16 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/16

 Kızıl Bayrak'tan
Taksim kararlılığı kazandı
Liberal reformistler sendika ağalarının gerisine düştüler!
Erdoğan savaş baronlarının
huzuruna çıktı!
Metal İşçileri Birliği MYK’sının
Nisan Ayı Toplantısı Sonuçları
Akkardan’da uzlaşmacı-icazetçi
çizginin iflası
Baskı ve teröre rağmen
Ankara’da yaygın çalışma
Ahmet Türk’e saldırı yaygın protestolarla karşılandı 
BDSP’nin 1 Mayıs faaliyetlerinden.
İşçi ve emekçi hareketinden
TKİP 1 Mayıs’a çağırıyor!.
1 Mayıs ve 26 Mayıs
üzerine konuştuk
İzmir Emek ve
Mücadele Platformu kuruldu
EKK, işçi ve emekçi kadınları
mücadeleye çağırıyor..
Eğitim sisteminin gurur(!) tablosu
YTÜ’de direniş sürüyor!
İnsanca yaşanabilir kentler için sosyalizm!
MMO’da seçim süreci tamamlandı..
Sosyal-İş’ e üye olduğu için işten atılan Avukat Cem Gök ile konuştuk
Kırgızistan’da halk ayaklanması
ABD destekli yönetimi yerle bir etti!
9. BİR-KAR Gençlik Kampı gerçekleştirildi
Her kıtada grev var!
Kuzey Kürtleri’nin traji-komik paradoksları… - M. Can Yüce
kizilbayrak.net 1 Mayıs 2010 özel sayfası yayında.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Akkardan’da uzlaşmacı-icazetçi çizginin iflası

Akkardan işçileri 10 Nisan günü yaptıkları yazılı bir basın açıklaması ile direnişlerinde yaşadıkları sıkıntıları kamuoyu ile paylaştılar. Patronun işten çıkarma saldırısı karşısında başlattıkları direnişte sadece sermaye sınıfına karşı değil kendilerini temsil etmesi gereken sendika yöneticilerine karşı da mücadele etmek zorunda kaldıklarını açıkladılar.

Her ne kadar kamuoyunda mücadeleci ve direngen bir görüntü çizmeye çalışsa da Akkardan’da yaşananlar bir kez daha Birleşik Metal-İş yönetiminin sahip olduğu uzlaşmacı-icazetçi çizginin bir kanıtı olmuştur. Daha sonra işçilerin basıncı ile kabul etmek zorunda kaldıkları gibi işçi çıkarılmasını en baştan kabul ederek bu konuda protokol imzalayan Birleşik Metal yönetiminin kendisidir. Ve sadece bu pratikleri bile krizin bedelinin işçi sınıfı tarafından ödenmeyeceği söylemlerinde ne kadar “samimi” olduklarını göstermeye yeter.

Ancak Birleşik Metal yönetiminin icazetçiliği-uzlaşmacılığı bununla da sınırlı değildir. Son dönem direnişlerin birçoğunda Birleşik Metal yönetimi direnişçi işçileri sahipsiz ve yalnız bırakmıştır. Akkardan’da ise direnişçi işçilere sorup onların onayını almadan direnişi bitirme yolunu tutmuştur. Onlar için patronun Temmuz’da işçileri geri alacağına dair “söz vermesi” direnişin bitirilmesi için yeterli olmuştur. Patronun iki dudağı arasından çıkan sözlere inanarak işçileri yarı yolda bırakmak Birleşik Metal yönetiminin son dönem pratiğinin en vahim örneklerinden biridir.

İşçi sınıfı kriz bahanesi ile gerçekleştirilen saldırılar sonucu birçok bedel ödemektedir. Bu bedel en yoğun olarak metal sektöründe ve Birleşik Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda ödenmektedir. Birleşik Metal yönetimi fabrikalardaki sendikal örgütlülükler dağıtılırken bir kez daha boyun eğmeyi ve uzlaşmayı seçmiştir.

