8 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/14

 Kızıl Bayrak'tan
Seçim oyununu bozmak için devrimci sınıf seferberliğini büyütelim!
Savaş aygıtı NATO ve tetikçilerine karşı mücadeleye!
Şifreleme skandalının üstü örtülemiyor
Konak Belediyesi direnişçileri:
Zafer bizim olacak!
“Kaşarlanmış hain” uslanmıyor
Metalde grev uygulamaları
askıya alındı
3 Nisan mitingi üzerine
Türk-İş’te değişen bir şey yok!
TÜMTİS Genel Başkanı
Kenan Öztürk’le direnişler ve
sendikal bürokrasi üzerine
Direnişler birleşiyor
mücadele büyüyo
Haklarımız ve geleceğimiz için
BDSP: 1 Mayıs’ta alanlara! 
İşçiler kurultaylara yürüyor
Yüzlerce işçi kurultaylarda
tek yürek oldu!
İşçi kurultayları geleceğe kurulan köprüdür - K. Al
Casper işçileri
direnişle kenetlendi
BTS’den oturma eylemi
Sağlık emekçileri grevle kazandı!
Arap halkları saldırı, savaş ve gericilik kıskacından çıkış yolu arıyor!
Fildişi Sahili’ne
emperyalist müdahale
“Polis-idare-faşist işbirliğine son!” 
Öğrenci Kurultayı’na doğru
Edirne’de ulaşım eylemlerinde yaşanan ayrışma üzerine
Asimilasyon ve inkara devam!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi kurultayları geleceğe
kurulan köprüdür

K. Ali

 

İşçi kurultayları, işçilerin kendi kurtuluşları yolunda atılmış tarihsel adımlardır. Direnişteki işçilerin de bu kurultaylarda yer almaları, yaşadıkları özdeneyimlerini sınıf kardeşleriyle paylaşarak, kendi sorunlarını ülke sorunlarıyla birlikte ele alarak tartışıp sonuçlar çıkartarak toplumsal hayata taraf olarak müdahil olmalarının sınıfsal anlamı ve önemi büyüktür. Bazen kişiler tarih yaptıklarının farkında olmasalar da bu kurultaylarda işçiler kendi tarihlerini yapmaktadırlar. Ekmeği elinden alınarak, yoksulluğun pençesine atılmak istenen işçilerin biraraya gelerek kurultaylarını örgütleyip sorunlarını tartışıyor oluşları, işçiler bakımından tarihsel bir zafere gidişin habercisidir.

İşçiler üretimde gösterdikleri sebat ve yaratıcılıklarıyla kapitalistlerin kasalarını fazlasıyla dolduruyorlar. Buna karşılık onların paylarına ise hep sefalet düşmektedir. Yarın korkusu yakalarına yapışan en sadık dostları olmaktadır. Ekmek fabrikasında çalışan bir işçi günde onbinlerce ekmek üretirken evine ekmek götürememenin korkusunu yaşıyor. Lüks binalar diken inşaat işçisi, kalabalık nüfusuyla en berbat koşullarda barınmaktadır. Tersane işçisi, yaptığı ve yüzdürdüğü gemiye bir kez olsun binememektedir. Metal işçisi ürettiği beyaz eşya, bilgisayardan ulaşım araçlarından insanca yararlanamamaktadır. Turizm cenneti olduğu söylenen ülkemizin bu olanaklarından diğer işçiler gibi turizm işçisi de yararlanamamakta, dahası onun payına da dolap beygiri gibi günde 14-16 saat koşuşturma düşmektedir. Yarımada olan ülkemizin yoksul insanları denizi görmeden ve ondan faydalanmadan ölüp gitmektedir. Liste böyle uzayıp gidiyor. Bir yanda vurguncular, soyguncu ve sömürücüler, ülke nimetlerini hoyratça yağmalayanlar, diğer yanda ise hep çalışıp da sefaletten kurtulamayanlar...

