16 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/16

 Kızıl Bayrak'tan
Taksim kararlılığı kazandı
Liberal reformistler sendika ağalarının gerisine düştüler!
Erdoğan savaş baronlarının
huzuruna çıktı!
Metal İşçileri Birliği MYK’sının
Nisan Ayı Toplantısı Sonuçları
Akkardan’da uzlaşmacı-icazetçi
çizginin iflası
Baskı ve teröre rağmen
Ankara’da yaygın çalışma
Ahmet Türk’e saldırı yaygın protestolarla karşılandı 
BDSP’nin 1 Mayıs faaliyetlerinden.
İşçi ve emekçi hareketinden
TKİP 1 Mayıs’a çağırıyor!.
1 Mayıs ve 26 Mayıs
üzerine konuştuk
İzmir Emek ve
Mücadele Platformu kuruldu
EKK, işçi ve emekçi kadınları
mücadeleye çağırıyor..
Eğitim sisteminin gurur(!) tablosu
YTÜ’de direniş sürüyor!
İnsanca yaşanabilir kentler için sosyalizm!
MMO’da seçim süreci tamamlandı..
Sosyal-İş’ e üye olduğu için işten atılan Avukat Cem Gök ile konuştuk
Kırgızistan’da halk ayaklanması
ABD destekli yönetimi yerle bir etti!
9. BİR-KAR Gençlik Kampı gerçekleştirildi
Her kıtada grev var!
Kuzey Kürtleri’nin traji-komik paradoksları… - M. Can Yüce
kizilbayrak.net 1 Mayıs 2010 özel sayfası yayında.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Burjuva hukukunun gerçek yüzü birkez daha açığa çıktı...

Karadağ infazı hakkında
tek sanık yargılanacak!

Alaattin Karadağ’ın infazının ardından aylar geçtikten ve dosya Büyükçekmece-Beşiktaş-Bakırköy adliyeleri arasında gidip geldikten sonra sonunda Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iddianame kabul edildi ve dava açıldı. İlk duruşması 16 Haziran 2010 tarihinde görülecek olan davada şu an sadece Karadağ’ı takip eden polislerden biri; Oğuzhan Vural yargılanıyor. Eksik ve yanlı yürütülen, zaman kayıplarının yaşandığı soruşturma aşamasının ardından tek başına Oğuzhan Vural’ın mahkeme karşısına çıkartılması; olayın örtbas edilmek istendiğinin, örtbas edilemediği yerde ise salt bir kişinin üzerine yıkılması için çaba gösterildiğine işaret etti. Oğuzhan Vural şu an kasten adam öldürme, görevi kötüye kullanma ve kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçlarından yargılanıyor.

Davaya Alaattin Karadağ ailesinin yanısıra, polis tarafından minibüsüne, içinde yolcuların olduğu haliyle el konulan İsmail Durmuş da şikayetçi sıfatıyla çağrıldı. Ancak İsmail Durmuş’un davaya katılma talebi olup olmadığı duruşma günü öğrenilecek.

Soruşturma aşamasındaki aksaklıklar halen giderilmiş değil!

Burjuva hukukunun üstün körü uygulanmasının bir örneğinin yaşandığı soruşturma süreci boyunca Adli Tıp Kurumu tarafından aylar önce hazırlanmış olması gereken otopsi raporu dosyaya bir türlü gelememişti. Şimdi dava açılmış olmasına rağmen halen daha otopsi raporu ortada yok. Bu hafta Adli Tıp Kurumu’na Karadağ avukatlarınca başvuru yapılarak otopsi raporunun akıbeti sorulacak. Aynı zamanda soruşturma aşamasında avukatların ısrarlı taleplerine rağmen o güne ilişkin polis telsiz kayıtları Terörle Mücadele’den istenmemiş ve dosya kapsamına alınmamış durumda. 

Davanın tensip tutanağı aracılığı ile soruşturma aşamasında dinlenen tanıklara bu kez de mahkemeye katılımları yönünde çağrı yapıldı. Ancak soruşturma aşamasında Karadağ ailesi avukatlarınca isimleri, esnaflık yaptıkları işyerlerinin adresleri ile birlikte bildirilen tanıkların ifadesine bir türlü başvurulmadığı için halihazırda tensip tutanağında onların adı geçmiyor. Olayın doğrudan görgü tanığı olan ve çeşitli basın organlarında polisin infaz gerçekleştirdiğini doğrulayan bu kişilerin ifadelerine bugüne kadar başvurulmaması bilinçli bir tutumdu. Elbette burada soruşturmada cinayeti işleyen polislerin bağlı bulunduğu Esenyurt Emniyet Müdürlüğü’nün görev almasının etkisi belirgin bir biçimde ortada. Esenyurt bölgesinde gerçekleşen bir infazın soruşturmasında bölge polislerinin görevlendirilmesi açıkça delillerin karartılması, soruşturmanın sekteye uğratılması için tetikçilere fırsat tanınması anlamına gelmektedir. Ancak dava aşamasında bu tanıkların ifadelerine başvurulması talebi tekrar yinelenir ve tanıkların mahkemede ifade vermeleri sağlanabilirse üzeri ısrarla örtülmeye çalışılan gerçekler mahkeme salonunda da ortaya çıkartılacaktır.