Yaşananlar çok fazla yoruma yer bırakmayacak kadar açıktır. Birleşik Metal’in mevcut yönetimi bırakalım “Gebze’de ikinci TEKEL yaratacak” bir irade ortaya koymayı üyesi olan işçilerin en demokratik-sendikal haklarını bile savunmaktan yoksun durumdadır. Akkardan direnişçileri ise iplerin koptuğu son noktada yaşananları kamuoyu ile paylaşarak iki ay boyunca bu sonun adım adım hazırlanmasına seyirci kalmışlardır.

Metal işçileri yeni bir toplu sözleşme döneminin arifesinde Türk Metal’in ihanetçiliği ile Birleşik Metal’in uzlaşmacılığını-icazetciliğini de hesaba katarak buna uygun bir mücadeleye hazırlanmalıdır.

Tek tek fabrikalarda devam eden direnişlerde olduğu gibi toplu sözleşme döneminde verilecek topyekûn mücadelede de kazanmanın yolunun taban iradesine dayanan bir örgütlenme ve mücadeleden geçtiğini bilerek sürece hazırlanmalıdırlar.

Metal İşçileri Birliği, Akkardan direnişi vesilesiyle bir kez daha açığa çıkan gerçekler ışığında Birleşik Metal yönetimini ortaya koydukları iddialara sahip çıkmaya ve sınıf sendikacılığı yapmaya çağırmaktadır.

Metal İşçileri Birliği, sermaye sınıfına ve kendilerini yarı yolda bırakan sendika bürokratlarına karşı Akkardan işçilerinin verdiği mücadeleyi kendi mücadelesi olarak görmekte, bu mücadeleye sahip çıkmaktadır.

Söz, yetki, karar işçilere!

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Metal İşçileri Birliği

14.04.2010




Akkardan işçilerinden basın açıklaması...

“Sendikalar bürokratlara değil
biz işçilere aittir!”

Sendikalara, işçilere ve basına...

Bizler, Akkardan işçileri olarak 2 aya yakın bir süredir işimize ve onurumuza sahip çıkmanın kavgasını veriyoruz. Akkardan patronunun bizleri bölmeye, direnişimizi kırmaya yönelik tüm çabalarına karşı sınıf bilincimizle direndik ve direnmeye de devam ediyoruz. Ancak bu süreçte yaşadığımız deneyimler, mücadelenin hedefinin yalnızca patronla sınırlı olmaması gerektiğini, bizlere bir kez daha öğretti. Sendikamız Birleşik Metal-İş şube ve merkez yönetimi, biz direnişçi işçilere sormadan ve onayımızı almadan, üstelik de direnişi sürdürme yönündeki irademize rağmen, direnişi bitirme kararı almış ve bugüne dek sunduğu göstermelik desteği bile kestiğini bildirmiştir. Sendika yönetiminin sürecin başından itibaren takındığı olumsuz tutumlar ve gelinen noktada aldığı bu kabul edilemez karar, bizleri, bugüne dek kendi iç meselemiz olarak gördüğümüz bazı hususları sizlerle paylaşmak durumunda bırakmıştır.

Her şeyden önce belirtmeliyiz ki, bu direniş, sendika yönetiminin ayak diremesine ve önümüze çıkarttığı zorluklara rağmen, işçilerin ortak kararı ve iradesiyle başlatılmıştı. İşten atıldığımızda, bizlerin karşısına çıkmamak için “tatile giden” şube yöneticileri, daha sonra direnişçi işçilerin kararlı tutumu karşısında geri adım atmak ve direnişimizi göstermelik de olsa sahiplenmek zorunda kalmışlardı. Oysa ki kısa çalışma uygulamasını sendikamızın bize verdiği güvence nedeniyle kabul etmiş, işten atıldığımızda da sendikanın bize sahip çıkacağını düşünmüştük. Benzer şekilde, kısa çalışma uygulamasıyla gündeme gelen esnek çalışma dayatmasına karşı başlattığımız protesto eylemlerine de, sendika yönetiminin baskısıyla son vermiştik.

