büyük toplumsal anaforlar yaşandı. Bazen 1.5-2 ay devlet, otoritesini yitirdi. Birçok kentte “iktidarsızlık” durumu yaşandı. Sokaklar özgürleşti. Kitleler özgürlüğü soludu. Kapitalist krizin sınıfsal antagonizmayı keskinleştirmesi öfke ve kini kolektifleştirdi. Bu süreç aynı zamanda kitlelerin yaratıcı gücünü ortaya çıkardı. Yunanistan işçi sınıfının 15 aylık bir dönemde, 10’un üzerinde genel grev gerçekleştirme kapasitesi muazzam bir pratik olarak dikkat çekti. Bu eylemler yarattığı yoğunlaşmayla, Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi, hiç beklenilmeyen ve hesap edilmeyen gelişmelerin önünü açabilir. Bu yoğunlaşma en başta sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkardığı gibi, sokakları fethetmeye yönelebilir. Sınıflar mücadelesinin giderek sertleşmesi ve yakıcı ihtiyaçları, Tunus benzeri özörgütlenme pratiklerine yol açabilir.

2010 yılının birikimleriyle, 2011 yılında yaşanan iki genel grev, Yunanistan işçi sınıfının bu potansiyelleri taşıdığını göstermektedir.

Bugün Portekiz’in mali kriz sarmalı içine girmesi, ardından İspanya’da, Belçika’da ve İtalya’da beklenen mali krizler, Avrupa’da sınıf mücadelesinin sertleşeceğine delalettir. Bu aynı zamanda sınıfsal antagonizmanın keskinleşmesi ve derinleşmesi anlamına gelmektedir.

AB’nin özellikleri ve sermayenin küreselleşmesinin ulaştığı boyut, her düzeyde lokalizasyonları inceltti. Yunanistan’da yaşanan bir genel grev artık, AB’nin bütününde ve özellikle Akdeniz havzasında sarsıcı sonuçlar yaratıyor. Havzada bulunan başka bir ülkede gerçekleşecek benzer gelişmeler de Yunanistan’ı sarsacak ve etkileyecektir.

Avrupa kıtasında ve özellikle Akdeniz havzasında (mali krizlerin yaygınlaşmasıyla birlikte) devrimci enerji birikmektedir.

Bu enerji büyük işçi hareketlerinin habercisidir ve içine girdiğimiz olağanüstü dönemin göstergesidir.

Yunanistan işçi sınıfının uzun soluklu genel grevler gerçekleştirebilmesi, sonuç alıcı noktalara ulaşması, finans kapitali dize getirmesi, bir boyutuyla da Akdeniz havzası ve AB bölgesindeki işçi mücadelelerindeki gelişmelere bağlıdır. Birbirini etkileyen, tetikleyen ve sürükleyen bu süreç, Avrupa işçi hareketinde muazzam yükselişlere yol açabilir.

Bugün Yunanistan devrimci solu parçalı ve dağınık haline rağmen bu süreçte yeniden yapılanabilir, reorganize olabilir. Devrimci özne ihtiyacının yakıcılığı, Yunanistan işçi sınıfının önündeki en önemli problemdir. Bu soruna bağlı aynı derecede önemli bir ihtiyaç da sınıfın ve komünist hareketin enternasyonal boyuttaki zaafiyetleridir.

Kıtayı saran büyük işçi hareketleri ve Kuzey Afrika’daki ihtilalci dalga, bu iki temel yakıcı ihtiyacın altını bir kez daha çizdi. Sınıf hareketi ve devrimci sol güçler buna cevap verdiği ölçüde ihtilalci bir karaktere bürünebilir.

Bölgesel ve kıtasal düzeyde ihtilalin ruhu kendini hissettirdiği koşullarda Yunanistan işçi sınıfı, yaratıcı ve yıkıcı gücüyle yeni kitle grevleri gerçekleştiriyor.

Şimdi bir adım daha ileri gitme zamanı. Daha uzun soluklu, daha yıkıcı genel grevleri gerçekleştirme zamanı.

 

 

 

Dünyadan...

Silah fabrikasında işgal

Sırbistan’ın en büyük silah fabrikası olan “Zastava Oruzje”de işçiler ücretlerini alamadıkları için fabrikayı işgal etti.

Fabrikadan ayrılmayan işçiler, ücretlerini alana kadar eylemi sürdüreceklerini duyurdular.

Zastava Oruzje Fabrikası Çalışanları Sendikası Başkanı Dragan İliç, uzun süredir maaş alamayan işçilerin ücretlerinin ödenmesi konusunda hükümet yetkilileriyle yaptıkları görüşmelerden olumsuz cevap almaları üzerine eyleme geçtiklerini duyurdu.

Fabrikada, uzun namlulu piyade tüfeği ile tabanca ve mermi üretiliyor. Sırbistan’da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, birçok sektörde emekçiler ücretlerin düşüklüğü ve hayat pahalılığı nedeniyle sık sık eylem yapıyor.


Peru’da maden grevleri

Peru’nun en büyük değerli metal üreticisi Cia. de Minas Buenaventura SA bünyesinde yer alan en büyük altın madeninde işçiler, ücret artışı için 25 Mayıs günü greve çıktı.

Orcopampa madenindeki grev ise Çalışma Bakanlığı tarafından yasadışı ilan edildi.

Diğer yandan doğu Peru’da yer alan Puno’da maden sektöründe çalışan binlerce köylünün grevi devam ediyor. Maden imtiyazlarına karşı gerçekleştirilen grev 15 günü geride bıraktı. Bu kapsamda ise büyük bir gösteri düzenlendi. Yaklaşık on bin protestocu yürüyüş gerçekleştirirken toplu taşıma araçları çalışmadı ve okullarda ders verilmedi.

Bölgesel Ticaret Odası yaptığı açıklamada grev nedeniyle şimdiden 20 bin dolar zarar ettiklerini açıkladı. Madencilik faaliyetinin oldukça önemli olduğu Puno’da 2010 yılında 96 milyon dolar gelir elde edilmişti.


Meksika’da öğretmenler grevde

Meksika’nın Oaxaca eyaletinde sosyal ve ekonomik koşullarının düzeltilmesi talebiyle 70 bin eğitim emekçisi greve çıktı. Ulusal Eğitimciler Sendikası’nın öncülüğünde başlatılan grev nedeniyle yaklaşık 1 milyon 400 bin öğrencinin sınıflarına gidemediği belirtilirken, grev kararlılıkla sürüyor.

Eyalet valisi sendikanın taleplerinin yüzde 80’ini kabul ettiklerini iddia ederken, sendika adına yapılan açıklamada valiliğin sunduğu teklifin çok az ve yetersiz olduğunu belirtildi. Sendika ayrıca taleplerinin kabul edilmemesi durumunda, 2006’da Oaxaca’da hayatı felç eden eylemlere benzer eylemleri gerçekleştirmeye yemin ettiklerini duyurdu.

Oaxaca’da 2006’da öğretmenlerin başlangıçta maaş artışı için başlattıkları grev daha sonra hükümet görevlilerinin azlini, köklü değişiklikler ve eyalet valisinin görevden uzaklaştırılmasını isteyen toplumsal bir harekete dönüşmüştü. Oaxaca’da toplanan 350’den fazla grup aylarca eyaleti işgal altında tutmuş, sokaklarda, parklarda kamp kuran gruplar halk meclisleriyle, ele geçirdikleri radyo istasyonlarından yaptıkları yayınlarla şehri idare etmişlerdi.