Dosya incelendiğinde davanın sadece Oğuzhan Vural’a açılmasının da esasında savcılık soruşturmasının gidişatından belli olduğu anlaşılıyor. Matbu polis ifadeleri ve yine matbu olduğu her halinden anlaşılan tanık ifadelerinin tamamı doğrudan Oğuzhan Vural’a işaret ediyor. Öyle bir sonuç çıkıyor ki ortaya, sanki diğer polisler hiçbir atışlarını isabet ettiremedi. Biri yolda düşüp geride kaldı, diğeri zaten silahını hiç çekmemişti… Vural’ı bir yandan kahramanlık mertebesine yükselten bu beyanlar, aynı zamanda oldukça organize ve kasıtlı bir infazı da tek bir kişinin üzerine atarak arka plandaki kurum ve kişileri aklamaya da hizmet ediyor.

Davanın takipçisi olacağız!

Burjuva hukukunun sınırları ortada. Açık bir biçimde, özellikle devrimcilerin maruz kaldığı devlet terörünü hasır altı etmeye ve alt kademe tetikçilerden başlayarak bütün bir sermaye devletini aklamaya çalışmak burjuva hukukunun öncelikli misyonlarından biri. Ancak her ne kadar gerçek bu olsa da, Karadağ infazı davasının sonuna kadar takipçisi olacağız. Sonuç itibariyle mahkeme salonundan nasıl bir hüküm çıkarsa çıksın, gerçek suçlular, masa başlarında emir veren, infaz planları yapan, sermaye iktidarının sürekliliği için imha politikalarını benimseyen, uygulayanlar ceza alanlar arasında olmayacak. Ancak bir tetikçinin dahi Karadağ infazından yakayı sıyıramadan ceza alarak çıkması daha sonra tetiği çekecekler açısından caydırıcı olacaktır.

Bunun yanısıra ve belki daha da önemlisi Karadağ infazı davası bir kürsüye dönüşecektir. Kimlerin yargılandığından, kimlerin cezalandırıldığından-cezalandırılmadığından bağımsız, hiç şüphesiz duruşmalarda ortaya saçılan sermaye düzeninin kanlı yüzü olacaktır. İşte bu yüzden duruşmalar bir anlamda sermaye düzeninin teşhirinin yapıldığı birer kürsü olacaktır.

Şimdiden 16 Haziran günü Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10.10’da görülecek olan duruşmaya bütün devrimci kamuoyunu, devrimci, ilerici avukatları davet ediyor, Karadağ infazı davasını sonuna kadar takip etmeye çağırıyoruz.
Bu koşullarda sömürü, kölelik ve baskıya karşı yükseltilen mücadele, emperyalist saldırganlığı olduğu gibi, işbirlikçi sermaye iktidarının etkin taşeronluk heveslerini de hedef almalıdır.

 

 

 

Cezaevinde bir ölüm daha...

İzmir Buca Kırıklar F Tipi’nde, cezasının bitimine altı ay kala gördüğü işkence sonucu Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan siyasi tutsak Mehmet Kılınç, 9 Nisan gecesi yaşamını yitirdi. Cezaevi yönetimi, 2005 yılında DTP Uşak İl Başkanı’yken tutuklanarak “örgüt üyeliği”nden mahkum olan Kılınç’ın intihar girişimde bulunduğunu iddia etmişti.

3 Nisan günü “intihar ettiği” ileri sürülerek Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Kılınç hakkında sorgulanan jandarmalar da çelişkili ifadeler vermişti. Jandarmalardan biri Kılınç’ın “kafasını duvara vurdu”ğunu iddia ederken bir diğeri “merdivenden düşerek başını çarptı” demişti.

Hayati tehlikeyi atlatamayan Mehmet Kılınç, bir haftadır hastanenin yoğun bakım servisinde solunum makinesine bağlı olarak yaşıyordu. Kılınç’ın yaşamını yitirmesinin ardından yapılan açıklamada, cenazenin otopsi işlemlerini tamamlanmasının ardından aile tarafından teslim alınacağı ifade edildi.

Kılınç’ın işkence sonucu hastaneye kaldırılması üzerine bir haftadır İzmir’deki ileri ve devrimci kurumlar kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Son olarak 9 Nisan günü cezaevi önünde eylem yapan kurumlar, Kılınç’ın durumunu hatırlatarak Kırıklar’daki işkence ve keyfi uygulamaları protesto etmişlerdi.

Sincan Cezaevi müdürü Ayhan Çapacı’nın Kırıklar’a atanmasının ardından baskı ve şiddet uygulamaları artarken tutsakların tedavi, mektup, görüş, sohbet gibi bir dizi hakkı keyfi olarak gaspediliyor. Arama kisvesi altındaki baskınlarla da hücreler talan ediliyor. Mehmet Kılınç’ın işkence sonucu ölümü de bu tablonun son noktasını oluşturuyor.