İşçi kurultayları, işçiler tarafından bu “kötü kadere” atılmış bir tokattır. Kurultaylarda yanyana gelerek kendi politikalarını ve mücadele hatlarını oluşturma çabaları bu gidişe son vermenin yolunu bizlere göstermektedir.

“İşçilerin kurtuluşu kendi eseri olacaktır” tarihsel deneyimlerin defalarca kanıtladığı bu gerçek, işçi kurultayları aracılığıyla da ülkemizde ete kemiğe bürünmeye başlamıştır. Son yıllarda Yunanistan, Portekiz, İtalya vb. ülkelerde yaşanan grev ve genel grevler emeğin kurtuluş mücadelesinin zaferiyle sonuçlanamadıysa, burada asıl eksik olan geleceğe hazırlanmamaktandır. Yine Mısır ve Tunus’ta diktatörlerin iktidardan uzaklaşmasını sağlayan görkemli halk ayaklanmaları, kendi zaferlerini sağlayamadıysa bunların da nedenlerini aynı yerde aramak gerekir.

Kavgaya tutuşmak önemlidir ancak ondan daha önemli olan, bu kavgayı zaferle sonuçlandırmasını bilmektir. Kavganın başlaması için çok özel bir çabaya çoğu zaman gereksinim yoktur. Sefalet-zenginlik kutuplaşması bu kavganın başlamasının koşullarını kaçınılmaz olarak olgunlaştırmaktadır. Bir işçinin asıl özel çaba vermesi gereken alan, kaçınılmaz olarak başlayan veya başlayacak olan bu kavgayı zafere götürecek olan kendi öz araçlarını yaratmak olmalıdır. İşçi kurultayları da bu çok yönlü hazırlığın araçlarından biri olarak zaferi elde etmede üzerine düşen tarihsel rolünü oynayacaktır.

İşçilerin dolayısıyla da işçi kurultaylarının işi zordur. Kolay olan ne var ki? İşsiz kalmak ya da çalışırken bile gelecek korkusuyla yaşamak, ekonomik zorlukların bizlere dayattığı sonuçlara katlanmak daha mı kolay? Aşağılanıp horlanmak daha mı kolay?

İşçilerin hayatı zaten zorluklarla dolu. Sermayenin köleleştirme koşullarına son vermek için de sermayeyi yenmek zorundayız. Bunu da ancak işçiler, öz politik-ekonomik örgütleri aracılığıyla başarabilir. Bir grevi başlatıp hak alma mücadelesini başarıya ulaştırabilmemiz için bile kendi kaderimizi kendi elimize almaktan başka seçeneğimizin olmadığını kendi öz deneyimlerimizden biliyoruz. TEKEL işçilerinin görkemli ve kararlı direnişlerini sermayeden çok sendika bürokrasisinin yenilgiye uğrattığını yakın tarihimizden biliyoruz. Tek Gıda-İş’in sendika bürokratları direniş çadırlarını söktükleri zaman buna karşı çıkan işçiler, sınıf kardeşleri tarafından yalnız bırakılmasaydı, kendi komitelerinin etrafında saf tutsaydı, sendikayı da arkalarından sürükleyerek direnişlerini zaferle sonuçlandırabilirlerdi.

Ontex işçileri de bu ihanetin bir diğer örneğini yaşadılar. Onlar bu deneyimlerden de öğrenerek tutulması gereken yolu gösterdiler. Demek oluyor ki; işçiler işçi kurultayları vb. araçlar etrafında örgütlenip, kendi kaderlerini ellerine aldıkları zaman, kendi politikalarını yapmayı başardıkları zaman bu ihanet şebekelerini yerle bir edebileceklerdir. Grevleri örgütleyip öncülük edebilecekleri gibi ayaklanmaları da zafere taşıyacaklardır. TEKEL direnişinde eksik olan buydu. Mısır’da ve diğer genel grev ve halk ayaklanmalarında da eksik olan buydu. İşçi kurultaylarının tarihsel anlamı ve önemi burada yatmaktadır.