Israrlı taleplerimiz sonucunda genel başkanımız direniş yerine gelerek, bir basın açıklaması yapmış ve bu açıklamada; işten atılmalar hakkında sendikanın hiçbir bilgisi ve onayı olmadığını, gerekirse Akkardan’ı Gebze’de yeni bir Tekel’e çevireceğini söylemiş, “zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok” demişti. Ancak, “haberimiz yoktu” şeklindeki bu açıklamanın doğru olmadığı kısa sürede açığa çıktı. Öğrendik ki, işten atılmaların öncesinde sendika yöneticileriyle patron temsilcileri bir araya gelmiş, kimlerin ve toplam kaç işçinin işten atılacağının pazarlığı yürütülmüş ve bu pazarlık 22 Ocak tarihli bir protokolle sonuca bağlanmıştır. Böylece, sendika yönetiminin en başından beri süregelen isteksiz tavırlarının, direnişi gerçek anlamda sahiplenmeyen tutumlarının nedenini anlamış olduk. Halen çalışan işçilerin molalarda ve iş çıkışlarında bizlerle buluşarak direnişe destek vermeleri bizzat sendika yönetimi tarafından engellendi; sendikamıza bağlı işyerlerinden kitlesel ziyaretler ısrarla örgütlenmedi; direnişimize dair yapılan tek bir haber de kısa süre sonra sendika web sitesinden çıkartıldı.

Sendika yönetiminden tüm bunların hesabını sormak için genel merkeze gittik ve 2 gün 2 gece orada başkanın gelmesini ve bizlere bir açıklama yapmasını bekledik. Genel başkan ise bizlerle görüşmekten kaçındı ve biz merkez binasında onu beklerken, fabrika önüne gidip direnişi bitireceği tehdidini savurdu. Fakat kararlı tutumuz sayesinde bizimle görüştü ve protokolden haberi olduğunu itiraf ederek, bu sefer de bunun yasal bir prosedür olduğuna bizi ikna etmeye çalıştı.

Gerçeğin açığa çıkması ve ısrarımız sonucu genel başkan patronla tekrar görüştü. Ardından, “direnişin hemen bitirilmesi koşuluyla, işler açıldığında, Temmuz ayına kadar direnişçi işçilerin geri alınabileceğine” dair söz aldığını ve kendisinin de patronun bu sözüne inandığını beyan etti. Bizler, sözlere güvenmediğimizi ve yazılı bir anlaşma istediğimizi söyleyerek taleplerimizi maddeler halinde sendika yönetimine ilettik ve görüşmelerin bu çerçevede sürdürülmesini istedik. Bu haklı taleplerimiz dahi, yöneticiler tarafından “siz direnişe devam mı etmek istiyorsunuz, bunlar patron tarafından kabul edilmez” itirazıyla karşılaştı.

Bugün gelinen noktada, genel başkan, önceden verdiği sözlerin arkasında durmadığını bizlere göstermiş oluyor. Akkardan fabrikası, DİSK Maden-İş döneminden beri sendikalı olan bir işyeridir. Soruyoruz, sınıf sendikacılığı anlayışına dayanan, tabanın söz ve karar sahibi olduğunu savunan sendikal geleneğimizi yaşatmak yerine, ona ihanet mi edeceğiz? Genel başkan, bizlerle konuşmadan ve bizlere danışmadan direnişi bitirme kararını nasıl alabilir? Belli ki, bizim davamıza daha baştan sırt çevrilmiştir. Başkanın bilgisi dâhilinde ve onun onayıyla yapılan ve bizlerin işten çıkarılmamızı içeren protokol de bunun en açık kanıtıdır.

Tüm bunlara rağmen, biz Akkardan direnişçileri olarak, DİSK’in ve Maden-İş’in tarihsel geleneğine ve sendikamız Birleşik Metal-İş’e sahip çıkacağımızın bilinmesini istiyoruz. Sendikalar bürokratlara değil biz işçilere aittir ve biz işçilerin mücadele silahıdır. Ancak, sendikalarımıza sahip çıkmazsak, kendi elimizle seçtiğimiz yöneticileri denetlemezsek, sendikanın biz demek olduğunu, söz ve karar hakkının tabanda olduğunu unutursak sendikalar da mücadele örgütlerimiz olmaktan çıkar. Oysa krizin sebep olduğu işsizliğe ve yoksulluğa karşı durabilmek, krizin faturasını patronlara ödetebilmek için mücadeleci sendikalara ihtiyacımız var. Bizler işçi sınıfının birer üyesi olarak, bu anlayışla mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yaşasın Akkardan Direnişimiz!

Akkardan Direnişçi İşçileri