 

 

 

Yaraşır’ın İzmir kurultayına mesajı...

“Sınıfsal öfke ve kini bütün
şiddetiyle açığa çıkarmalıyız!”

Merhaba arkadaşlar,

Kurultayınıza çok istememe rağmen, programım dolayısıyla katılamıyorum. Ama aklım ve yüreğim sizlerin yanındadır.

Kurultayınızı tarihsel bir momentumda gerçekleştiriyorsunuz. Kapitalizmin yapısal krizinin derinleştiği bu koşullarda, sınıfsal kutuplaşma da küresel düzeyde şiddetlendi. 2009 ve 2010 yılında Avrupa’nın Akdeniz havzası ayağa kalktı. Yunanistan’da 13 ayda 10 genel grev ve yaygın sektörel grevler gerçekleşti. Fransa’da uluslararası sınıf tarihine geçecek pratikler yaşandı. Bir buçuk ayda yedi genel grev yapıldı. İtalya’da 1 milyon kişi ayağa kalktı. Portekiz’de 24 yıl sonra genel grev gerçekleşti. Akdeniz havzası sınıf mücadelesinin odağına dönüştü. 2011 yılı mücadeleyi karşı kıyılara taşıdı. Kuzey Afrika’da Arap halkları ayağa kalktı. Tunus ve Mısır isyanla sarsıldı. İsyan ve ayaklanma dalgası tüm Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya yayıldı. Arap halkları kendi kaderlerinin hakimi olmak için arayış içine girdi. Bu süreç Libya’ya yapılan emperyalist müdahaleyle bloke edilmeye çalışılıyor. Arap devrimlerinin bastırılıp, kapitalist stabilizasyon doğrultusunda Libya’da emperyalist bir savaş gündeme getiriliyor.

Türkiye’de de kapitalizmin yapısal krizinin etkileriyle işçi hareketi gelişiyor. Bugün Konak Belediyesi, Casper, DESA, Bat, ÇEL-MER ve PTT işçileri ayakta. Ontex direnişi hem sermayeye, hem sendikal bürokrasiye karşı gösterdiği dirençle öne çıkıyor. Metal grevi ise işçi sınıfına umut veriyor. Bugün Türkiye’nin işçi havzalarında sınıfsal öfke ve kin birikiyor. Bu direnişler ve grevler bozkırda yanan ateş gibi sınıfa ışık saçıyor. Arap isyanları ve ayaklanmalarını yaratan koşullar Türkiye’de de yaşanıyor. Tunus’ta Bouazizi’yi yaratan şartlar Ontex’te Çağatay’ları yaratıyor, yani militan diyalektik işliyor. Artık Avrupa’nın Akdeniz havzasından Kuzey Afrika’ya, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya ve oradan Anadolu topraklarına kadar her alan isyan, ayaklanma, direniş ve eylem alanıdır. Artık bölgesel devrimleri, hatta Önasya devrimini tartışacağımız günleri yaşıyoruz. Sizler de bu koşullarda kurultayınızı gerçekleştiriyorsunuz. Unutmayın Çiğli’den ya da Bakırçay’dan yaratılacak bir kıvılcım tüm havzayı, tüm kenti tutuşturabilir. Bu bilinçle daha fazla yüklenmeliyiz, daha fazla gayret etmeliyiz. Sınıfsal öfke ve kini bütün şiddetiyle açığa çıkarmalıyız. Daha fazla Ontex’ler ve ÇEL-MER’ler yaratmalıyız. Bu yol bizi Tunus ve Mısır’daki isyan ve ayaklanmalarla, Yunanistan ve Fransa’daki genel grevlerle buluşturacaktır. Yolumuz Ontex’lerin, ÇEL-MER’lerin yoludur. Yani yolumuz işçi sınıfının yoludur. Başarılar diliyorum.

Volkan Yaraşır